Erdoğan: Adımız Ak Parti'dir AKP değil

Güncelleme Tarihi:

Erdoğan: Adımız Ak Partidir AKP değil
Oluşturulma Tarihi: Haziran 09, 2009 08:02

Başbakan Erdoğan, ''Bizim açılımımız Adalet ve Kalkınma Partisidir, ama kısaltılmış adımız da AK Parti'dir ve bu tescilli adımızdır'' dedi.

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan, ATV'nin yayını AK Parti Genel Merkezi'nden yapılan “Başbakanla Gündem” adlı programında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

NEDEN BU KADAR SİNİRLİSİNİZ?

Erdoğan, Gazeteci Mehmet Barlas'ın, “Bu kadar başarılı bir siyasetçi, her girdiği seçimde niye bu kadar sinirli? AK Parti'ye, 'AKP' diyenlere edep dışı hareket dediniz... Niye AKP'ye kızdınız, özel birine mi kızdınız? Deniz Baykal'a siz de 'sen diyorsunuz. Deniz Baykal sizden 20 yaş büyük... Niye bu kadar sinirlisiniz?” sorusu üzerine, gülerek, “aslında siz bunun cevabını verdiniz” dedi.
“Aslında bir tespit yaptığını, herhangi bir kişiye karşı verilmiş bir cevap değil, tespit olduğunu” dile getiren Erdoğan, yaptığı bu tespiti, aslında Türk Dil Kurumunun (TDK) da yaptığını belirtti.

Haberin Devamı


Erdoğan, daha önce bu konuyla ilgili TDK'dan cevap istediklerini, bununla ilgili bir soru gelebileceği düşüncesiyle TDK'nın cevabını yanına aldığını
kaydeden Erdoğan, AK Parti'yi kurduklarında Yargıtay Başsavcılığına partilerinin kısaltılmış ismini de açılımını da gönderdiklerini anlattı.

Oy pusulalarında da “AKP değil, AK Parti” yazdığına dikkati çeken Erdoğan'ın “Şimdi mesela sizin isminiz Mehmet. Sizin isminizi birisi çok farklı ansa” sözleri üzerine Barlas, kendisine küçükken Mehmet yerine “Memo” diye seslenildiğini ve buna hiç kızmadığını belirtti. Erdoğan, bunun üzerine şöyle konuştu:
“Biz de lakap diye aramızda, halk arasında anılır, bu söylenir. Biz de çocuklarımıza, arkadaşlarımıza o lakabı takardık. Ama bir siyasi partinin tescilli bir adı varken, bu tescilli adı kullanmayan, bu süreç yeni başlamadı, bu sürecin başlaması 2002 yılındadır. 2002 yılında bir köşe yazarı bu süreci başlattı ve “AK Partiye, (AK Parti) demeyin, (AKP) deyin'... Oradan başladı ve genişleyerek gitti.
Şimdi böyle bir tespit var. Ben burada şunu özellikle vurgulamak isterim; TDK'nın konuyla ilgili bu açıklaması bana göre çok çok önemli. O da şu; bugün TÜİK var. Açılımı nedir? Türkiye İstatistik Kurumu... Eğer biz bunu Türkiye İstatistik Kurumu olarak vereceksek, bunun kısaltılmış adının 'TİK' olması lazım ama 'TİK' Demiyoruz, aynı şekilde TÜBİTAK var. Ne ise onu kullanıyoruz.
Bizim de isteğimiz, sadece bizim açılımımız Adalet ve Kalkınma Partisidir, ama kısaltılmış adımız da AK Parti'dir ve bu tescilli adımızdır.
Niçin bizim bu tescilli adımızla değil, farlı kendinize göre belirlediğiniz bir ad ile anmak istiyorsunuz. Burada, samimi bir niyet yok. Burada istediğimiz adabı muaşerete davettir. Biliyorsunuz, adap kelimesi de edep kelimesinin çoğuludur.”

“YARGIYA GÖTÜRMEK DURUMUNDA KALDIK”

Bu işin üstüne gidilmese daha iyi olmaz mıydı?” sorusu üzerine de Erdoğan, “bizim özellikle bu konudaki vurgumuzun sebebi, bu kasıltılmış adı çok farklı şekilde açmaya başlayanlar oldu. Bu benim bu süreci başlatmamdan sonra değil, daha önce oldu ve çok çirkin bu işi açanlar oldu” dedi.

Haberin Devamı

Erdoğan, şöyle devam etti:
“Bu konuları bile biz yargıya götürmek durumunda kaldık. Yargıdan da aldığımız cevaplar, ağır eleştiri. Bakın bir siyasi partiye, ağza alınmayacak, edep dışı bu ifadeleri çevirenler oluyor. Bu tür kabiliyeti olanlar var. Parlamento içinde de var, parlamento dışında da var. biz kalkıp da bunu halkımıza anlatmazsak, bunu söylemezsek, kendi partimizin adını savunmaktan aciz duruma düşeriz ki bu doğru olmaz.
Bakın Anavatan Partisi... Niye 'AVP' diye bunu hiç söylemediler. ANAP diyorlar, tescilli adı öyle de onun için...
Bakın burada kimi zaman adı oluşturan baş harfler yerine, addaki hecelerle de kısaltma yapıldığı görülmektedir' diyor. 'Kurumlar, kuruluşlar, dernekler, adlarını belirledikleri gibi, adlarının kısaltmalarını da belirleme özgürlüğüne sahiptir' bunu TKD söylüyor. Biz bu özgürlüğümüzü kullanmışız, bunu da Yargıtay Başsavcılığına tescil ettirmişiz.”

MAYIN TEMİZLEME KONUSU

Başbakan Erdoğan, çok tartışma yaratan mayınların temizlenmesiyle ilgili soruları yanıtlarken, bu konunun geçmişinin çok eski olduğunu ifade etti.

Haberin Devamı

Kendi dönemlerinde değil, 1990'lı yıllarda başlayan bir süreç olduğunu belirten Erdoğan, Türkiye'nin Ottawa Anlaşması'na göre 2014 yılına kadar sınırlardaki mayınları temizlemesi gerektiğini anımsattı.

Erdoğan, şunları söyledi:
“Biz aslında bu anlaşmanın gereğini yapıyoruz. Bu anlaşmanın gereğini yaparken de biz burayı öyle temizleyelim ki bunun sonucunda bu bölge nasıl değerlendirilir? Şimdi yer altının değerlendirilmesi var, bir de toprak üstünün değerlendirilmesi var. Toprak üstünde de Tarım Bakanlığımızın yaptıkları çalışmalar neticesinde burada organik tarım yapılabilir tespiti var. Bu noktadan hareketle şimdi diyorlar ki 'bu ihalelerle birlikte işte petrol, maden şu bu filan... Onlar zaten verilmiş. Çoktandır orada petrol aramasını bizim kamu kuruluşumuz TPAO, özel sektör yapıyor, yabancı kuruluşlar yapıyor. Sınır boylarında zaten yapılıyor şu anda, ama bundan ya haberleri yok ya da yeni yeni bunu öğreniyorlar, ya da duyuyorlar.”

Haberin Devamı

TÜRK FİRMASINA VERİLEMEZ MİYDİ?
“Peki bir Türk firmasına verilemez miydi?” sorusuna Erdoğan, “Hayır öyle bir endişe yok zaten, tabii verilir, niye verilmesin. Yani bir başkasına verilmesi diye bir süreç yok...” karşılığını verdi.
Kendi iktidarları döneminde “Ordu ile bunu yapma noktasında adımlar attıklarını” anlatan Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“O zaman biz, Kara Kuvvetlerine bunu söyledik. Dedik ki 'bu neye mal olur? bize rakam verin.' '25-30 milyon dolarla bu iş yapılır' denildi. Ödeneği ayırdık, aradan bir müddet geçti, aldığımız cevap şu; 'bunu yapamayacağız, iade ediyoruz' ve ödenek tekrar gönderildi. Ondan sonra 'ne yapalım?' diyerek oturduk konuştuk, dedik ki 'bu işi Maliye Bakanlığı yoluyla yapalım' ve Maliye Bakanlığı, o süreçte bir adım attı. Buna talip, ülke içinden çıkmadı, ülke dışından o zaman 500 milyon dolar civarında bir teklif geldi. O teklif de bize o dönemde çok yüklü bir teklif geldi. Bunun üzerinde biz, 'biraz daha çalışalım' dedik. Bu sürece gelince, yeni yeni dünyada da bazı gelişmeler var. İsmi anıldığı için mesela bunlardan bir tanesi de NAMSA... Burada böyle bir ihaleyi, sertifika noktasında kimse ona cesaret edemiyor. Yani garantörü kim olacak, kim bunun sertifikasını verecek? Yarın bu temizleme işi yapılırken ya da orada bir mayın patlaması, şu bu olursa bunun garantisini kim verecek? Bunu vermeye kimse yeltenemiyor. Bunu yapan kim? Sadece NATO yani NAMSA yapıyor. Peki NAMSA bunu nasıl temizliyor? O da taşeronlar vasıtasıyla yapıyor. Bu noktada, 'NAMSA'ya bu işi vermeyelim', böyle bir şeyimiz de yok. 'Kendi Silahlı Kuvvetlerimizle yapmayalım' diye de böyle bir yargımız kesinlikle yok. Bizim tabii ki burada Silahlı Kuvvetlerimiz, böyle bir şeyin içine 'biz gireriz' dediği zaman biz burada hiç düşünmeyiz. Ve onu kesinlikle ona yaptırırız. Nitekim, son ihalede biz hatta onu da oraya getirdik. Öyle bir hareketlenmeye girdik ki mesela iş öyle bir hareketlenme sürecine geldi ki OSTİM'de bizim sanayicimiz bir araya gelerek, 'biz Silahlı Kuvvetlere, savunma sanayine yan ürünler üretiyoruz, bunu da yaparız' dediler ve onlar da bir çalışma içine girdiler. Bakın şimdi piyasa gelişme başladı. En azından rekabet zemini oluştu.”

Haberin Devamı


“Organik tarımı sadece İsrail'in yapabileceği” görüşünün ortaya atıldığının belirtilmesi üzerine de Erdoğan, “hiç alakası yok” dedi.
Körfez ülkelerinden de bu noktada taliplerin olduğunu, “temizlendikten sonra organik tarım işine girelim” diyenlerin de bulunduğunu anlatan Erdoğan, “Ama kendi ülkemiz içerisinde böyle bir şeye girecek olanlar olduktan sonra zaten bunu farklı bir şekilde bizim düşünmemiz mümkün değil” diye konuştu.


Başbakan Erdoğan, “tek dertlerinin, bu bölgenin ülkenin, milletin çıkarına en iyi şekilde kazandırılması olduğunu” ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Suriye kendi sınırını temizlemiş, biz hala niçin temizlemiyoruz? Bir diğeri de bir defa bu işin içerisinde Milli Savunma Bakanlığı var, Genelkurmay Başkanlığı var, Maliye Bakanlığı var, Tarım Bakanlığı var. Bunlar müşterek yürütecekler. Bir diğer özelliği de tüm sınır boyu, 200 metre eninde güvenlik sınırıdır, bunun dışında kalan bölgede, böyle bir çalışma yapılacak. Yani o güvenlik sınırı her zaman için korunacak. Fakat İsrail'i burada ortaya atanlar, tamamen mayın temizleme üzerinden İktidarımızı vurmaya veya Partimize gölge düşürmeye, leke sürmeye gayret edenler var. Türkiye'nin bu konudaki tavrı bellidir. Şimdi aldılar özelleştirmeye götürdüler. İşte 'gittiler, şu fabrikaları sattılar, buraları böyle sattılar, bunlar elde bir şey bırakmadılar' dediler. Zerre kadar ekonomiden anlayan, zerre kadar bu ülkenin menfaatlerini düşünen, o fabrikaların nasıl zarar ettiğini, nasıl bedel ödettiğini, nasıl özel sektörle bu noktada kıyasa koyduğumuzda fiyat farklarını doğduğunu gayet iyi bilirler.... SEKA'da yaşadık aynı şeyi.”

“DERTLEŞECEĞİZ”

“Ottawa Anlaşmasına göre, 2014 yılına kadar mayınlar temizlenmeli. 2010 yılına kadar da depodaki mayınların imha edilmesi lazım. Genelkurmay'ın depolarında 2 milyon mayın olduğu söyleniyor. Oysa Ottawa Anlaşması'na göre bunlar yok edilmeliydi. Mesela siz bu hesabı Genelkurmay'dan soruyor musunuz?” sorusuna Erdoğan, “Onlarla tabii herhalde oturup konuşacağız, dertleşeceğiz” dedi.


“NAMSA ve temizlik konusunu”, Genelkurmay Başkanı'na, “NAMSA ve ilgililer ile bu konuyu siz de görüşün” dediğini dile getiren Erdoğan, “Fakat dikkat edin, muhalefet yeni bir şey söylemeye başladı, 'isterse NAMSA olsun' diyorlar. 'Biz bu işi Anayasa Mahkemesi'ne götüreceğiz.' Niyet başka” diye konuştu.
Ottawa Anlaşması'nın yanı sıra kendisinin de bu noktada ulusal bir yaklaşımının bulunduğunu belirten Erdoğan, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde GAP'a ivme kazandırdıklarını anlattı.


Geçenlerde bölgede mayın nedeniyle yaralanan bir gurubun Ankara'ya geldiğin ifade eden Erdoğan, Suriye'nin kime ve kaç liraya mayınları temizlettiğine ilişkin soru üzerine de bu noktada bir görüşmesinin olmadığını belirtti.

“Kendi topraklarımız içinde de mayınlar sürekli döşeniyor. Mesela Tunceli'de mayın döşendiği bilgisi var mı? PKK'nın döşediği mayınların dışında kendi topraklarımızda da mayınların döşendiği söylendi...” sözlerine Erdoğan, “Ben onları kabullenemiyorum, bunlara inanmak da istemiyorum” karşılığını verdi.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!