Oluşturulma Tarihi: Aralık 08, 2004 00:00
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği'nin (AB) Türkiye ile müzakereleri başlatmak için yeni koşullar gündeme getirmeye kalkışmasının “kabul edilemez” olacağını söyledi. Erdoğan, “Avrupa yeni koşullar ileri süremez. Avrupa bu konudaki koşullarını 1999'da Helsinki'de belirlemiştir. Biz, bu koşulların tümünü yerine getirdik. Şimdi başka koşulların eklenmeye kalkışılması kabul edilemez” dedi. Başbakan Erdoğan, İtalyan La Stampa gazetesinde bugün tam sayfa olarak yayınlanan özel demecinde, 17 Aralık'ta Brüksel'de yapılacak zirveye ilişkin beklentisini ise “Net ve açık bir karar bekliyorum. Bu da Türkiye ile müzakerelerin başlatılmasıdır” cümlesiyle özetledi. TEK AMAÇ TAM ÜYELİK Erdoğan, alınacak kararda müzakerelerin sürdürülebilir olmasının da açıkça ifade edilmesi gerektiğini belirterek, şöyle konuştu: “Bizim için müzakerelerin tek bir amacı vardır: O da AB'ye tam üyeliktir. Bu altı yıl önce Helsinki'de de belirtilmiş, 2002'de Kopenhag'da da teyit edilmiştir. Bizlere, AB'ye giriş için gerekli tüm kriterleri yerine getirdiğimizde, müzakerelerin başlatılması için bu yıl sonunda nihai bir karar alınacağı söylenmişti. Şimdi o an gelmiş bulunmaktadır, bu konuda artık bir erteleme söz konusu olamaz.” "OYUN ESNASINDA KURUL DEĞİŞTİRİLMEZ" Erdoğan, Türkiye'nin tam üyelik yerine imtiyazlı ortaklık gibi önerilere sıcak bakmadığını da vurgulayarak, “Bu tür bir formülün kabulü tartışmaya dahi açılamaz. Yeni kurallar, yeni koşullar ileri sürülemez” dedi. Erdoğan, bu konudaki görüş ve yaklaşımını şöyle dile getirdi: “Müzakerelerde neler olacağını daha sonra görürüz. Müzakereler yıllarca sürecek ve çekidüzen verilmesi gereken 31 bölüm içerecek. Ama müzakere ayrı şeydir, oyun esnasında kural değişikliği yapmak ayrı şeydir. “TÜRKİYE İMTİYAZLI ORTAKLIĞA SICAK BAKMIYOR” Biz, mevcut kurallar dahilinde oynamak istiyoruz: Helsinki'de aday ülke statüsünde olduğumuz tanınmıştı. Neye aday? Tam üyeliğe aday. İmtiyazlı ortaklıktan asla söz edilmemişti. AB'ye tam üye kabul edilen diğer adaylar konusunda da bu türden bir şeyden asla bahsedilmemişti. Kaldı ki bu, anlaşmalarda da asla kullanılmamış bir kavram.” “EN İYİSİ BİZZAT KONUŞMAK” Erdoğan, “Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın da aralarında bulunduğu bazı Avrupalı liderlerin Türkiye'nin üyeliğinin referandumla onaylanması gerekeceğini belirttiklerinin” hatırlatıldığı soruyu ise şöyle yanıtladı: “Berlin'de Schröder, Chirac ve Barnier ile görüştüm. Orada hepimiz bu konuyu gazeteler aracılığıyla tartışmamayı kararlaştırdık. Tartışmaları yüz yüze yapmamız gerekiyor. Bazen gazetecilerin bilgisayarlarındaki virüsler olmadık dertler açabiliyor. En iyisi bizzat konuşmak.” "EĞER AB BİR HIRİSTİYAN KULÜBÜ İSE..." “Türk halkının Müslüman kimliği nedeniyle Türkiye'nin AB üyeliğini Avrupa'da tartışma konusu haline getirenler bulunduğunun” hatırlatılmasına karşılık ise “AB şayet bir Hıristiyan kulübüyse Türk halkı Müslüman olduğu için bu konuda tartışılacak bir problem yok demektir” diyen Erdoğan, şöyle devam etti: “Biz ise tam tersine, AB'de uygarlıklararası diyalogu gerçekleştirme arzusundayız. Türkiye bu süreçte anahtar bir rol oynayacaktır. Türkiye, demokrasiyi kucaklamış Müslüman bir ülkedir. Demokratik kurumlarımız, artık kurumlaşmış vaziyettedir. Türkiye, NATO'dan Avrupa Konseyi'ne varana dek uluslarüstü hiçbir yapıda sorun yaşamamaktadır ve de yaşamamıştır. Bu türden bir konu neden şimdi gündeme getiriliyor? Bence gerçek sorun, kamuoyunun bir bölümünün Türkiye'yi tanımamasından kaynaklanıyor.” ÜÇ TEMEL KONU Erdoğan, 17 Aralık'taki zirveden çıkacak olası karar konusunda, Türkiye'nin “kırmızı çizgileri”nin neler olduğuna ilişkin soru üzerine ise şunları söyledi: “Üç temel konu var. Birincisi; Türkiye AB'ye her anlamda tam üye olmalı. Yoksa müzakere için neden masaya oturmak gerektiğini anlayamıyorum. İkincisi; müzakerelerin ne zaman başlayacağına dair bir tarih saptanmalı. Bu konuda yeniden bir erteleme söz konusu olamaz. Üçüncüsü; AB Türkiye'nin kendi bünyesinde, sadece Kopenhag'da belirlenmiş kriterleri yerine getirip getirmediğini kontrol etmeli. Örneğin Kıbrıs sorunu, Kopenhag kriterleri arasında değildir. Dolayısıyla Türkiye'nin üyeliği şimdi de bu krizin çözümüne bağlanamaz.” “AB'YE ÜYE OLMAKLA KIBRIS'I TANIMAK, İKİ AYRI ŞEYDİR” Başbakan Erdoğan, “Türkiye üyelik müzakerelerine başladığında, karşısında tam üye konumundaki 25 ülke arasında Kıbrıs'ı (Rum yönetimi) da bulacak. Bu fiilen Kıbrıs'ı tanımanız anlamına gelmeyecek midir?” sorusu üzerine, şunları kaydetti: “AB'ye üye olmakla Kıbrıs'ı tanımak, iki ayrı şeydir. Kıbrıs, ancak Birleşmiş Milletler aracılığıyla tanınabilir. Birleşmiş Milletler bu konuda bir plan hazırlamıştı. Genel Sekreter Kofi Annan'ın planı, referandumda Kıbrıs Türkleri tarafından kabul görmüş, Rum kesimi tarafından ise reddedilmiştir. Türkiye uzlaşma için üzerine düşeni yapmıştır. Annan planının reddine rağmen, Rum kesimi AB'ye tam üye kabul edilmiş ise Türkiye'nin üyeliğinin kaderi Kıbrıs sorununa bağlanamaz.” TARIM POLİTİKASI Erdoğan, “Avrupa'da Türkiye'nin üyeliğinin AB'nin tarım politikasını da köklü biçimde etkileyeceği, tüm tarım kredilerini tek başına alabilecek bir ülke haline gelebileceği kaygıları” konusunda ise “Bunları konuşmak için henüz erken. Tarım bahsi, müzakere sürecinde en son ele alınacak meselelerden biridir” dedi. Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin AB'ye girişinin hem AB hem de Türkiye ekonomisi açısından “çok müspet sonuçlar doğuracağı”na inandığını söyledi. TEMENNİ Erdoğan, Türkiye'nin AB'ye üyelik süreci bağlamında kendisine yöneltilen, “Peki siz iyimser misiniz?” sorusunu ise şöyle cevapladı: “Her şeye nesnel ve gerçekçi biçimde yaklaşmak lazım. En azından ben böyle yapıyorum. Muhataplarımın da aynı şekilde davranmalarını temenni ediyorum. Türkiye, Avrupa ile ortaklık anlaşmasını imzaladığı 1963'ten bu yana, 41 yıldır bekliyor. Üyelik müzakerelerinin başlaması için tüm koşulları da yerine getirdi. Her müzakerenin bir varış noktası olmak zorundadır. Bizim açımızdan bu, AB'ye tam üyeliktir. Bu konuda ertelemeler, yeni talepler kabul edilemez. Bunları kamuoyumuza anlatmak ve kabullendirmek de zor olur.”
button