Güncelleme Tarihi:
Deprem sonrası kurtarma çalışmaları Japonya’da bir bilim dalı
Japonlar deprem ve depreme müdahale konusunda son derece uzmanlaşmış bir ulus. Çünkü Japonya'da her gün yüzlerce deprem oluyor. Deprem sonrası kurtarma çalışmaları ve organizasyonu bir bilim dalı. Bu bilimin de teknolojisini oluşturmuşlar. Türkiye'ye gelen Japon kurtarma ekibi, deprem konusunda Japon mucizesini gözler önüne serdi. Japon ekibi Yalova çevresinde 48 saat içinde birçok canı kurtardı.
Askeri disiplin
Korkunç depremin haberi Japonya'ya ulaştığı anda, Japon hükümeti, bir yardım ekibinin hemen hareket edecek şekilde hazırlanması emrini vermiş. 12 saat süren bir hava yolculuğunun ardından 47 kişiden oluşan Japon ekibi, çarşamba günü öğlen saatlerinde İstanbul'a indi.
Japon ekibinin özel malzemelerinin ağırlığı toplam birbuçuk ton. Her biri çelik kasalar içinde. İstanbul Valiliği'nin yönlendirmesiyle Yenikapı'dan kalkan feribotla Yalova'ya geldiler. İlk durak kriz masasının kurulduğu kentin futbol stadyumu. Her çalışma buradan koordine ediliyor. Ancak futbol sahası kentin içinde olduğu için buraya ulaşmak saatler sürüyor. Karanlık bastı ve artık Yalova'da sadece ay ışığı hakim. Ekip Başkanı Mitsunori Shirakawa, asker disipliniyle hareket eden ekibine, ‘Başlayın’ emrini verdi. İlk durak Yalova'nın 15 kilometre doğusundaki Kahramanlar Sitesi.
ÖNCE CANLIYI BUL
Depremzedeler, kurtarma çalışmasının enkazın kaldırarak yapıldığını düşünüyor. Yalova içindeki çoğu çalışma da bu mantıkla yapılıyor. Yani tonlarca ağırlıktaki beton duvarlar vinçlerle, kepçelerle kaldırılmaya çalışılıyor. Japonların farkı burada başlıyor.
Canlıyı enkazı kaldırmadan buluyorlar. ‘Pin point’ adı verilen nokta bulma esasıyla çalışan ekip, moloz yığını haline gelen ve yüzlerce metrekarelik bir alanda bir tepe görüntüsü oluşturan sitenin hangi bölgesinde canlı olduğunu sanki röntgen filmi çeker gibi buluyorlar. Diğer ülkeden gelen yardım ekipleri ise bu işi köpeklerle yapıyor. Kokuyu alan köpek kaç kat, ya da metre altta canlı olduğunu söyleyemiyor ki. Japonlar bu nedenle kendi ülkelerinde de köpek kullanmıyor.
Enkaza uzun bir oltayı andıran ve bir ekrana bağlı Fiberscope adı verilen bir alet uzatılıyor. Elektronik alet, enkazı hassas bir şekilde dinliyor. Soluk alışverişi ve nabız atışının sesini arıyor. Nabız atışı bulunduğunda, işte canlı! Ekrandan yeri ultrasonografi gibi görülüyor. Bu alet aynı zamanda dokunarak ilerlediği yerlerin kimyevi özelliklerini tahlil ediyor. Yani taş arasından ilerlerse ‘taş’, bir insana çarparsa ‘insan’, yaşıyorsa ‘canlı’ ya da ‘ceset’ diye mesajlar gönderiyor.
Termal kameralar
Mahrumiyet bölgelerine gidildiği için her bir aletin enerji kaynağı da o aletle beraber taşınıyor. Bu yeterli olmazsa devreye termal kamera giriyor. Vantuz gibi uzantıları ile enkaza bağlanan alıcılar, taşlar arasından vücut ısısını tespit ediyor.
Bir yaşam belirtisi bulunduğunda enkaza ameliyat devresi başlıyor. Bu iş için de neşter, pense, tornavida gibi araçlar kullanılıyor. Ekip bir elektrik malzemesi satan hırdavatçı dükkána benziyor. Bir farkla. Bu aletlerin herbiri en az birer metre büyüklüğünde.
DUVAR DELİNİYOR
Enkaz içindeki canlıya ulaşabilecekleri en uygun yer tespit ediliyor. Buradan bir kanal açılacak. Ancak enkazda en küçük bir sarsıntı yapmak ölümcül sonuç verecek. Karşılarına duvar çıkarsa, bir çelik kasadan yüksek teknoloji bir beton yarma cihazı çıkartılıyor. Bu cihaz kriko gibi. Küçük bir yarığa sokuluyor. Hidrolik yağla mekanik olarak çalışıyor. Yağ hortumlarla cihaza pompalanıyor. Alet duvarı yarmaya başlıyor. Ve duvar deliniyor.
Kopan beton parçaları elle toplanıyor. Açılan delik destekleniyor. Bu sırada ortaya inşaat demirleri çıkıyor. Jenaratörle çalışan dev bir karga burun penseyle kesiliyor. Tutup çekilecek bir masa çıkıyor. Çözüm kolay, yine jeneratörlü bir dev pense bu işi görüyor. Keski mi lazım, dev bir keski. Testere mi, elektrik testeresi. Kasklarında zaten ışık kaynakları etrafı aydınlatıyor. Yarım saat içinde enkaz altında kalan yaralının bulunduğu bölmeye ulaşılıyor. Ses radarı yolu gösteriyor. Hemen içeri oksijen tüpleriyle oksijen veriliyor. Ve yaralı büyük bir dikkatle açılan kanaldan dışarı çıkartılıyor.
Japonlar deprem konusunda özel bir teknoloji oluşturmuşlar. Her türlü araç gerecin portatifi yapılmış. Tonlarca ağırlığı yavaşça kaldıran ve parçaların birleştirilmesiyle oluşturulan portatif bir vinçleri bile var.
Deprem felaketi nedeniyle Türkiye'ye yardım gönderen ülkelerin sayısı, ilk günden itibaren hızla arttı. Şu anda 40 ülkeden bin 500'ü aşkın kişi, felaket bölgelerindeki kurtarma çalışmalarında görev yapmakta. Japonya, İsrail, İsviçre, Almanya, Avusturya, Fransa, İngiltere, İsveç, İsviçre, İtalya, Belçika, Finlandiya, Meksika, ABD, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Kanada, Çin, KKTC, Fas, BAE, Suudi Arabistan, Makedonya, Ukrayna, Slovakya, Türkmenistan, Polonya, Bosna Hersek, Rusya, Bulgaristan, Yunanistan, Mısır, Cezayir ve Suriye'den gelen kurtarma ekipleri, canla başla çalışmaya devam ediyor. Yabancı ekiplerin ve devlet güçlerinin yanısıra 1992 yılında kurulan ve Türkiye'de ilk yardım ve kurtarma konusunda eğitim veren doktor ve hemşirelerden kurulu Acil Tıp Derneği; kısa adı AKUT olan Arama Kurtarma Takımı ve kendiliğinden oluşan birçok gönüllü grup da felaket bölgelerinde harikalar yaratıyor.
SIRADAN İTFAİYECİLER
47 kişilik Japon ekibi sanıldığının aksine özel bir ekip değil. Her biri kendi ülkelerinde sıradan itfaiyeci ya da sahil güvenlik görevlisi. İlk kez Türkiye'ye gelmek için biraraya gelmişler. Bunlar bizim bildiğimiz itfaiyecilerden değil. Her biri depreme müdahale konusunda eğitimli. Çünkü, deprem kurtarma eğitimi Japonlara ilkokuldan itibaren veriliyor. Teknik araçların kullanımı ise, mesleklerine girince öğretiliyor. Geriye sadece organizasyon kalıyor. Yani Japonya'da itfaiye ve sahil güvenlik zaten çoğunlukla deprem kurtarma çalışması yapıyor. Kuruluş amaçları bu. Onlar için yangın, deprem sonucu çıkan bir ayrıntı.
Japon kültüründe ölüye ve yaşayana büyük saygı var. Bu nedenle Yalova'da çalıştıkları dört yerde her ceset çıkarılırken, çalışma alanı çevreden bulunan bir battaniye ile perde gibi örtülüyor. Ceset bu perdenin arkasında başta bir battaniye ya da çarşafa sarılıyor. Amaç, kötü görüntüyü önlemek.
Japon ekibi, depremin üzerinden 34 saat geçtikten sonra diğer ekiplerin büyük uğraşlarla bulamadıkları Melahat Özkurt adlı 74 yaşındaki bir nineyi sağ olarak çıkardı. Yalova merkezinde, yerle bir olan beş katlı bir sitenin dördüncü katındaki dairesinde mahsur kalan Melahat Özkurt’un ilginç bir hikayesi var. Melahat Hanım Erzincanlı. 1992'deki Erzincan depreminde de enkaz altında kalmış ve üç gün sonra mucize eseri sağ çıkartılmış. Fransa'da yaşayan oğlu Melahat Özkurt’u Yalova'ya getirmiş. Kader burada da yakasını bırakmamış.
<>
İşlerini iyi biliyorlar
Düzce’de çalışan İngiliz kurtarma ekibi telaşsız ve kararlıydı
İngiliz Kurtarma Ekibi (İnternational Rescue Force) de Düzce'deydi. Özel eğitimli insanlardan oluşan Ekip, Düzce'deki iki apartman ve bir hastane enkazının altında kalmış ve hálá yaşayan insanları kurtarma görevini üstlendi.
Dikat çeken en önemli özellikleri hiçbir telaş ve kararsızlık gösteren hareketlerinin olmayışıydı. Tecrübeliydiler. Nerede ne yapacaklarını çok iyi biliyorlardı. Ne var ki, Ersoy Apartmanı'nın göçüğünde onlardan çok yerel halk ve kamu yöneticileri çalıştı. Onlar kimin nerede ne iş yapması gerektiğini organize ettiler. Nitekim, olumlu sonuçlar da öyle alındı.
Tabii bütün neticeler positif değildi. Ulaşılan insanlardan bir kısmı ölmüştü. Ama bir kısmı da hálá canlıydı. Kurtarma ekibinden çok bir dağcı ekibini andırıyorlardı. Mavi tulumları, beyaz kaskları, kaskın ucundaki fenerleri, kalın halatları ve demir çubukları vardı.
Yerel halk ile İngiliz kurtarma ekibi arasında bir dil sorunu yaşanıyordu. Genellikle işaretlerle anlaşıyorlardı. Enkazların durumuna göre ekip ikiye bölünüyor, çalışmalarına öyle devam ediyorlardı. Çadırlarını, zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacak malzemeleri yanlarında getirmişlerdi. Bizim gördüğümüz kadarıyla kimseye en ufak bir şekilde yük olmadılar. Yanlarında beşer kiloluk şişelerde portakal suyu vardı. Yorulduklarında onunla yeniden enerji yükleniyorlardı.
Enkaz arasında ulaştıkları belge niteliğindeki kağıtlara, fotoğraflara özel muamele gösteriyor, itinayla çıkarıp, yerel halktan aşağıdakilerin kimliğini tespit etmesini istiyorlardı. Ondan sonra da öğrendikleri ismi yerel halktan insanlara bağırtarak canlı tespiti yapmaya uğraşıyorlardı. Düzce'de Ersoy apartmanı enkazında çalışan sekiz kişilik İngiliz ekibin içinde bir kadın da vardı.
Ev kadını, uçak mühendisi, mobilyacı Almanlar İstanbul’da
Köpekli kurtarma timi
Almanya'nın Hamburg kentinden gelen gönüllüler, depremi duyar duymaz soluğu Türkiye'de alan yabancılar arasındaydı. ‘Kurtarma Köpekleri Gönüllü Timi’ Avcılar Merkez Karakolu'nun yanında kurdukları çadırlarda konuşlandı.
Masrafları Almanya'daki Kızılhaç tarafından karşılanan gönüllülerin temel prensibi ‘‘dünyanın neresinde olursa olsun hayat kurtarmak.’’ Asıl mesleklerinin yanısıra haftada bir gün eğitim görerek, özel eğitimli köpeklerinin yardımıyla Almanya ve dünyada can kurtarmayı amaçlayan gönüllüler ev kadını Wirblat Busch, Astrid Harbs, uçak mühendisi Dirk Bomme, mühendis Heino Harbs, mobilyacı Gerret Herbst, sürücülük kursu öğretmeni Daniel Pacher ve doktor Hans Paulini'den oluşuyor. Avcılar'da göçükten göçüğe koşan ekibin Alman Kurdu ve Labrador cinsi dört köpeği enkaz altındaki ölülerin ve sağ olabilecek kişilerin yerini saptamaya çalışıyor.
Grubun lideri Heino Harbs sağ birini hissetiğinde köpeğin havladığını, ceset yeri belirlediğinde de havlamadan o bölgenin üzerinde dolaştığını söyledi.
Kızılhaç'a fazla yük olmamak için masrafları minimuma indirdiklerini anlatan Harbs, ihtiyaç olduğu sürece kalacaklarını da vurguladı. Harbs, kendilerinin ölü ya da sağ olanları saptadıktan sonra işlerinin tamamlandığını, ceset ya da canlıları çıkarmanın diğer görevlilerin işi olduğunu belirtti.
ERZİNCAN'A DA GİTMİŞ
Uçak mühendisi Dirk Bomme ülkesinden binlerce kilometre ötede, hiç tanımadığı insanlar için yardıma koşmanın hümanistlikten kaynaklandığını söyleyerek, ‘‘Yardım edebilmek çok hoş bir duygu’’ dedi. ‘‘Bugün eşimin doğumgünü’’ diyen Bomme, telefonlar çalıştığı takdirde eşini aramaya gayret edeceğini, ancak zorda olanlara yardım etmenin herşeyden önce geldiğini belirtti.
Astrid Harbs ise 1992 Erzincan depreminde de Türkiye'ye geldiğini anlattı. Kurtarma çalışmalarını iyi bulduğunu belirten Harbs, ‘‘O güne ve o bölgedeki insanların bakış açılarına göre İstanbul'da işler çok daha yolunda, burada insanlar konuşmaya, iletişime daha açık, çalışanlar çok aktif.’’ dedi. Ev kadını olan Harbs, Ermenistan'da 1998'de olan depremde de çalışmış. ‘‘Daha önce yerle bir olmuş bölgeler gördüm. Ancak böyle sağlam binalar arasında yıkıntı görmedim.’’ diyen Harbs, binaların ‘sandviç şeklinde’ yukarıdan aşağı doğru yıkılmasının durumu zorlaştırdığını, ölü sayısını da artırdığını anlattı.
AKUT da her yerdeydi
Kısa adı AKUT olan Arama Kurtarma Takımı da depremin ilk gününden itibaren felaket bölgelerinde canla başla çalışıyor.
1996 yılının Ocak ayında Tenis Eskrim Dağcılık Kulübü Dağcılık Kolu Başkanı Dr. Feridun Çelikmen tarafından kurulan AKUT, daha sonra arama ve kurtarma çalışmalarını yaygınlaştırmak için dernekleşti.
BULANA KADAR CANLI
Dağ felaketleri, yangın, sel, deprem ve uçak kazaları konusunda araçlarla donatılmış ekipleri bulunan AKUT, kaybolan ya da enkaz altında kalanları, bulana kadar canlı kabul edip kurtarmak için var gücüyle çalışıyor.
Dernek, TOFAŞ, Türk Hava Yolları, Air Sea Land, Sardunya Hazır Yemek Fabrikası, Outdoor Dergisi, Kibele Tanıtım, A4 Ofset gibi kuruluşlarca da destekleniyor.