Oluşturulma Tarihi: Mayıs 17, 2003 00:00
Hilmi Güler, her ne kadar Ankara bürokrasisinden yetişmişse de gri takım elbiseli klasik bürokrat tipine uymayacak denli renkli bir karakter. Ne de olsa İstanbul deneyiminin ardından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı koltuğuna oturmuş! 1970'te ODTÜ'den mezun olması da önemli özelliklerinden biri. Kendisi bu tanıma katılmasa da bir ODTÜ fanatiği ve daha önemlisi 12 Mart döneminin ünlü sol liderlerinden Sinan Cemgil hayranı. Ve üstelik yaşamları idam sephasında noktalanan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile Nurhak'ta kurşunlara hedef olan Sinan Cemgil için hálá iyi duygular besliyor. Düşündüğünü de açıkça dile getirmekten geri durmuyor; ‘‘Keşke bugün hayatta olsalardı, Türkiye'nin siyasi hayatı daha renkli olurdu.’’ Unutmayalım o bir AKP'li!ODTÜ fanatiği olduğunuz doğru mu?- ODTÜ, kampusuyla beraber bizi etkilemiştir tabii. Bizi yetiştiren, şekillendiren bir okul olarak bakıyorum ODTÜ'ye. Ama okul şovenizmim yoktur. Neler öğrendiniz ODTÜ'de?- Yönetime çok genç yaşta katıldık ODTÜ'de. Rektör Kemal Kurdaş'ın işletmeci kişiliğinden etkilendim. Bir de yarışmacılık öne çıktı, ikmále kalmak yoktu bizde, ya geçeceksin ya kalacaksın. Bir başka özelliği, hocalarımız hiçbir zaman konuyu tam olarak anlatmazlardı, ‘Gerisini siz öğrenin’ derlerdi. Bu bizde değişik hava oluşturdu.ODTÜ'de herkes neden birbirine hocam der?- Herkes birbirinden çok şey öğreniyor da ondan. Hatta dolmuş şoförüne bile ‘hocam’ derdik. Zaten kampus olmanın özelliği bu. Sık sık forum yapar, ortak kararlar alırdık, orada çok şey öğrendik. Arkadaş gibiydik hocalarla. ODTÜ'de sol hakimdi. Nasıl oldu da o çizginin dışında kaldınız? - 1966'da üniversiteye ilk girdiğimizde hareketlilik pek o kadar değildi. Hür Düşünce Kulübü vardı, bir de karşısında Fikir Kulüpleri Federasyonu. Ben o şeyleri ODTÜ'de daha sonra gördüm. Mahir Çayan, Deniz Gezmiş gibi ünlü isimler hep ODTÜ'deydi. Onlarla tanışıklığınız var mıydı?- Oradaydılar ama Deniz Gezmiş hukuktandı. Mahir Çayan mesela Siyasal'dandı. Bizim okuldaki en önemli figür Sinan Cemgil'di. Sinan Cemgil kapasiteli biriydi. Çok iyi yetişmişti. Onun konuşmalarının çok etkili olduğunu gördüm. Nasıldı, biraz anlatabilir misiniz?- İsabetli ve o isabetin altında bir birikimin olduğu bir kişilikti. Yani toplumları yönlendirici, okuyan bir adamdı, bilen bir arkadaştı, çok etkiliydi. O dönemde zaten devamlı tartışmalar, münazaralar olduğu için bizler de onlarla birlikte öğrenmeye zorlanıyorduk. Onlarla bilek güreşiydi bir yerde. Fikir alanında da öyle oldu. Ama çok anlayışlı bir ortamdı.Sonraki yıllarda sertlik başladı ama...- Oldu ama o sertliğin içinde hep bir anlayış vardı. Sinan Cemgil'den hatırladığınız bir anınız var mı?- Bir forumda herkes ters bir karar almak üzereyken onun konuşmasıyla üç-dört yüz kişilik salonun tersine döndüğünü hatırlıyorum. Tanışıyor muydunuz?- Hayır, genel olarak tanıyordum. Ama mesela Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ODTÜ'lüydü, onlarla zaman zaman görüşürdük. Sinan Cemgil, daha farklıydı. O daha öne çıkmış biriydi.Sözlerinizde Sinan Cemgil hayranlığı görüyorum. Doğru mu?- Bir hayranlık değil, takdir.ONLARIN EKSİKLİĞİ BUGÜN HİSSEDİLİYORNurhak'ta öldüğünü duyunca üzüldünüz mü?- Çok sonraları daha iyi analiz edip üzüldüm. Keşke bu kişiler hayatta olsalardı, Türkiye'nin siyasi hayatı daha renkli olurdu diye düşünüyorum. Çünkü bugün solda bazı şeylerin eksikliğini hissediyorsunuz veya demokratik solda. Renk eksikliğini görüyorsunuz. O dönemde keşke sağdan ve soldan o değerli insanlar hayatlarını kaybetmeseydi; Türkiye şimdi çok daha farklı olurdu. Çanakkale savaşında tahsilli insanların kaybedilmesiyle bir parça paralellik kuruyorum. Hem o yetişmiş insanları kaybettik, hem de yılları..Sağdaki birçok insana göre farklı bakıyorsunuz o döneme. - Aslında o kayıplardan kazançlar oluşturmamız lazım. Eğer iyi analiz edebilirsek o da bizim kazancımız olacak. Onun kazancını hala tam anlamıyla elde etmiş değiliz. Bence yeteri kadar analiz edilemedi. CHP'nin Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yeniden yargılanması önerisi bu analiz açısından yararlı olabilir mi? - Olayı bir bütün olarak ele almak lazım, kişisel olarak değil. O dönemi sosyologların çok iyi etüt etmesi lazım. Bizim partide Türkiye perspektifi çalışması yaptık. Bir numaralı projemiz ulusal uzlaşma ve toplumsal güven projesiydi. Olayı bu kategoride ele almayı uygun buluyorum. Çünkü hálá uzlaşma ve güven tesis edilemedi. Hálá bir ayağımızı orada frenliyoruz. Nasıl sağlanacak bu ulusal uzlaşma?- Önce felsefi yapısını oluşturmak lazım. Herkes birbirine yandan çarklı bakıyor. Herkes, ‘Bu iş olmaz çünkü’ diye başlıyor. Bizim en büyük hastalığımız bu. Birbirimizi daha iyi anlamalıyız. Çünkülere yer yok. Kaybedilmiş yıllar, deneyimlere dönüştürülürse çok şey kazanabiliriz. Ben böyle bir birikimi görüyorum. FANTEZİM TEKNİK DİREKTÖR OLMAKHangi takımı tutuyorsunuz?-
Galatasaray. Peki Lucescu'yu nasıl buluyorsunuz?- Lucescu'yu beğeniyorum. Benim aslında fantezim takıma teknik direktör olmak, Adnan Süvari gibi. Galatasaray'da bugüne gelinmesini sağlayan Derwall'dir. Önemli adımlar atmıştır.Galatasaray'da o akım devam ettirildi ama
Fenerbahçe'de Didi'nin başlattığı çizgi yürütülemedi. Neden?- Orada da temel nokta işletmecilik anlayışı. Fenerbahçe'de yetki ve sorumluluklara müdahale var yönetimden. Galatasaray da böyle olduğu zaman kaybediyor, olmadığı zaman kazanıyor. Prensipler, ilkeler çok önemli. KİTAPLARI TEK TEK KOKLARDIMPeki çocukluk döneminizde sizi en çok etkileyen neydi?- Robinson Cruze benim hayatımı çok etkilemiştir. Daha çocukken, Ankara'ya gelmeden, okullarda hediye edilen kitaplardan bir tanesiydi ve Robinson bana kendi kendine yeterli olmayı, imkansızlık içinde üretmeyi öğretti. Daima bir adada yaşayabilecekmişim gibi düşündürdü. Küçük Prens'i de okudunuz mu küçükken?- Hayır. ‘İki Çocuğun Devri Alemi’ diye 10 ciltlik bir kitap vardı. Onu okudum. Sultan diye kahramanları vardı, bütün dünyayı geziyorlardı. Globalleşmeyi orada gördüm işte.Çizgi roman kahramanınız hangisi?- Biz o zaman Amerikan dergileri okurduk. Teksas, Doktor Sallaso, Konyakçı, Rodi, Tommiks. Keşke bizim de o zaman Türk kahramanlarımız olsaydı. Ama ben onun karşısına Abdülcanbaz'ı koyuyorum. Kemalettin Tuğcu'yu da okudunuz mu?- Evet. Bir de Ergenekon yaklaşımı, Türkçülük, Orta Asya. Onları da okudum. Okumadığım kalmadı.ODTÜ'deyken Marksizme ilişkin kitapları da okudunuz mu?- Hepsini okumadım. Bazı yanlışları görünce okumuyorsunuz. Ama onun dışında çok okudum. ODTÜ'nün çok zengin bir kütüphanesi vardır. Kütüphanenin kitap kokusunu koklamak ayrı bir zevktir. Kendine has bir kokusu vardır kitapların. Her kitaptan aynı koku gelmez.- Gelmez tabii. Kitapla bütünleşirsiniz. O kitapları içime sokasım gelir. Çocukken de ‘Hasta olsam, bir oda dolusu kitap olsa okusam’ duygusu vardı.Araştırmacı çocuktumBenim hep araştırmacılık vardır içimde. Çocukken evin penceresinin önündeki oyuklara isporta, gazyağı, diş macunu koyar o karışımlardan yeni şeyler bulmaya çalışırdım. Ama bir şey bulamadım. Bu araştırmacılık bana şunu öğretti. Mesela masa tenisi oynarken,
balık tutarken, hep sıfırdan baÅŸladım. Bir ÅŸey yapmak istiyorsam mutlaka temelini öğreniyorum. Mutlaka altyapısını okuyarak öğrenmek istiyorum. Kulaktan dolmadan ziyade bizzat görmeyi istiyorum.Â
button