Güncelleme Tarihi:
BURASI, İstanbul’un en uzun mesafeli otobüs hatlarından 500T’nin ilk durağı Tuzla’daki Şifa Sondurak. İsmi ‘Sondurak’ ama aslında efsanenin başladığı yerdeyiz. 500T’ler park halinde duruyor. 500T’nin filosunda 175 adet otobüs ve 400 civarında şoför var. Şoförler bir günde 3 kez git-gel yapıyor. 1994’ten beri faaliyet gösteren 500T’ler her 3 dakikada bir kalkıyor. İstanbul’un en başarılı hatlarından biri olmasının bir sebebi de bu; 500T, sizi asla bekletmiyor. Biz de saat 09.30’da araçlardan birine biniyoruz. Bu rota için ‘çift bilet’ geçerli; yani, ilk duraktan son durağa gidişin fiyatı 4.30 lira. Şoförümüz 30 yıldır bu hat üzerinde gidip geliyor. “Hayırlı yolculuklar” deyince gülümseyerek “Genelde 2 saatte gidiyoruz. Rahat bir yolculuk oluyor ama son 2 yılda trafik çok arttı” diyor.
DURAKSIZ 12 KİLOMETRE
500T’nin 75 durağından 58’i Anadolu yakasında. En fazla ‘dur-kalk’ı da Tuzla’da yapıyor. Otobüs, Pendik’ten sonra kalabalıklaşmaya başlıyor. Bostancı Köprüsü durağındaysa artık ne oturacak ne ayakta duracak yer kalıyor. 500T’nin gün içindeki farklı vardiyalarından ‘mesai yoğunluğu’ bitimiyle ‘güne giden teyze’ saatinin ortasına denk geldiğimizden otobüste kadınlar çoğunlukta. Fotomuhabiri arkadaşım Murat Şaka da yargılayan gözlere daha fazla dayanamayarak konforlu yerini Nursen Teyze’ye bırakıyor. Nursen Teyze, bu jesti aynı zamanda yeni bir arkadaşlığa başlangıç olarak kabul ediyor ve yol boyunca bizi çocuklarının hayatından en iyi kısırın nasıl yapılabileceğine dair envai bilgiyle donatıyor. Bu arada yolculuğun en can alıcı yerine geliyoruz; Kozyatağı-Kavacık arası. 500T, en kalabalık haliyle bu 2 durak arasında tam 12 kilometre hiç durmadan ilerliyor. Trafiğe göre de bu yol en az 20 dakika sürüyor.
YOLLAR 4 LEVENT’TE AYRILIYOR
Bu arada kalabalık içinde büyük bir başarıyla elindeki kitaba konsantre olmuş Oğuz Öztürk’le tanışıyoruz. Oğuz, Kartal’daki Gedik Üniversitesi’nde üçüncü sınıf öğrencisi. 500T hattıyla aralarında bir gönül bağı olduğunu söyleyerek anlatmaya başlıyor: “Bir sefer TEM’de giderken bir taksi durdu önümüzde. İçinden çıkan kadın, ‘Acelem var, taksi emniyet şeridine girmiyor, siz giriyorsunuz’ diyerek bizim otobüse bindi.” Bu arada, duraksız yolda kapılar açılıp kapanmadığından otobüsteki hava azalıyor. Yolcuların “Neden cam açılmıyor!” isyanı beni Nursen Teyze’nin omzundaki kısa uykumdan uyandırıyor. Ne yazık ki Nursen Teyze ile 4 Levent durağında vedalaşıyoruz. Pendik’te başlayan yoğunluk yerini kasvetli bir boşluğa bırakıyor. Sonraki 16 istasyon su gibi akıp geçiyor. İki saat 15 dakikanın sonunda Zeytinburnu’nda ‘Son durak!’ ikazıyla şoförümüz ve 500T’yle vedalaşıyoruz. Şimdilik...
Ve yolun sonuna geliyoruz
MURAT havlu atıyor ama ben yolun karşısına geçip son duraktan başa dönmek üzere yeni bir 500T’ye biniyorum. Durakta arkamızdan el sallayanlar oluyor. Ancak dönüş otobüsü, gelişten daha boş. Bir karış enindeki camı açıp başarıyla dışarı tüküren bir yolcuya şaşırmak dışında yoldaşlarla kolektif bir duygu veya muhabbet yaşayamıyoruz. 3 dakikada bir durak olduğundan yanlışlıkla inen ve binenleri şoförümüz kibarca yönlendiriyor. Bense yeniden ilk durağa gidiyor ve 500T Merkezi’nin şefiyle sohbete oturuyorum. En büyük şikâyetlerinin ücretsiz taşınan yolcular olduğunu söylüyor ve “Herkes ücretsiz veya indirimli yolcu olunca nasıl kâr edebiliriz ki” diye serzenişte bulunuyor. Metrobüsle aralarında rekabet olup olmadığını sorunca “İstanbul büyük, hepimize ihtiyaç var” diyor.