Güncelleme Tarihi:
1908, yani II. Meşrutiyet'in ilanından sonra kadınların günlük yaşamında da bir özgürleşme görüldü. Kadınlar artık sokağa çıkmaya başladılar. Bu durum eleştirilere neden oluyordu. O güne kadar yazarlar aile yapısının gizliliğine sokulmak istemezlerdi. Tazminat romanlarında aşktan söz edebilmek için erkekleri cariyelerle, azınlıklarla seviştirirlerdi. Ama Meşrutiyet'ten sonra artık özgürleşen, ‘‘masumiyetini yitiren’’ kadın sayesinde mahremiyet delinmişti. Bu dönemde alafrangalaşmış hafifmeşrep kadınlarla, onların elinde oyuncak haline gelen erkeklerin arasındaki ilişki başlıca roman konusu oldu. 1920'li yıllarda işgal edilmiş İstanbul'da ahlakın çöküşü, Beyaz Rus göçmenlerin taşıdığı eğlence hayatı, maddi güçlükler sonucu ortaya çıkan fuhuş, önde gelen edebiyat temasıydı... İşte Mart sayısını kadın araştırmalarına ayıran Tarih ve Toplum Dergisi'nde ‘‘Özgürlükle Gelen Müstehcenlik’’ başlıklı bir yazı yazan Fatma Türe, 1920'li yıllarda ‘‘En Şen En Şuh Hikayeler’’ alt başlıklı, onaltı kitaptan oluşan ‘‘Binbir Buse’’ dizisini ele alıyor. İki örnek veriyoruz...
Bu kadarcık şey içün!
Hüseyin Hasib hem güzel hem de güzelliğine mağrur, ve bu gururu küstalık derecesine çıkarmış bir delikanlıdır.
En son takib ettiği esmer dilber hanımefendinin şimdiye kadar sair emsali gibi kollarının arasına atılmak içün neden şitab etmediğini hiç anlamıyordu.
Fakat bi'l-fi'l metres yapmaya muvaffak olamamışsa, genç kadını rast geldiği kadın, erkek, bütün dostlarına pek aşikar imalarla metresi olmuş gibi bildirmeye muvaffak olmuştu.
Bu haber tabiatıyla esmer hanımefendinin pek çabuk kulağına vasıl oldu. Genç kadın bu küstahlığa evvela nihayet derecede hiddetlendi, sonra güzel olduğu kadar zarif olduğu içün tebessüm etmekle iktifa etti.
Günler geçti... Hasib Beyefendi hezimetinden dolayı kendini teselli edemiyordu. Bunun içün birgün, Semra Hanımefendi'nin kendisine, müşterek bir muhibbenin bir çayında tavırlarıyla şimdiye kadar olmadığı bir surette müsaid olduğunu gördüğü saat sevinci bir muzafferiyet mertebesine çıktı.
Ellerini oğuşturarak: ‘‘Ey nihayet sen de pençeye düşeceksin Semra Hanımefendi.’’
Nihayet bir nurlu gün, genç kadın Hasib'in ısrarlarına muvafakat cevabı verdi ve mülakat saatini ta'yin etti. Ve muayyen saatte kapısının zili çınladığı vakit Hasib Bey kulaklarına inanamayarak koştu. Kapıyı kendi açtı. Delikanlı, kıymetli kaşmirden bir pijama, kadın terliklerine benzer taştan pırıl pırıl parlayan bir terlik giymişti.
Genç kadın Hasib'in kolunda apartmanın iç odasına dahil olup İngiliz koltuklarına oturduğu vakit ilk lakırdı olarak:
-Ne kadar güzelsiniz, dedi. Ben bir erkekte bile her meziyetten evvel güzellik ararım. Beni ihtirasa sevk edip sermest bırakmak içün bir erkek herşeyden evvel güzel olmalıdır.
Genç kadın rehavetli bir ah ile:
-Sizden bugün bir ricam var, eğer sahiden seviyorsanız, bu ricamı kabul edersiniz... Herşeyden evvel sizin çıplak vücudunuzu seyr edip, yüzünüz kadar latif olması lazım gelen çıplaklığınızın güzelliğiyle mest olmak istiyorum. (...) Haydi Hasib, rica ederim tereddüd etme, sana bakmıyorum, korkma!
Hasib Bey'in yalnız yüzünün cazibeleri ile değil vücudunun güzelliği ile de mağrur olduğunu söylemiştik zannederim. Bunun içün genç kadının bu teklifini pek tabii bularak hemen soyundu, mağrur ve müftehir:
-İşte, dedi, işte arzunuzu yerine getirdim.
(Semra) merhametkar bir nazarla delikanlının çıplak vücuduna bakarak, heceleri birer birer saymak üzere:
-Ah yarabbim, ne inkisar, ne inkisar diye söylendi.
Hasib Bey, elleri yanındaki koltukta duran pijamasına uzanarak:
-Ne, nasıl, nasıl? dedi. Ne diyorsunuz?
Semra ayağa kalkarak:
-Evet ne inkisar, ne inkisar, sizi hiç böyle tasavvur etmiyordum, zavallı dostum... Ben daha iyi bir şeye benziyorsunuz zannediyordum...
Delikanlı daha pantolonunun bir ayağını giymekle meşgulken, genç kadın müstehzi, Hasib'in vücudunun muayyen bir noktasını gözleriyle işaret ederek:
-Yavrum, dedi, insan bu kadarcık şey içün başkalarını böyle rahatsız eder mi ya?
Asri bir zifaf gecesi
Doktor: Bir zifaf odası, vakit sabah.
Genç gelin ve güveyi sabah uykusundan uyanıyorlar.
Fuad- Nuriyem!
Nuriye- Fuadım!..
Genç kadın beyaz tombul kollarını kocasının boynuna atar; ve sarışın güzel başını onun göğsüne saklar.
Fuad- Gözlerime bak bakayım.
Nuriye- Cesaret edemem...
Fuad dudaklarında bahtiyar bir gurur tebessümüyle ve gayet tatlı bir sesle:
-Haydi... Cesaret!..
Hemen kulağına sokularak:
-Artık kız değilsin... Bu gece kadın oldun, değil mi?
-Evet, kadın oldum... Ve bunu sen yaptın, sen Fuatcığım... Sen! Ne saadet!
-Benim karımsın... Ve biliyorsun ya, kanun ne emr ediyor. Zevce zevcine itaate mecburdur değil mi?
Genç kadın pespembe bir yüzle:
-Ben itaat etmedim mi canavar? İstemediğin mi kaldı... Her istediğine razı olmadım mı?
-Teşekkür ederim yavrum... Bundan şimdi şikayet etmeyeceksin ya, değil mi? Ben asri bir koca olmakla iftihar ederim... Sen biliyorsun, bazı erkekler zifaf gecelerinde zevcelerinin ma'sumiyetine hürmet ederlermiş... Ne budalalık değil mi?
Genç kadın gözlerinde bir hiddet şimşeği ile:
-A, ne fena şey!
-Ve buna sonra nezaket derlermiş!
-Halbuki sersemlik değil mi?
-Bu soğuk ve taş erkekler daha sonra karıları olacak kızcağızları aşkın esrarına derece derece agah etmeye ehemmiyet verirlermiş. Bu halde, karılarının tadını çıkarmak içün elli yaşlarına gelmeyi beklemiş olmazlar mı?
Genç kadın isyankar bir nida ile:
-Hükümet böyle şeylere nasıl müsaade ediyor?.. diye sordu.
(Bu hikayenin şaşırtıcı sonunu yerimiz olmadığından veremiyoruz. Okumak isteyenler, Tarih ve Toplum Dergisi'nin Mart sayısına başvurabilir...)
9 Mart'ta kırkına basıyor
Barbie artık orta yaşlı
Dünyanın en çok satan oyuncak bebeği Barbie, 9 Mart'ta 40. yaşgününü kutluyor. 144'ten fazla ülkede satılan Barbie'lerin sayısı 1959 yılından bu yana 1 milyarı geçti. Yaklaşık her saniyede bir, iki adet satılan bebeklerden 3-11 yaş grubundaki kızların evinde Amerika'da 8, İtalya'da 7, Fransa, Almanya ve İngiltere'de ise 5'er adet bulunduğu tahmin ediliyor.
1959 yılından bu yana yaklaşık her yıl 90 Barbie tiplemesi yaratıldı. İlk yıllarda 10 yaş grubu kızların giyim tarzını yansıtan Barbie bebekler, 1960'larda balerin, astronot, öğretmen, hemşire, hostes oldu.
1970'lerde cerrah, olimpiyat atleti, kayakçı ve cimnastikçi, 1980'lerde ise televizyon muhabiri, rock yıldızı, veteriner, işkadını, modacı ve asker kimliklerine bürünen bebekler, 90'larda modern kadını simgelemeye başladı. Barbie'ler artık başkan adayı, doktor, diplomat, dalgıç, sanatçı, mühendis ve polis olarak çıkıyor küçük kızların karşısına.
KIZLAR İÇİN YARATTILAR
Barbie'nin yaratıcısı Ruth Handler ve eşi Elliot, kızları Barbara'nın oynadığı kağıt bebeklerden esinlenerek 1959 yılında Barbie'yi yarattı. Handler çiftinin tasarladığı bebeğe, Amerika'nın en büyük oyuncak üreticilerinden Mattel son şeklini verdi ve 9 Mart 1959'da üretime geçildi.
Barbie'nin erkek arkadaşı Ken 1961'de, en iyi arkadaşı komşu kızı Midge 1963'te, büyük kızkardeşi Skipper 1964'te, küçük kızkardeşi Stacie ise 1992'de doğdu. Stacie'nin arkadaşı Whitney 1994'te, iki yaşındaki Shelly ise 1995'te katıldı Barbie ailesine.
Barbie, ilk zenci arkadaşı Christie ile 1968'de, İspanyol asıllı kız arkadaşı Teresa ile 1988'de, Uzakdoğulu Kira/Marina ile 1990'da tanıştı.
Hayvanları çok seven Barbie'nin içinde 38 hayvanın bulunduğu bir çiftliği var: 17 köpek, 11 at, 5 kedi, 1 papağan, 1 şempanze, 1 panda, 1 arslan, 1 zürafa ve 1 zebra.
Barbie bebeklerini seven küçük kızlar kadar, onları biriktiren büyükler de var. Barbie koleksiyoncularının bir bebeğe 5 bin dolar bile verdikleri oluyor. En çok satan Barbie 1992'de piyasaya çıkarılan ‘‘ultra saçlı Barbie’’ oldu ve 10 milyon sattı.
1976 yılında Amerika'da ‘‘yüzyılın bebeği’’ seçilen Barbie, 2076 yılında açılacak zaman tüneline yerleştirildi bile.