Güncelleme Tarihi:
Birçok genç deprem bölgesinde, yardım merkezlerinde gönüllü olarak çalışsa da hâlâ bu dayanışmanın devamına ihtiyacımız var. Uzmanlar bu yardımlaşmanın aynı zamanda insanların psikolojisine de iyi geleceğini söyledi. Konuyla ilgili konuşan psikolog Prof. Dr. Acar Baltaş, şöyle konuştu:
‘ANLAM ARAYIŞINA GİRİYORUZ’
“Türkiye’de yaşadığımız olağanüstü kenetlenme de toplumsal erdemlerimizin yanı sıra, insan doğasındaki özelliğin sonucudur. Ancak heyecan bitince dayanışma duygusunu kaybetmek çok sık görülen bir durumdur. Bu yüzden kenetlenme duygusunun uzun bir sürece yayılması için yollar aranmalı. İnsanlar bu tür felaketlerden sonra bir anlam arayışına giriyorlar. Özellikle gençlerin yaptığı yardım girişimleri, onlar adına bu anlam arayışını somut ve anlamlı hale getirmektir. Görevini yapamayanlara kızmak, öfkelenmek gibi şeyler olabilir. Bu enerjiyi anlamlı bir hale getirmek pozitif bir şey üretmekle olur. Bu bir yurttaşlık bilincidir, insanlık duygusunun cisimleşmiş halidir. Bu somutlaştırma hem öfkeyi, kızgınlığı ve sosyal medyada yazılan öfkeli cümleleri pozitife çevirir. Hem de iyileşme halini arttırır. Üniversitelerin bu durumda uzaktan eğitime geçmiş olması hem iyileşme sürecini hem de eğitimin gidişatını etkileyen bir durumdur. Öğrenciler okullardan uzak bile olsalar iyileşme sürecini devam ettirebilmek ve fayda sağlamak adına yardım çalışmalarına devam etmeliler. Öğrenciler daha sonraları da sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerine katılmalılar. Benzer durumlarda organizasyonsuzluğun yaşanmaması için neler yapılabileceğini öğrenmeliler.”
‘DESTEK DEVAM ETMELİ’
Her yaştan insanın gösterdiği dayanışmanın geleceğe umutla bakmamızı sağladığını söyleyen Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan, “Bu konuda özellikle öğrencilerimizin gösterdiği tavır çok kıymetli. Gençlikle ilgili olumsuz önyargıların doğru olmadığını, gençlerimizin ne kadar duyarlı olduklarını bu süreçte gördük. Depremin yaralarını sararken en büyük gücümüz de gençlerimizin işte bu duyarlılığı olacak. Her işte olduğu gibi bu konuda da devamlılık önemli. Yardım faaliyetlerinde bu zamana kadar önemli rol oynayan üniversitelerin ve öğrencilerin bu desteğini sürdürmesi gerekiyor. Gençlerin çalışkanlığı, enerjisi, inancı bize daha da güç veriyor” dedi.
Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tamer Yılmaz ise “Bağışçılardan toplanan tüm malzemeler öğrencilerimizin desteğiyle gece gündüz demeden paketlenerek deprem bölgesindeki ihtiyaç sahiplerine birinci elden ulaştırıldı. İlk günlerde gönüllü öğrencilerimiz alanda arama kurtarma yapan yabancı ekiplere de tercümanlık yaptılar” dedi.
KORKUNUN NEDENİ PLANSIZLIK
Art arda gelen depremlerin ardından öncelikle bölgedeki depremzedeler henüz yaşadıkları şokun etkisinden kurtulabilmiş değil. Depreme doğrudan maruz kalanların, kayıplar verenlerin yaşadıkları büyük travmanın etkileri uzun süreçte ortaya çıkmaya devam edecek. Ancak depremin doğrudan etkilediği bölgenin uzağında yaşayanlar da bugünlerde benzer travmaların etkisi altında. Deprem travmasıyla nasıl mücadele edebileceğimizi uzmanlara sorduk...
* İstanbul Bilgi Üniversitesi Travma ve Afet Çalışmaları Uygulamalı Ruh Sağlığı Yüksek Lisans Programında Öğretim Üyesi Dr. Şafak Ebru Toksoy: Depremden korkmamız doğal, deprem olduğunda yaşamımız değişiyor. Değişen koşullarda ne yapılması gerektiğini planlamamış olmak ve ne yapacağımızı bilememek bizi ruhsal ve duygusal olarak etkiliyor. Yani depreme hazır olmamak herkesi sarsıyor. O anlamda yapılabilecek ilk şey herkesin öncelikle kendi planlamasını yapmış olması. Deprem olduğunda kendi yaşam alanında ne yapacak, nerede toplanıp nereye sığınacak, kimlerle iletişime geçecek bunlar planlanmış olmalı. Yani insanlar bir belirsizlikle başbaşa kalmamalı. Çünkü belirsizlik korkuyu da artırıyor.
* Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrist Derneği Başkanı Prof. Dr. Neslihan İnal: Mümkün olduğunca kendimize bu durumu tekrar hatırlatmadan, haberleri fazla izlemeden bu durumdan çıkmamız gerekiyor. Normal hayata devam etme, sosyal dayanışma ve depremzedeler için elimizden ne geliyorsa onu yapmaya odaklanmamız gerekiyor. Bu süreçte toplumsal bağlarımızı güçlü tutmamız gerek. Sosyal medyada da yapılan paylaşımlar travmatize etmeden, yapıcı ve çözüm odaklı olmalı.