Güncelleme Tarihi:
Hatay'a dışarıdan bakınca şehrin üzerinde yoğun toz bulutları görünüyor. Bunlar, sokaklarda adeta birer karınca gibi çalışan hafriyat kamyonları ve iş makinelerinin çıkarttığı tozlar. Türkiye’nin dört bir yanındaki belediyelere ait kamyonlar gün boyu yıkıntı taşıyor. Bazı enkazlar tamamen kaldırılmış, binaların yerlerinde kocaman boşluklar oluşmuş. Bazı enkazlarda ise henüz çalışma başlamamış. Kaldırılmayan enkazların üzerinde ve çevresinde ise Hataylıların bekleyişi sürüyor.
BEN BU EVİ HİÇ SEVMEMİŞTİM
Antakya’da Akevler Mahallesi, 5. Akevler Sokağı’ndaki apartmanın enkazı da kaldırılmayanlardan biri. Beton, taş ve demir parçaları her yana saçılmış. Biri kadın iki kişi enkazın başında bir şeyler aranıyor. Nurdan Bilgin bu enkazdan tam 46 saat sonra 3 yaşındaki kızı Lütfiye Ece ile birlikte kurtarılmış. Yanında duran adama bakıyor ve “Beni kardeşim Erdoğan Yılmaz kurtardı bu evden” diye anlatmaya başlıyor. Depremden sadece iki ay önce bu binaya taşınmışlar. Eski oturdukları evin sahibiyle sorun yaşayınca yıkılan apartmanda bir daire kiralamışlar. “Bu evi hiç sevmemiştim ama babam çok beğenmişti. ‘İyi ki buraya geldik. İlk kez böyle güzel evde oturuyorum’ demişti” derken gözlerinden yaşlar dökülüyor.
SON SÖZLERİ: ANNE ÇOK KORKUYORUM
Nurdan Bilgin deprem gecesini ve sonrasını şöyle anlatıyor: “Vefat eden 9 yaşındaki kızım Minanur o gece uyuyamadı. Saat 03.00 sıralarında yanıma gelip yattı. Deprem olunca uyandık. Son sözleri ‘Anne çok korkuyorum’ oldu. Küçük kızımı alıp salona geçtim ve iki koltuğun arasına yattım. Eşim, iki kızım ve babam ise koridordaydı. O sırada ev üzerimize çöktü. Bir anda her yer karanlığa büründü. Cep telefonumun ışığı olmasa delirirdim. Küçük kızımı ‘Piknik yapıyoruz, kamp yapıyoruz’ diye oyaladım. Dışarıdaki sesleri duyuyordum. Dışarı çıktığımızda 46 saat geçmişti. Babam, eşim ve iki kızım maalesef kurtulamadı.”
CANLARIMDAN NE KALDIYSA GERİYE...
Nurdan Bilgin’e enkazda ne yaptıklarını soruyorum. Cevabı kısa ve net oluyor: “Çocuklarımdan kalan hatıraları arıyorum. Hiç olmazsa bir eşyalarını bulup saklasam bana yetecek.” Söyleyecek, teselli edecek bir şey bulamıyorum. Sözler boğazımda düğümleniyor. “Kolay gelsin. İnşallah bulursunuz” diyorum. “Allah yolunuzu açık etsin. Antakya’yı unutmayın” diye cevap veriyor Erdoğan Yılmaz. Ben yoluma, onlar ise enkaza dönüyor. Bir süre sonra ardıma döndüğümde, Erdoğan Yılmaz’ı peşimden bakarken görüyorum. El sallıyor, ben de derin bir hüzünle el sallayıp uzaklaşıyorum.