Güncelleme Tarihi:
"Ben Bengi’yi resmi toplantılarda sevgilim diye tanıtıyordum. Aman hocam şaka yapıyorsunuz tabi, nişanlınız herhalde diyorlardı. Farkettik ki hocaların sevgilisi olmuyor o zaman evlenme teklifi etme kararı aldım." cümlelerini duyduğumda ev hayatını da konuşacağımızı zannetsem de Adem Hoca kıdemli bir hukukçu 'kıvraklığıyla' muhabbetin rotasını değiştirdi. Öğrencilerinin "Sınav kaçta?" diye rahatlıkla tweet atabildikleri, okulda ikram çay dağıtan, hukukun soğuk yüzünü sıcaklaştırmayı kendine görev edinmiş Prof. Dr. Adem Sözüer'le Türkiye'nin dünü, bugünü, Gezi Olayları ve daha nice gündemi oluşturan konuda keyifli olduğu kadar düşündürücü bir sohbet yaptık. Buyrun bakalım Adem Hoca'nın biraz hayat, bolca da hukuk dersine.
Çalkantılı dönemlerden geçtiğimiz malum, konuşacak onca konu var ama karşımda İstanbul Hukuk Fakültesi'nin dekanını bulmuşken en iyisi gözaltına alınan avukatlardan başlayalım...
Sadece bir avukatı değil herhangi bir vatandaşı kanunlara aykırı şekilde gözaltına almak beraberinde bazı sorumluluklar getirir.
Ne gibi sorumluluklar?
Kasten davranıldığı ve kişinin özgürlüğü kısıtlandığı takdirde bunun cezai sorumluluğu vardır. Haksız yakalama ve tutuklamadan dolayı tazminat da söz konusu tabii.
Adliye'de alkış tutarak, ardından oturarak protesto yaptıkları için gözaltına alınmışlardı.
Kural: Bırakın alkışlasınlar bırakın otursunlar. Adliyenin işleyişi engellenmediği taktirde salt adliyedeki makul süreli protestodan dolayı bir avukat veya bir vatandaş gözaltına alınmamalıdır.
İsteyen istediği protestoyu yapma hakkına sahip mi yani?
Gayet tabii.Ama protestonun konusu, zamanı ve diğer insanların haklarını ne ölçüde zedelediği mühim. Mesela bir restorana gidenler o akşam oradaki yemeği/servisi çok kötü buldular. Hiçbir bildirim veya izin olmadan ama mekanın işleyişini aksatmadan “kahrolsun bazı şeyler” diye protesto yapabilirler. Anlatabildim mi?
BARIŞÇIL PROTESTO HERKESİN HAKKIDIR
Siz anlattınız da ben anlamadım sanırım.
(Gülüyor) Şöyle söyleyeyim, ayağına çivi battığı zaman ahhh dersin.Bunun için bildirim izin gerekmez değilmi? Spontan, kimseyi sürekli ve ciddi biçimde rahatsız etmeyen, barışçıl protestolar da herkesin hakkıdır. Mısırdaki darbeyi protesto ettiğimizde izin mi aldık? Onlarca insan Namaz kılarken öldürülmüş.Üzüntü ve öfkesini ifade etmek için insanlar Fatihte, Bebekte gösteri yaptı.
Hocam siz adliyenin başsavcısı olsaydınız, polis mi çağırırdınız?
Alkışlayan avukatlara müdahale ettirmezdim. Şayet bir süre sonra oradaki işleyiş olumsuz etkilenirse, önce gidip avukatlarla konuşurdum. Yine de sonuç alınmaz ise pardon meslektaşlar buraya kadar derdim. Bu tür durumlarda temel ilke: Konuş onunla.
Çağlayan'da polis müdahale etmemeli miydi yani?
Devlet gücünü öfkelilere de zerafetle davranarak göstermeli. Polisin avukatlara o şekilde müdahale etmemesi hem şık hem hukuki olurdu tabii ki. Diyalogla çözüme ulaşılabilecek durumlarda 'gözaltı' ilk seçenek değildir.
Peki ya Gezi Parkı eylemleri sırasında sokaklarda gözaltına alınanlar?
Eskiden kolluk "Atın şunu içeri" derdi, o devirler bitti. Bugünkü kanunlara göre 'suçüstü hali' olmadığı takdirde savcı talimatı olmadan kimse gözaltına alınamaz. Kanun “Taş, molotof atmıyorsa, yakıp yıkmıyorsa, toplum yaşamını ciddi biçimde sarsmıyorsa“ hukuk gözaltına alma diyor.
Hocam derste değiliz, rica etsem sorulara daha bağlı kalsak.
(Gülüyor) O zaman tekrar söylüyorum barışçıl protestolarda gözaltı ancak gösteri barışcıl olmaktan çıktığında atılabilecek bir adımdır.
Bir protestonun 'barışçıl' sıfatını alması için nasıl olması gerekir?Şu aralar TOMAlar çok 'in', tek çözüm TOMA mı?
Önce şunu demek lazım: „TOMA şu an sıra sende değil ama..“. İlkin konuşacaksın ve dinleyeceksin. Bu sonuç vermedi, aktif direniş başladı. O noktadan itibaren, Kanun; direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde, zor kullanabilrisin diyor. Bununda aşamaları var. Kalkanları, polis köpeğini, atlarını kullan, sonra TOMA’lar. Amaç, toplumsal düzeni bozma aşamasına gelenlere en az zarar verecek şekilde bir uygulama yapmaktır.
Sanırım konuştuğunuz dilin adı 'Hukukça', biraz da Türkçe konuşsanız biz de anlasak.
(Gülüyor) Sana şöyle bir örnek vereyim o zaman. Her maçtan sonra galip gelenler eski Ali Sami Yen'den Taksim'e kadar yürürlerdi. Bunlarda bir gösteridir. Onlara müdahale edilirmiydi ? Edilmezdi.
Ama sonuçta protesto ettikleri bir olay yok.
Barışçıl gösteri demek illa bir şeye karşı olduğun anlamına gelmez. Bir olaya sevinirsin veya üzülürsün, gösterini yaparsın. Cana veya mala saldırı olmadığı, toplumsal yaşamı ciddi biçimde rahatsız etmediğin sürece ortada zor kullanmayı gerektiren bir durum yoktur. X
GEZİ'DE KESİNLİKLE ZOR KULLANILMAMALIYDI
Yani...
Futbol maçlarından, mehmetçiklerimiz öldürüldükten, Suriye, Bosna Hersek gibi başka ülkelerde gerçekleşen ağır insan hakları ihlallerinden sonra gösteri yapan gruplara zorla müdahale etmek kimin aklına gelmiş? Bunlar izinsiz gösteri sayılmamıştır. Bu örneklere baktığımızda, Gezideki silahsız, saldırısız, gösterilerde sabırlı olup, müsamaha edilmeli kesinlikle zor kullanılmamalıydı..
“Daha toleranslı olunmalıydı” diyorsunuz...
Gayet tabii. Müsamaha hukukun daha doğrusu demokrasinin ruhudur. Aslında bir ülkede barışçıl protestolar, tartışmalar ne kadar fazlaysa, siyasetçilerin o kadar sevinmesi gerekir. Bu tür durumlarda devletin sükunetli ve hoşgörülü olması lazım. Hukuk Devleti şöyle düşünür: Protesto ediliyorum o halde varım!
HUKUK DEVLETİ: "PROTESTO EDİLİYORUM ÖYLEYSE VARIM"
Gösteri ve yürüyüş yapmak kanunen haksa sorun nerede?
Sorunun önemli bölümü de toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununun Anayasaya pek uygun olmayan düzenlemlerinden kaynaklanıyor. Kolluğun bir çok uygulaması Kanuna uygun ama Anayasaya aykrı..
Nasıl yani?
Anayasa gösteri yürüyüşü için izne gerek yok diyor ama, Kanunda gösteri yürüyüş yapmak için çok kısıtlayıcı bir düzen öngörülmüş. Üç kişinin bir parkta barışçıl bile olsa gösteri yapmasını, basın açıklamasında bulunmasını yasaklayan ve bu hallerde kolluğa zorla müdahale etmesi yetkisini veren bir sistem öngörülmüş. Kolluk uygulamada Anayasaya değil Kanuna bakar. Bu kanuna rağmen İçişleri bakanlığı genelgesiyle Basın Açıklamlarına izin verildi. Anayasaya aykırı bu kanununun gösteri hakkını sınırlamayacak şekilde uygulanmasını sağlamak gerekir.
Kafam karıştı...
İsmet Özel "karışık kafa çalışmayan kafadan daha iyidir." demiş.
İnsanların bir yerde barışçıl biçimde toplanmasında niye olumsuz bir karışıklık olsun ki? Sorun seçilmişleri hukuk dışı yöntemlerle değiştirmeye çalışmaktan, cepheleşmeleştirmekten ve hoşgörünün giderek ortadan kalkmasından doğar. Böyle bir ortamda hukuka sıkı sıkıya bağlı kalması, profesyonel davranması gereken Kolluğun toplumdaki imajının son derece güven verici olması gerekir.
Polisin zayıf bir imajı olduğunu mu kastediyorsunuz?
Kolluğun asıl gücü eşit ve tarafsız davranmasından doğan prestijinden gelir. Eğer güvenilirliği sarsılırsa, isterse en güçlü silahlara sahip olsunlar, zayıf duruma düşerler.
Biber gazıyla prestij doğru orantılı gitmiyor yani.
Malesef son olaylarda biber gazı kullanımı arttıkça,galiba prestij ve etkinlik azaldı. Dünyanın her yerinde kolluk biber gazı kullanıyor deniyor. Doğru. Ama 'Ne zaman?', 'Kime karşı ' ve 'Ne kadar?' diye sormak lazım.
O halde ben sorayım, biber gazı ne zaman kullanılmalı?
Ben değil kanun söylüyor. Zor kullanma yetkisi doğduğunda sırasıyla fiziki güç, kelepçe, kalkan, cop, polis köpekleri, atlar ve su.... O da işe yaramadığı takdirde en nihayetinde biber gazı kullanılabilirsin diyor.
Kime karşı kullanılmalı peki?
Biber gazı bir anlamda silah olduğu için, kolluğa karşı aktif direnenlere son çare olarak veya cana, mala saldıranlara karşı kullanılabilir..
Peki ya apartmanlara ve kapalı mekanlara gaz atılması?
Bir evden taş atılıyorsa, cana kastediliyorsa, o zaman biber gazı değil silah bile kullanılabilir. Bunun haricinde göstericiler bir eve sığınmış veya sloganlar atıyor diye oraya biber gazı atılması kanuna aykırıdır. Şayet kapalı mekanda suç işleyenler varsa mekana gir gözaltına al.
BİBER GAZI HÜKÜMETE KARŞI DA SIKILDI
Bu durumda biber gazı atmak suç mudur?
Biber gazı ortalığı dumana boğmuş. Dumanlı havayı sevenler devreye girmiş. Bunun üstüne kapalı yerlere biber gazı atılmış. Amaç ne? Bence biber gazı o durumda sadece kapalı mekanlarda bulunanlara değil hükümete karşı da sıkıldı.
Diyelim ki ben gösterilere dahil değilim, astımım var; yoldan geçerken biber gazını yedim ve öldüm.
O bölgede gösteriyle bile hiç ilgisi olmayan vatandaşlar varsa,biber gazının aşırı ve uzun süreli kullanımı nedeni ile ölüm veya yaralanma olduğu tıbbi raporla adli olarak ispatlanırsa ölüm ve yaralamadan dolayı cezai sorumluluk doğar.
"EMİR KULUYUZ" LAFI ANAYASACA YASAKLANMIŞTIR
"Emir kuluyuz" sözü bir savunma mıdır?
Türkiye Cumhuriyeti'nde 'Emir kuluyuz' lafı anayasaca yasaklanmıştır, çünkü sadece hukuka uygun emirlerin yerine getirilmesi gerekir.
Olayların yansıtılması açısından basın da zaman zaman yetersiz veya kışkırtıcı olmakla suçlandı.
Her olayda basını hedef yapmamak lazım. Açıkça şiddete teşvik, hakaret suçtur. Ama basının yetersiz olması veya görevini yeterli şekilde yapmaması sadece eleştirilecek bir durumdur.Suç değildir. Bu tür yanlışların cezasını okuyucu, izleyici verir.
Medyadan sosyal medyaya geçelim. Twitter gibi mecraların denetim altına alınması hukuken doğru mu?
Sosyal medya orman kanununun geçerli sayıldığı vahşi bir ortam olmamalı. En doğrusu sosyal medya ortamının etik değerlerini oluşturması ve otokontrolünü sağlamasıdır. O zaman devletlerin denetim ve müdahalesine gerek kalmaz.
Atılan bir tweet gözaltı sebebi olabilir mi peki?
Twitter başkalarına hakaret etmek, aşağılamak, özellikle de nefret söylemini yaygınlaştırmak için kullanılan bir ortam haline getirilemez. Fakat Ahmet Mehmet'e küfür etti diye hemen gözaltına almak da olmaz. Kaydını al, delili tespit et, sonra sorumlu kişiyi çağır ,ifadesini al, davayı aç. Ne zaman gözaltına alabilirsin biliyor musun?
Bilsem size sormam hocam.
Eğer twitter'da insanlar silahlı saldırıya teşvik ediliyorsa, ayaklanmaya çağrı yapılıyorsa, insanların yaşamına yönelik ciddi eylemler organize ediliyorsa bunun engellenmesi için elbette gözaltı dahil her önleyici tedbir alınmalıdır.
TWİTTER'DA HAKLARIN İHLALİNE İZİN VERİLEMEZ
Twitter'da herşey mübah değil yani...
Elbette hakların ihlaline izin verilemez. Ama Ülkemizdeki gibi kanunların arada bir uygulanması da mübah sayılmaz. Ne yazık ki arada bir uygulama doğru kanunu bile adaletsiz kılıyor.
KANUNLARI ARADA BİR UYGULUYORUZ
Nasıl yani?
Büyük depremin ardından bir tek Veli Göçer'i mahkum etmek veya bankacılık suistimallarinden sonra tek bir kişiyi günah keçisi yapmak kanunu arada bir uygulamaktır. Twitter için de bu geçerli. O mecraada kanunları uygulamıyoruz uygulamıyoruz sonra bir veya birkaç kişi için uygularsan, bu eşitsizlik niye diye sorulur, doğru kanununun bile bu şekilde uygulanması adaletsizlik olarak algılanır.
Kanun uygulamasında 'fırsat eşitliği' olmalı diyorsunuz.
Aynen öyle. Zaten insanların en çok talep ettiği, olmadığında da şikayet ettiği şey eşitliktir. Kanunlar, kişiye, zamana, konjektüre göre, arada sırada, keyfe keder uygulanmamalıdır.
POLİSLERİN KASK NUMARALARI BELİRGİN OLMALI
Peki polislerin kask numaralarının gizlenmesine ne diyorsunuz?
Şimdi bak dünyanın her yerinde bir göstericinin yüzünün açık olması gerekir, şayet değilse polisin bunu açtırma hakkı vardır. Ancak aynı şekilde polisin de kim olduğunun bilinmesi gerekir. Nasıl bir devlet görevlisi yanına geldiğinde kimliğini göstermek zorundaysa, kasktaki numaraların da belirgin olması şarttır.
Ortada bir suç var mı peki?
Eskiden, işkence ve kötü muamaleyi kimin yaptığı tespit bile edilemezdi. Bu kurallar onun için konuldu. Kurallara yani görevin gereklerine kasten aykırı davranılır, bundan da bir mağduriyet doğarsa, görevi kötüye kullanma gündeme gelir.O zaman da herkesin suçlanmaması için kimliğin belirlenmesi gerekir.
Geçmişten günümüze neler değişti bu konuda?
Bir kere Türkiye işkenceci devletler listesinden çıktı. 'Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşırır' diye bir laf vardı zamanında çünkü karakolda kişinin yanında avukatı olmazdı. Doğru dürüst sağlık kontrolü yoktu. Ayaklarının üzerinde doğru dürüst yüreyeneyen insanları Sıkıyönetim mahkemlerine DGM'ye çıkarıldığını TV’lerden izlerdik. Bugün bunlar yaşanmıyor. Başka sorunlar var.
Gezi olayları sırasında bazı gözaltına alınanların yanında avukatlarının olmadığı iddia ediliyor ama...
Eğer böyleyse, Kesinlikle hukuka aykırı bir durum bu.Ceza Muhakemesi Kanunu diyor ki kişi gözaltındayken yanında avukatı olacak, yoksa verdiği ifade geçersizdir. Türkiye'de delil elde etmek için işkence olayı çözümlenmiştir ama bu diğer sorunların çözüldüğü anlamına gelmez.
BİBER GAZINDAN DOLAYI COPU ÖZLER OLDUK
Hangi sorun bu?
Örneğin, gece baskını şeklindeki gözaltılar, telefon dinleme uygulamasındaki aşırılıklar, gösterilerde hükümet tarafından da kabul edildiği gibi orantısız güç kullanılması..Biber gazının yanlış uygulamasından dolayı neredeyse copu özler olduk..
Eylemlere verdikleri destekten dolayı Çarşı'nın bir suç örgütü muamelesi görmesine ne diyorsunuz?
Bir yapılanmanın suç örgütü sayılabilmesi için onun çeşitli suçlar işlemek amacıyla bir araya gelmesi ve buna dair bir programı ile işlenecek suçları gerçekleştirmeye elverişli araç gerecinin olması gerekir. Bir siyasi, dini, veya taraftar yapılanması içinde bir kaç kişi suç da işleyebilir ama bu tüm grubu suç örgütü yapmaz. Beyaz Kitap'ı bilir misin?
TÜRKİYE'NİN YÜZDE 75'İ ÖRGÜT MENSUBU
Yok hocam.
Beyaz Kitap Türkiye'de anarşi yaratan örgütlerin adlarının yer aldığı bir kitaptır. Çok uzun yıllar devletin resmi kitabı olmuştur. 12 Mart sonrası bu kitaba göz attığımda gördüm ki Türkiye'nin yüzde 75'i anarşist ve terör örgütü mensubu.
Hoppala.
Hoppala tabii. Ya biz anarşizm ve terörizmi yıllarca yanlış tanımlamışız, ya da vatandaşta bir problem var. Ama herhalde vatandaşta değil problem.
Neden bu kadar 'suç örgütü' demeye hevesliyiz gruplara?
Çünkü örgüt dediğin an bu kişilerin telefonlarını dinleyebilirsin, özel bir mahkemede yargılayabilirsin, gözaltı ve tutukluluk sürelerini uzun tutabilirsin. Örgüt dediğinde özel yetkiler gündeme geliyor yani.
TUTUKLAMALARIN PEK ÇOĞU HUKUKA AYKIRI
Röportaj 'Tarafsız Bölge'ye döndü ama sormadan edemeyeceğim, havaya 4 el ateş eden beyaz gömlekli günlerce serbestken, kurşunları teslim eden çocuk nasıl oluyor da hemen gözaltına alınıyor?
Kanunları arada bir uygulama meselesi burada da geçerli. Bir bakıyorsununuz tutuklamanın uygulanmasının makul olduğu bir olayda uygulanmıyor. Biz yıllardır 'Tutuklama bir zorunluluk değil tedbirdir' dememize rağmen Türkiye'deki tutuklamaların pek çoğu hukuka aykırı olarak yapıldı.
Nasıl yani?
Birincisi tutuklamalarda hukuken geçerli bir gerekçe yok, gerekçe yoksa hukuk da yoktur. İkinci olarak da hala Osmanlı'daki zaptiye mantığı uygulanıyor. Yani tutuklama asayiş tedbiri gibi kullanılıyor. Halbuki kişinin tutuksuz yargılanması kuraldır, yeri yurdu belliyse dersin ki bu adama , sabah 8, öğlen 12, akşam 5'te filanca yere gelip imza vereceksin”.Kanunda tutuklama yerine adli kontrol tedbiri diye bir şey var.
Kelepçeyle asayiş olmuyor öyle mi?
Olmaz tabii. Bak sana bir şey daha söyleyeyim, Ahmet Mehmet'e küfretti diye…
Ne çekti şu Ahmet'le Mehmet be
(Gülüyor) Neyse Ahmet Mehmet'e küfretti diye tutuklanmaz ama Ahmet bir makam sahibine küfrettiği için tutuklandığı olmuştur. Kanunun kişiye özel uygulanması söz konusu burada.
DEMOKRASİDE EN ÖNEMLİ MAKAM VATANDAŞLIK MAKAMIDIR
Ama hocam, sonuçta makam önemli.
Demokraside en önemli makam vatandaşlık makamıdır. Devlet görevlileri kendilerine karşı bir şey yapıldığında daha hoşgörülü olup vatandaşların haklarını savunmak uğruna kaplan kesilmelidir.
Ethem Sarısülük’ü öldüren polis memuru meşru müdafa gerekçesiyle serbest bırakıldı.
Eskiden beri bizdeki yargının böyle durumlarda düşüncesi jandarma veya polis görevini yapıyor, o halde onları koruyalım yönündedir. Açılan davaların da çoğu meşru müdafaa ile sonuçlanmıştır.
DOĞRUDAN SALDIRI YOKSA SİLAH KUL-LA-NA-MAZ-SIN
Şimdi adalet mi bu hocam?
Bugünkü kanun diyor ki; Sana veya bir başkasına doğrudan saldırı yoksa kişiye yönelik olarak silah kul-la-na-maz-sın!
Kanun diyor da...
Türkiye'deki kolluğun büyük çoğunluğu silahını hangi durumlarda ve koşullarda kullanacağını bilmiyor. Çünkü hafızalarında bir şey olursa nasıl olsa kurtulurum düşüncesi hakim. Bak Antalya'da 2 tane kolluk motorsiklette giden kişiyi vurdu, mahkeme kasten öldürmeden dolayı ceza verdi, Yargıtay ne yaptı? Kararı bozdu
KOLLUK YETKİSİNİN SINIRLARINI BİLMEDEN SİLAHLANDIRILMAMALI
Nasıl çözülür bu vahim sorun?
Kolluk yetkisinin sınırlarını bilmeden, bu konuda ciddi bir eğitime tabi tutulmadan silahlandırılmamalı.Stresli ve silahlı bir iş yapıyorlar, düzenli sağlık kontrolünden geçmeliler.Türkiye, polis intiharlarının en fazla olduğu ve ailesine karşı silahını en çok kullandığı ülke. Düşünsene bilgisizliği, eğitimsizliği ve denetimsizliği, hem vatandaş, hem ailesi hem de kendisi için ne kadar büyük bir tehlike.
Hastanede "Bir şeyin yok" denilip ağrı kesici yazılmasının ardından ifadeye gönderildikten sonra 17 yaşında bir genç Ali İsmail Korkmaz beyin kanamasından hayatını kaybetti.
Hangi suç şüphesi altında olursa olsun hatta suçlu bile olsa bir kişi hastaneye geldiği zaman mutlaka en önce tedavisi yapılır daha sonra da ilgililere bilgi verilir. Kesin kural: Önce tedavi daha sonra diğer işlemler.
Adalet sistemine karşı bir güvensizlik var mı hocam?
Toplumun hangi kesimine gidersen git hukuktan şikayetçi olanlarla karşılaşırsın. Ama burada vatandaşın da kendisine dönüp 'Ne kadar adilim?' diye sorması lazım.
'Adaletin bu mu İzzet?' mi demeliyim yani?
Her zaman gerçek adalet mi istiyorsun, yoksa haksız bile olsa kendi işin hallolsun da ne olursa olsun mu diyorsun? Avrupa'da bir çok ülkede yaptığım araştırmalar sonucunda gördüm ki, bir ailenin çocuğu suç işlediğinde anası-babası hemen çocuğu polise teslim ediyorlar.
Peki ya bizde?
Biz 'Aman nasıl çocuğu kaçırırız, kurtarırız" diye düşünüyoruz. Kendimiz veya çocuğumuz yapılanların bedelini ödemesin ama başkaları cezalarını çeksin istiyoruz. Ama adalet talep ediyoruz. Bu bir zihinsel karmaşa...
TEK DOKUNULMAZLIĞI OLMASI GEREKEN VATANDAŞTIR
Biraz dokunulmazlık konusuna dokunduralım mı hocam?
Milletvekillerine verilen kürsü dokunulmazlığı vatandaşınkini korusunlar diye verilmiştir. Aslına bakarsan tek dokunulmazlığı olması gereken vatandaştır.
Hangi ütopik ülkeden bahsediyorsunuz?
(Gülüyor) Türkiye'de hangi kademede olursa olsun bir devlet memuruna dava açmak için özel izin alınması gerekir. Soruşturmalar memur, vali, polis, jandarma, asker, hekim, avukat için ayrı yürütülürken normal sistemin, dava usulünün yürütüldüğü tek kişi vatandaştır. İşte sorun da burada zaten.
Milletvekillerinin dokunulmazlığı kalkmalı mı yani?
Milletvekilinden önce asıl bürokrasinin dokunulmazlığı sınırlandırılmalıdır. Çünkü ne olursa olsun milletvekilinin sadece kürsüde konuşurken, kanun yaparken korkularının olmaması gerekir.
Peki ya kürsü dışındaki dokunulmazlık?
Kesinlikle kaldırılmalı. Bazı devlet görevlileri hala kontrol kapılarından uçaklara aranmadan giriyor. Yabancı havayolu şirketleri bunu duysa, o kişinin içinde olduğu uçağa iniş izni bile vermez.
Bırakalım dokunulmazlığı gençlere gelelim, son 2 aylık döneme baktığımızda farklı bir gençlik var.
Türkiye'de ilk kez 'birey' başını kaldırıyor ve 'Ben buradayım' diyor. Ama unutulmaması gereken bir gerçek var, o da: Bireyin baş kaldırabilmesinde son 10 yılda uygulanan politikaların da etkili olduğu.
Anlamadım, daha önce de insanlar sokaklara çıkmıyor muydu?
Daha önce bireyler dahil oldukları grupların içinde kimliklerini ve ruhlarını kaybediyorlardı. Herkesin aynı şekilde giyinmesi, aynı zevklere sahip olması, aynı türküleri söylemesi bekleniyordu. Halbuki şimdi farklı düşünen birey, bir grupta ruhunu eritmek zorunda kalmadan hareket etmek istiyor.
Siz fakültede her türlü protestoya izin veriyor musunuz?
Benden niye izin alsınlar? Protesto izne tabi değildir ki. Ülkemizde bir 'izin bağımlılığı' söz konusu. Herkes herşey için izin almak istiyor. Halbuki temel kural şudur: 'Yasak olmayan serbesttir'. Suç yoksa, başkasının özgürlüğünü kısıtlamıyorsan neden izin alacaksın?
İnsanlar uzun bir dönem sabah 5'te kapımız kırılacak, içeri alınacağız korkusuyla yaşadı.
Türkiye'de bütün reformlar "Bir Gece Ansızın Gelebilirim" şarkısı söylenmesin diye yapılmıştır. Gerçek bir hukuk devletinin şarkısı "Bir Gece Ansızın Gelmem' olmalıdır. (Gülüyor)
Ansızın darbe konusunu açabilir miyim peki?
(Gülüyor) Aç bakalım.
DARBE KABA KUVVETTİR
“35. Madde gitti, darbeler dönemi bitti” diyebilir miyiz?
Türkiye'de hiçbir darbe "Bunu hangi maddeye göre yapalım?" diye hazırlanmamıştır. Önce darbe hazırlanır, sonra madde bulunur. Bugün 35 olur yarın 75inci madde. Darbe kaba kuvvettir. 35. Maddenin kalkması sadece geçmişle yüzleşmemiz açısından önemlidir ancak sembolik bir durumdur, mühim olan zihniyeti değiştirmek.
CELAL BAYAR DİRENSEYDİ TARİHİMİZ FARKLI YAZILIRDI
Kafalar değişmedikçe maddeler kifayetsiz, öyle mi?
Aynen öyle. Eğer Celal Bayar kendini gözaltına almaya gelenlere direnseydi, Türkiye'nin tarihi farklı yazılırdı. Yıllardır bir çok alanda küçümsediğimiz Mısır halkının darbeye karşı gösterdiği direniş hepimize ders olmalı.
Hocam darbelerden konu açılmışken bir kişi hükümeti devirebilir mi?
İlker Başbuğ'u kastediyorsun sanırım. Bir kişinin hükümeti zorla devirmek suçundan mahkum olabilmesi için o kişinin bir atom bombası alıp "Hükümet istifa etmezse bu bombayı atarım" demesi gibi uç bir durumun söz konusu olması gerekir.
Konuyu biraz daha açalım.
Biz onu suç örgütü kuran bir kişi olarak tutukladık. Ama esas hakkındaki mütalaada bir kişi olarak hükümeti zorla devirmekten dolayı suçlandı. Bu eşyanın tabiatına da, mantığa da aykırı bir şey.
PALALIYI SERBEST BIRAKANLAR HAKKINDA SORUŞTURMA AÇILMALI
Hocam bunca şey yaşanırken halk arasında Palalı saldırgan olarak bilinen şahsın yurtdışına kaçtığını öğrendik...
Palalı saldırganla ilgili yurtdışına çıkma yasağı bile koymadan, hiçbir adli kontrol olmadan serbest bırakanlar hakkında soruşturma açılmalıdır.
TÜRKİYE'DE ÖCÜLER HUKUKU UYGULANIYOR
Bugünkü hukuk sistemine bakış açınız nedir?
Türkiye’de hala zaman zaman öcüler hukuku uygulanıyor.
O ne demek?
Her dönem bir öcü yaratıyoruz; 27 Mayıs’ta Yassıada Öcüleri, 12 Mart’ta Anarşist Öcüleri, 12 Eylül’de Devlet Karşıtı Öcüler, 28 Şubat’ta İrtica Öcüleri, bugün ise yepyeni öcüler...Yanlış bulduğumuz zihniyetlerle hesaplaşma öcüler yargılaması ile olamaz.
Suç ve Ceza, Dostoyevski romanından öte bir şey ifade ediyor sizin için değil mi?
(Gülüyor)Bu yıl 3.sünü düzenlediğimiz Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivalinin adı. 13-19 Eylül’de Istanbul’da olacak,bekleriz.
Herşey yetmiyormuş gibi bir de filmcilik merakı nereden çıktı?
Hukukun soğuk ve vatandaş tarafından anlaşılması güç bir dili var maalesef. Biz de oturduk ulaşılamaz ve soğuk görünen hukuku vatandaşa hangi yolla ulaştırırız diye düşündük ve sonunda sanatın dilini kullanmaya karar verdik.Her yıl önemli bir konuyu her boyutu ile tartışıyoruz ve bir yandan da seçilmiş filmler sinemalarda oynuyor,o filmler tartışılıyor,yarışmalar yapılıyor.
Beyaz perdede daha mı sıcak görünüyor hukuk?
Teması bakımından dünyada bir ilk olan Suç ve Ceza Film Festivali için seçtiğimiz filmlerde sorunlar; Kanunlarla,sosyolojiyle,psikolojiyle,sinema ile her dilde, her renkte ve hep birlikte kalıplarından çıkarılarak tartışılıyor.
Tartışmalı konular, farklı bakış açıları olan konuklar, hükümetlerin politikalarını eleştiren filmler sorun olmuyor mu peki?
Şimdiye kadar bilimselliğin ve nezaketin dışında hiç bir tartışma olmadı.3 senedir sponsor olan devlet kurumları ve belediyeler de bir kez olsun "Niye bu konuyu seçtiniz?" veya "Neden bu ismi çağırdınız?" diye sormadılar.
Çok merak edilen(!) bir soru ile devam etmek istiyorum. Gezi’de öpüşmek hukuka aykırı mıdır?
Öpmek insana sevginin,hukuk insana saygının ifadesidir. İnsana olan sevginin ifadesi neden hukuka aykırı olsun? Aşka, sevgiye ,insana ilişkin herşey hukuğun içindedir.