Elveda "baba " Marlon

Güncelleme Tarihi:

Elveda baba  Marlon
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 07, 2004 00:00

Los Angeles'ta 80 yaşında hayata veda eden ünlü aktör Marlon Brando, hafta sonunda, sadece ailesinin katıldığı bir törenle son yolculuğuna uğurlandı. Brando'nun eski arkadaşı Jay Kanter, cenaze töreninin hafta sonunda aile arasında yapıldığını ve Brando'nun cenazesinin yakıldığını söyledi. Ünlü oyuncunun oğlu Miko da, babasına saygı dolayısıyla bütün törenlerin özel olacağını ve hiçbir ayrıntının yayınlanmayacağını belirtti. Miko, Hollywood'un gösterişli yaşamından 30 yıldır uzak duran babasının ölümünün ardından kendilerini yalnız bırakmayanlara teşekkür etti.Sinema dünyasının gelmiş geçmiş en önemli oyuncularından biri olan Brando'nun 2 Temmuz'da ölümünün ardından ABD Başkanı George Bush'tan Sophia Loren ve Francis Ford'a kadar birçok kişi taziyelerini sunmuştu. Birçok evlilik ve beraberlikten 10 kadar çocuğunu olan Brando, 1947 yılında Tennessee Williams'ın “Arzu Tramvayı” oyunundaki serseri ve maço bir genç olan Stanley Kowalski rolüyle adını duyurmuş, “Baba”daki Don Vito Corleone karakteriyle kariyerinin zirvesine çıkmıştı. Daha sonra 1951-1954 yılları arasında sırasıyla tiyatroda da oynadığı Elia Kazan'ın “Arzu Tramvayı” filminde rol almış, yine Kazan'ın “Viva Zapata” filminde ünlü Meksikalı gerilla lideri Emiliano Zapata'yı canlandırmıştı. Joseph Mankiewicz filmi “Jul Sezar”da Marcus Antonius rolünü oynayan, bu üç filmle üst üste üç kez en iyi erkek oyuncu dalında Oscar'a aday gösterilen, ancak kazanamayan Brando, 1954'de sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri olan Elia Kazan'ın yönettiği ”Rıhtımlar Üzerinde” filminde sendika ağalarına karşı koymaya çalışan işçi Terry Malloy rolüyle Oscar almıştı. “Vahşi Hücum”da canlandırdığı motosiklet çetesinin asi lideri rolüyle genç kuşağın idolü haline gelen Marlon Brando, 1961 yılında Stanley Kubrick'in yarıda bıraktığı, psikolojik western “Tek Gözlü Jack”in yönetmenliğini yapmış, daha sonra yönetmenliğini üstlendiği ”Yatak Hikayesi” ve Charlie Chaplin'in yönettiği “Hong Kong'lu Kontes” filmlerinde komedi oyunculuğunu denemişti. “Baba” filmindeki mafya babası Don Vito Corleone rolündeki unutulmaz oyunculuğuyla, tam anlamıyla bir sinema efsanesi haline gelen Brando, bu rolüyle Oscar'a değer görülmüş, ancak, Amerikan yönetiminin ve Hollywood sinemasının Kızılderililere karşı tutumunu protesto etmek için ödül törenine yerine Kızılderili bir kadını göndermiş ve ödülü almamıştı. Brando, 1980 yılında “Formül” filminden sonra sinemaya dokuz yıllık bir ara vermiş, 1989 yılında “Kuru Beyaz Bir Mevsim” ile en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında Oscar'a aday gösterilerek sinemaya parlak bir dönüş yapmıştı. Marlon Brando, 1990'larda “Keşif”, “Dr. Moreau'nun Adası”, ”Don Juan de Marco” filmlerinde, son olarak 2001 yılında  başrollerini Robert De Niro ve Edward Norton ile paylaştığı “Komplo” filminde rol almıştı. Marlon Brando kimdir?Birgün Gazetesi Yazarı Ömer Marda, geçtiğimiz hafta yaşamını yitiren sinema oyuncusu Marlon Brando’nun arkasından yazılıp çizilenleri mercek altına aldı.  Madra, sinema oyuncusu Brando’nun  yaşamını kaleme aldığı yazısında,  şu noktaları öne çıkardı: Marlon Susmadı -- Ya Medya?ÖMER MADRA - BİRGÜNÇağın son büyük sanat dalı sinemanın belki de gelmiş geçmiş en büyük oyuncusu olan Marlon Brando, 80 yaşında yapayalnız, korkunç şişman ve beş parasız bir enkaz olarak öldü. Gazeteler ve televizyonlar, Hollywood filmlerinin son derece beklenebilir “son”larına uygun şekilde ele aldılar olayı: Marlon’un gençliğindeki inanılmaz güzelliği, bütün modern kuşağı derinlemesine etkileyen oyunculuk yeteneği, mırıltısı, eksantrikliği, kadınları, trajedileri, gizemi vb. hepsi ele alındı; bunlar onun eski ve yeni görüntüleri eşliğinde kapsandı ve bilumum dedikodusuyla birlikte daha günlerce böyle gidileceğini tahmin etmek hiç de zor değil.Bir küçük nokta atlandı yalnız: Marlon’un “duruş”u. Uzlaşmaması. Dikbaşlılığı. Dünyanın gidişatı hakkındaki sözü. Söz-davranış birliği. Estetik-etik bütünlüğü ... Bunlara değinilmedi pek. Tuhaf.EN ATEŞLİ AKTİVİSTÇünkü, bakınız: “İhtiras Tramvayı”nda kesintisiz 30 dakika ayakta alkışlanıp, Amerika’daki kadınların akıllarını başından aldıktan sonra Hollywood’a geçtiği en ateşli yıllarında, daha yirmibeş yaşına basmadan, hem Sivil Haklar Hareketi, hem de genel barış ve adalet hareketi içinde en ateşli aktivist olarak yer almakta tereddüt etmemiş bir adam var ortada. 1959’da, Belafonte ve Ossie Davis gibi müzisyenlerle birlikte, SANE adlı nükleer karşıtı hareketin Hollywood kolunun kurucuları arasında görüyoruz onu. 1963’te ünlü yazar James Baldwin’le kolkola bu sefer: Washington’a doğru yapılan haklar yürüyüşünde. Sonra “derin Güney”de Paul Newman’la, otobüslerde ırk ayrımını öngören kanuna itaatsizlik ederken... Bundan 40 yıl önce, California’da, Puyallup kızılderili kabilesi reisi Bob Satiacum’la nehirde ruhsatsız balık tutma “eylemi”ne girişirek sivil itaatsizlik yapar ve bunun bedelini tutuklanarak öderken... O unutulmaz 1968 yılında Martin Luther King’in katledilişinin ardından, bunu protesto için önemli bir filmin başrolünü reddeder ve “onun boşluğunu sevgi ve empati ile dolduramazsak, toplum olarak ayvayı yediğimizin resmidir” mealinde konuşurken... Kara Panter’lere ve hapiste öldürülen aktivistlere para ve destek verirken... ve bunların bedellerini filmlerinin “Derin Güney” eyaletlerinin sinema salonlarında yasaklanması, bizzat kendisinin de Hollywood’da “Brando Kara Listesi”ne alınarak önemli rollerden mahrum bırakılması ile öderken... 1972’de akıl almaz bir “geri dönüş” hamlesi yaparak “Baba” filmi’ndeki rolü ile aldığı ikinci Oscar ödül törenine, ödülü reddettiğini bildirmek üzere kendi yerine Sacheen Littlefeather diye bir yerli kadını gönderip, ABD hükumetinin yerlilere karşı süregelen ezme politikalarını protesto eden bir metni okuturken ve bunun bedelini törendeki davetliler tarafından yuhalanmakla öderken... Küresel iklim değişikliğine karşı çevre koruma hareketleri içinde hem bedeni, hem kesesi ile her daim bilfiil yer alırken... Ve nihayet, daha geçen yıl, o tek gözlü sefil bungalov’unda hastalık ve şaşırtıcı bir sefalet içinde yüzdüğü, arkadaşı Jack Nicholson’ın yiyecek yardımlarına muhtaç olduğu halde, hem imzasını, hem de emekli maaşlarının yatırıldığı o cılız banka hesaplarını ABD’nin Irak savaş ve istilasına karşı mücadele eden barış aktivistlerinin hizmetine sunarken... (Bkz.: Dave Zirin, “A Eulogy For Our Marlon Brando/Marlon’umuza Bir Kaside”, CommonDreams.org, 2 Temmuz 2004)BUSH'UN ÖVGÜLERİNİ DUYSAGazete ve televizyonların yarım yüzyıllık bir oyunculuk ve aktivizm kariyerinin ardından bu “öteki yüzde elli”nin pek sözünü etmemeleri tuhaf. Ama, şaşırtıcı değil, öyle değil mi?Marlon’umuz, Bertolt Brecht’i bir an olsun yanıtsız bırakmadan geçti bu dünyadan: Büyük savaşların hazırlığı sürerken... “büyük oyuncuları Brando suskun değildi.”Bush’un kendisini öven taziyet sözlerini umarım duymuyordur.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!