Elenen adayın isyanı ‘Burada torpil var’

Güncelleme Tarihi:

Elenen adayın isyanı ‘Burada torpil var’
Oluşturulma Tarihi: Şubat 25, 2004 01:07

Bursa Karacabey'den bir aday vardı... İsmini hatırlayamıyorum. Jürinin karşısına çıktı, şarkısını söyledi. Oybirliği ile 'OLMADI' dedik. Çünkü ne şarkı söylemesi ne de sahne duruşu ikna edebildi bizi. Çıkarken, 'İlkokul mezunu olduğum için almadınız beni değil mi? Torpil var zaten bu işte. Siz torpilli adayları seçiyorsunuz' diye bağırdı.

ANTALYA'da sabah erken saatte Ercan Bey hariç, jüri masasının arkasına geçtik. Ercan Bey, İstanbul'daki hava muhalefeti nedeniyle gelememişti. Hepimizin aklını kemiren soru şuydu: 'Dışarıda bekleyen kaç kişi var?' Yanıtları, '2000 kişi' oldu.

Hemen işe başlamalıydık. Fırtına, soğuk demeden; Mardin'den İzmir'e oradan Antalya'ya gelen, içlerinde umut taşıyan, birbirleri ile rakip ama aynı zamanda birbirlerine çok yardımcı olan adayları daha fazla bekletmemeliydik.

AHMET SAN'DAN ADAYA: VÜCUDUNU DA KULLANSANA

Burada da İzmir elemelerinde olduğu gibi, 'hızlandırılmış yöntem' uyguladık. İçimizden birinin beğendiği adayı ertesi güne yine çağırdık.

Antalya elemelerinin ikinci günü 14 Şubat 'Sevgililer Günü'nde yapıldı. İlk aday size dün de anlattığım Sinem'di. Sinem'in azmi, star olmaya olan tutkusu, isteği hepimizi etkiledi.

Elemelerden en çok aklımda kalan dört kişi var. İlki Ahmet Gülşen. Ahmet de diğer pek çok aday gibi jürinin karşısına İzmir'de çıkamayıp Antalya'ya gelenlerden. Odaya girdiğinde, sıcak, sımsıcak tebessümü ortalığı kapladı. Aslına bakarsanız jürinin karşısına Türkstar olmaya değil de, daha çok devlet memuriyeti sınavına girmeye yakışır bir kıyafetle gelmişti. Gri bir kumaş pantolon, üzerinde bir kazak ve ceketle. Halk dansları eğitmeniydi Ahmet. Gözlerinden bu işi ne kadar çok yapmak istediği anlaşılıyordu. Şarkısını söyledi. İyi de söyledi, ama olmayan bir şeyler vardı.

Baktım Ahmet'e ve dedim ki: 'Ahmet şu üzerindeki ceketi çıkar.' Ceketini çıkarttı. 'İçinde tişört var mı?' dedim. Baktı, vardı. 'Ama üzeri yazılı' dedi. 'Daha iyi ya' dedim. 'Kazağını da çıkar.' Önce tişört ve pantolonla kaldı. Daha sonra tişörtünü de pantolonunun üzerine çıkardı. Ahmet San araya girip, 'Halk oyunları oynuyorsun. Avantajını kullanıp, vücudunu da kullansana' dedi. Ahmet bütün denilenleri yaptı. Ahmet San'ın sesi yankılandı salonda: 'OLDU.'

İLKOKUL MEZUNU OLDUĞUM İÇİN BENİ ALMADINIZ

Bursa Karacabey'den bir aday vardı... İsmini hatırlayamıyorum. Jürinin karşısına çıktı, şarkısını söyledi. İlkokul mezunuymuş. Bursa'da konservatuvara devam ediyordu. Sordum. 'Konservatuvara gitmek için en az lise mezunu olmak gerekmez mi?' dedim. 'Ben şarkı söylemek konusunda çok başarılı olduğum için benim için özel bir statü açtılar, öyle devam ediyorum' yanıtını verdi. 'Peki' deyip, ikinci bir şarkı istedik. Her seferinde sohbeti dönüp dolaşıp ilkokul mezunu olmasına getiriyordu. Oybirliği ile 'OLMADI' dedik. Çünkü ne şarkı söylemesi ne de sahne duruşu ikna edebildi bizi. Çıkarken, birden durdu, bize döndü ve dedi ki: 'İlkokul mezunu olduğum için almadınız beni değil mi?'

'Hayır' dedik, 'Bu iş yetenek işi daha çok. Tabii ki eğitim de önemli ama en önemlisi yetenek.'

İkna olmayıp ısrar etti: 'İlkokul mezunuyum diye almıyorsunuz beni.' Ve birden bağırmaya başladı. Gerilen sinirleri boşalmış, kontrolünü kaybetmişti. 'Torpil var zaten bu işte. Siz torpilli adayları seçiyorsunuz' diye bağırmaya devam ediyordu. Zerrin Hanım araya girdi, 'Benim 20 yıllık tecrübelerime güvenmiyor musun? Birgün olacak ama o gün bugün değil' dedi. Aday yine bağırıyordu: 'Torpil var burada. Ben şarkılarımı buradaki herkesten güzel söylüyorum ama, siz beni hem torpilli olmadığım, hem de ilkokul mezunu olduğum için seçmiyorsunuz.'

AHMET BEY’İ AĞLATAN 16 YAŞINDAKİ LİSELİ

Artık akşam olmuştu. Saat 20.00 gibi küçük bir kız girdi içeriye. İlk soruyu Ahmet Bey sordu: 'Kaç yaşındasın sen?'

'16' dedi. 'Ailenin izni var mı?' dedik. 'Var' dedi, izin kağıdını gösterdi. Şarkısını çok güzel söyledi. Hepimiz etkilenmiştik. Kıza bakarken ve dinlerken aklımdan şunlar geçiyordu: 'Bu yaştaki birini İstanbul'a götürmek doğru olur mu?'

Aklımdan geçeni jüri üyelerine sordum. Lise ikiye gidiyordu kız. Çok da güzel söylemişti. Ama hiç de içimize sinmeden 'OLMADI' dedik. Aday gülerek dışarıya çıktı. Ahmet Bey birden bize dönerek, 'Bu kız belki de bir star olacak ama biz kendi değer yargılarımız yüzünden engelliyoruz kızın geleceğini' dedi. Zerrin Hanım, 'Doğru' dedi. Ben de düşündüm. Ahmet Bey haklıydı. 'Bence de' dedim. Hemen ekipten bir arkadaş adayı yeniden çağırdı karşımıza.

Zerrin Hanım, 'Bir şarkı daha söyler misin' dedi. Kız söyledi. Yine çok etkileyici ve güzeldi şarkısı. Ahmet Bey sordu: 'Senin annen ve baban ne iş yapıyor? Sınavların hangi tarihlerde?' Yanıt verdi: 'Benim annem babam yok. İkisi de öldü.' Bu cümleyi öyle bir metanetle, öyle sıradan bir şey söylermiş gibi söyledi ki, onun bu gücü beni yeniden kendime getirdi. Trafik kazasında kaybetmişti annesini ve babasını. Üç kardeşmişler. Bir kardeşi Rize'de amcasının yanında, diğeri yetiştirme yurdunda, kendisi de halasıyla Antalya'da yaşıyormuş. Hiç kimseden çıt çıkmıyordu. Başka bir tarafa bakıyor, ıslanan gözlerimizi birbirinden saklamaya çalışıyorduk. Ahmet Bey'in gözlerini ikinci kez yaşlı görüyordum.

Aramızdaki tartışmalardan sonra onu İstanbul'da okutabileceğimize karar verip, önünü tıkamanın yanlış olduğunu düşündük 'İstanbul'da görüşürüz' dedik.

SON YARIŞMACI 30 YAŞINDAKİ SEÇİL

Saatler 23.30'u gösteriyordu. Son yarışmacı dedi arkadaşlar. Saat 10.00'dan beri oturuyorduk bu koltuklarda, biraz oksijen istiyordu canım. Esmer, kısa boylu bir kız. Yumuşacık sesiyle, çok güzel şarkı söyledi. Seçil'di adı. Zerrin Hanım bir şarkı daha istedi. 'İlla' isimli şarkıya başladı. Bitirdiğinde bütün salonda alkış sesleri duyulmaya başladı. Herkes canı yürekten Seçil'i alkışlıyordu. Seçil şaşkındı. Son yarışmacı olarak girdiği salondan alkışlar arasında uğurlandı.

Ahmet Bey'e döndüm dedim ki: 'Ahmet Bey gözünüzden kaçtı. Seçil'in yaşı 30. Ama siz 'OLUR' dediniz.' Ahmet Bey gülerek döndü ve 'O kadar güzel söyledi ki yaşını bile unutturdu' dedi.

Yorucu bir günü daha geride bırakmıştık. İstanbul'a dönersek, buzlanmadan dolayı tekrar Adana'ya gidemeyiz kaygısıyla yine bir minibüsün içinde yollara düştük. Maceralı bir yolculuktan sonra Adana'ya vardık. Adana elemeleri yarın...

İzzet Çapa’nın gençliği geldi

Antalya'da bir aday geldi karşımıza. Hafif tombulca. Ahmet Bey lafı yapıştırdı, 'İzzet Çapa'nın gençliği geldi' dedi. Yarışmacı şarkısına başladı. Bir ya da iki mısra sonra birden durdu. Etrafa bakınıyor. Unutmuştu. İşte o anda benim sinirlerim boşaldı. Gülmeye başlayınca o sırada içmekte olduğum kahve ağzımdan, burnumdan geldi. Tutamıyordum kendimi. Toparlanıp yerime geçtim. Yarışmacı aynı şarkıya yine başladı. Yine aynı yerde takıldı. Bu kez su vardı ağzımda ve bu kez o geldi ağzımdan burnumdan. Tabii yarışmacı bu unutkanlığının bedelini 'OLMADI' yanıtı alarak ödedi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!