Güncelleme Tarihi:
MISSISSIPPI Nehri'nde avlanmaya çıkan balıkçıların yakalamayı en son umdukları şey, herhalde bir insan vücudu parçasıydı. Dehşete kapılan balıkçılar polise haber verdiler. Hemen araştırmaya girişen polis, ilk etapta bulunan parçanın, beyaz bir kadının göbek bölgesinden kopmuş olduğu kanaatine vardı. Parçanın bulunduğu bölgeyi merkez alarak geniş kapsamlı bir taramaya girişen yetkililer, başka hiçbir vücut parçasına rastlamadı. Parça üzerinde araştırma yapan uzmanlar biraz daha net konuşuyordu: ‘‘Bu vücut parçası; 30-40 yaşlarında beyaz bir kadına ait. Saç rengi büyük olasılıkla açık kızıl. Bir aydır suyun içinde olduğu kesin. Büyük ihtimalle dipte bir yerde takılı kalmış. Vücudun kalan kısmı balıklar tarafından yenmiş olabilir. Kesin olan bir başka noktada, bu işin elektrikli testereyle ve insan anatomisini çok iyi bilen biri tarafından yapıldığı...’’
İDEAL ÇİFTİN DRAMI
Polis, net bir kimlik belirlemeyi başaramadı. Ancak parçanın bulunduğu Davenport civarında görev yapan polisler ve bazı kişiler, bu parçanın kimin vücuduna ait olduğundan neredeyse emindi. Onlara göre bu vücut parçası yaklaşık bir ay önce sırra kadem basan Joyce Klindt'e aitti...
Doktor James Klindt ve eşi Joyce'un boşanmaları, çifte yakın kişiler için sürpriz olmamıştı. Missouri'deki Logan College'ta okurken tanışan Joyce ve James, kampusun ideal çiftiydi. James Klindt okulu bitirip doktorluğa başlamadan önce evlenmişlerdi. Okuldan sonra doktorluk yapmaya başlayan James Klindt çok başarılı oldu. Maddi açıdan bir problem yaşamayan, hatta lüks bir hayat süren çift, bu arada oldukça iyi bir sosyal çevreye de sahip olmuştu.
Ancak yıllar bu mükemmel çiftin evliliğini, bir kâbusa çevirdi. Çiftin yakın arkadaşları doktorun gözünün dışarıda olduğunu zaten biliyordu. Doktor genç ve çekici kadınlara bir hayli düşkündü. Bunu eşi de biliyordu. Hatta arkadaşlarına ‘‘Ona kendisini asması için ip sağlıyorum. Sadece kadınlarla olan ilişkilerini değil başka şeyler de biliyorum. Ve zamanı geldiğinde ondan öyle bir boşanacağım ki; elinde hiçbir şey kalmayacak’’ diyordu.
Çift 18 Mart 1983'te boşandığında Joyce'un arkadaşları hiç şaşırmadılar. Onları şaşırtan şey, Joyce'un bu boşanmadan neredeyse hiçbir şey almaması oldu. Daha da ilginci, Joyse bir anda ortadan yok oldu. Joyce'u merak eden arkadaşları Doktor Klindt'e ne olduğunu sorduklarında, ‘‘Her zamanki gibi anlamsız bir şey yaptı ve ortadan yok oldu. Ona tatile gitmesi için 4 bin dolar verdim’’ cevabını aldılar. Joyce'u aramaya başlayan akrabaları, otomobilini Davenport'un dışında bir motelin önünde bulduklarında önce sevindiler. Ancak otelde Joyce'un adı kayıtlı değildi.
ACAR DEDEKTİF GÖREVDE
Joyce'un ortadan kaybolmasından bir hafta geçmişti ve genç kadından ses yoktu. Endişelenen yakınları, polise gitmeye karar verdiler. Ancak polisin daha önemli işleri vardı. O kadar soygun, cinayet, gasp varken, kocasından yeni boşanmış 34 yaşında bir kadının nerede olduğunu bulmaya öncelik veremezlerdi. Prosedür gereği doktorla konuşan polis, ‘‘Boşandığım kadının nerede olduğunu bilmem gerekmiyor. Burnunuzu sokacak başka delik arayın’’ cevabını aldı.
Aradan iki hafta daha geçinde Joyce'un yakınları yeniden polise gitme gereği duydular. Polis, yeterli çabayı göstermiyordu ve bu olay basit bir ‘‘ortadan kaybolma’’ya benzemiyordu. Açıkçası, Doktor James Klindt'in Joyce'u öldürmüş olmasından endişe ediyorlardı. Polis konuya daha ciddi eğilme gereği duydu. Araştırma görevi, cinayet masasının hızlı dedektiflerinden Teğmen Ted Carroll'a verildi.
Dr. Klindt'i ziyarete giden Teğmen Carroll, ‘‘İşin bu noktaya geleceğini biliyordum. Bakın, Joyce hangi cehennemde bilemem. Arkadaşları ve ailesinin beni rahatsız etmeye çalıştıklarını düşünüyorum sadece. Eğer Joyce beni ararsa sizi haberdar ederim, tamam mı?’’ şeklinde net bir cevap aldı.
Bu arada Dr. Klindt, evine hizmetçi olarak son derece seksi bir kadın aldı. Soranlara genç kadının temizlik işlerini yürüttüğünü söylüyordu. Teğmen Carroll bu durumu öğrendiğinde sadece ‘‘Birkaç hafta önce boşanmış olan ve eski eşi kaybolan bir adamın böyle davranması hakikaten tuhaf’’ diyebildi.
Joyce'un yakınları Teğmer Carroll'a ‘‘Neden evini aramıyorsun. Onu öldürdüyse muhakkak evde öldürmüştür. Evi ararsan iz bulabilirsin’’ diyordu. Carroll ise, bu durumda arama izni çıkarmasının imkansız olduğunu, elinde doktoru suçlayacak hiçbir delil bulunmadığını anlatmaya çalışıyordu.
Olayların açmaza sürüklendiği bu noktada hiç beklenmedik bir gelişme sağlandı. Joyce'un bir süredir şehir dışında olan bir arkadaşı, Teğmen Carroll'la irtibata geçti ve kendisinde olayı aydınlatabileceğine inandığı bazı şeylerin bulunduğunu söyledi. Joyce'un arkadaşı, Teğmen Carroll'a bir kaset, bir günlük ve bazı fotoğraflar iletti. Bunları Joyce'tan aldığını ve teslim alırken çok iyi saklamak için söz verdiğini belirten kadın ‘‘Kaseti dinleyince Joyce'un neden öldürüldüğünü düşündüğümüzü anlayacaksınız’’ diyordu.
MÜTHİŞ TEHDİT
Kasette, Joyce ve Doktor Klindt'in bir kavgalarının ses kayıtları bulunuyordu. Doktor karısına bağırıp çağırıyordu. Hatta kavganın bir yerinde doktor, karısına ‘‘Seni küçük parçalara ayırıp tuvalete dökeceğim ve sifonu çekeceğim’’ diye bağırıyordu.
Teğmen Carroll bu kasetin önemli olduğunu ancak tek başına kanıt kabul edilemeyeceğini düşündü. Eğer Dr. Klindt'i suçlayacaksa elinde bir suç işlendiğine dair kanıt bulunmalıydı. Aranan kanıt, fotoğrafların arasından çıktı. Joyce, kocasının nehir kıyısındaki evlerinde uyuşturucu sakladığını ve pazarladığını görüntülemişti. Fotoğraflarla birlikte üstlerine başvuran Teğmen Carroll, ‘‘uyuşturucu aramak’’ bahanesiyle bir arama belgesi çıkardı.
İşte tam bu sırada, bu korkunç öykünün başında bahsettiğimiz vücut parçası nehirden çıkartıldı. Carroll, bu haberi alınca daha da hevesli bir şekilde doktorun evine gitti. Ancak arama sonuç vermedi. Ortada cinayet işlendiğine dair hiçbir iz yoktu. Arama sırasında doktorun evinde uyuşturucu bulan polis, doktoru gözaltına aldı ancak içeride fazla tutamadı. Uyuşturucu bulundurmaktan 300 dolar para cezasına çarptırılan doktor, elini kolunu sallaya sallaya hapisten çıktı.
Bu arada evdeki arama sırasında bulunan elektrikli testerenin temiz çıkması da polisi çaresiz bıraktı.
GENLERİN TAŞIDIĞI SIR
Aynı dönemde nehirden çıkarılan parça üzerindeki çalışmalarda ilerleme kaydedildi. Mükemmel bir suçla karşı karşıya olduğunu ve olayı çözüme kavuşturamayacağını düşünen polis, bir yıl sonra ummadığı bir haber aldı. Teksas'taki laboratuar, bulunan parçanın yüzde 98.8 ihtimalle Joyce Klindt'e ait olduğunu açıkladı.
Genler üzerinde yoğunlaştırılan laboratuar çalışmalarını destekleyen rapor uzman Benita Harwood tarafından hazırlanmıştı. Harwood, ‘‘Joyce Klindt'in anne ve babasından aldığımız gen örnekleri ışığında yürüttüğümüz çalışma sonucunda bu parçanın kızlarına ait olduğunu gördük. Rastgele seçilen bir çiftin bu genetik özelliklere sahip bir çocuk meydana getirmesi neredeyse imkansız’’'' diyordu. Joyce'un anne ve babasının genlerinde nadir görülen bir ortak nokta bulunması ve bu ortak noktanın Joyyce'a da yansımış olması uzmanların işini daha da kolaylaştırmıştı. Carroll'la birlikte raporu inceleyen Savcı William Davis ‘‘Bu iş tamam! Bugün cinayet davasını açıyorum’’ dedi...
İş ciddiye binince, Dr. Klindt de kendisine Ortabatı Amerika'nın en ünlü avukatlarından biri olan Lawrence Scalice'i tuttu. Davanın sert geçeceği belliydi. Bu yüzden mahkeme Davenport'tan Keokuk'a taşındı. İlk oturum, ironik bir şekilde Joyce ve James Klindt'in 15'inci evlilik yıldönümlerinde başladı. 7 erkek ve 5 kadından oluşan jürinin seçimi bile bir hafta sürdü. İddia makamı, 80 şahitle davayı destekledi. İlk ve asıl hedef, Mississippi'de bulunan parçanın Joyce Klindt'e ait olduğunu kanıtlamaktı.
Savunma, yani Scalice ise eldeki ses bantı veya otopsi raporlarıyla böyle bir dava açmanın saçma olduğunu, karısıyla iyi anlaşamayan her erkeğin cinayet işlemesi durumunda bırakın Mississippi'yi tüm ABD'nin ölü kadınlarla kaplanacağını iddia ediyordu. Scalice, belirtilen tarihlerde aynı bölgede Joyce Klindt'in dışında 10 kadının daha kaybolduğunu, bulunan parçanın pekâlâ, onlardan birine de ait olabileceğini söylüyordu. Scalice, ‘‘Joyce yaşıyor. Şu anda nerede olduğunu saklıyor. Çünkü kocasını affedemiyor. Kendisinden daha genç ve güzel kadınlar için terk edilmiş olmayı kendine yediremiyor’’ diyordu.
BİTMEYEN DAVA
Dava dört hafta sürdü. Münakaşa kaseti dinlendi, nehirden çıkarılan vücut parçasının korkunç fotoğrafları gösterildi, şahitler dinlendi ancak bir karara varılamadı. Yargıç James Havercamp, davanın daha sonra yeniden görüşülmesine karar verdi. Ne iddia makamı, ne de savunma bu karara sevinemedi. Ancak Davis, ‘‘Daha yolun yarısındayız. Kalan yarısını da gelecek davada katedeceğiz ve Doktor Klindt'i muhakkak köşeye sıkıştıracağız’’ açıklamasını yaptı.
Dava için gelecek durak Sioux City oldu. Basın mensuplarına açıklamada bulunan Davis, ‘‘Bu ilk davanın tekrarı olmayacak, merak etmeyin’’ dedi. İkinci davanın jürisi erkek ağırlıklıydı. Jüride 10 erkek ve iki kadın bulunuyordu. İkinci dava da ilki kadar, hatta daha da fazla ilgi toplamıştı.
Avukat Scalice, bu kez farklı bir manevra yapmaya karar verdi ve şahitlere oynamaya başladı. Scalice şahit koltuğuna oturanlara müvekkilini göstererek ‘‘Şu adama bakın. Sizce bu sağlam karakterli ve saygın insan böyle bir suç işlemiş olabilir mi?’’ diyordu.
İddia makamı ise bu kez sadece ceset parçasının Joyce Klindt'e ait olduğunu ispatlamak için yükleniyordu. Eğer bu kanıtlanırsa Doktor James Klindt'i cinayetle suçlamak kolaylaşacaktı. Çünkü bu koca dünyada Joyce'u öldürmeyi isteyecek başka hiç kimse yoktu...
UZMANLAR KONUŞUYOR
İddia makamı önce davanın seyrini değiştiren raporu hazırlayan uzman Benita Harwood'u çağırdı. Harwood, ‘‘Bu parçada rastladığımız genetik özelliklere bakınca olayı açıkça görüyoruz. Bu genetik özellikleri taşıyan birinin Joyce'un anne ve babasından doğmuş olması ihtimali, sıradan bir çifte ait olmasından 107.8 kat daha kuvvetli.’’ dedi.
Bir sonraki şahit Iowa Üniversitesi'nden bir genetik uzmanıydı. O da sonuçları incelediğini ve Benita Harwood'a katıldığını söyledi. Oklahoma'dan gelen dünyaca ünlü bir antropolog, en etkili şahit oldu. Söz konusu şahit, basit vücut parçalarından yola çıkarak tüm vücudu tanımlamak konusunda uzmanlaşmış bir isimdi. Ünlü antropolog bulunan parçayı oluşturan et ve kemik üzerindeki incelemeleri sonunda şu tanımı yaptı: ‘‘Bu parça, 27-40 yaşları arasında, 60-70 kg. ağırlığında, 1.50-1.60 m. boyunda, beyaz tenli ve kızıl-kahverengi saçlı bir kadına ait olmalı...’’
ELLİ YIL HAPİS
Joyce kaybolduğunda 34 yaşında, 1.54 m. boyunda ve 62 kg. ağırlığındaydı. Duruşmada şahitlik yapan kuaförü de Joyce'un saçlarının son olarak kahverengi-kızıl arası olduğunu söylemişti.
Davis bu aşamada Iowa Üniversitesi İstastistik Enstitüsü'nden uzmanların görüşüne başvurdu. İstatistik uzmanları ellerindeki verileri bir araya getirdiklerinde, söz konusu vücuk parçasının Joyce Klindt'e ait olma ihtimalinin yüzde 99 olduğu konusunda ortak görüş belirttiler.
Bu veriler ve kesin ifadeler karşısında zor durumda kalan Scalice, ‘‘Hayatta ilk kez istatistiklerle bir adamın yargılandığını görüyorum. İstatistiklerle veya tahminlerle bir insanı katil ilan etmenin mümkün olabileceğine inanmıyorum’’ diyordu.
Dava sürerken Davis doğru noktayı yakaladıklarını anlamıştı. Çevresine sürekli olarak ‘‘İstatistikler ve raporlar sinirlerini bozdu. Söyleyebilecekleri çok şey kalmadı. Münakaşa kasedini ve Joyce'un günlüğünü ortaya attığımızda bu iş tamamen bitmiş olacak, hissediyorum’’ diyordu.
Davanın kalan kısmında Scalice sürekli olarak Joyce'un yaşadığını iddia etti. Suç hakkındaki şüpheyi ortadan kaldırması durumunda müvekkilini kurtaracağını düşünen Scalice'in bu taktiği pek başarılı olmadı.
Medyanın büyük bölümü davanın sonunda şu yorumu yaptı: ‘‘Scalice kesinlikle mahkeme salonlarının en yetenekli isimlerinden biri. Ancak Davis bu kez onu altetti. Bulunan vücut parçasının Joyce Klindt'e ait olduğunu mükemmel bir şekilde ortaya koydu. Kaset, günlük gibi detaylar, davanın tuzu biberi oldu...’’
Jüri, saatler süren bir görüşmenin ardından 20 Kasım 1984'te kararı açıkladı. Mahkeme, Doktor James Klindt'i cinayetten ikinci derecede suçlu bulmuş ve 50 yıl hapse mahkum etmişti. Davis, birinci dereceden suçlu bulunmamasına üzüldüğünü ancak Klindt'i demir parmaklıkların ardına gönderdikleri için mutlu olduklarını açıklamakla yetindi...
D oktor genç ve çekici kadınlara bir hayli düşkündü. Bunu eşi de biliyordu. Hatta arkadaşlarına ‘‘Ona kendisini asması için ip sağlıyorum. Sadece kadınlarla olan ilişkilerini değil başka şeyler de biliyorum. Ve zamanı geldiğinde ondan öyle bir boşanacağım ki; elinde hiçbir şey kalmayacak’’ diyordu.
İddia makamı ise bu kez sadece ceset parçasının Joyce Klindt'e ait olduğunu ispatlamak için yükleniyordu. Eğer bu kanıtlanırsa Doktor James Klindt'i cinayetle suçlamak kolaylaşacaktı. Çünkü bu koca dünyada Joyce'u öldürmeyi isteyecek başka hiç kimse yoktu...