Elçiye zeval

Güncelleme Tarihi:

Elçiye zeval
Oluşturulma Tarihi: Eylül 17, 2002 00:00

BREH, breh, breh, Şükrü Sina Gürel, biçmiş... Dünkü ‘‘Hürriyet’’in Ankara notlarında okudum, devletlu Dışişleri Bakanımız büyükelçi tayin kararnamesindeki bazı isimlerin altını kırmızı kalemle çizmiş.Kıdemi itibariyle Londra'ya atanması gereken AB Genel Sekreteri Volkan Vural'ı Madrid'e yollamış. Yurtdışı tayini gelen sefirlerimizden Barlas Özener ve Ferhat Ataman'ı ise tamamen listeden çıkartmış. İsveç elçimiz Selim Kuneralp'i de Kore'ye ‘‘sürmüş’’(!)Efendim sebep şuymış ki, bunlardan ilk üç isim konumları gereği ya Mesut Yılmaz'la, ya da başka ANAP'lı bakanlarla birlikte çalışmmak zorunda kalmışlar.Kuneralp ise Ankara'daki Topluluk temsilcisi Karen Fogg'la yazışmış olduğundan, provokatörlükten sicilli o malum Maocu tarafından ‘‘vatan hainliği’’yle (!) suçlanmış.Dolayısıyla da, yukarıda belirttiğim gibi, Gürel hepsini birden biçivermiş.Eh şu an mühür Süleyman'da, keser de, biçer de, sorgu sual ne haddimize!* * *YİNE de hop dedik, çünkü malum, Tükçede ‘‘elçiye zeval olmaz’’ diye bir söz vardır.Başka bir deyişle, adı üstünde, görevi itibariyle zaten aracılık misyonu yerine getiren herhangi bir elçi, üstelendiği bu misyondan dolayı ne suçlanabilir, ne de cezalandırılabilir.Hele hele, koalisyon hükümetindeki görev dağılımından ötürü Vural, Özener ve Ataman'ın ANAP'lılarla çalışmaları doğal bir zorunluluk oluşturduğundan; Kuneralp'e hayasızca iftira atan rezil ise ciğeri on para etmez tescilli bir provokatör kimliği taşıdığından, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dört diplomatı asla ve asla ‘‘biçilemez’’!Üstelik, aynı Cumhuriyet geleneğinde hem ‘‘teamül’’lere en çok uyan, hem de ‘‘gayr-ı siyasi’’liğe mümkün mertebe en çok riayet eden dışişleri bürokrasisinde bu hiç yapılamaz.Ama dedim ya Süleyman'ın mührü şimdi Şükrü Sina Gürel'de, keser de, biçer de.* * *EYVAH ki eyvah, ‘‘Uyum Paketi’’ gibi bir ‘‘devrim yasası’’nın TBMM tarafından onaylanması ertesinde Türkiye'nin yaşadığı en büyük talihsizliklerden birisi, Rahşan Ecevit'in kocasının dışişleri bakanlığı koltuğunu Gürel'e tevdi etmesi oluşturuyor.Düşünün ki, Aralık ayındaki Kopenhag Zirvesi'ne kadar olan hayati süreyi Ankara, ahı gitmiş vahı kalmış köhne bir ‘‘Üçüncü Dünyacı’’lığın (!) bütün travmalarını yansıtan; Kıbrıs konusunda ‘‘en iyi çözüm, çözümsüzlüktür’’ formülünü vaaz eden; müzmin Avrupa karşıtlığını ise bu satırlar yazarını ‘‘işte şunlar, şunlar, şunlar’’ diye tarih ve belge gösterek vurgulamaya zorlayacak ölçüde bir fütursuzlukla ‘‘canım, şimdiye kadar hangi fırsatı kaçırdık ki’’ küçümsemesiyle dışa vuran bir şahsın diplomatik öncülüğünde geçirecek.Yani, ülkemizin dış politika temel eksen seçtiği rota, o politikayı zaten reddeden bir Şükrü Sina Gürel tarafından ‘‘yönlendirilecek’’. Zaten de yönlendiriliyor.Elinizi vicdanınıza koyun ve buradaki inanılmaz çelişkiye bir gerekçe bulun!Sonra da, AB konusundaki mükemmel performansıyla tüm kariyerinin en başarılı ve en cesur trendini tutturmuş olan Yılmaz'ı öpüp başımıza koymamız gerekirken, görevleri icabı onunla çalışmış üç merkez büyükelçimizin ve ‘‘çamur at izi kalsın’’ türü rezil-i rüsva bir iftirayla karşı karşıya kalan Stockholm sefirimizin cezalandırılmasına göz yumun.* * *HAYIR ben göz yummuyorum!Süleyman'ın mührü bendedir diye Türkçedeki ‘‘elçiye zeval olmaz’’ sözünün bilgeliğine dahi aldırmayan Şükrü Sina Gürel'in keyfiliği karşısında susmuyorum.Doğru, şu an Süleyman'ın mührü onda ama, eh, en kabadayısı bir üç ay daha var.Ve şükür biz hancıyız, ‘‘elçiye zeval etmiş’’ öylesine çok Süleyman'ı öylesine çok yolcudur Abbas eyledik ki...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!