Oluşturulma Tarihi: Eylül 29, 2008 00:00
Fransa’ya gönderilen ikinci elçi Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi, yanında genç oğlu Said Mehmed Efendi’yi de götürmüştü. Said Mehmed Efendi, ülkeye sadece matbaa kurmak fikriyle değil, Parisli kadınlarla yaşadığı tecrübelerin unutulmaz anılarıyla da dönmüştü. Özellikle Said Mehmet Efendi’nin Versay Sarayı’nda geçirdiği bir gece, ünlü bir Fransız kadın yazarın eserinde de konu edilmişti.
Lale Devri olarak adlandırılan yıllarda, elçi olarak Fransa’ya gönderilen Yirmisekiz Çelebi Mehmet efendi, Paris’te unutulmaz izler bırakmıştı. Henüz 10-11 yaşlarında olan Fransa Kralı Onbeşinci Lui’ye Osmanlı İmparatorluğu’nca tebrikname ve hediyeler götüren Yirmisekiz Mehmet Çelebi büyük ilgi görmüştü. 1721’in mart başlarında Paris’e yerleşen Türk elçisi, şehirdeki gözlemlerini günü gününe hatıra defterine not almıştı. Elçimiz, kadınların sosyal hayata karışmalarını şaşkınlıkla karşılamış ve şunları yazmıştı: "(...) Paris şehri, aslında, İstanbul kadar yoktur. Lakin binaları üçer, dörder kat olup yedi kat yapılmış haneleri dahi çoktur.Avretler daima sokaklarda hane be hane (ev ev) gezmektedirler. Asla evlerinde oturmazlar. Erkek ve kadın karışık olmağla şehrin içi ziyade kalabalık görünür. Dükkanlarda oturup alış veriş edenler hep kadınlardır."
Yirmisekiz Çelebi Mehmet, Paris’te 1721 temmuz sonuna kadar kalmış, bu seyahatten kafası ülkesi için projelerle dolu olarak dönmüştü. Oğlu Sait Efendi’nin teşebbüsü ile Türkiye’ye ilk defa getirilen matbaa bunların başında yer almıştı. Sait Mehmed Efendi, babasının elçilik heyetinde bulunduğunda henüz 23 yaşındaydı. Yeniliklere karşı büyük bir ilgisi vardı. Özellikle matbaa çok ilgisini çekmişti.
Matbaa onun eseri
Tabii genç elçi hep babasıyla dolaşmıyor, çoğu kez yalnız başına da Paris’te boy gösteriyordu. Operaya gidiyor, davetlere katılıyordu. Bu arada doğulu insanları cinsel fantezileri için kullanmaya çalışan kadınların ilgisinden de nasibini alıyordu. Orleans Düşesi ve Ondördüncü Lui’nin yengesi olan Charlotte Elisabeth bir mektubunda yazdığına göre, yüksek tabakadan üç kadın kendisini sarhoş ettikten sonra Versay Sarayı’nın karanlık köşelerinde elçimizin oğlu ile birlikte olmuşlardı. (Düşes, bunu Correspondance Complete de Madame Duchesse d’Orleans, Paris, 1857, cilt II, s. 270-271 nakletmiş, Taner Timur da Toplumsal Tarih Dergisi’nin Ağustos 2004 sayısında Matbaa, Aydınlanma ve Diplomasi Said Mehmed Efendi başlıklı yazısında buna yer vermişti.)
Said Mehmed Efendi memlekete dönüşte Paris’te yaşadığı bu tatlı anları çabuk unutmuş, kendini çalışmaya adamıştı. Arkadaşı İbrahim Müteferrika ile matbaayı kurmaya karar vermişlerdi. Said Mehmed Efendi, Paris’ten döndükten sonra bir rapor hazırlayıp Müteferrika İbrahim Ağa’nın imzasıyla Sadrazam’a sunmuştu. Raporda, matbaanın önemi gayet güzel bir şekilde izah edilmişti. Sadrazam buna onay vermiş, Şeyhülislám Abdullah Efendi’den de bir fetva alınmıştı. Fetvayı müteakip Said Mehmed Efendi ile Müteferrika İbrahim Ağa’ya hitaben bir izin fermanı da verilmişti. Böylece ilk matbaa, Müteferrika’nın Sultan Selim semtindeki konağında fiilen kurulmuştu. Matbaada ilk Türkçe eserin basılış tarihi ise 1729’du. Said Mehmed Efendi ise devletteki hizmetini devam ettirmiş, Deftereminliği, Sadaret Katipliği ve Müşavirliği’nde bulunduktan sonra Fransızcasını da ilerletmişti. İlk gidişinden 21 yıl sonra Fransa elçiliğine tayin olunmuştu.
O da oğlunu götürdü
Tahtta yine Onbeşinci Louis vardı. Kralla ve devlet adamlarıyla bütün temaslarını tercümansız olarak yürütmüştü. Baba oğlun Fransa elçilikleri, Türkiye’ye yeni fikirler ve modern aletlerin girmesi nedeniyle son derece başarılı olmuştu. Gözlük camları, dürbünler, saatler, büyük aynalar Mehmet Efendi’nin dönüşü ile Türkiye’de ilgi ile aranan yeni eşyalar olmaya başlamıştı. Türk elçisi, Fransa’da büyük hatıralar, müzelerine nefis portrelerle gravürler, tarihlerinde sevimli izler bırakmıştı. Fransa seyahatini son derece canlı bir şekilde kitaplaştıran Mehmet Çelebi, Batı’nın kalbi sayılabilecek Paris’te gördüklerini milletine duyurmaya çalışmıştı. Bu arada Said Mehmed Efendi’nin de Paris’e elçi olarak giderken, 15-16 yaşlarındaki oğlunu yanında götürdüğünü de eklemeden geçemeyeceğim.