Güncelleme Tarihi:
Cumhuriyetçiler iktidarı Obama’ya bırakınca Hadley özel sektöre geçti. Bugün Bush dönemi bakanlarından Condoleezza Rice ve Robert Gates ile birlikte yönettikleri bir uluslararası stratejik danışmanlık şirketleri var. Geçen hafta 5. Atlantic Council Enerji ve Ekonomi Zirvesi için İstanbul’daydı. Türk-Amerikan ilişkileri konusunda iyimser, Kuzey Suriye’deki El Kaide yapılanması konusunda ise alarm veren bir tablo çizdi.
KİMYASAL İMHASI ŞAŞIRTICI ÖLÇÜDE İYİ GİTTİ
Kimyasal Silahları Önleme Örgütü’nün çalışmalarından sonra sizce Suriye krizinde nasıl bir noktaya geldik?
Olayın kimyasal silah boyutu şaşırtıcı ölçüde iyi gitti. Suriye’nin yeni kimyasal silah üretme yeteneğinin yok edilmesinde önemli ölçüde ilerleme kaydedildi. Bütün bunların pek çok kimsenin tahmin ettiğinin ötesinde gelişmeler olduğu söylenebilir. Ancak kimyasal silah meselesi Suriye’de devam etmekte olan trajedinin sadece bir boyutu. 120 bin kişinin ölümünden ve 4 milyon insanın yerlerinden, yurtlarından edilerek ülke dışına çıkmasından bahsediyoruz. Olayın insani trajedi, şiddet ve mezhep çatışması boyutları artarak devam ediyor. Mesele giderek daha fazla bir ‘Sünniler, Şiilere karşı’ gibi bir duruma dönüştü. Bu sayede El Kaide, Irak ve Suriye’deki etkisini artırmayı sürdürüyor. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile muhalefetin içindeki daha demokratik unsurlar giderek geriliyor. Zira onlara silah da verilmiyor. Hem Esad’a karşı hem de radikallere karşı iki ayrı cephede mücadele etmek zorundalar. Maalesef El Kaide’ye bağlı gruplar Kuzey Suriye’deki pozisyonlarını pekiştirmeye devam ediyorlar. Tüm bu resimde eksik olan hem Suriye’yi hem de komşularını istikrarsızlaştırma olasılığı yüksek olan El Kaide’ye karşı pek bir proje geliştirilememiş olması. Bu uluslararası toplumun henüz üzerine gitmeyi başardığı bir mesele değil.
TÜRKİYE, CİHATÇILARIN GİRİŞİNİ ENGELLEMELİ
Türkiye’nin pozisyonuyla ilgili görüşünüz nedir? Ankara’nın Esad’ı düşürmek adına El Kaide ile bağlantılı El Nusra gibi grupları dolaylı yoldan desteklediğine inananlardan mısınız?
Bu kadar detay bilemem çünkü artık hükümette değilim. Ama bu konuda iki şey söyleyebilirim. Türkiye en başta söylenmesi doğru olan şeyi söyledi: Esad meşruiyetini yitirmiştir ve gitmelidir. Doğru olan budur. Türkiye gördüğüm kadarıyla Esad’ın gidişini kolaylaştırmak için daha fazlasını yapmaya da hazırdı. Ama ABD’nin niyeti yoktu. Bu talihsiz bir durum tabii, çünkü bana kalırsa ABD hükümeti bu konuda daha fazla şey yapabilirdi. Dünyanın o bölgesinde sınırları kontrol etmenin ne kadar zor olduğunu biliyorum. Türk hükümetinin durumu yakından izlediğini ve her şeyden önce cihatçıların Türkiye’ye girişini önlemek adına neler yapılabileceğine baktığını umut ediyorum. Buna kara sınırının kontrolü kadar havaalanlarından giriş çıkışlar da dahil. Bugün yüzlerce cihatçı Suriye’ye girmeye devam ediyor. Bu Türkiye’nin lehine bir durum değil. Türkiye’nin Kuzey Suriye’de kendi sınırında bir
El Kaide devletine ihtiyacı yok. Bu ne Türkiye’nin ne Suriye’nin ne de dünyanın güvenliği için iyi bir gelişme olur.
Türk tarafında bu gruplara karşı herhangi bir ideolojik sempati eğilimi var mı sizce?
Türkiye’nin El Kaide’ye, El Nusra’ya da ISIS’e karşı bir sempatisi olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Terörün kurbanı olmuş bir ülke olarak Türkiye terörün bedelini iyi bilir. Eğer Türkiye, El Kaide unsurlarını destekleyecek herhangi bir şey yapıyorsa buna şaşarım, bunu yaptığını düşünmüyorum. Ancak Suriye’de cihat için bu ülkeye giden yüzlerce insanın en azından bir kısmı Türkiye’den geçiyor. Bu Türk hükümetinin engellemek için daha fazla şey yapabileceği bir alan. Sonuçta El Kaide Suriye’nin kendisinden çok Kuzey Suriye’de hilafeti kurabilecekleri bir alan yaratmakla ilgili. Hem ÖSO hem de Kürtlerle savaşarak kendi kontrol alanlarını yaratma çabasındalar.
SURİYE’DE KÜRTLERE MUHTEMELEN ÖZERKLİK OLACAK
Suriye’nin kuzeyinde El Kaide bağlantılı gruplarla PYD’nin çatıştığı sır değil. PYD belli bölgelerin kontrolünü elinde tutuyor. Suriyeli Kürtler, krizden Irak’takine benzer bir özerk yapıyla mı çıkacak?
Kürtlerle El Kaide unsurları arasında bir mücadele olduğu ortada. Bir an önce Esad gitsin ki bu farklı gruplar arasındaki çatışmalar kontrol altına alınabilsin. Kuzey Suriye’nin El Kaide için güvenli alan haline gelmesini engellemek zorundayız. Genel hedef bu olmalı. Bu sağlanabilirse ve Suriye bu korkunç trajediden çıkabilirse tahmin ediyorum etnik yoğunluğu olan bazı bölgelere daha fazla özerklik verilen bir ülke olacak. Dolayısıyla Kürtlerin yaşadığı bölgelerde de muhtemelen daha fazla özerklik olacaktır. Bugünkü mezhep çatışmasına son verdikten sonra bulunacak barış formülünün ülkeyi bir ve birlikte tutacak bir formül olması önemli. Ancak bölgedeki başka ülkelerdeki deneyimlere bakarak etnik gruplara bölgesel bazı özerklikler verileceğini tahmin ediyorum.
ILIMLI MUHALİFLERİ SİLAHLANDIRMAK ŞART
Siz uzunca bir süre Suriye’de krizin ancak ABD’nin askeri müdahalesiyle çözülebileceğini savunmuyor muydunuz?
Hayır, ben hiçbir zaman ABD’nin botlar yere değecek şekilde bir müdahalesini ya da hava saldırılarını savunmadım. İki yıldır savunduğum şey Suriye’de kapsayıcı bir çözüm isteyen ve El Kaide bağlantısı olmayan daha modern muhalefet unsurlarının silahlandırılıp eğitilmesi. Benim bir hava saldırısını savunduğum tek an Başkan Obama kimyasal silahlarla ilgili kırmızı çizginin aşıldığını açıklamasının ertesidir. Kongreden müdahale yetkisini mutlaka alması gerektiğini savundum çünkü Amerikan Başkanı bu yetkiyi alabilirdi. Sonuçta kendisi başka bir yol tercih etti. Ama baştan beri asıl savunduğum muhalefetin içindeki demokratik unsurların silahlandırılmasıydı.
El Kaide unsurları anlattığınız kadar güçlendiyse hâlâ muhalefetin diğer unsurlarının silahlandırılması seçeneği işe yarar mı?
Yarar. Epey zorlaştı bu seçeneği gerçekleştirmek ama yine de yapılabilir. Dediğim gibi aslında bu 2 sene önce yapmamız gereken şeydi. Bu yapılabilseydi Suriye meselesi Türk-Amerikan ilişkilerinde artan bir tansiyon sebebi olmak yerine iyi bir işbirliği alanı olabilirdi. Önemli bir fırsatın kaçtığını düşünüyorum. Muhalefetin silahlandırılmasına 2 yıl önce başlamalıydık.
YÜZ BİNLERİ ÖLDÜREN BİR DİKTATÖRÜ İKTİDARDA BIRAKIP EMSAL YARATAMAZSINIZ
O halde size göre Suriye politikası hatalı olan Ankara değil Washington?...
Benim görüşlerim sır değil ama sonuçta Amerikan Başkanı başka bir yol seçti. Kendine göre sebepleri olabilir, ben onların hiçbirine katılmıyorum. Ama bugün ABD ve Türkiye hâlâ birlikte ortak bir strateji geliştirebilecek potansiyele sahip. Cenevre 2’nin bir çözüm müzakere etmek için doğru bir yöntem olduğuna inanıyorum. Ama bu hedefe yürürken masaya konulabilecek tedbirler konusunda ABD ile Türkiye arasında daha güçlü bir danışma mekanizması tesis edilmesi lazım. Önemli olan tarafları masaya oturtmak değil, oturduktan sonra gerçekten de bir çözüm müzakere edebilmelerini sağlamak. Rusları işin içine çekebilmek, hatta İranlıları da çekip Esad’a masada oturmaya devam ederek makul bir çözümü kabul etmesi için baskı yapmalarını sağlamak lazım. Bu süreçte El Kaide’ye karşı ortak hareket etmek de lazım.
Esad’ın da yönetimin bir parçası olarak kaldığı bir formül ABD için herhangi bir aşamada kabul edilebilir hale gelir mi?
Kendi halkından yüz binleri öldürerek iktidarda kalmaya çalışan bir diktatöre göz yumarak bir emsal yaratamazsınız. Eğer Esad bu süreçten o şekilde çıkarsa, insanlara ne mesaj vermiş olacaksınız düşünün. Bu korkunç bir hata olur. Ne kadar gaddar olursan ol, uluslararası toplumun senin iktidarda kalmanla sorunu yok! Esad gitmeli ve müzakere edilecek şeyin bir parçası da onun nasıl gideceği olmalı. Doğru ahlaki tavır budur.
Askerlerin yargılanması ABD’nin işi değil
1 Mart Tezkeresi’ne dair anımsadıklarınızı sormak isterim. Tezkere çıkmadığı için hükümetten çok askerlere kızgın olduğunuz konuşuldu.
Bize göre tezkerenin TBMM’den geçmemesinin en önemli nedeni
yeni bir hükümetin iktidarda olmasıydı. Dürüst olmak gerekirse,
AK Parti oyları hesap edemedi.
Bu bize de sürpriz oldu, kendilerine de. Bir geçiş dönemi yaşanıyor olması, Sayın Erdoğan’ın o zaman henüz başbakan olamamış olması gibi pek çok faktör vardı. Son derece kaotik bir ortamdı. Ben tezkerenin bu Türk siyasetindeki geçiş döneminin bir zayiatı olduğunu düşünüyorum. ABD’nin olaya bakışı buydu.
Türkiye’de bazı generallerin sonradan yargılanmasının önünü açan süreçlerde ABD’nin o dönemki kızgınlığının da rol oynadığını düşünen çevrelerin olduğunu biliyor musunuz?
AK Parti’nin bu alandaki politikalarının bir bölümü siyasi sistemi demokratikleştirme, sivil ve asker arasında doğru olduğuna inandıkları dengeyi kurmak istemesiyle ilgili. Ama bu tamamen Türkiye’nin iç siyasetiyle ilgili bir meseledir ve Amerikan politikalarının sonucu değildir. İnsanlar elbette bu hususta farklı görüşlere sahip olabilir. Ama Türkiye’de yaşananların
ABD’nin Türk ordusunu cezalandırmak istemesinden kaynaklandığını
düşünmek saçma, aptalca.
O yıllarda beraber çalıştığınız bazı Türk generaller bugün darbeye teşebbüs suçlamasıyla hapiste. Siz ne düşünüyorsunuz?
Bu kadar çok sayıda askeri, bu kadar uzun süreler suçlama getirilip getirilmediğine bakmaksızın hapiste tutmak elbette hukuk sistemiyle ilgili bazı soru işaretleri gündeme getirebilir. Çok sayıda gazetecinin hapse atılması konusunda da aynı soru işaretleri geçerli. Bunlar Türkiye’de demokrasinin gücüyle ilgili soru işaretlerine neden olan konular. Türkiye’nin ve Türk hükümetindeki pek çok üst düzey yöneticinin bir dostu olarak, bütün bu meselelerin bütün dünyaya Türkiye’nin hukukun üstünlüğüne bağlı, ifade özgürlüklerine saygılı, toplumun tüm kesimlerini kucaklayan olgun bir demokrasi olmaya başladığını gösterecek şekilde çözülebileceğini düşünüyorum. AK Parti’nin ilk döneminde yapılan siyasi ve ekonomik reformlar, Türkiye’nin dostlarını çok sevindiren gelişmelerdi. Son yıllarda ise Türkiye’nin hâlâ herkesi kapsayan, hukukun üstünlüğüne ve bireysel özgürlüklere saygılı bir siyasi sisteme bağlı olup olmadığı konusunda şüpheler oluştu. Türkiye’deki dostlarıma bir an önce bu şüpheleri gidermelerini ve Türkiye’nin hangi yönde ilerlediğini netleştirmelerini tavsiye ederim.
Türk-ABD ilişkileri iyi noktada
Bugün iki ülke arasındaki ilişkileri 2009’da hükümeti bıraktığınız dönemle kıyaslarsanız büyük farklar görüyor musunuz?
Bana kalırsa bugün ilişkiler büyük ölçüde olumlu bir rotada seyrediyor. Bence hem Başbakan Erdoğan hem de Obama bu anlamda takdir edilmeyi hak ediyor. 2003’ten sonra Irak nedeniyle ilişkiler oldukça zor bir dönemden geçti. Bush’un ikinci döneminde ilişkiler önemli ölçüde tamir edildi, Obama iktidara gelince bu tamirat işi hızlandı. Bugün ilişkiler çok daha güçlü bir noktada. Bu her konuda anlaştığımız anlamına mı geliyor? Hayır. Bu hiç anlaşmazlık yaşamadığımız anlamına mı geliyor? Hayır. Ama son 10 yıla baktığımda ben bugün ilişkilerin gelmiş olduğu seviyenin iki ülke için de çok iyi bir seviyede olduğunu görüyorum.
PETROL, IRAK’IN TEMİNATI
Son yıllarda Ankara-Erbil arasındaki yakınlaşma, özellikle enerji projeleri konusundaki gelişmeler ABD’nin fazla hoşuna gitmiyor gibi.
Saddam Hüseyin zamanında Kürtler de dahil bütün etnik gruplara yönelik gaddarca politikalar uygulanıyordu. Biz Körfez Savaşı sırasında devreye girdik ve Kürtlere yardım ettik. Ama ABD’nin Irak’ın birlik ve bütünlüğüne bakışı hep çok net olmuştur. Bazı topluluklara anlamlı ölçüde özerklik tanınsa ve kendi bölgelerini idare etmelerine izin verilse de ülkenin toprak bütünlüğünün korunmasından yana olduk. 2006’da Irak’ta işlerin iyi gitmediği bir dönemde hatırlarsınız Irak’ı parçalara bölmek gibi bazı öneriler gündeme gelmişti. ABD o zaman da buna şiddetle karşı çıkmıştı, çünkü biliyoruz ki Iraklıların istediği bu değil. Bugün de Irak’taki Kürt liderlerin sözüne güveneceksek – ki ben güveniyorum- hâlâ Irak’ın siyasi birliğine ve toprak bütünlüğüne bağlı olduklarını söylüyorlar. ABD yönetimi bugün Irak’taki petrol rezervlerinin ülke içinde geliştirilerek dünya pazarlarına ulaştırılmasının hem Türkiye hem de Irak için daha faydalı olduğuna inanıyor. Bu Irak’ın birliği korunarak yapılabilir. Hatta doğru şekilde yapılırsa Irak’ın birlik ve refahının kaynağı olur.
Ankara ve Erbil, Bağdat ve Washington’ın itirazlarına rağmen petrol sevkıyatına başlama kararı alırsa, Obama yönetiminin tepkisi ne olur sizce?
Bunu onlara sormanız lazım. Ama bana kalırsa baştan beri doğru bir şey savunuyorlar; Ankara-Erbil-Bağdat beraber masaya otursun ve herkes tarafından kabul edilebilir düzenlemelerde anlaşsınlar. Anladığım kadarıyla ABD yönetiminin Basra’dan Kuzey Irak’a bağlanacak yeni bir boru hattı konusunda taraflara önerileri var. Böylece sadece ülkenin kuzeyindeki rezervler değil güneydekiler de dünya pazarına ulaşabilir. Gelin bu arada petrol çıkartılması ve petrol gelirlerinin paylaşımı konusundaki yasal düzenlemeleri çıkartın.
Toprak bütünlüğünden yanayız
Türkiye’de son 50 yılda en çok prim yapan argümanlardan biri ABD’nin Ortadoğu’da büyük bir Kürdistan kurdurmaya çalıştığı iddiası oldu.
ABD bu konuda çok net; Türkiye, Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünden yana. Çok uzun yıllardır Amerikan politikası bu olmuştur ve bu tavırda bir değişiklik göremiyorum.