Güncelleme Tarihi:
Gazali'nin hayatı, tarihi ve felsefi araştırmalar yapanların gündeminde yer almaya devam ediyor. Özellikle tarihi dönem dizilerinin popüler olmasıyla baraber, Gazali'nin hayatı ve biyografisi izleyenler tarafından merak konusu oluyor. Tasavvuf alanındaki çalışmalar ile günümüzde halen yön veren Gazali, ilimleri şeri ve akli ilimler olarak ikiye ayırıyor. İşte, Gazali'nin hayatıyla ilgili ayrıntılar.
GAZALİ KİMDİR?
Genel olarak El Gazali ve İmam Gazali isimleriyle tanınmıştır. Gazali 1058 yılında Horasan’ın Tus şehrinde doğmuştur. İlköğrenimini Tus şehrinde Ahmed b. Muhammed er-Razikani’den, daha sonra Cürcan şehrine giderek Ebu Nasr el-İsmaili’den eğitim görmüş daha sonra 28 yaşına kadar Nişabur Nizamiye Medresesi’nde ilim öğrenimi görmüş, itikadi düşünce olarak Ebu Hasan Eş’ari’den ve ameli görüş olarak ise Şafii etkilenmiştir. Hocası İmam-i Harameyn Abdülmelik el-Cüveyni 1085 yılında ölünce Nişabur’dan Büyük Selçuklu Devleti’nin veziri Nizamülmülk’ün yanına gider. Nizamülmülk’ün huzurunda olan bir toplantıda verdiği cevaplarla diğer bilginlerden üstünlüğünü kanıtlayınca 1091 yılında Bağdat’taki Nizamiye Medresesi’nin baş müderrisliğine tayin edildi. Burada geniş bilgisi ve yetiştirdiği kalabalık öğrenci topluluğuyla kısa sürede ün ve saygınlık kazandı. Bir zaman ders veremeyecek ölçüde ruhsal bunalıma düştü. Bu bunalım Gazali’nin Sufizm’e yönelmesinde etkili oldu.
Tasavvuf alanındaki hocası olan Ebu Ali Farmedi’nin etkisiyle bu alana daha çok önem verdi. Tasavvufa olan ilgisinden ve hacca gitmek istemesinden dolayı medresedeki görevini bırakarak 1095 yılında Bağdat’tan ayrılarak Şam’a gitti. Şam’da iki yıl kaldıktan sonra 1097 yılında hacca gitti. Bu davranışını dinsel gerekleri tam olarak yerine getirememesine bağlayanlar olduğu gibi Nizamülmülk’ün öldürülmesine duyduğu üzüntünün neden olduğunu öne sürenler de vardır. Hac görevi sonrasında Şam’a döndü ve buradan Bağdat yoluyla Tus’a geçti. Şam ve Tus’ta bulunduğu sürede tefekkür ve uzlet yaşamı sürdü ve tasavvuf alanında oldukça ileri bir aşamaya geldi. Bağdat’tan ayrılışından on bir yıl sonra 1106 yılında Nizamülmülk’ün oğlu Fahrülmülk’ün ricası üzerine Nişabur Nizamiye Medresesi’nde tekrar eğitim vermeye başladı. Burada kısa süre sonra Tus’a dönerek yaptırdığı Tekke’de müritleriyle birlikte Sufi yaşamı sürdü. Gazali 1111 yılında doğum yeri olan Tus şehrinde vefat etti.
Gazali ilimleri ikiye ayırır
1- Şeri ilimler: Bunlar da tevhit ilmi ve ameli ilimler diye ikiye ayrılır. Bu ikinciler de fıkıh ve ahlak diye ikiye ayrılır.
2- Akli ilimler: Matematik ve mantıki ilimler, tabii ilimler ve metafizik diye 3 kısımdır.
Kelam İlmi
Kelamda genel olarak Eşari’yi takip etmiş olan Gazali’ye göre kelam ilminin yetersizliğinin sebepleri üç noktada toplanabilir:
Kelamcılar, İslam’ın akide esaslarını bidat ehline karşı savunurken, bazen hasımlarının ve felsefecilerin dayandığı mukaddimeleri delil olarak kullanmışlar ve sonunda bunları kendileri de kabul etmek durumunda kalmışlardır.
Kelamcılar, hasımlarının düştüğü çelişkileri ortaya koyarken, onların dayandığı fikirlerin yanlışlığıyla uğraşmışlardır.
Diğer taraftan kelamcılar bu ilmin maksadı dışına çıkmışlardır.
Gazali ve Felsefe
El-Munkız’da filozofları üç kısma ayıran Gazali, onların her birini İslami ölçüler ışığında tahlil ediyor ve aklı vahiyden üstün tuttuklarından, hakikatten uzak kaldıklarını belirtiyor:
1- Materyalistler: Yaratıcı bir Allah’ın varlığını ve ruhu kabul etmezler.
2- Natüralistler: Allah’ın varlığını kabul ettiler fakat ruhun ölmezliğini ve ahiret hayatını da inkâr ettiler.
3- İlahiyatçılar: Temel meselelerde dinden ayrılmaz görünürler fakat Gazali’ye göre bunların da iman akidelerine uygun olan yönlerinin yanında imanla asla uyuşmayan tarafları da mevcuttur.
Gazali’nin imanın prensipleriyle filozofların düşüncelerinin bir birine tamamen zıt olduğunu belirttiği ve onları tekfir ettiği üç esas şunlardır:
1- Filozofların, haşrin (yeniden diriliş) bedenle beraber olmayacağı, yani insanın öldükten sonra ruhunun tekrar bedeni ile birleşemeyeceği ve yalnız ruhların devam edeceği şeklindeki görüşleri.
2- Allah’ın dünya ve kâinata ait teferruatı değil de yalnız külli kanunları bildiği şeklindeki iddiaları.
3- Âlemin kadim olduğu şeklindeki düşünceleri.
Gazali imanı üç dereceye ayırır:
1- Halkın imanı; ki taklit derecesindedir.
2- Kelamcıların imanı; ki inceleme ve araştırma sonucu ulaşılan imandır.
3- Ariflerin imanı; ki hakikati bizzat yaşar ve her şeyi yakın nuruyla görür.
Ruh Psikolojisi
Âlemi bir takım mertebelere ayıran Gazali duyular âlemini de mertebelendirir. Bu âlemde unsurlar sahasının üstünde canlı varlıklar yani bitki, hayvan ve insan yer alır. Gazali canlı varlıklarda üç çeşit ruhun var olduğunu kabul eder: Nebati, hayvani ve insani ruh.
Ona göre ruh iki şeyden oluşur: Birincisi kalıptır. Buna beden de denir. İkincisi nefis, ruh veya kendini iç gözüyle bilen kalptir.
Gazali’ye Göre Siyaset
Ona göre siyaset, insanı iyi yola sevk eden bir ilim olan ahlakın yanında yer alır. Hükümdarın iki büyük özelliği ilim ve ameldir. İdareci dünyanın faniliğini, ölümü, Allah’ın ve peygamberin emirlerini akıldan çıkarmamalıdır. O adilse Allah’ın, aksi takdirde şeytanın vekilidir. Gazali’nin öğrenme merakı onun çok sayıda dini ve fikri akımları araştırmasına neden oldu. Yaşadığı dönemde hakikati bulmak isteyen insanların dört kısma ayrıldığını ve her birinin hakikati kendi yolunda aradığını gördü. Bunlar felsefeciler, kelamcılar, sufiler, Batınilerdi. Hepsinin görüşlerini inceleyerek kelam, felsefe ve Batınilik yolunu kitaplarında ayrıntılarıyla tenkit etti ve sufilerin yolu olan tasavvufa yönelerek hakikati bu yolda aradı. Gazali bu geçirdiği süreci El-Münkız Mine’d Dalal adlı kitabında şöyle anlatır: “Gençliğimden itibaren 50 yaşımı aştığım bu ana gelinceye kadar, bu engin denizlerin derinliklerine dalmaktan hiç geri durmadım. Coşkulu denizlere çekingen korkaklar gibi değil, cesur kimselerin dalışı gibi daldım, gördüğüm her meselenin üzerine atladım. Her zorluğun içine apansız girdim.
Her fırkanın inanış ve fikirlerini inceliyor, her grubun tuttuğu yolun inceliklerini ortaya çıkarmaya çalışıyordum. Araştırdığım fırkaların hak veya batıl, sünnete uygun veya bidat sahibi olmaları konusunda ayrım yapmıyordum. Batınilik yolunu tutmuş her fırkanın, bu düşünceyle ne hedeflediklerini öğrenmeye çalıştım. Zahirilik yolunu tutmuş olanların, bununla neler elde ettiklerini ortaya çıkarmaya gayret ettim. Felsefe yolunu tutmuş olanların, sahip oldukları felsefeyi bütün esaslarıyla öğrenmeye özen gösterdim. Hiçbir kelâm âlimini dışarıda bırakmadan kelamdaki yöntemini ve mücadelesini öğrenmeye çaba gösterdim. Bütün gücümle ne kadar sufi varsa onun sufiliğindeki sırları öğrenmeye, ne kadar abid var ise bu ibadetleriyle neler kazandığını araştırmaya çalıştım. Bütün zındıkların, Allah’ın varlığını ve sıfatlarını kabul etmeyenlerin bu inanış veya inkârlarının arkasında yatan sebepleri titizlikle araştırdım. Her şeyin hakikatini öğrenmeye karşı duyduğum susamışlık; baştan ve gençliğimden beri tuttuğum yol ve benim bir hasletim olmuştur.
Bu hasletler, Allah tarafından benim yaratılışıma ve hamuruma katılmış özelliklerdir; benim seçimim ve tercihim değildir. Bunun sonucunda çocukluğumun coşkulu çağlarından itibaren taklit bağlarından sıyrıldım ve büyüklerimizden miras kalan sırf taklide dayalı inanç esaslarından koptum. Çünkü Hristiyan çocuklarının hepsi bu din üzere yetiştiklerini, Yahudi çocuklarının sürekli bu dinin esaslarına göre büyüdüklerini, Müslüman çocuklarında istisnasız İslam dini üzere yetişmekte olduklarını görmekteydim. Yaratılıştan gelen asli hakikati ve anne babayla hocalar aracılığıyla kazanılan sonraki inanç esasları ve taklit unsurlarının hakikatini öğrenme konusunda içimde büyük bir istek oluştu. Taklit, başlangıçta birtakım telkinlere dayanmaktaydı. Bunların da hangilerinin hak ve batıl olduğu konusunda görüş ayrılıkları bulunmaktaydı. Kendime şöyle dedim: Benim istediğim her şeyin gerçek yüzünü öğrenmektir. Öyleyse önce bilginin gerçek yüzünün ne olduğunu öğrenmekle işe başlamam gerekir.”
Gazali’nin doğduğu ve büyüdüğü yer olan Tus, o yüzyılda büyük bir tasavvuf merkezi olarak anılıyordu. Gazali’nin öğrencilik hayatında tasavvuf geri planda kaldı. Geçirmiş olduğu ruhsal bunalım sonrasında tasavvufa yöneldi. Silsile-i saadât’tan olan hocası Ebu Ali Farmedi’den dersler alarak, tasavvuf konusunda icazet aldı. Gazali’ye göre tasavvuf, insanın manevi hastalıklarından kurtulmasında en önemli etkendir. Kimya-i Saadet adlı eserinde şöyle der: “Beden kalbin ülkesidir. Bu ülkede kalbin birçok askeri vardır. Kalp ahiret için yaratılmıştır. Allah’ı tanımak ise onun yarattıklarını bilmekten geçer. İnsanın bâtınında olan sıfatların genel hayvanlara, bazısı yırtıcı hayvanlara, bazısı şeytanlara ve meleklere ait olan sıfatlardır. İnsan bunların hangisinden olduğunun farkına varmalıdır. Çünkü insan bunları bilmezse doğru yolu bulamaz. Bu saydığımız sıfatların her birinin gıdası farklıdır. Hayvanın gıdası yemek, uyumak ve çiftleşmektir. Yırtıcı hayvanların gıdası mutluluğu da parçalamak, saldırmak ve öldürmektir. Şeytanların gıdası ise aldatmak, hile ve kötülük yapmaktır. Meleklerin gıdası ise Allah’ın cemalini müşahede etmektir. Hırs, hayvan ve yırtıcı hayvan sıfatları melekliğe çıkan yol değildir. Eğer sen aslında melek cevheriysen Allah’ı tanımaya uğraş ve kendini o cemali müşahede edecek hale getir. Kendini öfke ve şehvetin elinden kurtar ve bu hayvan sıfatlarının sende niçin yaratıldığını anlamaya çalış.”
Eserleri
Gazali’nin, risale ve reddiyeleriyle birlikte 500’e yakın kitap yazdığı hakkında bilgiler vardır. Mısırlı bilim adamı Abdurrahman Bedevi yapmış olduğu araştırmalara göre Gazali’nin 457 adet kitap yazdığını belirtir. Ancak günümüze kadar ulaşan eserlerinin sayısı 75 tanedir.
1. İhya-u Ulumi’d-din: Gazali’nin en çok bilinen ve en büyük eseridir. Bu kitapta fıkıh ve tasavvuf konuları ele alınmıştır. Dört kısımdan oluşur. Kitap yazılışından bu yana İslam dünyasında çok okunan kitaplar arasındadır. Kitaba dair çeşitli şerhler de yazılmıştır.
2. El münkız mine’d Dalal: Bu kitabında hakikate nasıl eriştiğini anlatmakta ve bazı fırkaları inceleyerek tenkit etmektedir.
3. Makaasidü’l Felasife: Felsefeyi tenkit etmeden önceki incelemesidir.
4. Tehafütü’l Felasife: Aristo felsefesine tenkit amacıyla yazılmıştır.
5. El İktisad fi’l İtikad: Kitap, itikat konularını içerir.
6. Kimya-i Saadet: İman ve ahlaka ait konuları içerir.
7. El Kıstasü’l Müstakim ve Fedâih-ul-Bâtıniyye: Batınilere reddiye ve tenkit olarak yazılmıştır.
8. Bidayetü’l Hidaye; Din ve ahlak bilgilerini öğreten bir kitaptır. Birinci kısmında zahiri ibadet ve ahlak, ikinci kısmında kalbin itaat ve isyanı konusunu ele alır. Daha sonra göz, kulak, dil, cinsiyet uzuvları, eller ve ayakların güzel kullanılmasından söz eder. Son bölümünde kalbin ikiyüzlülük ve kibir gibi kötülüklerden temizlenmesi konularını anlatır.