Güncelleme Tarihi:
Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKONFED), 2008’in ilk Başkanlar Konseyi Toplantısı, Şanlıurfa Sanayici ve İşadamları Derneği’nin ev sahipliğinde Şanlıurfa’da yapıldı. Dedeman Oteli’ndeki toplantıya TÜRKONFED Başkanı Celal Beysel, TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Akbank Genel Müdürü Zafer Kurtul, bölge sanayici ve işadamları katıldı. Toplantının açış konuşmasını yapan TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, iş dünyanın bu toplantılar nedeniyle dünden itibaren ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi konjonktürü tartışıp, yeni açılımlar aradığına değindi. Arzuhan Doğan Yalçındağ, siyaset sahnesindeki ‘çatışmalı ortam’ ile ilgili görüşlerini daha önce açıkladığını belirtip, yaptıkları sağduyu çağrısının geçerliliğini bugün de koruduğunu; gerilimin düşürülmesinin öneminin sürdüğüne işaret etti.
BÜYÜME YAVAŞLAMAKTA
Siyasi gerginliğin yavaşlayan bir ekonomi ve küresel çalkantı ile birleşmesi halinde ortaya daha vahim bir tablonun çıkacağının unutulmamasını isteyen TÜSİAD Başkanı, dünyadaki ekonomik krizin başlangıçta 300 milyar dolar olarak tahmin edilen zararının bugün 1 trilyon doları aştığına işaret ettikten sonra şöyle devam etti:
“Büyüme tahminleri sürekli aşağı doğru revize ediliyor. Dünya ticaret hacminin daralacağı öngörülüyor. Buna bir de gıda fiyatlarının aşırı yükselmesi ve bu gelişmelerin enflasyon rakamlarını olumsuz etkileme riskini eklememiz gerekiyor. Bu, işin bizim dışımızdaki boyutu. Bir de ekonomimizin iç dinamikler nedeniyle yavaşlamaya başlaması var. Ekonomik büyümemiz 2004 ortalarından itibaren yavaşlamaktadır. 2007’de ulaşılan yüzde 4.5’luk toplam büyüme ise kaybedilmiş olarak tanımlanan 1990’lı yılların büyüme ortalamasıdır. Yani ekonomik ve sosyal sorunlarımıza çare olmayacak bir büyüme oranıdır.”
“KOBİLER DE TEKLİYOR”
Arzuhan Doğan Yalçındağ, daralma sürecinin en temel nedeni olarak tüketimde görülen yavaşlamanın gelecek aylarda tüm reel kesime yansıyabileceği, reel kesimdeki sıkıntıların bankacılık sistemine doğru yaygınlaşmasının ise ekonomik yavaşlamayı daha da belirgin hale getirebileceği uyarısında da bulundu.
Salonda bulunan piyasanın içindeki insanlara sorulduğunda; yatırımların ertelendiği, ciddi nakit sıkışıklığı belirtileri, kapanan şirketler, satış ve siparişlerin düştüğünden söz edeceklerine vurgu yapan Arzuhan Doğan Yalçındağ, ‘ekonominin istihdam ve refah motoru’ olarak tanımladığı KOBİ’lerin de teklemeye başladığını söyledi.
“ÖNCELİK DOĞURGANLIK HIZINI ARTIRMAK DEĞİL”
Konuşmasında ocak ayı verilerine değinen TÜSİAD Başkanı, istihdam rakamlarına bakıldığında geçen yıla göre 278 bin azalma görüldüğünü söyledi.
İstihdamla bağlantılı olarak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Her aileye 3 çocuk’ söylemlerini de hatırlatan Arzuhan Doğan Yalçındağ, şöyle dedi:
“Türkiye genelinde işsizlik oranı yüzde 11.3’e, kentlerde ise yüzde 13.8’e ulaşmış durumda. Genç işsizlik oranımız yüzde 21. Gerileyen talep bu tablonun daha olumsuz bir hal almasına yol açabilir. İstihdam sorununu konuşurken, ‘her aileye 3 çocuk’ sloganına da değinmeden geçemeyeceğim. Nüfus bilimi, hemen hemen kesin projeksiyonlar yapabilen nadir alanlardan biridir. OECD ortalaması yıllık yüzde 0.69 iken, Türkiye’nin yıllık nüfus artışı yüzde 1.69 seviyesindedir. Yapılan projeksiyon çalışmalarına göre, Türkiye’nin nüfus artışı 2050 yılına kadar sürecek ve ondan sonra da sabitlenecektir. 2050 yılında ise nüfusumuzun yüzde 62’si 15-64 yaş grubu içinde yer alacaktır. Yani bugünden başlamak üzere, en az bir nesil süresince Türkiye’nin nüfusunun azalacağını ve çoğunluğunun yaşlılardan oluşacağını söylemek mümkün değildir. Türkiye’nin bugünkü önceliği doğurganlık hızını artırmak değil, ekonomisini ve beşeri sermayesini güçlendirmektir. Bu da eğitimle, üretimle olur. Bırakın doğurganlığın artırılmasını, nüfus artışının bugünkü biçimiyle sürmesi bile, eğer, üretim, istihdam ve eğitimde nicelik ve nitelik artışı sağlayacak politikalar devreye sokulamazsa, yoksunluk, yoksulluk ve cehaletin yanında, daha yüksek genç işsizlik oranı ve artan oranda bölgesel gelir dağılımı bozukluğu ile sonuçlanacaktır. Bu gerçekleri yok sayarak bilimsel hiçbir temeli olmayan bir söylemle ortaya çıkmanın kabul edilebilir bir yanı olmadığı açıktır.”
CARİ AÇIĞIN FİNANSMANI VE ENFLASYON
Kritik bir dönem yaşanırken, siyaset kurumundan daha özelli bir tutum beklediklerini kaydeden Arzuhan Doğan Yalçındağ, aksi takdirde ekonomide karşı karşıya olunan risklerin ve darboğazların aşılmasının çok daha güç olacağını vurgulayıp, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Örneğin sürekli artan cari açığın finansmanı hala çok önemli bir sorunumuz. En büyük ihracaat pazarımız olan AB’de talebin düşmesi Türkiye’nin ihracat artışını yavaşlatacak. Türkiye’nin ihracatının yarısından fazlasını yaptığı 10 ülkenin tamamında büyüme hızı 2008 ve 2009 yıllarında en az 1-2 puan gerileyecek. En çok ihracat yaptığımız ilk üç ülkede ise büyüme hızı en iyi ihtimalle yarıya düşecek. Bütün bunlar Türkiye’nin ihracat performansını kaçınılmaz olarak etkileyecek ve dış ticaret açığımızı büyütecek. Ayrıca, bu açığın finansmanı da zorlaşacak. Çünkü, hem portföy yatırımları, hem de birleşme ve satın almalar azalacak. Nitekim 2008’in ilk çeyreğinde dünya çapında birleşme ve satın almalar 652 milyar dolar ile geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 40 düşüş gösterdi ve son dört yılın en düşük seviyesine indi. Ekonomideki bir başka sıkıntı da enflasyon cephesinde ortaya çıkabilir. Tüketici fiyatlarındaki artış yüzde 9.15 ile Mart ayında Merkez Bankası’nın güven aralığının dışına çıktı. Enflasyon beklentilerindeki bozulma ciddi oranda hızlandı. Buna en yüksek katkıyı da son yıllarda hızlı artma eğilimini sürdüren enerji fiyatları ile yakın dönemde sıçrayan gıda fiyatları yaptı.”
“AB MÜZAKERE SÜRECİ HEYECANINI YİTİRDİ”
Arzuhan Doğan Yalçındağ, içinde bulunduğumuz ekonomik daralma sürecinin kontrolü ve derinleşmesinin önüne geçilebilmesi amacıyla kullanılabilecek en önemli araçların AB Müzakere Süreci ve IMF Destekli Makro Uyum Programı olduğunu kaydetti.
Gelecek ay IMF Stand-By Anlaşması’nın süresinin sona ereceğini, AB Müzakere Süreci’nin ise uzun bir süredir heyecanını yitirdiğini bildiren TÜSİAD Başkanı Yalçındağ, “Geçmişte çok önemli bir rol üstlenmiş olan bu araçlarının ikisinin birden zayıflaması, Türkiye ekonomisi için büyük bir risk yaratıyor” diye konuştu.
ÖNERİLERDE BULUNDU
Bu nedenle, öncelikle, IMF ile yapılacak bir tür stand-by anlaşmasının bir an önce açıklanmasının, çıpalardan hiç değilse bir tanesinin yeniden tesis edilmesi anlamına geleceğini belirten Arzuhan Doğan Yalçındağ, şunları söyledi:
“Dezenflasyon sürecinin devamlılığının sağlanması mutlaka ana politika olmalı ve maliye politikası, Merkez Bankası’nın bu süreci yönetmesine yardımcı olmalıdır. Tabi hepsi bundan ibaret değil. Yeni bir büyüme stratejisi oluşturulması, sektör-bölge-proje temelli bir sanayi destek politikasının benimsenmesi ve iletişimin iyi yapılması; para politikasının değişen uluslararası konjoktüre uyum sağlamaya imkan verecek esnekliğe sahip olması; bütçe açığının kontrol altında tutulması; eksik ya da başarısız kalan reformların yeniden gündeme alınarak, beklenti ve risk yönetiminin iyi yapılması; KOBİ’leri destekleyecek bölge, sektör ve işletme bazında düşünülmüş mikro reformların devreye alınması; küresel fiyat ve ticaret dengeleri çernçevesinde tarımsal ürün yapısının yeniden oluşturulması; tarımda, gümrük vergilerinden ve fiyat destekleme politikalarından kaçınarak doğrudan gelir desteğinin daha iyi uygulanması; ertelenmiş yapısal sorunların çözülmesi; öncelikle GAP bölgesinin sulama altyapısının tamamlanması için gerekli kaynakların ayrılması ve özellikle kamu yönetiminin, kadrocu zihniyetten uzaklaşarak, ülkenin en iyi insan sermayesini değerlendiren bir yapıya kavuşturulması da sözünü ettiğimiz önlemlere eklenmelidir. Bu önlemleri zamanında ve eksiksiz devreye sokabildiğimiz takdirde, dünya ekonomisindeki olumsuz gidişatı en az hasarla atlatarak tekrar yüksek büyüme patikasına geri dönmemiz mümkün olacaktır.”
“POLİTİK ŞEKİLLENMELERİMİZDEN VAZGEÇMELİYİZ”
AB sürecinin, Türkiye’nin mikro ekonomik reformları gerçekleştirmesinde de çok temel bir çerçeve sunduğunu anlatan Arzuhan Doğan Yalçındağ, bu sürecin, tekrar tüm hızıyla yürütülüyor olması, hem Türkiye içinde hem de Türkiye dışında, beklentilerin olumluya dönmesinde belirleyici olacağını kaydetti.
Bu yüzden AB sürecine destekleri de tepkilerimizi de kısa vadeli politik gelişmelere göre şekillendirme alışkanlığından vazgeçmek zorunda olunduğunu belirten Arzuhan Doğan Yalçındağ, “AB’ye tam üyelik yolunda yürümek, kimsenin bize dayattığı bir şey değil, toplumumuzun refah, demokrasi ve sosyal gelişme özleminin bir ifadesidir Bu özlemin gereklerini yerine getirme çabalarını engellemeye çalışmak ülkenin geleceğini ipotek altına koymakla eşdeğerdir” dedi.
“LAİK YAPIYA İLERİ DERECEDE GÜVENCE”
Siyasette ve toplumda uzun süredir görülmeyen bir kutuplaşma içinde olunduğunu da vurgulayan Arzuhan Doğan Yalçındağ, “Küresel çalkantı ortamında yavaşlayan bir ekonomi, ciddi riskleri yönetmemizi gerekli kılıyor. Böyle bir ortamda kutuplaşmayı sürdürmekte ısrar etmek, herkesin kaybetmesi anlamına gelecektir. Oysa siyaset, herkesin kazanacağı formülleri üretme sanatıdır. İlk önce kuvvetler ayrımına dayalı, laik yapısı ileri derecede güvence altına alınmış, bireysel ve kolektif hakları çağdaş ölçülerde geliştirilmiş, hukuksal temeli ve yargı bağımsızlığı güçlendirilmiş demokratik bir Türkiye üzerinde mutabakat sağlamalıyız. Bu çabalarımızı sürdürürken, eş zamanlı olarak, ekonomik gündeme ve reformlara odaklanmalı, ekonomimizi, dış şoklara karşı daha dirençli ve ilk uygun fırsatta atılım yapacak hale getirmeliyiz” diye konuştu.
Bunlara paralel olarak, siyasette ve kamu yönetiminde, kadınlara ön planda yer veren bir tutum sergilenmesini kaydeden Arzuhan Doğan Yalçındağ, şunları söyledi:
“Ülkenin en iyi insan sermayesini, topluma ve dünyaya güven verecek şekilde, liyakat ilkelerini temel alan bir anlayışla kullanabilmeliyiz. Bu noktalardaki başarımız bizi ister istemez Avrupa ile olan ilişkilerimizde rahatlatacak ve Türkiye, siyasi disiplin ve saydamlık içinde AB ile müzakerelerini sürdürebilecektir. Nihai Hedefimiz, Türkiye’nin ‘yükselen bir ülke’ olmaktan gelişmiş bir ülke olmaya doğru ilerlemesini hızlandırmak olmalıdır. Her zaman söylediğimiz gibi, TÜSİAD bu doğrultudaki gayretleri, hangi yönden gelirse gelsin, desteklemekten geri durmayacaktır.”
KONUKLARA SIRA GECESİ
TÜRKONFED yöneticileri onuruna Dedeman Oteli’nde Şanlıurfa Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (ŞUSİAD) ev sahipliğinde geleneksel sıra gecesi düzenlendi.
Sıra gecesine Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın yanı sıra Şanlıurfa Valisi Yusuf Yavaşcan, Belediye Başkanı AKP’li Ahmet Eşref Fakıbaba, Şanlıurfa Ticaret Odası Başkanı İsmail Demirkol, TÜRKONFED Başkanı Celal Beysel ve Doğu ve Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Federasyonu (DOGÜNSİFED) Başkanı Şeyhmus Akbaş ile çok sayıda işadamı katıldı.
Konuklara ŞUSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Baytekin tarafından plaket verildi. Arzuhan Doğan Yalçındağ da, Vali Yusuf Yavaşcan’a toplantıya katkılarından dolayı bir plaket verdi. Şanlıurfa Belediyesi sıra ekibinin seslendirdiği Urfa türküleri eşliğinde unutulmaz bir gece yaşayan Arzuhan Doğan Yalçındağ, gelen konukların masalarını tek tek dolaşarak, işadamlarıyla tokalaştı.
VALİ’DEN HEDİYE MIRRA TAKIMI
Toplantı öncesinde Şanlıurfa Valisi Yusuf Yavaşcan, beraberinde getirdiği üç mırra takımını TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, TÜRKONFED Başkanı Celal Beysel ve Akbank Genel Müdürü Zafer Kurtul’a hediye etti. Bakır işlemeli cezve ve fincanlardan oluşan mırra takımının sunulması sırasında Vali Yavaşcan, konuklara mırra kahvesinin tarihçesini anlatıp, bilgiler verdi.