‘‘Niye?’’ sorusunun cevabını vermek için lafı uzatmaya gerek yok. Her önüne gelenin ‘‘yaşadığımız sorunların temelinde eğitimsizlik yatıyor’’ dediği Türkiye'de, eğitime bütçeden ayrılan pay sadece yüzde 2.05'cik. Bırakın batıyı, bu rakam Güney Afrika'da 8, Kenya'da 6.5, Hindistan'da bile 3.3. Öğrenci başına yıllık harcama? OECD ülkelerinde 3 bin 850, bizde 250 dolar. Bir dersliğe düşen ortalama öğrenci sayısı 56, okula devam edemeyen çocuk sayısı 600 bin. Kitap için kişi başına düşen yıllık harcama ise AB ülkelerinde 500 dolarken, bizde sadece 3 dolar. İşte geçtiğimiz ayın 23'ünde 8'inci yılını dolduran Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) bu yüzden kuruldu. Neden kurulmuş olduğu, bugün Türkiye'nin 90 farklı noktasında yeralan eğitim parklarının, öğrenim birimlerinin ve sürekli dolaşan TIR'larının kapısında izdiham yaratan çocukların yüzlerinden de okunabilir. Evet o yüzlere midelerin açlığı da yansıyor, ama bilgi açlığının da had safhada olduğu açıkça görülüyor. Biraz da neden biliyor musunuz? Geçenlerde, Ateşböceği adı verilen gezici eğitim birimi TIR'lardan birinin açılışı sırasında konuşmacı, eğitimin devlete bırakılamayacak kadar ciddi bir iş olduğunu, bu durum karşısında şapkayı önümüze koyup düşünmemiz gerektiğini söyledi. Gözler bilgisayar başına oturmaya bekleyen çocuklara döndü: Hepsi şapkalarını çıkarıp önlerine koymuştu! Şapkasını önüne koyup bir türlü düşünmeyen sayın büyükler, işte bu yüzden...
Koç Holding yöneticilerinden Suna Kıraç çakar ilk kıvılcımı. Yetkililere veryansın etmek yerine, bir adım öne geçmeyi önerir. O güne kadar pek çok insan okullar yaptırıp Milli Eğitim'e kazandırmış, fazla bir yol alınamamıştır. Çünkü eğitim öyle çok yönlü bir sistemdir ki, taş binalarla sorun çözülmez, içeriği, kalitesi, bilgi teknolojileriyle buluşması, çağdaşlığı hep eksik kalır. 4 Mayıs 1994'te, çevresindeki yöneticilere, işadamlarına ve akademisyenlere ‘‘Nasıl bir eğitim sistemi?’’ diye sorar. Aslında bir çeşit, sosyal göreve çağrıdır bu. Karşılığını da bulur. Vakıf, çağrıya uyanların desteği ve Kıraç'ın verdiği/topladığı 2.5 milyon dolarlık fonla, 23 Ocak 1995 günü kurulur. Kurucular arasında, Prof. Hasan Yavuz Alongoya'dan Feyyaz Berker'e, İbrahim Betil'den Aydın Doğan'a, Prof. Yılmaz Büyükerşen'den Erdoğan Demirören, Dinç Bilgin, Ömer Dinçkök, Bülent Eczacıbaşı'na pek çok işadamı ve akademisyen vardır. O sıralar sağ olan Vehbi Koç, kızını vazgeçirmek -belki de tam tersini yapmak- için yeni bir vakfın kuruluşunun çok meşakkatli olacağını, başlangıçta büyük olan heyecanın sonra yatışacağını ve vakfın kurucular üzerinde yük olacağını anlatır; hatta ‘‘hele bir göreyim, beğenirsem’’ deyip bağış bile vermez, ama kurucular arasındadır. Aslında vakıf başlangıçta, eğitim sisteminde kitaptan başlayarak çok ciddi reformlar gerektiğinden yola çıkarak, ezbere değil deneye dayalı 18 kitap hazırlatır. Ancak iki tanesini kabul ettirebildiği Talim Terbiye engelini aşamaz. Mesela her kitabın arkasına Orta Asya'nın çok büyük, Avrupa'nın ise küçücük (ya da hiç) gösterildiği bir harita konması şartını anlayamaz. O zaman ‘‘negatif enerji yerine çocuklara yönelelim’’ diyerek, ilköğretim çağındakilere okuldan sonraki zamanlarında destek vermek üzere bir model oluşturur. Başta çerçevesi çizilen, ancak zaman içinde deneye yanıla bugünkü haline gelen bu modelle, interaktif bir eğitim ortamı sağlanır, Paylaşıma, birey olmaya, katılmaya önem verilir. Yanına güleryüz ve şefkat eklenir. İleri teknolojiyle desteklenen eğitimin mekanlarının, sıcak, renkli, pozitif olmasına özen gösterilir. Sisteme göre, imkanı olmayan çocuk, sokakta geçireceği zamanı, bilgisayarla, dramayla, satrançla, İngilizce'yle, kültür sanat ve sporla geçirecektir. İlk Eğitim Parkı, İstanbul Fındıkzade'de, Sadettin Tantan'ın belediye başkanlığı sırasında verdiği 20 dönümlük alan üzerine kurulur. Ardından İstanbul'da ikinci, sonra Ankara, Antalya, Eskişehir, Van, Samsun ve Diyarbakır'daki parklar gelir. Özellikle Güneydoğu'dakilerin kapısında izdiham yaşanır. ‘‘kargaşa olmasın, sıraya girin’’ diye uyaran görevli, şu cevabı alır: ‘‘Vallah burası bizim parktır!’’ 14 MİLYON KAPIDA BEKLİYORHer yerde bu kadar büyük alan bulmak zor olduğundan, kimi kentlerde daha küçük binalara, bazen bir apartman dairesine sıkışan ‘‘öğrenim birimleri’’ kuran vakıf, bunların da yapılamadığı yerlere Ateşböceği adı verilen TIR kasalarındaki gezici okullarla gider. Sekiz yıl sonunda ulaşılan çocuk sayısı 285 bindir ve bu büyük başarıdır. Ancak rakamlar, 7-16 yaş arasındaki çocuk sayısının 14,5 milyon olduğuna işaret eder. Başkan Cengiz Solakoğlu, ‘‘Yaptığımız iş kutsal, ama yeterli değil. Bir damla. Türkiye'nin eğitim sorunlarını ne tek başına devlet çözebilir, ne de bir sivil toplum örgütü. Biz sadece bir hareketlilik yaratmaya çalışıyoruz’’ der. Kendilerini 90 şubeli bir bankaya benzetir; müşterileri çocuklardır. 285 binine hizmet vermektedirler, 14 milyondan fazlası kapıda beklemekte...1999 yılında, asli görevi olmasa da günün koşulları nedeniyle deprem bölgesinde 300 konutluk Hayat Mahalleleri kuran vakıf, ikinci büyük çıkışını 23 Nisan 2000'de NTV'de yapılan Teleton programıyla yapar. İlgi öylesine büyüktür ki, milyarlarca lira bağış yağar. Ardından Şifo Mehmet'in ‘‘En güzel golü’’ gelir;
BeÅŸiktaÅŸ kaptanı Mehmet Özdilek, jübilesinden gelen geliri vakfa bağışlayacağını söyleyince, Hollywood prodüksiyonlarına taÅŸ çıkartacak bir çalışma sergilenir. Jübile gecesi, Åžifo'nun müthiÅŸ performansı, Fatih Terim'in Milano takımını getirmesi, reklamverenlerin cömertliÄŸi ve sanatçıların yardımseverliÄŸiyle, görkemli bir şölene dönüşür. Sadece maçı sunan Ä°lker Yasin midir ‘‘ben hayatımda böyle duygulu bir karşılaÅŸma anlatmadım’’ diye aÄŸlayan, o gece oraya giden, ekranın başında olan herkes hüngür hüngür aÄŸlar. Vakfa sonradan yaÄŸan bağışlar bir yana, gecenin hasılatı net 600 milyar liradır. O paralarla kimbilir kaç çocuk daha hayatında ilk kez bilgisayar görür. Vakfın özellikle GüneydoÄŸu'da gördüğü ilgi inanılmazdır. Kimi internete girmeyi öğrenir orada, kimi temizliÄŸi, kimi gölge oyununu, kimi de güleryüzü ve dayaksız bir dört duvarı. Orada keÅŸfettikleri en önemli ÅŸey, kendileridir aslında. Belki de hayatlarında ilk kez kurarlar ÅŸu cümleyi hep bir ağızdan: ‘‘Ben deÄŸerliyim.’’ 15 gün sonra baÅŸka yerlerdeki çocuklara gitmek için ayrılmak zorunda olan TIR'ların önü çocuklar ve mahalleli tarafından kesilir. Kısa sürede baÅŸarı öyküleri yazılır. Diyarbakır EÄŸitim Parkı açıldıktan bir süre sonra akÅŸam sekizde parka uÄŸrayan SolakoÄŸlu, ışıkların yandığını görünce, hemen yıllardır aldığı Vehbi Koç terbiyesiyle çıkışır: ‘‘Niye bu saatte ışıklar açık!’’ Ancak içerde hummalı bir faaliyet vardır: Kentin gecekondu semtlerinden BaÄŸlar'ın kadınları, kendi talepleriyle bilgisayar sınıfını doldurmuÅŸtur.SOSYAL GÖREVE ÇAÄžRIBu parkın yakınındaki Yahya Kemal Beyatlı ilköğretim okulunun mevcudu 5 bin 800 kiÅŸidir. Birçok ilçenin nüfusundan fazla! Sınıflar 110 kiÅŸi, çocuklar altı yedi kardeÅŸ, çok doÄŸum yapan anneleri erkenden öldüğü için çoÄŸu üvey anneli, sevgiden ÅŸefkatten yoksun. Daha öğretmenleri adlarını öğrenemeden yıl sonu gelir. ‘‘Biz o çocukları, 8 yıllık diplomayla bilgi verdiÄŸimizi sanarak istatistiklere geçiriyoruz. Peki bu eÄŸitimle, 20 sene sonra, yani Cumhuriyet'in 100. yılında seviye ne olacak? Biz zannediyoruz ki çocuklarımızı iyi okullarda okutur, bir araba, ev, bankada da para bırakırsak gelecekte mutlu olurlar. Ama toplumun büyük kısmı eÄŸitimsizlikten kaynaklanan sorunlarla boÄŸuÅŸurken, bunların önemi yok. Mutsuz toplumda mutlu birey olmaz’’ diyen SolakoÄŸlu, vakfın çaÄŸrısını şöyle aktarır:‘‘Durumun ciddiyetinin farkında deÄŸiliz. Çocuklarımıza daha sorunlu bir gelecek hazırlıyoruz. Buna karşı çalışan pek çok vakıf, genelde bir ÅŸahsa baÄŸlı olduÄŸu için, o ÅŸahsın varlığının ortadan kalkmasıyla yok oluyor. Oysa biz profesyonelliÄŸimizle, yaptığımız iÅŸlerin sürdürülebirliÄŸini saÄŸlamakla, 2050'de de varolmak istiyoruz. DiÄŸer sivil toplum kuruluÅŸlarıyla iÅŸbirliÄŸi arayışındayız. Bağışçılara gelince, Büyük ÅŸirketler etkinliklerini, karlarını arttırmak için her ÅŸeyi yapıyor, ama bir ÅŸey unutuluyor: Sosyal sorumluluk. Oysa toplum giderek ürününü satın aldığı kurumun topluma ne tür ÅŸeyler verdiÄŸini görmek istiyor. Firmalar bu topluma olan borcunu, sosyal sorumluluÄŸunu Türk eÄŸitimine destek vererek gösterebilir. Okul yaptırmak önemli ama yeterli deÄŸil, paralarınızı taÅŸa topraÄŸa yatırmayın, gelin bir EÄŸitim Parkı açın, bir AteÅŸböceÄŸi'ne sahip olun, firmanızın adını üzerine koyalım, Türkiye'yi dolaÅŸsın, eÄŸitime aç çocukların bilgisayarla, dünyayla tanıştırsın. Parası olmayan vaktini ayırsın, gönüllü olsun. Ä°kisi de yoksa, fikrini ve desteÄŸini, manevi gücünü versin.’’TÃœRKÄ°YE'NÄ°N 90 NOKTASINDAEÄŸitim Gönüllüleri bugün Türkiye'nin 90 yerinde. Sekiz EÄŸitim Parkı, 63 eÄŸitim birimi, 13 AteÅŸböceÄŸi TIR'ıyla, ilköğretim çağındaki çocuklara okul sonrası eÄŸitim, kültür-sanat, spor, bilgisayar ve sevgi-ÅŸefkat götürüyor. Türkiye'nin önde gelen yönetici, iÅŸadamı ve akademisyenlerinin biraraya gelmesiyle kurulan vakıf bugüne kadar 50 milyon dolar bağış topladı. 64 BÄ°N BAÄžIŞÇI, 5 BÄ°N GÖNÃœLLÃœSekiz yılda bağışçı sayısını 64 bin, gönüllü sayısını beÅŸ bin, ulaşılan çocuk sayısını 285 bin yaptı. Hesaplarını uluslararası bir kuruluÅŸa denetleten TEGV, kurumsallaÅŸtı ve 2005'e kadarki stratejisini belirledi: Bu tarihte, eÄŸitim parkları 18'e, eÄŸitim birimleri 82'ye, AteÅŸböcekleri ise 29'a çıkacak. O tarihe kadar ulaşılan çocuk sayısı ise 855 bin olacak.Â
button