Güncelleme Tarihi:
Bağış, ’’Türkiye ve AB. Bu ilişkinin geleceği var mı?’ şeklindeki soruya, ’’Türkiye-AB ilişkilerinin geçmişi, bugünü ve geleceği vardır. Bu geleceğin nasıl olacağı da iki tarafa bağlı olacaktır. Ama Türkiye’nin Avrupa’ya olduğu kadar, Avrupa’nın da Türkiye’ye ihtiyacının olduğu bir gerçek. Bu ilişki, karşılıklı olarak bir kazanç (win-win) ilişkisine dayanmaktadır. Türkiye’nin reform gündeminin, AB’ye uyum programı süreci tarafından belirlendiğinin farkına varmamız gerekir ve AB’nin Türkiye’nin diyetisyeni olduğunu her zaman söylemiştim. Hepimiz ne yediğimize dikkat etmemiz gerektiğini ve spor yapmamız gerektiğini biliyoruz, ama genellikle doğruyu yapma hususunda tembeliz. Ama diyetisyene gidince, o bize bir reçete veriyor. Biz de bunu takip ederek sağlımıza kavuşuyoruz. AB’ye uyum süreci bazen oldukça acılı, bazen sıkıcı, bazen de alakasızdır, ancak uygulanması durumunda uzun vadede iyi olacaktır. Ancak AB, diyetisyeninin hastaya hakaret etmesi durumunda, hastanın başka diyetisyen arayacağını anlaması gerekir. Bu nedenle, AB’nin Türkiye karşısında daha iyi, daha nazik ve daha adil olması gerekir. Bu tür bir ilişkiyi tesis edebilirsek, üyelik sıfatı bir “must” olmayacaktır. Ortaklık, iş birliği ve dayanışma, kesinlikle her iki tarafa da lazımdır.
Bağış, ‘’AB’de milliyetçilerin alan kazandığını görüyoruz. Bu Türkiye’yi rahatsız ediyor mu? Çünkü bunlardan çoğu Müslümanları ve Türkleri istemiyorlar’’ sorusuna şu cevabı verdi,’’ AB üye ülkelerindeki Türklerin sayısı 5 milyonu aşmaktadır. Bu nüfus, pek çok AB ülkesinin toplam nüfusundan daha büyük. Durum böyle olunca, ister beğensinler, ister beğenmesinler, hâlihazırda AB’deyiz. Sağ kanatta, faşistlerde, ya da aşırıcılık yanlılarındaki bu eğilim moda gibi bir durumdur. Sonsuza kadar sürmeyecek. Birlikte yaşama geleneğine sahibiz. Avrupa da buna dayanmaktır. AB, insanlık tarihindeki en büyük barışçıl projedir. İngilizler ve Fransızlar, Almanlar ve Hollandalılar birlikte yaşayabiliyorsa, Türklerin diğer Avrupalılarla yaşamasının bir sorun olmayacağını her zaman savundum.
Türk-Yunan ilişkileri konusunda, ’’Samimi olmak gerekirse, doğal olarak iyimserim, bu nedenden dolayı bardağın boş olan tarafına değil, dolu olan tarafına bakarım ‘’ diyen Bağış sözlerine şöyle devam etti, ’’Türk-Yunan ilişkilerinde büyük fırsatın yaklaştığını görüyorum. Şimdi yerel seçimleri de atlattık, önümüzde seçimin olmadığı 4,5 yıllık bir yeni döneme giriyoruz. Yunanistan’da da seçimler olacak ve orada da kimin olduğundan bağımsız olarak yeni bir hükümet seçilecek ve çok önemli bir süre için seçim yapılmayacak. Bu süre, iki ülkenin oturup sorunlarına çözüm bulması açısından iyi bir süredir. Gerek Türkiye’nin gerekse de Yunanistan’ın, kendi vatandaşlarını birbirlerinden korumak üzere silahlanmaya bir kuruş harcamaması gerektiğini, tüm siyasi kariyerim boyunca söyledim. NATO’da müttefikiz. Komşuyuz. Birbirimize saldırma değil, koruma sorumluluğu taşıyoruz. Vatandaşlarımızın yeni denizaltılara, tanklara, füzelere değil; daha iyi hastanelere, yollara, okullara, alt yapıya ihtiyacı var. Zannedersem, artık nasıl iş birliği yapabileceğimizi bulmanın zamanı geldi. Örneğin turizmde, her iki ülkede, olası iş birliği yollarını kullanarak daha fazla para kazanabilir. Sağlık alanında Türkiye ve Yunanistan yoğun iş birliğinde bulunabilir. Realist konuşmak gerekirse, iki ülkenin altyapıları ile olanaklarından faydalanma yöntemleri bulmalıyız ve bunları tüm dünyadaki turistleri çekmek üzere kullanmalıyız. Geçmişte ne olduğunu unutup, gelecekte ne yapabileceğimize odaklanmanın zamanı geldi.’’
Kıbrıs açıklarında bulunan doğal gaz konusunda ise Bağış şunları söyledi, ’’Samimi olarak söyleyeyim, güneş bu güzel adanın üzerinde parladığında, tamamıyla farklı iki fonksiyonel demokrasiye sahip iki farklı devlet üzerinde parladığını anlamalıyız. Kuzeyde, seçimle iş başına gelmiş bir cumhurbaşkanı, güneyde, seçimle iş başına gelmiş başka bir cumhurbaşkanı var. Kuzeyde seçimle iş başına gelmiş bir meclis, güneyde seçimle iş başına gelmiş başka bir meclis var. Kuzeyde bir hükümet var, güneyde başka bir hükümet var. Ya bu iki hükümeti uzlaşıp tek bir hükümet kurmaya ikna edeceğiz, ya da iki hükümetin söz konusu olduğunun farkına varacağız. Bu oyuna yeter diyelim. Bu mesele çözüldüğünde, doğalgaz pek tabii, Türkler ve Yunanlar olmak üzere, Kıbrıs’ın tüm vatandaşlarına ait olacak ve doğalgazı paylaşmak zorunda olacaklar. Samimi olarak söyleyeyim, bu doğalgazın satılmasının en iyi yöntemi, Türkiye aracılığıyla satılmasıdır. En tesirli ve en düşük maliyetli yöntem budur. Kıbrıs, Türkiye’nin iş birliğine ihtiyaç duyuyor ve Türkiye de başka ülkelere satmak üzere bu gaza ihtiyaç duyuyor. Bu husus, daha fazla sorun yaratmaya yönelik bir sebep değil, ancak sorunlarımızı çözmek üzere bir sebep teşkil edebilir. Yapıcı bir davranışa sahip olmalıyız. Maalesef ki şu anda bunu göremiyorum. Bunu görmek üzere gerekli eylemleri yapmalıyız.
‘’ABD’nin bütün bu “oyunla” ilgili rolü nedir? sorusuna Bağış şu şekilde cevap verdi, ’’ABD doğal olarak kendi çıkarlarına, öncelikli saydığı konulara bakıyor. Türkiye’ye, Yunanistan’a, ya da Kıbrıs’a yardım etmek, herhangi bir Amerikalı politikacının işi değil. Kendilerine yardım etmek istiyorlar. Kendimize ve birbirimize yardım etme noktasında bizler yeterince zeki olmalıyız. Çünkü günün sonunda burada olanlar bizleriz, asırlardır komşu olarak yaşıyoruz ve hoşumuza gitse de gitmese de, asırlar boyunca da böyle yaşayacağız. Onlar geliyorlar ve gidiyorlar, fakat biz buradayız. Kendi çıkarlarımıza bakmalıyız ve kendi çözümlerimizi bulmalıyız.’’