Güncelleme Tarihi:
İşte The Times gazetesinde tam sayfa yayımlanan mülakatın tamamı:
- AB, Türkiye ile üyelik müzakerelerine 2004’de başlamıştır. Türkiye’den sonra başvuran Hırvatistan ise seneye Birliğe tam üye olacaktır. Türkiye’nin bu hususta yalnız bırakıldığını mı düşünüyorsunuz?
- Türkiye’ye objektif muamele yapılmamıştır, ancak mevcut durumu “yalnız bırakılma” şeklinde değerlendirmiyorum. Bugüne kadar 33 fasıldan 13’ünü açtık. Kalan fasıllardan,17’si ise siyasi sebeplerle bloke edilmiştir. Siyasi engellemeler olmasaydı, entegrasyon sürecinin yüzde 60’ını tamamlamış olan Türkiye, iki ya da üç yıl içinde Birliğe tam üye olabilirdi.
İnsanların, etnik kimliklerini açıklamaktan çekindiği bir ülkede bugün devlet televizyonunda Kürtçe yayın yapılmakta olup, üniversitelerimizde Kürt dili kürsüleri mevcuttur. Cumhurbaşkanımız Alevi toplumunun ibadethanesini ziyaret etmiş, okul kitaplarında Alevilerin İslami yorumuna yer verilmiştir. 88 yıldan sonra ilk kez Rum Ordodoks toplumu tarihi St. Simeon Kilisesi’nde ayin yapmış, Ermeni toplumu ise 112 yıl aradan sonra Akdamar kilisesini kullanmaya başlamıştır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hahambaşını makamında ziyaret eden ilk Başbakandır. Tüm bunlar önemli reformlardır.
- Türkiye’nin insan hakları sicili endişe konusu. Geçen sene Uluslararası Af Örgütü yıllık raporunda olumlu gelişmelere değinmiş olmakla beraber, bazı cezai kovuşturmalarla ifade özgürlüğünün ihlal edilmeye devam ettiğine; azınlığa ise geniş haklar tanınmadığına yer vermiştir.
- Türkiye’nin insan hakları alanında mükemmel ya da örnek olduğunu iddia etmiyorum. Ancak, Türkiye’nin insan hakları sicilinin bazı Avrupa Birliği üyesi ülkelerden daha iyi olduğunu güçlü bir özgüvenle söyleyebilirim. Bugün Türkiye, dünden daha iyi durumdadır ve yarının Türkiye’sinin daha da iyi olacağından eminim. Doğru yoldayız. Ama AB ikiyüzlü bir tavır içindedir. Müzakere sürecinde, insan hakları, yargı reformu, adli konular, azınlık hakları 23 ve 24 sayılı fasıllarda mevcuttur. Geçen sonbaharda, Karadağ’a katılım müzakerelerine başlama tarihi verildiğinde, AB Konseyi müzakerelere başlayan her ülkenin diğer fasıllardan önce 23 ve 24’üncü fasılları açması gerektiğine karar vermiştir. Ancak Türkiye’nin durumunda 23 ve 24’üncü fasıllar, Kıbrıs tarafından engellendiği için açılamamaktadır.
- Bu durumda Türkiye ile AB’nin insan hakları konusunda müzakerelere başlamasını mı istiyorsunuz?
- Neden olmasın. Ülkemin daha iyiye gitmesi için elimden gelen her şeyi yaparım.
- Türkiye’nin katılımı konusunda kaygıları olan Avrupalı siyasetçiler bulunmakta. Malta Parlamentosu milletvekillerden biri ülkenizin üyeliğini “kültürel olarak Avrupalı değildir” şeklinde tartışmıştır. Böyle bir açıklamaya nasıl tepki veriyorsunuz?
- Mantıksız ve çocukça. Ben Avrupa Birliğine dahil olmaya çalışıyorum, bir Hıristiyan birliğine değil. Eğer bu Zat Malta’nın bir Hıristiyan kulübü üyesi olduğunu düşünüyorsa yanılıyor. Malta dahil AB üyesi ülkelerde yaşamakta olan Müslümanların sayısı 10 milyonları buluyor. Aynı şekilde Yahudiler, Budistler ve Ateistler de bulunmaktadır. Cami’de Cuma namazına katıldım. Malta’da yaşayan birçok Müslüman’la karşılaştım. Türkiye’nin kültürel anlamda Avrupalı olmadığını iddia ediyorsa bu konuda okul kitaplarına bakmalıdır. Belki de “Avrupa”nın, bugünün Türkiye’sinde yaşayan bir prenses olduğunu öğrettikleri gün sınıfta değildi. Ama Hıristiyan değerleriyle bu kadar ilgiliyse, Hıristiyanlığın Avrupa’da değil, Ortadoğu’da Kudüs ve Beytüllahim’de doğduğunu unutmamalıdır. AB ekonomik ya da siyasi bir birlik olmaktan ziyade, insanlık tarihindeki en büyük barış projesidir. Ancak, henüz kıtasal bir barış projesidir. Türkiye’nin dahil olmasıyla küresel bir barış projesi olacaktır, çünkü Türkiye’nin Ortadoğu, Orta Asya ve Kafkaslarda etkisi hissedilmektedir. Hatta Çin ve Hindistan da katılım sürecimizi yakından takip etmektedirler.
- Türkiye, dünya ekonomik krizinin etkileriyle oldukça iyi şekilde baş etti. AB’nin bir çok ülkesini sarsan ekonomik sorunlara rağmen hala bu projeye dahil olmayı istiyor mu?
- Biz AB standartlarını yakalamak istiyoruz. Bugün süreç, sonuçtan çok daha önemlidir. Süreç, Türkiye’nin daha demokratik, şeffaf ve müreffeh olmasına katkıda bulunmaktadır. Bu süreç tamamlandığında, ben ya da Türkiye’nin üyeliğini isteyen ya da istemeyenler karar verme konumunda olmayabiliriz. Türkiye, büyüme oranı AB ortalamasının altı katı olan canlı ekonomisiyle, genç nüfusuyla ve dünya enerji kaynaklarının yüzde 70’ini barındıran bölgeye stratejik yakınlığı sayesinde Avrupa’ya sorunlarının çözümünde yardımcı olacaktır.
- Kıbrıs sorunu Türkiye’nin üyelik yolunda bir engel oluşturmaktadır. Acaba çözülmesi mümkün olabilecek mi?
- “Kıbrıs” için, sorunun çözümü AB’ye üyelikte bir önkoşul oluşturmamaktaydı. Neden Türkiye’nin üyeliği konusunda bir önkoşul olsun? Kıbrıs sorununun çözülmüş olmasını dilerim. Birleşmeye yönelik BM çerçevesindeki Annan Planını destekledik, Kıbrıs Türkleri de olumlu oy kullandılar. Tüm askerlerimizi çekmeye hazırdık. Ancak 2004’de planı reddeden Kıbrıs Rumlarıydı.
- Başkakan Gonzi’ye, Yunanlılar ve Kıbrıslılar müzakere masasına oturmaya ikna edildikleri takdirde, Malta’da Kıbrıs konusunu müzakere etmeye hazırız dediğiniz bildirildi. Bu doğru mu?
- Başbakanınıza bu konuda beş aktörün olduğunu söyledim: Kıbrıs Türkleri, Kıbrıs Rumları, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere. Malta bu beş aktörün bir araya gelmesinde ideal bir yer olabilir. Başbakanınız bizi Malta’ya davet edebilir. Ben Türkiye ve Kıbrıs Türk kesimini getireceğime söz veriyorum, eğer Başbakan Gonzi Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesiminin katılımını sağlayabilirse, İngiltere zaten kabul edecektir. Bizi bir odaya kapatabilir ve Papalık seçiminde olduğu gibi sonuç almadan odadan çıkmayız. Başbakanınıza bu şekilde Kıbrıs sorunun çözüleceğini ve kendisinin de Nobel Barış ödülü alacağını söyledim.
- Bu ne kadar gerçek?
- Kıbrıslı Rumlar o odaya girmek istemeyeceklerdir. Sorunu çözmek istemiyorlar. Uzlaşmaya hazır değiller. Annan Planının ödülü ve yaptırımı olmadığı için (lacked the carrot and the Stick) başarılı olamadı. O odaya giren herkesin, bir çözüme gidilmesi ya da gidilmemesi halinde, ödülün veya cezanın ne olacağını bilmesi gerekmektedir.
- Malta’yı AB içinde bir anahtar müttefik olarak görüyor musunuz?
- Malta, AB’de Türkiye’nin gerçek dostudur ama daha önemlisi bunu açıklamaktan çekinmemektedir, zira 600 yıllık tarihimiz birbirimize karşılıklı saygı duymayı öğretmiştir. Geçmişte birbirimizle savaştık, ancak her iki taraf da birbirinin cesaretini (kahramanlığını) takdir etmiş ve bu büyük bir dostluğa dönüşmüştür. Bana göre Malta, Almanya’dan daha az önemli değildir. Malta, AB içinde en az nüfusa, Almanya en fazla nüfusa sahip ülke olabilir, ancak her ülke Konsey’de bir oya sahiptir ve Malta’nın desteği ve oyu çok önemlidir.
- Türkiye, Suriye’den mülteci akınına uğramıştır. Ateşkesin yapılıp yapılmayacağına dair şüpheler bulunmaktadır. Uluslararası toplumun askeri müdahalesi bir seçenek midir?
- Ateşkesin gerçekleşmesini umuyorum, bunun için dua ediyorum. Ancak bu yeterli değildir. Suriye’de demokrasiyi görme ihtiyacındayız. Halkın isteklerine saygı gösterilmelidir. Libya krizinde günlük petrol satışı 500 milyon euroyu bulduğundan, uluslararası toplumun acil müdahale etmesi gerekiyordu. Ne yazık ki, Suriye konusunda uluslar arası toplum yavaş davranmaktadır. Karar alınmasının önüne geçenler aslında suçun ortaklarıdır.”