Güncelleme Tarihi:
Gece çöker çökmez uzakta gözün göremeyeceği ama Sahil Güvenlik Arama Kurtarma Gemisi TCSG Umut’un (703) sisteminden kaçmayan bir grup göçmene doğru yaklaşıyoruz. Zifiri karanlıkta projektörlerin altında gittikçe daha çok belirginleşiyorlar. Yavaş yavaş yakınlaşıyoruz, balık istifi bindikleri bir botta, bilmedikleri bir denizde soğuk bir kış gecesi umut yolculuğuna çıkan mülteciler onlar. Hepsinin üzerinde parlak görüntüsünün aksine hiçbir faydası olmayan cılız can yelekleri var. Çoğundaysa sıkı sıkı tutundukları bir de şambriyeller. Yarı bellerine kadar ıslanmışlar.
3 SAATTE 152 GÖÇMEN
Hem soğuktan hem de bilinmezlerle dolu yolculuğun korkusundan titriyorlar. Gemi personeli önce çocukları indiriyor. Sonra kadınlar, en son erkekler... Ağlayan çocukları gemi personeli kucaklarında güvenli ve sıcak bölüme alıyor. Bottakilerin hepsi oturtuluyor. Hepsi yorgun, bitkin; gece uzun... Sabaha kadar iki lastik bot daha gemiye çekiliyor. Aynı ritüel bir daha, bir daha tekrarlanıyor. Üç lastik botta, üç saat içinde 152 göçmen kurtarılıyor. İki gece önce aynı sularda facia yaşanmasına rağmen trafik yoğun. Sahil güvenlik ekipleri aylardır her gün, her gece faciaları önlemek için Ege Denizi’nde böyle mekik dokuyor.
1 AYLIK HAMİLE SELAM ANLATIYOR: BİR GÜN OKULDAN DÖNDÜM ANNEM-BABAM YOKTU
GÜNLER süren bu göç hikâyesinin en zor yolcuları kadınlar ve çocuklar. Saatlerce kucaklarında çocuklarıyla yürüyor, şişme botlarda denizin ortasında çocuklarına sarılıp korumaya çalışıyor, kimi zaman da kucaklarından bebeklerinin karanlık sulara gömülmesinin çaresizliğini yaşıyorlar. Selam Muhammed henüz 18 yaşında. Üç aylık evli, bir aylık hamile. Sırtında Che çantası, sırılsıklam ayakkabıları elinde, kendine oturacak bir yer arıyor. Yüzünü kapasa da açıkta kalan gözleri bile konuşuyor. “Korkmuyor musun bu tehlikeli yolculuktan” diye başlayan sohbet devam ediyor:
KAYBEDECEK BİR CANIM VAR
“Korkuyorum ama bu bana engel değil. Bir gün okuldan eve geldiğimde ne evimi ne annemi ne babamı ne de ablamı bulabildim. Bombalanmış her şey yerle bir olmuştu. Hayatta bir tek kalan yakınım amcam. Onun yanında kaldım. Sonra evlendim. Bir aylık karnımdaki bebeğim ve eşimle Almanya’ya gitmek istiyorduk. Benim hayatta hiçbir şeyim kalmadı ki... Kaybedecek bir canım var. Ne fark eder ki… Benim hayat çok kısa.”
‘ÖLMEKTEN DEĞİL, ALMANYA’YA GİDEMEMEKTEN KORKUYORUM’
Çocuklar, anneleri ağlayınca ağlamaya başlıyor; Emina, Muhammed, Zilan… Kimisi gecenin o karanlığında ve soğukta korku, şaşkınlık dolu gözlerle etrafında olanları seyrediyor. Kimisi can yeleğini oyuncağı yapıyor. Kimisi gemide onlara verilen süt ve yiyeceklerle karnını doyuruyor. Onları bekleyen uzun geceye sesleri karışıyor. 10 yaşlarındaki Yusuf ve 50 yaşındaki annesi Fatma sürekli ağlıyor. Fatma “Almanya’ya gideceğim” diyor başka bir şey demiyor. Hikâyesini hıçkırarak dudaklarından dökülen şu sözlere sığdırıyor: “Damadım ve eşim hapiste. Orada duramazdık. Kızım torunum ve oğlumla her şeyi göze alıp çıktık. Diğer kızım Almanya’da, benim Almanya’ya gitmem lazım. Ölmekten değil ama Almanya’ya gidememekten korkuyorum.”