Güncelleme Tarihi:
Mario Levi’nin ölüm haberini dün sabah yaratıcı yazarlık dersleri de verdiği Buart Sanat Atölyesi sosyal medya hesabından duyurdu: “Canım hocamız, edebiyatımızın duygulu ve güçlü kalemi, eşsiz insan, bir tanemiz Mario Levi’yi kaybetmenin derin üzüntüsü içerisindeyiz. Edebiyata, bizlere kattıkları için minnettarız... Tüm sevenlerine ve ailesine başsağlığı diliyoruz.”
ÖMRÜ ÜRETEREK GEÇTİ
Beş yüz yıl önce İspanya’dan İstanbul’a göç eden bir Sefarad Yahudisi aileden gelen Mario Levi, 1957 yılında İstanbul’da doğdu. Saint Michel Fransız Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Fransız ve Roman Filolojisi’nde okudu. Üniversitede Tahsin Yücel ve Haldun Taner gibi edebiyatçılar hocası oldu. İlk öyküsünü 1975 yılında yazdı. 1984 yılından sonra, Hokka dergisi, Şalom, Cumhuriyet Gazetesi, Cumhuriyet Dergi, Stüdyo İmge, Gösteri, Milliyet Sanat, Argos gibi dergilerde yazdı. Son olarak Oksijen gazetesinde haftalık köşe yazıları kaleme alıyordu. Üniversite bitirme tezini romanlaştırdığı ilk kitabı ‘Jacques Brel: Bir Yalnız Adam’ 1986 yılında yayınlandı. Otobiyografik özellikler taşıyan, aşklarıyla, çocukluk ve ilk gençlik yıllarıyla hesaplaşmasını konu alan ilk öykü kitabı ‘Bir Şehre Gidememek’ 1990 yılında yayımlandı. Kitap aynı yıl Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazandı. 1991 yılında ikinci kitabı ‘Madam Floridis Dönmeyebilir’de İstanbul’un azınlık çevrelerine ve topluma uyum sağlamakta zorlanan insanlarına yer verdi. 1992 yılında ilk romanı ‘En Güzel Aşk Hikayemiz’i yazdı. 1920’li yıllar ile seksenli yıllar arasında İstanbul’da yaşamış bir Yahudi ailesinin hikâyesini anlattığı ‘İstanbul Bir Masaldı’ kitabıyla 2000’de Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazandı. Levi, bugün saat 13.00’te İstanbul Acıbadem Musevi Mezarlığı’nda son yolculuğuna uğurlanacak.
‘BENİ BÖYLE HATIRLAYIN’
Yazarlığının 40. yılını kutladığı 2023 yılının Eylül ayında Zeynep Bilgehan’a konuşan Mario Levi, 19 yaşında aşk acısını dindirmek için yazdığı ilk hikâyeden itibaren edebiyat yolculuğunu anlatmış ve “Yazmak benim için bir hayata tutunuştu. Edebiyatın trajediden kaynaklandığına inanıyorum. Hayat toz pembe diye edebiyat olmaz; bir şey içinizi acıtacak” demişti. İşte o söyleşiden Mario Levi’nin anlattıkları:
“1984’ten 2024’e elbette inişler, çıkışlar, fırtınalar, çok güzel ve çok kötü günler yaşandı. Yaşadıklarımın tümü yazdıklarıma güç verdi. 1980’den bu yana hep çalıştım. Birçok meslek icra ettim; gazetecilik, reklam yazarlığı, Fransızca öğretmenliği... Ama tüm yaptıklarım ve yaşadıklarım bir yana benim için en önemlisi, beni hayata bağlayan, çıldırmamı engelleyen şey hep yazmak ve yazmaya yüklediğim anlam oldu. Galiba bütün bunlardan yola çıkarak 40 yılın özeti; edebiyata adanmış bir hayat. Ben böyle hatırlanmak istiyorum.
İSTANBUL ÂŞIĞIYDI
Sekiz bin yıllık bir şehrin elbette iniş ve çıkışları olacaktır. İstanbul’u yaşamak ile İstanbul’da yaşamak arasında fark var. İstanbul’u yaşamak için çok gezeceksiniz, tarihini tanıyacaksınız, ona dair kitaplar okuyacaksınız. İstanbul’un karakteristik bazı özelliklerini bileceksiniz; denizle olan ilişkisini, sokak lezzetlerini, tatlarını... Simitle çayı, balığın ne olduğunu bileceksiniz.”
‘YARALI İNSANLARA SÖZCÜLÜK YAPIYORUM’
- Geçen eylül ayındaki röportajda yazarlığı hakkında da konuşan Mario Levi, “Sait Faik, Atilla İlhan, Sevim Burak gibi çok saygı duyduğum yazarlar İstanbul’un farklı kültürlerinden insanları eserlerinde anlatmışlardı. O zaman kendime dedim ki; ben onların anlattığı yerden geliyorum. Ancak sonra bu da bana yetmemeye başladı. Kendimi topluma uyum sağlamakta zorlanan insanlara yakın hissediyordum. İşte o zaman trajedisi olan insanları anlatmak istediğimi fark ettim. Çünkü edebiyatın kesinlikle trajediden kaynaklandığına inanıyorum. Benim insanlarım yaralı insanlar. Onların sözcülüğüne soyundum” demişti.