Güncelleme Tarihi:
Epsilon Yayınevi’nin yan kuruluşu Sepya kitapseverleri genç bir yazarla tanıştırıyor... Ramis Çınar'ın Söylenmemiş Sözler adlı kitabı serinin bir halkası olarak okura sunuluyor. Kitap, eski sevgilisiyle yıllar sonra tesadüfen karşılaşan başarılı bir reklamcının öyküsü üzerine kurulu.
Söylenmemiş Sözler kısa bir süre önce kitabevlerinin raflarında yerini aldı. Okurlarıyla buluşmaya başlayan bu kitap hakkında Ramis Çınar ile bir röportaj yaptık.
1983 Bulgaristan doğumluyum. 1989 yılında gerçekleşen zorunlu göç sırasında ailemle birlikte Türkiye’ye göç ettim. İlk, orta ve lise öğrenimimi Çorlu’da tamamladım. Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünden mezun oldum. Özel sektörde halkla ilişkiler ve satınalma pozisyonlarında çalıştım. Günümüz itibariyle bir resmi kurumda basın ve halkla ilişkiler görevlisi olarak çalışıyorum.
Â
Bu kitabı yazma fikri nasıl oluştu? Yani bir gece ‘Ben bir kitap yazayım’ diye düşünüp sabah kitabı yazmaya başlamadınız herhalde. ‘Söylenmemiş Sözler’ in kitap olma serüvenini bize kısaca anlatır mısınız?
Bir anlık kararla yazmaya başlamadık tabii ki. Uzun bir hazırlık evresi geçirdim. Lise yıllarında edebiyat ile ilgilenmeye başladığım dönemlerde okumayı sevdiğim türde bir kitap yazma düşüncesi kafamda oluşmaya başlamıştı. Üniversiteye başladığım dönemde üniversite hayatında aradığımı tam olarak bulamamıştım. Bir anlamda hayal kırıklığı yaşıyordum. Okul zamanları dışında kendimi ifade edebileceğim uğraşlar içerisine girdim. Okuma faaliyetleri de bunlardan biriydi. Selçuk Üniversitesi Merkez Kütüphanesi bu konuda ciddi olanaklar sağlıyordu. Bu dönemde elime ne geçerse okudum. Bir zaman sonra yazma fikri kafamda giderek ağırlık kazanmaya başladı. Yazmayı düşündüğüm konuda araştırmalar yapıp taslaklarımı hazırladıktan sonra yazmaya başladım. Fakat bu süreç öngördüğümden çok daha uzun oldu. Yazmaya başladığım tarihten bu yana sekiz buçuk yıl geçti.
Bahsettiğiniz zorluğu ben de yaşadım. Çok bilinen bir isme sahip değilseniz eserinizi yayınevlerine kabul ettirmek kolay olmuyor. Eserim yayınlanana kadar birçok yayınevine başvurdum. Ne yazık ki bu eserleri sağlıklı değerlendirebilecek bir mekanizma yok. Kitapları yayımlamak bir yana bunu esaslı bir şekilde okuyacak yayınevi bulmak bile zor. Yayınevi editörlerinin yeni kitap okumalarına ayıracak vakitleri az ve çok sayıda dosya gidiyor. Gönderilen dosyalar yayınevinde bir çekmece veya rafta aylar süren beklemeden sonra inceleniyor. Bu noktada fark edilip öne çıkması bile başlı başına bir mesele. Tabii bahsettiğim durum her yazar için geçerli olmayabilir. Çok fazla zorlanmadan kitap yayınlayan isimler de var.
Yıllar süren bir çalışmanın ardından kitabın yayınlanması çok güzel bir duygu. Kitabınızı okurlarla paylaşıyorsunuz. Bu işlediğiniz konu ve düşünceleri başka insanlarla paylaşabilmeniz demek. Her yazar olabildiğince fazla okurla paylaşmak ister. Kitap bastırmak da bunun en temel yolu. İlk eser ile okur karşısına çıkma görücüye çıkmak gibi bir şey. Sevinçli ve heyecan verici.
Kitabınızın ismini nasıl belirlediniz? Söylenmemiş Sözler’in hikâyesini sizin ağzınızdan dinleyebilir miyiz?
Kitap söylenmemiş, söylenememiş sözlerin romanıdır. Hayatının belli dönemlerinde birilerine âşık olmuş aşkı yaşamış her insanın kendini ifade edemediği durumlar olmuştur. Aynı şekilde söylenecek her şey söylenmemiştir. Toplumumuzda sıklıkla yaşandığını düşündüğüm bir konuyu işlemek istedim. Romanda anlatıcı karakter olan Sezgin bir sabah işe giderken tesadüfen ilk göz ağrısı meltem ile karşılaşır. Ayrılmalarından on beş, son görüşünden on yıl sonra gerçekleşen bu olay sonrasında ona karşı duygularının değişmediğinin farkına varır. Onu uzaktan uzağa izlemeye başlar. Bir yandan onu ilk görüşünden sonra yaşadığı olayları gözden geçirirken bir yandan da mutlu evliliğini sorgular. Çok geçmeden Meltem’le ilişkili sıkıntısının onu kazanma isteğinden değil bir zamanlar var olan ilişkilerini kafasında bitirememiş olduğu sonucuna varır. Bunun üzerine cesaretini toplayıp Meltem’in karşısına çıkar ve onu eski günlerde söyleyemediği şeyleri dinlemeye çağırır. Ve bir zamanlar söyleyemediği sözleri söylemeye başlar. Romanın adının çıkış noktası budur.
Meltem’den bahsedelim biraz. Eminim kitabı okuyan herkes Meltem’e âşık olmuştur. Gerçek hayatta Meltem’i hiç gördünüz mü?
İlginç ve güzel bir soru. Meltem’i gerçek hayatta elbette gördüm. Ama kitabın hikâyesi tamamen kurgusaldır. Yazarlar kurgusal metinlerinde gerçek hayatta tanıdıkları kişilere hayallerinde bir tiyatro oynatırlar. Yani roman karakterleri olaylardan daha gerçektir.
Kendini anlattığı karakterlerle özdeşleştirmemiş yazar yoktur. Bu durum aynı zamanda okur için de böyledir. Okuduğumuz romanlarda kahramanların yerine koyarız. Eğer onlarla özdeşim kuramıyorsak o kitaplar da tat vermez. Ben de romanı yazarken kendimi Sezgin’in yerine koydum. Böyle bir durumla karşılaşmadıysam da insanın sevdiği birinin başka biriyle evlendiğini görmek mutlaka acı vericidir. Bu yüzden Sezgin’in yerinde olmak istemezdim. Fakat onun yerinde olsam belki onun kadar gözü kara hareket edebilir miydim bilemiyorum. Bu tür eserler bize yaşamadığımız şeyleri bile hissetme olanağı sağlıyor.
Peki, kitabınızın daha çok kimler tarafından okunmasını istiyorsunuz. Sizde biliyorsunuz her yazarın kendine göre okur kitlesi var. Siz hangi kitleye hitap ediyorsunuz? Ve insanlar sizi neden okusun?
Kitabımı okumasını istediğim özel bir kitle veya okur grubu yok. Tüm kitapseverlerle paylaşmayı arzu ederim. Söylenmemiş Sözler hakkında okuyuculardan yorumları esas alarak herkesin zorlanmadan okuyabileceği yalın anlatımlı bir eser olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca konu itibariyle aşkı yaşamış herkese kıyısında köşesinden dokunacak bir eser olduğunu düşünüyorum. Romanda genç karakterlerin fazla oluşu, güncel konuların işlenişi, öğrencilik ve üniversite hayatına dair birçok olay ve tasviri içermesi nedeniyle genç okurlara daha fazla hitap ediyor.
Edebiyata ilgi duymaya başladığım ilk dönemlerden itibaren klasik eserlerin üzerimde çok fazla etkisi olmuştur. Dostoyevski, Tolstoy, Balzac, Stendhal, Zola, Hesse, Hammingway, Steinbek, Pasternak, Soljenitsin, Marquez gibi yazarların bulabildiğim bütün eserlerini okudum. Bunlar aklıma gelenlerden bazıları. Özellikle Boris Pasternak’ın Doktor Jivago adlı romanı benim için bir başucu kitabıdır. Türk Edebiyatı’ndan Sabahattin Ali, Ahmet Hamdi Tanpınar, Orhan Kemal ve Orhan Pamuk etkilendiğim yazarlar arasındadır.
Åžu an da üstünde çalıştığınız bir kitap var mı? Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz.Â
Şu an üzerinde çalıştığım bir kitap yok. Ama yazmayı düşündüğüm bir kitapla ilgili malzeme toplayıp taslaklar hazırlıyorum. Roman türüne özel ilgim var ve muhtemelen bundan sonraki eserlerim de bu türde olacaktır.
Yeni yazarlara ne tür tavsiyelerde bulunabilirsiniz?
Yeni bir yazar olmam nedeniyle kendimi başkalarına tavsiye edebilecek bir noktada görmüyorum. Zaten böylesi çok iddialı olur. Haddime düşmeyerek kendim için esas aldığım hususları paylaşmak isterim. Hem yazma sürecinde hem de kitapları yayımlama sürecinde çeşitli zorluklar var. Eğer bir yazar kendine ve eserlerine güvenirse aşamayacağı zorluk yoktur.
Â