Oluşturulma Tarihi: Aralık 22, 2003 00:00
BELGELERLE TÜRK ECZACILIĞI'nın ikinci cildi, yalnız ezcacılar, eczacılığımız değil, toplumsal değişim tarihimiz açısından da önemli bir belgesel özelliğini taşıyor.Gülnur-Mert Sandalcı Koleksiyonu'ndan oluşan bu çalışmanın yeni cildi 1840 ile 1948 yılları arasındaki zaman dilimini kapsıyor.Reçetelerden iz sürerek, eczacılara ulaşan iki koleksiyoncu, reçetelerdeki dilden adrese kadar, imparatorluktan cumhuriyete geçiş sırasındaki dil değişmelerini, ulusallaşmayı da bütün aşamalarıyla sergiliyor.Bülent Eczacıbaşı kitabın niteliğini açıklayan tanıtım mektubunda şöyle diyor:‘‘Gülnur ve Mert Sandalcı'nın uzun süreli çalışmalarının ürünü olan Belgelerle Türk Eczacılığı, Eczacılık Okulu'nun ilk mezunlarını verdiği 1840 ve ilk Türk Eczacılar Almanağı'nın yayınlandığı 1948 yılları arasındaki döneme, her cildinde bir başka belge ve obje kategorisinden yola çıkarak güçlü bir ışık tutuyor.’’Emre Dölen'in araştırmanın başındaki öğretici, yönlendirici yazısından bazı cümleleri sizin de okumanızı istedim:‘‘Reçete ilk bakışta hekim-hasta-eczacı üçgenini bir arada tutan küçük bir káğıt parçasıdır. Sıradan insanlar tarafından üzerinde yazılanlar güçlükle okunabilen, okunsa bile ne olduğu anlaşılamayan ama hasta açısından umut kaynağı olan bir kağıt parçasıdır reçete.Reçetelerin kronolojik olarak incelenmesi yapma ilaçtan hazır ilaca geçiş veya başka bir deyimle ilaç sanayiinin gelişimi konusunda da ilginç bilgiler vermektedir.’’* * *YAPMA İLAÇ belli kuşakların anılarında, sağlık öykülerinde yaşayan bir kavramdır.Şimdi olduğu gibi, vitrinlerin içinde duran kutular, cam şişeler içinde satılan ilaçların yanı sıra, eczanelerde ilaçlar da yapılırdı. Eczaneye reçeteyi götürürdünüz, eczacı reçeteye bakıp, duruma göre belirli bir süre sonra ilacınızı alabileceğinizi söylerdi. Genellikle kahverengi, içi görünmeyen şişelerin içinde sizi sağlığınıza kavuşturacak ilacı alırdınız. Üstünde de el yazısıyla yapıştırılmış bir kağıtçık olurdu.Çocukluğumdan anımsadığım bir ilaç; beyaz büyük porselen hokkalar içinde satılan, üzerinde Abdülhak Hamit Bey'i andıran, monoklu olup olmadığını unuttuğum birinin resmi bulunan bu ilaç, palabıyık yağı olarak nitelendirilirdi.Reçeteler beni dil açısından, bir de yapma/yaratma ilaçlar açısından çok ilgilendirdi.Aşağıdaki örnek, iki unsura da gösterdiğim merakı yanıtlıyor.‘‘Hamdi Bey - Asım Mustafa Bey.Pharmacie Hamdi (Hamdi Eczanesi) - Rue Veznedjiler (Vezneciler Caddesi)Pharmacie Hamdi - Oun Kapan Rue Zeirek (Unkapanı Zeyrek Caddesi) İmal ettikleri: Kola Hamdi, Elixir Digestif Hamdi.’’İlk gençliğimde, Beyazıt'taki Şamlı İskender müzik mağazasından aldığım eski notalar, yılların içinden belleğime düştü.Eski notalarda hem eski yazı hem de Fransızca birlikte yer alırdı:Şamlı İskender Kutmanizade (Chamli İskender Koutmanizade) Kitap, eczacıların yaşamını, çocuklarının, eşlerinin daha sonraki durumlarını öğrenmek için de önemli bir kaynak.Sözgelimi, Edremit'te eczane açan Muzaffer Akpınar'ın oğullarının, babalarının anısını yaşatmak üzere kurdukları Muzaffer Akpınar Eğitim ve Sosyal Yardım Vakfı'nın Edremit'te sağlıktan eğitime kadar yaptığı hizmetleri, bu kitap olmasaydı öğrenemezdim.Kitabın sayfalarında rejim değişimlerinin eczane adlarına, reçetelerdeki mühürlere de yansıdığını görüyorsunuz.Cumhuiyetin ilanından önce Sultaniye Eczahanesi, sonradan Pangaltı Halk Eczanesi adını almıştır.* * *ECZACILARIN, toplumun, sağlığımızın tarihini zevk alarak okudum.(Belgelerle Türk Eczacılığı II, Gülnur - Mert Sandalcı Koleksiyonu, Reçeteler 2, Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı Yayını.)
button