Ecnebi kaşığıyla kuru fasulye yenir mi?

Güncelleme Tarihi:

Ecnebi kaşığıyla kuru fasulye yenir mi
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 03, 2004 11:41

Tabii bu sözün aslı böyle değil. "İngiliz'in kaşığıyla Fransız'ın yemeğini yeme" derler, zarif insanlar. Kaba olanını da hepiniz bilirsiniz. Çocukluğum boyunca bu sözü duyarak büyüdüm. Babaannem yerli yersiz yabancı kelime kullanana böyle derdi. Üstelik büyüdüğüm iki evde de- babaanne ve anneanne evlerinde- yabancı dil öğrenmeye çok önem verilirdi ve –ayıptır söylemesi- ev halkının kimi çat pat kimi mükemmel yabancı dil hatta diller bilirdi. Buna karşın Türkçe'ye ecnebiceden destek yapmak çok ama çok ayıp sayılırdı...

Haberin Devamı

Çocukluk işte, o sözü her duyduğumda gözümün önünden model model kaşıklar geçerdi. Ama ben hangisinin ecnebi kaşığı olduğunu bir türlü seçemezdim. Büyüdükçe gördüm, tanıdım. Hem sadece dil konusunda değil hayatın her alanında ecnebi kaşığıyla beslenme şekillerine tanık oldum hatta ben de o kaşıktan kullanmaya zorlandım. Özellikle de mesleğimle, televizyonla ilgili.

 

Malum "rating" denen Demokles Kılıcı ya da yerli bir benzetmeyle “Yağlı İlmek”, tam bir ecnebi kaşığıdır. Ve bakmayın siz, "Bizi rating ilgilendirmiyor, biz kaliteden yanayız" diyenlere. Nerede ya da hangi kurumda program yaparsanız yapın başarının ülkemizdeki tek ölçüsü bugün "rating"dir. Hatta ister inanın ister inanmayın, anılarım arasında en nadide yeri işgal eden en yoğun baskılardaki imzalar, kaliteden yana olduğunu iddia edenlere aittir.

Haberin Devamı

 

Derhal son yaşadığım örneği takdim edeyim: Haber kanalı olarak anılan ve ciddiyetiyle TRT 2'ye rakip gösterilen kanalda, program hazırlıkları sırasında o dönemin yöneticileri tarafından bize verilen ilk ültimatom, "Aman programda eğitici şeyler olmasın. TRT'ye benzemesin. Mesela program Tuğba Özay jimnastik yaparken başlasın..." şeklindeydi. Devamı daha da tuhaftı ama doğrusu pılımı pırtımı toplarken can kulağıyla dinlemedim. O yüzden size nakledemiyorum. Hadi beni boş verin, yerli dizilerin gelmiş geçmiş en kaliteli örneklerinden iki tanesi "Karanlıkta Koşanlar" ve "Cesur Kuşku" kamu yararına yayın yapmakla görevli TRT'miz tarafından bu gerekçeyle yayından kaldırılmıştır. Hatırlayacaksınız.

 

Peki nedir bu rating? Çok izlenmek mi? Hayır.. Sadece o değil. Çok izlenmek yetmez. Doğru hedef kitle izlemeli ki doğru mamulün reklamı doğru programa alınsın. Yani pırlanta yüzük reklamı (onların tanımıyla) A-B grubunun yani üst sosyoekonomik gurubun seyrettiği programın, dandik terlik reklamı da (onların tanımıyla) C-D grubunun yani alt sosyoekonomik gurubun seyrettiğinin arasında yayınlansın. Peki bu gruplar nasıl belirlenir?

Haberin Devamı

 

Gelir düzeyine, eğitim durumuna göre. Ona da peki de, gelir düzeyi yüksek olanın eğitim düzeyi de yüksek mi olur mutlaka ya da zevkleri daha mı seçkindir? Veya tam tersi. Zar zor geçinenlerin hepsi eğitimsiz ve zevksiz midir? Mesela bugünlerde maaşlarının durumu gündemde olan hakimler ve doktorlar A-B grubu mudur? C-D grubu mu? Hadi buyurun bu memlekette insanları gruplara ayırın bakalım, nasıl ayıracaksınız?

 

İşte rating meselesinde zurna daha ilk aşamada, gruplama sırasında zırt der. Ve fakat o zırt kimsenin işine gelmediğinden işitilmez. Çünkü ecnebi büyüklerimiz bu ölçütlerin doğru olduğunu bir kez belirlemişler ya, artık üstüne kafa yormaya yeni araştırma modelleri geliştirmeye cüret edip haddimizi aşmamak gerek. Onlardan iyi bilecek değiliz ya.

Haberin Devamı

 

Mesela bir gün bir uzman(!) karşınıza dikilir. Size alt gelir gurubunun zevklerini anlatmaya başlar. Aynıyla vakidir.Der ki, "Alt gelir gurubu kadın kan görmek ister. Gözyaşı ister. Duygularının gıdıklanmasını (tabir aynen böyle) ister. Bizim hedef kitlemiz de onlar, o halde bir programda bu unsurlar mutlaka kullanılmalı.."

 

O sırada aklınıza sorular akmaya başlar. İlk soru çok net: "Nereden biliyorsunuz bütün bunları?" Ruh halinize göre bunu ya böyle dümdüz ya da inceltip esneterek sorarsınız. Cevap tek ve kesin: "Araştırmalar öyle gösteriyor." İşte akan sular durdu bile. Çünkü o araştırmalar da ecnebi kaşığıyla yapılmıştır. Dünyanın en gözbebeği araştırma, geliştirme, akıl verme, abat etme kuruluşuna laf etmek sizin ne haddinizedir..

Haberin Devamı

 

Ama bu had meselesiyle çok alakadar değilseniz, ikinci soruyu sormak cüretini gösterirsiniz: "Siz hiç bahsettiğiniz guruptan birini dünya gözüyle gördünüz mü? Karşılıklı iki satır laf ettiniz mi? Bir bardak çay içtiniz mi?" Eh bu küstahlığı karşınızdaki ecnebi kaşığıyla beslenmiş yönetici daha fazla hoş göremez. Fan fin fon terimlerle süslü nutka başlayıp sizi bir kez daha haddinizle tanıştırır. Artık ya çekip gitmek gerekir ya da kalıp denileni yapmak.

 

Ben çekip gidenlerden olduğum için bu heyecanlı, kanlı, canlı muhabbetin devamını bilmiyorum. Sonuçlarını ekranda mebzul miktarda seyrediyorum da o muhteşem beyin fırtınası sırasında karşılıklı nasıl da bilgiç bilgiç fikirler ortalığa saçılıyor, bu sırada ağızlar nasıl da sulanıyor maalesef tanık olamadım. Ama buna değil de her seferinde aklımdaki soruların tamamını bir türlü soramadığıma yanıyorum.

Haberin Devamı

 

İşte bir soru daha: "Madem eğitimsizler parasız o halde neden bütün programlar onlar için yapılıyor? Ne kadar cazip reklamlar koysanız da adamda para olmadığı için müşteri olamayacak demek ki." Bir tane daha: "Alt gelir gurubu yani eğitimsiz guruba sadece duygu sömürüsü yapan ağlak (bu tanımlamayı kulaklarımla duydum), (yine onların tabiriyle) light yani hafif, içi boş programlar yapmayı neden şiar edinirsiniz? Bu insanlar sizin düşmanınız mı? İnsan düşmanına böyle şey yapmaz.. Elinden tutar kaldırır, dilinin döndüğünce bilgisini paylaşır, doğrusu bu değil midir?"

 

Demek ki değildir.. Ve bu cevapla gelen son soru: " Yoksa herkesler aslında ecnebi kaşığıyla kuru fasulye yenemeyeceğinin farkındadır da, işin içinde başka işler, başka maksatlar mı vardır?"

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!