Güncelleme Tarihi:
Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan zaten uzun süredir gündemden düşmüyor ama, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e yaptığı sert çıkışla kamuoyunun dikkatlerini daha da fazla üzerinde topladı. Olaylı Milli Güvenlik Kurulu toplantısını, Sezer'e ‘‘nankör kedi’’ diyerek terkeden Özkan, evinde köpek besleyen bir politikacı.
Çerkez kökenli muhafazakar bir aileden gelen Hüsamettin Özkan'ın ilk yaşam derslerinden biri, Erciyes'e bakmaktı. ‘‘Başını kaldırdığında şapkanı düşürmeyeceksin!’’ derdi büyükleri. Bu öğüdü, ailesiyle birlikte memleketleri olan Kayseri'nin Develi ilçesinden İstanbul'a göçtükten sonra da unutmadı.
Babası Yusuf Özkan, Unkapanı'nda kereste tüccarlığı yapmaya başladı. Yedi çocuğunun en küçüğü olan oğlu Hüsamettin de İstanbul'da Koca Ragıp Paşa İlkokulu'na uyum sağlamakta zorlanmadı.
Pertevniyal Lisesi'nde öğrenciliği döneminde katıldığı Akşam gazetesinin düzenlediği ‘‘1968 Altın Fener Dans Yarışması’’ nda ‘‘dans kralı’’ seçildi. O yıllarda rüyalarını politika değil, dans süslüyordu.
Liseden sonra Galatasaray İktisat ve İşletmecilik Yüksek Okulu'na devam etti. Okulu bitirdikten sonra da evlendi. Yaşamını birleştirdiği Çiğdem onu dans yarışmalarından birinde izlemiş, dansıyla büyülenmişti. İki kızları oldu; Özlem ve Didem.
İş yaşamına ilk adımı, ağabeyi Necdet Özkan ile birlikte attı. Uzun süre yap-satçılıkla uğraştı. Bir müteahhit olarak İstanbul'un çeşitli semtlerinde binalar yaptı.
Ağabeyi, 1973'te, Bayrampaşa beldesinde belediye başkanı olunca şirketteki işlerin ağırlığı Hüsamettin'in üzerine kaldı. Necdet Özkan, İstanbul Belediye Başkanı Aytekin Kotil'in 1977'de başkanlığı sona erdikten sonra da yardımcısı oldu.
Necdet Özkan, CHP saflarında aktif politika yaparken, Hüsamettin, politikanın dışında kaldı. Sadece bir kez 1970'te İstanbul delegesi oldu, o kadar. Ağabeyiyle aralarında sessiz bir anlaşma vardı, Hüsamettin'e düşen ticaretti.
İşten arta kalan zamanı futbol ile dolduruyordu. Dansın yerini futbol almıştı. Beşiktaş tutkunu olan Hüsamettin, hemen her cumartesi, arkadaşlarıyla futbol oynuyordu. Futbol arkadaşları arasında kimler yoktu ki! Mehmet Ağar, Ünal Erkan, eski futbolcular Cemil, Selim, Gökçen Dinçer...
EVLATLIK VERİR MİSİNİZ?
O arada ağabeyi, 12 Eylül sonrasında bir süre uzak kaldığı politikaya DSP saflarında dönmüştü. 1990'da Bayrampaşa'da ara seçim olunca, Bülent Ecevit, belediye başkanlığı için Necdet Özkan'ı aday gösterdi.
Ecevit, 19 Ağustos'taki ara seçim öncesinde İstanbul'da karargah kurdu. Seçim kampanyası boyunca Bülent ve Rahşan Ecevit'e, Hüsamettin yardımcı oldu, arabasıyla gezdirdi. İnsan ilişkilerinde başarılı olan Ecevitler'e kendini sevdirdi. Necdet Özkan, seçimi kazanıp belediye başkanı olunca da kampanya sırasında kurulan ilişki sürdü. Ecevit'in isteğiyle DSP'ye üye oldu, kurultayda da Parti Meclisi'ne girdi.
Bir yıl kadar sonra 1991 seçimlerinde Ecevit, Necdet Özkan'a, milletvekili adaylığı önerdi. Fakat Necdet Özkan, aday olmak istemedi, belediye başkanlığından memnundu. Ecevit de yeni bir öneride bulundu:
- Peki, bana Hüsamettin beyi evlatlık verir misiniz?
Necdet Özkan, hiç düşünmeden onay verdi. ‘‘O zaten sizin evladınız’’ dedi. Ecevit, böylece sadece bir milletvekili adayı değil, ‘‘manevi evlat’’ seçmiş oldu. Onu, Bayrampaşa-Gaziosmanpaşa-Eyüp bölgesinden ilk sıraya koydu.
Açıklanan liste, Mehmet Sevigen'i üzdü. Sevigen, DSP İstanbul İl Başkanı olmasına karşın, listede Özkan'dan sonra yer bulabilmişti. Partili arkadaşları, Sevigen'i, ‘‘Ağabeyini seçimde çalıştırmak için onun ilk sırada olmasında fayda var’’ diyerek teselli ettiler.
Seçim sonuçları DSP açısından sevindirici olmadı. DSP sadece yedi milletvekili çıkarabildi: Bülent Ecevit, Hasan Akyol, Hasan Basri Eler, Erdal Kesebir, Hüsamettin Özkan, Mehmet Sevigen, Nami Çağan...
KUMKAPILI ARKADAŞLAR
Hüsamettin Özkan da buruktu. Seçim sonuçları yüzünden milletvekili seçilmesine bile sevinemiyordu: ‘‘Tek tesellim genel başkanımla daha fazla birlikte olmak. Mecliste onunla yan yana olmak.’’
İlk vurguladığı nokta, Ecevit'e yakın olmaktı. İstediği gibi de oldu. Artık büyüyen şirketini, ablasının eşi olan ve aynı zamanda ikinci kuşak amcaoğlu Süleyman Özkan'a devredip Ankara'ya gelir gelmez, Bülent Ecevit'in en yakınında yer aldı.
Altı milletvekili arasında öne çıktı. Öbür milletvekilleri de onun kendilerinden farklı olduğunu farkettiler. O, İtalyan marka elbiseler giymeye özen gösteren, antika arabalara merak salan, okumaktan fazla hoşlanmayan, yaz tatillerini ve hafta sonlarını Kınalıada'da demirlediği küçük teknesinde geçiren havalı bir İstanbul çocuğuydu. Ud ve saz çalan bir Türk sanat müziği hayranıydı. Özellikle de ‘‘Ah ah ölüyorum/Vallahi çok seviyorum’’ nakaratını gönülden söylüyordu. Kumkapı'daki meyhaneciler, balıkçılar, onun ‘‘bıçkın’’ yanına hitabediyordu. Zaman zaman cep telefonu çalıyor, bir meyhanenin şef garsonuyla ‘‘koçum’’ muhabbeti başlıyordu...
Parlamentoda herkesle iyi geçinmeye çalıştı, dostluklarını önde tuttu. İş çevreleriyle, Sadettin Tantan, Mehmet Ağar ve Ünal Erkan gibi emniyetçilerle ve farklı partilerdeki politikacılarla samimi ilişkiler içindeydi.
AĞABEYİNİ EMEKLİ ETTİ
9 Eylül 1992'de CHP açılırken dört milletvekili DSP'den ayrıldı. CHP'nin kurulmasını savunan Özkan ise son anda fikir değiştirerek DSP'de kaldı. CHP, görkemli bir kongreyle yeniden açılırken, Ecevit'in DSP'sinde sadece iki milletvekili kalmış oldu: Özkan ve Erdal Kesebir. Fakat o günden itibaren de ikisinin yıldızları bir türlü barışmadı...
Hüsamettin Özkan, o günden sonra Ecevit'in gölgesi haline geldi. Genel Başkanının her an yanında olan ama hiçbir konuda demeç vermeyen, öne çıkmayan sessiz bir politikacı profili çizdi. Sanki siyasetteki tek hedefi, Ecevitler'in güvenini kazanmaktı.
Özkan'ın yerini perçinlediği 1995 seçimleriyle kanıtlandı. Ecevit, 1995 seçimlerinde Hüsamettin Özkan'ı yeniden liste başına koyarken, bu kez ağabeyi Necdet Özkan'a fikrini sorma gereği duymadı. Oysa Necdet Özkan, 1994 yerel seçimlerinde DSP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olmuş ve kazanamamıştı; yani boştaydı.
Özkan'ın, ağabeyini siyasetten emekli ettiği 1995 seçimleri sonrasında DSP grubu daha genişledi. Özkan, Grup Başkanvekili oldu. Bu andan itibaren partili milletvekillerinin Genel Başkan Ecevit ile görüşme taleplerinin tek muhatabı haline geldi. Milletvekilleri, ona sormadan ne bir toplantıya katılabiliyor, ne de kendi başlarına bir demeç verebiliyorlardı. ‘‘Siyasi komiser’’ rolünü üstlenen Özkan ile didişen birinin DSP'de hayat şansı yoktu. Kesebir ve ‘‘Çile Çiçekleri’’ adını alan arkadaşları, DSP'den ihraç edildiler.
KRİTİK MANEVRALAR
Özkan'ın, DSP'deki özel konumu perçinlenmiş oldu. Ecevit'in tüm siyasi faaliyet ve temaslarının tek gözlemcisi konumuna yükseldi. Ecevit fotoğraflarının bütünleyicisi olmanın yanısıra temsilciliğini de üstlendi. DSP'nin öbür partilerle temaslarını Ecevit adına hep o yürüttü.
Refahyol hükümetinin yıkılıp yeni hükümetin kurulması sırasında yürütülen kulis faaliyetlerinde aktif rol aldı. Kurulan hükümette Halk Bankası, Devlet İstatistik Enstitüsü ve Diyanetten sorumlu Devlet Bakanlığı görevine getirildi. Daha önce milletvekilleri üzerinde sürdürdüğü rolü, bu kez DSP'li bakanlar üzerinde sürdürmeye başladı.
Ecevit ile görüşmek isteyen partili bakanları bile ‘‘Bana anlatın ben Başbakana anlatırım’’ diyerek engelledi. Bu arada ‘‘paratoner’’ işlevi görerek eleştirileri kendi üzerinde topladı. Kendi makamından çok Ecevit'in özel kaleminde bulundu; Başbakan'ın iş yükünün önemli bölümünü üstlendi.
Bu dönemde de gazete ve televizyonlarda görünüp, öne çıkmaya çalışmadı; tercihini yine Ecevit'in gölgesinde kalmaktan yana kullandı. Ama Ecevit'in hemen tüm kritik manevralarının arkasındaki isim Özkan'dı. 1998 Aralık ayında Yalım Erez'in hükümet kurma girişiminin son anda fiyaskoyla sonuçlanmasının mimarıydı. Bir hafta sonu İstanbul'a giden Özkan, ANAP lideri Mesut Yılmaz'ın kardeşi Turgut Yılmaz ile görüşüp, Ecevit'in azınlık hükümeti kurmasını sağlamıştı. Bu hiç beklenmeyen bir gelişmeydi.
18 Nisan seçimlerinde Abdullah Öcalan'ın yakalanması üzerine rüzgar dönünce DSP birinci parti oldu; Özkan koalisyon görüşmelerinde de aktif rol oynadı.
DSP-MHP-ANAP koalisyonu kurulunca da Ecevit, Özkan'ı, seçim öncesi geçiş hükümetinde olduğu gibi ‘‘Başbakan Yardımcısı’’ yaptı. Özkan da Sadettin Tantan'ın İçişleri Bakanlığına, Zekeriya Temizel'in de Bankacılık Üst Kurulu'nun başına getirilmesini sağladı.
Hüsamettin Özkan nankör kedi dedi ama...
‘‘Nankör kedi’’. Veterinerlerin en çok karşı çıktığı yargılardan biri de bu. İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi hekimlerinden Doç. Dr. Tamer Dodurka, ‘‘Kediler karakterlerinden taviz vermedikleri için nankörlükle suçlanıyor. Oysa insanlara kişilik dersi veriyorlar’’ diyor. Dodurka, köpeklerin 14 bin yıl önce, kedilerinse sadece 6 bin yıl önce evcilleştirildiğini anlatıyor. Kedi besleyen insanların aynı zamanda yabani hayvan beslemenin hazzını yaşadığını belirtiyor ve şunları ekliyor: ‘‘Kedi, köpeğe göre çok daha yabani bir hayvan. Köpek gibi ufak bir hediyeye kanmıyor. Sahibi istiyor diye her şeyi yapmıyor. Bu da gururundan kaynaklanıyor. Karakteristik bir yapıları var. Kişiliklerinden taviz vermiyorlar. İnsanların onları nankörlükle suçladığı bu özellikleriyle aslında karakter dersi veriyorlar. İnsanlar işlerine gelmeyen durumlarla karşılaştıklarında, kedileri nankörlükle suçlayorlar. Aslında bu şekilde kendi kişiliksizliklerini örtmeye çalıştıklarının farkında değiller.’’