Ecevit, İnönü kaymak tabakasındandı Erdoğan benim sınıfımdan ve bundan haz duyuyorum

Güncelleme Tarihi:

Ecevit, İnönü kaymak tabakasındandı Erdoğan benim sınıfımdan ve bundan haz duyuyorum
Oluşturulma Tarihi: Eylül 09, 2007 00:00

Ertuğrul Günay (59) ta 1977’de, yaşını büyütürek CHP’den Meclis’e girdi. 12 Eylül’de bir yıl hapis yattı. SHP’de bir buçuk yıl genel sekreter yardımcılığı yaptı, CHP’de iki yıl genel sekreterlik. Unvanları, 30 yıllık siyasi geçmişinde toplam beş yılı bile doldurmuyor. Hep muhalifti, parti iktidarının gadrine uğradı.

’68 kuşağının sosyalist lideriyken, binlerce öğrencinin oyuyla öğrenci temsilcisi seçildi, Deniz Gezmiş’lerle, Harun Karadeniz’lerle en öndeydi hep. Forumların, Meclis’in, CHP kurultaylarının, mitinglerin en iyi hatibiydi. Sosyalistti, sosyal demokrat oldu. Şimdi Başbakan Erdoğan’ın çok sevdiği bir AKP’li, Kültür ve Turizm Bakanı olsa da "Ben değişmedim" diyor. 12 Eylül’de Dil Okulu’nda hapisteyken babasının kederden vefat ettiğini gözleri yaşla dolarak anlatıyor. Dedeleri Kuvayi Milliyeci. Baba tarafından Gürcü, anne tarafından Balkanlı. Makamında başlayan röportajımız, makam arabasında ve evde eşi Melek Gülten Hanım’la birlikte devam etti.

Başbakan Erdoğan ile ilk bağlantınız, tanışmanız nasıl oldu?

- Tanışıklığımız 1994 yerel seçimlerine dayanıyor. O Refah Partisi’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayıydı, ben de CHP’nin. Oturumlarda, bazı gezilerde beraber olduk. Kimsesizler, sahipsizler gibi benzer terimlerle konuşuyorduk. Bir dostluk, arkadaşlık ilişkisi gelişti. Sosyal demokrat kesimde toplumun değerleriyle daha barışık çizgi sürdürmedeki ısrarım, belki dikkatini çekti. 1995-1999 arasında tartışmalar nedeniyle CHP dışında kalmıştım. 1999 seçimlerinde CHP barajın altında kalınca parti genel başkanı ve çevresindekilerle bir kopukluğumuz olageldi. 2001’de Genel Başkan adayı olup 400’e yakın oy almıştım. Bunun akabinde bana şimdi yine hükümette yer alan ve AKP kurucularından bir arkadaşımız, AKP’nin kuruluş çalışmalarına ilgi gösterip göstermeyeceğimi sordu.

Kimdi, ismini öğrenebilir miyim?

- Hayır. Henüz genel başkan adayı olmuştum, henüz CHP üyesiydim. Radikal bir kopuşla başka bir partiye kurucu olarak katılmak için çok erkendi. Bana destek veren insanlara anlatmakta güçlük çekerdim. AKP yeni yola çıkan bir partiydi ve nereye varacağı konusunda billurlaşmış görüşüm yoktu. 2002 seçimlerinden sonra CHP’den uzaklaştırıldım. Bu arada AKP’deki arkadaşlarla dostluk ilişkilerim sürüyordu. Bu arkadaşlardan biri, geçtiğimiz nisan sonunda Sayın Başbakan’ın benimle görüşmek istediğini söyledi. Birkaç kez görüştük, demokrasi konusundaki duruşumu takip ettiklerini söyledi. Ben de 27 Nisan Bildirisi’nin karşısında, demokrasinin yanında olduğumu defalarca söylemiştim. Sonunda birlikte siyaset yapabileceğimiz kararına vardık.

Erdoğan en çok hangi yönünüzü beğeniyor?

-Bunu Sayın Başbakan’a sormalısınız.

Peki siz Erdoğan’ın hangi yönünü beğeniyorsunuz?

- Sayın Erdoğan hem çalışkan hem de gelişmeye açık. Bütün toplumu kucaklama gayretini, Türkiye siyaseti için çok doğru bir açılım olarak görüyorum. Türkiye’nin ana siyasi arayışı, demokratikleşme, ekonomik gelişme ve adaletli bir yaşam. Bu çerçevede siyaset geliştiriyor. Benim siyasette yapamadığımı yapmaya çalışıyor. Bu, beni çok rahatlatan bir siyasi tablo.

GURBETTEN BABA EVİNE DÖNMÜŞ MUAMELESİ GÖRDÜM SEÇİMLERDE

AKP’ye, AKP’liliğe alıştınız mı? Gurbetteki misafir psikolojisinde misiniz?


- Hayır. Tam tersine gurbetten baba evine dönmüş muamelesi gördüm seçimlerde. İstanbul’da özellikle orta yaş üstü kişiler, aralarında görmek için dua ettiklerini, dualarının kabul olduğunu söylediler. CHP, kişi egemen ve hizipçi bir yapıya dönüştüğü için orada çok yabancı hissediyordum kendimi. Yakın dostlarım, genel başkanla aram iyi olmadığı için selam vermekten çekiniyordu. Geçen dönem milletvekili seçilen arkadaşlarım, dört yıl boyunca kapımı çalmadılar. Korkunun kuşattığı bir yapıda insanlar nefes alamaz. CHP bu hale gelmişti. AKP, beni azaptan kurtarıp inanılmaz bir sıcaklık hissettirdi bana. CHP’ye de teşekkür ederim, beni ihraç ettiler, azad edip özgürleştirdiler.

Sizi AKP’de özel kılanın hangi tecrübe ve yetenekler olduğuna inanıyorsunuz?

- Siyasetin derin tarafıyla ilgilendiğim için bir siyaset yorumcusu ve analizcisi olmam beni AKP’de özel kılıyor. Yoksa derin devlet ve bürokrasi deneyleri olan, bakanlıklar, milletvekillikleri yapmış biri değilim ki. Başbakan, eski gömlekleri çıkararak ve kalıpları kırarak bir siyasi hareket tarif etmeye çalışıyor. Ben de böyle bir şey arıyorum.

Yani içiniz rahat?

- Çok rahatım. Aynen devam ediyorum. Şimdiye kadar özgürlük, adalet, anayasa, hukuk, insan hakları konusunda ne söyledimse aynı şeyleri söylüyorum.

Hiç değişmediniz öyle mi?

- Hayır, ben değişmedim. Yıllardır içimde biriktirdiklerimi daha özgür ve yüksek sesle burada söylüyorum. Buna da AKP kitlesinin çok yatkın olduğunu görüyorum.

Neredeyse AKP tabanının sosyal demokrat olduğunu söyleyeceksiniz.
/images/100/0x0/55eb6532f018fbb8f8be6094


- Evet, bu tabanın böyle bir hassasiyeti var. Türkiye toplumu, çok partili sisteme geçtiğimizden bu yana hep demokrasinin yanında durdu. Her askeri darbeden sonra demokrasiye geçişi destekleyen partiler destek gördü. Bu taban, özünde sosyal demokrasiye yakın ama sosyal demokrasinin Türkiye’deki temsili kötü olduğu için kavram kargaşası yaşanıyor. Sosyal demokrasiyi evrensel anlamda çok daha iyi bilenler, bugün AKP’nin CHP’den daha sosyal ve adaletçi, sosyal demokrat bir çizgiye yakın durduğunu söylüyor.

YENİ TÜRK İMAJI YARATMALIYIZ

Türk kültürünün, Türk gibi kuvvetli sözünün ötesinde Türk gibi temiz, Türk gibi dürüst, çalışkan kavramlarıyla hatırlanmasını istiyorum. Kültür politikalarının böyle bir derdi olmalı. Yeni Türkiye ve Türk imajı yaratmaya gayret edeceğim.

Ertuğrul şimdi çok huzurlu, eve yansıyor

Üniversiteyi birlikte okumuşsunuz?

- Gülten Günay: Ben de Orduluyum. Eşimle çocukluktan beri tanışıyoruz.

- Ertuğrul Günay: Çok uğraştım kandırmak için.

- G.G.: Beraber okuduk, İstanbul Hukuk’a beraber kaydolduk.

- E.G.: Beraber yürüdük biz bu yollarda, birlikte ıslandık yağan yağmurda...

- G.G.: Evlilik hayatı iki kez yaşamak gibi. Hem kendimin hem eşimin hayatını yaşıyorum. Sevdiği bir alanda bakan olduğu için heyecanlı. Ben de heyecanlanmaya başladım. Heyecan yoğunluğu, bizi duygusal açıdan genç, diri tutuyor. Kendimi genç ve dinamik hissediyorum.

Ertuğrul Bey nasıl bir kocadır, evde de demokrasiye önem verir mi?

- G.G.: Evde de yöneticiliğe devam ediyor. Başarıyor mu, derseniz; hayır. Evdeki demokrasi çocukların işine geliyor ve evi onlar yönetiyor.

- E.G.: Bizimkiler özgürlüğe düşkün. Oğlumuz İnanç Erden (34) mühendis. Köpeğimiz Markus’la Dalyan’da tatilde şimdi. Kızımız Pınar Gülden (26), filolog ama şimdi Anadolu Ajansı’nda gazeteci.

- G.G.: Ertuğrul şimdi çok huzurlu ve eve yansıyor. İyi günde herkes var şimdi yanımızda.

- E.G.: Nazım Hikmet de avukatına söylemiş ve sonra yazmış ya: İyi günlerimde benim unuttuğum insan eli, nasılsın?

FÜRUZAN’IN 47’LİLER KİTABINDA ANLATTIĞI İNSANLARDAN BİRİYİM

İÜ Hukuk Fakültesi’ndeyken ’68 öğrenci hareketinde en öndeydiniz. Deniz Gezmiş, Cavit Kavak, Celal Doğan arkadaşlarınızdı.

- Deniz Gezmiş’le tanışıyorum. Benden bir sınıf üstteydi. Füruzan’ın 47’liler kitabında anlattığı efsanevi öykülerin içindeki kişilerden biriyim. Sosyalisttim ama demokrasi dışı yöntemlere hiçbir zaman inanmadım. Kendimi hálá derinlerde eşitlikçi yönüyle sosyalist hissediyorum. Harun Karadeniz benim için özel bir arkadaştı çünkü demokrasiye inanırdı. Mehmet Ali Aybar’ın demokratik sosyalist çizgisine yakın hissettim. Hep demokrasiye inandım.

12 Eylül’de Dil Okulu’ndaki hapislik neleri değiştirdi hayatınızda? Çıktıktan sonra oruca ve namaza başlamışsınız.

- Bu doğru değil, dini ritüelleri hapisteki MSP’lilerden öğrenmedim. Ailemde muhafazakar yoktur. Evimizde oruç da tutulurdu, bayramda likör de ikram edilirdi. 26 yaşında CHP Ordu İl Başkanı olduğumda partililere, gittiğimiz köylerdeki cuma namazlarından kaçmayı yasakladım. Ama hayatımda hiç düzenli namaz kılmadım. Çocukluğumdan beri oruç tutarım. Bayram namazlarına hep gittim, cumaları elimden geldiğince kıldım.

Rakı ve şarap sevginiz devam ediyor mu?

- Hiçbir zaman özel tutkunluğum olmadı. Sosyal içiciyim. Arkadaş sofrasında, uygun ortam bulunca katılırım. Kendi başıma kadeh doldurmuşluğum yoktur ama güzel bir şarap getiren olursa, tadına bakarım.

DEVLET, ORHAN PAMUK’A GEREKEN SEVGİYİ GÖSTERMEDİ

Orhan Pamuk’a bir sürpriz hazırlıyordunuz, görüştünüz mü?

- Orhan Pamuk’un Nobel almasına Türkiye dudak büktü, devlet gereken sevgiyi göstermedi. Dünyanın her yerinde muhalif yazarlar öne çıkıyor. Pamuk’un muhalefeti bizi incitmiş olabilir ama Türkçemize Nobel kazandıran yazarımıza hoşgörülü olmamız gerekiyor. Bu eksiklikleri gidermeye çalışacağız. Kafamızdan geçen birkaç şey var ama henüz Pamuk’la görüşüp iznini almadığımız için söyleyemem.

TCK’nın 301. maddesi, Orhan Pamuk, Elif Şafak gibi yazarları da etkilediği için bakanlığınızı da ilgilendiriyor. İfade özgürlüğünün arkasında duracak mısınız?

- Elbette. Sanatın, bilimin ancak özgürlük ortamında yaratılacağına inanıyorum. Kısıtlayarak, öteki alanlara benzetmeye çalışarak, ’ancak’la dar bir çerçeveye sokmaya çalıştığımızda yaratıcılığın kanatları kopar, uçamaz. Elif Hanım’la görüştüm, umut verici konuşmalarından ötürü teşekkür ettim. Yazarlarımıza, sanatçılarımıza ulaşmaya çalışacağım. Adalet Ağaoğlu’yla konuştum. Yıllar öncesine dayanan bir dostluğumuz vardı.

En sevdiğiniz yazar ve şairler kimler? İyi hatip olduğunuza göre iyi şiir okursunuz herhalde?

- Siyasi diskura yatkın şiirleri okurum. Enver Gökçe, Ahmet Arif... Nazım, Fikret, Akif’ten bir dolu mısra var aklımda. Yunus Emre idolümdür. Gülten Akın’ı keyifle okurum. Ataol Behramoğlu okurum. Yaşar Kemal dostum diye söylemiyorum ama hakikaten mükemmel. Yaşar Abi kıskanmasın ama evimizde Orhan Kemal de kendisiyle eşdeğer tutulmuştur. Kemal Tahir, Attila İlhan da özeldir. Orhan Pamuk’un Kar, Benim Adım Kırmızı, Cevdet Bey ve Oğulları romanlarını okudum. Ama karım tüm kitaplarını okudu.

ARTIK O ÖZGÜRLÜK DİYOR, BEN HÜRRİYET

Ecevit’i de, Erdal İnönü’yü de çok severim. Onlar toplumun kaymak tabakasından geldiler. Ama sosyal adaletçi duyarlıklarıyla insani taraflarını öne çıkardılar. Ama Erdoğan, benim sınıfımdan. İkimiz de Anadolu’dan, orta halli esnaf ailelerden, tırnaklarımızla kazıyarak geldik. Geldiğimiz yerler, ana babalarımız için çok büyük bir aşama, sıçrama. O yüzden seviyorum Başbakan’ı. 1977’de Meclis’te aynı sırayı paylaştığım gençlerden biri Aydın Menderes’ti, bir büyük feodal beyin oğluydu, Başbakan oğluydu. Erdal İnönü’yle de aynı sofrayı çok paylaştım ama o da Cumhurbaşkanı oğluydu. Bir noktadan sonra hep o sınıfsal ayırım fark ediliyordu. Erdoğan benim sınıfımdan ve bütün Türkiye’yi yönetiyor. Bundan haz duyuyorum. Erdoğan’la dostluğumuzdan söylemlerimiz de etkilendi. Artık o özgürlük diyor, ben hürriyet; o örgüt diyor, ben teşkilat.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!