Güncelleme Tarihi:
Gazeteci-yazar Orhan Tokatlı, son kitabında Bülent Bey’in ilk bakanlığının öyküsünü yazdı
Yıl 1961. Büyük oğlu Ömer, İnönü'ye Bakanlar Kurulu listesini merak ettiğini söyledi. İnönü de cebindeki listeyi çıkardı. Ömer ve Toker, Çalışma Bakanlığı için düşünülen Kemali Beyazıt'ın yerine genç, enerjik ve yabancı dil de bilen Bülent Ecevit adının daha yakışacağını söylediler.
GAZETECİ-yazar Orhan Tokatlı, yeni çıkan ‘‘Kaybolan Yıllar’’ adlı kitabında 1961-1973 yılları arasında yaşanan siyasi gelişmeleri aktarırken, Başbakan Bülent Ecevit'in 1961 yılında Çalışma Bakanlığı'na getirilmesinin perde arkasını da yazdı.
Tokatlı, Doğan Kitap'tan çıkan kitabında, CHP genel başkanı ve başbakan adayı İsmet İnönü'nün Bakanlar Kurulu listesini Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in onayına sunmasının beklendiği 19 Kasım 1961 günü yaşananları özetle şöyle aktardı:
‘‘Büyük oğlu Ömer, Bakanlar Kurulu listesini merak ettiklerini söylüyor. İnönü de bunun üzerine ceketinin sağ cebine yerleştirdiği ve içinde ‘‘Cumhurbaşkanlığı Katına’’ diye başlayan yazının bulunduğu zarfı çıkararak Ömer'le Metin Toker'e veriyor.
DİNAMİK ECEVİT DAHA ÇOK YAKIŞIR
Çalışma bakanlığının karşısındaki isme gelince ikisi birden duruyor, gayriihtiyari göz göze geliyorlar. İnönü tereddütlerini görüyor ve nedenini soruyor. Ömer İnönü biraz sıkılarak, çalışma bakanlığına ‘‘Kemali Bayazıt’’ isminin oturmadığını söylüyor. Toker de aynı görüşte olduğunu açıklıyor ve muhalefetteyken CHP'nin savunduğu grev, lokavt ve toplu sözleşme vaatlerinin gerçekleşeceği bir dönemde, bir hayli yaşlı olan Bayazıt'ın bu yükü kaldırmasının güç olacağını dile getiriyor.
Toker ve İnönü, bu arada nezaketi de bir yana bırakıp, çalışma bakanlığına genç, enerjik ve yabancı dil de bilen Bülent Ecevit adının daha yakışacağını söylüyorlar.
Bu sırada yeni bakan Turhan Feyzioğlu içeriye giriyor. Listeye göz atıyor, ötekilerle sözleşmiş gibi Ecevit'in çalışma bakanlığı için iyi bir seçim olacağını söylüyor. Fakat İnönü bir tepki göstermiyor. Tartışmaya da girmiyor ve listeyi cebine yerleştirerek onay için Cumhurbaşkanlığı Köşkünün yolunu tutuyor.
Cumhurbaşkanı Gürsel gözlüklerini takıp bakan adaylarının adlarını yavaş yavaş ve sesli olarak okumaya başlıyor. İnönü'yü incitmemek gayreti içinde, biraz da gülümseyerek şöyle konuşuyor.
‘‘Paşam hayırlı olsun. Hükümete iyi isimler almışsınız. Yalnız çalışma bakana biraz yaşlı değil mi? Kemali Bayazıt'ı 1940'lı yıllardan bakan olarak anımsarım; takdir elbette sizindir.’’
İnönü, oğlu ve damadının öne sürdükleri görüşlerin tekrarlanması üzerine cumhurbaşkanından izin istiyor ve ‘‘Bakanlar Kurulu listesini yarın onayınıza sunacağım’’ diyerek veda ediyor.
Başbakan adayı evine döndüğünde, Turhan Feyzioğlu, Ömer İnönü ve Metin Toker'i kendisini bekler buluyor. Çankaya'da cumhurbaşkanıyla aralarında geçen konuşmaları aynen aktarıyor. Cebinden çıkardığı listede çalışma bakanı olarak gösterdiği eski arkadaşının ismini çizerek üzerine ‘‘Bülent Ecevit’’ yazıyor...’’
İnönü: İstediğimde AB treninden inebilir miyim?
Yıl 1963. İsmet İnönü başbakan...
Ankara'da önemli bir gün yaşanıyor. Bakanlar Kurulu odasında, bakanlar, milletvekilleri, gazeteciler sabırsızlıkla İnönü'nün atacağı imzayı bekliyorlar. O dönemde herkesin ‘‘Ortak Pazar’’ olarak nitelediği Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasında onaylanacak olan ortaklık anlaşmasının metni bir süre sonra imzayı atacak olan Başbakan İnönü'nün önüne getiriliyor.
İnönü, antlaşmanın imza bölümüne baktıktan sonra başını kaldırıp bürokrata şöyle sesleniyor:
‘‘İstediğim zaman Avrupa treninden aşağıya atlayabilir miyim?’’
Muhatabından ‘‘Evet’’ yanıtını alınca basıyor imzayı...
Diyanet, Karases'i korudu
Yargıtay Başkanı İmran Öktem, adli yılın geleneksel açılış töreninde yaptığı konuşmada dinci akımların tehlikeli boyutundan söz ediyor. Konuşma çalkantılara neden oluyor.
Erzurum'da yapılan ve hükümete karşı olduğu ileri sürülen Nurcuların toplantısında bulunan Diyanet işleri başkan yardımcılarından Cemalettin Kaplan, bakan tarafından görevinden uzaklaştırılıyor. Ancak bakanın emri Diyanet İşleri tarafından yerine getirilmiyor. Diyanet İşleri Başkanı İbrahim Elmalı, sorulan sorulara ‘‘Bunlar lafla olmaz. Başvekile sorduk. Muavinin suçu neymiş bakalım?’’ yanıtını veriyor.
Elmalı'nın açıklamadığı olay şöyle gelişiyor: Erzurum'da yapılan bir toplantıda Cemalettin Kaplan ve Diyanet İşleri müfettişi Mustafa Maden bulunuyorlar. Burada bir rapor düzenleniyor. Bu raporda, Nurcuların bundan böyle AP'yi desteklememesi öneriliyor. Rapordan v etoplantıdan hükümet haberdar oluyor ve iki kişi hakkında soruşturma açılırken, başkan yardımcısının da görevine son veriliyor.
Nurcularla savaşan G.Kurmay Başkanı görevden alındı
Süleyman Demirel, başbakan olduğu günden itibaren çok yönlü bir muhalefet tarafından kuşatılıyor. O da rahatlamayı muhalefetin üstüne gitmede arıyor. Parti içi sorunların ve oldukça güçlü olan sol muhalefetin yanı sıra, 1969 yılında Genelkurmay Başkanı Cemal Tural olayı patlak veriyor. Tural, ‘‘asıl güç bende’’ havalarında iki başlı bir manzaraya yol açıyor:
...Genelkurmay Başkanı Tural, Türk silahlı Kuvvetleri'ne gönderdiği bir başka talimatta ise, Anayasamızın prensiplerinden olan laikliği kaldırmak, devleti din kurallarına göre yönetmek ve bu suretle bir çeşit diktatörlük kurmak amacını güden Nurculuğa karşı dikkatli olunmasını istiyor.
Tural talimatında, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 29 eylül 1965 tarihinde Nurculukla ilgili olarak yayımlanan kararının daimi bir rehber olarak esas alınmasını ve bu kararın bütün Silahlı Kuvvetler personeli tarafından okunmasını, erbaş veerlere de anlayabilecekleri şekilde açıklanmasını istiyor.
...Tural, teftişleri, demeç ve genelgeleriyle 1969'da Türkiye'nin başlıca gündemi haline geliyor. Bunun üzerine Başbakan Demirel onu görevden uzaklaştırmayı kararlaştırıyor. Görevden alındığına ilişkin kararname bir gece yarısı evinde teblig ediliyor. Aynı anda Genelkurmay başkanlığına Memduh Tağmaç'ın getirildiği açıklanıyor.
İsmet İnönü: Peki kuşlar ne olacak?
CHP-bağımsızlar hükümeti döneminde Yüksek Planlama Kurulu Başbakan İnönü'nün başkanlığında toplanıyor. Keban projesi ele alınıyor ve uzmanlar barajla ilgili bilgi veriyorlar. Başbakan dikkatle dinliyor.
Uzman, ‘‘Keban'dan çekilecek enerji hatlarının Ankara'ya geleceğini ve buradan da İstanbul'a uzatılacağını’’ söylüyor. İnönü araya giriyor ve uzmanın lafını keserek, ‘‘Bu hatlar tehlikeli midir?’’ diye soruyor. ‘‘Tehlikelidir Paşam’’ yanıtını alınca, ‘‘Peki kuşlar ne olacak şimdi?’’ biçiminde yakınıyor.
Gazeteciden, geneleve torpilli telefon
Demirel'in başbakanlığı döneminde, PTT'de hiçbir iyileşmeye gidilmiyor. Bu nedenle Seyfi Öztürk ve Sadettin Bilgiç'in ulaştırma bakanlıkları dönemlerinde makam odaları tercihli telefon alabilmek için hatırlı kişilerle dolup boşalıyor.
Bu arada ‘‘hatırlı bir gazeteci’’nin adı geçen bakanlardan ele geçirdiği telefon tesislerini İstanbul ‘‘genelev’’ine yüksek ücretlerle verdiği söylentileri kulaklara fısıldanıyor.
Erbakan'ın eşi, MNP'den sonra tesettüre girdi
Türkiye Odalar Birliği, Necmettin Erbakan'ın hayatında bir dönüm noktası. Siyasete atılma hazırlıklarını burada yapıyor. Eşi Nermin Hanımı burada tanıyor. Nermin Hanım, Odalar Birliği'nin Ankara'daki merkez binasında araştırma görevlisi olarak çalışıyor, Genel Sekreter Erbakan'ın da sekreterliğini yapıyor.
İktisat Fakültesi mezunu, Almanca bilen bu uzun boylu, modern giyimli genç ve güzel kadın, daha ilk karşılaşmalarında Erbakan'ın ilgisini çekiyor. Evlenmeye karar veriyorlar. O tarihte Erbakan 41, Nermin Hanım 24 yaşında.
Önce, İskenderpaşa Camii imamı Mehmet Zahit Kotku dini nikahlarını kıyıyor. Ardından Yeşilköy'deki Cınar Otelinde yapılan cazlı sazlı bir düğünle 10 Ocak 1967'de evleniyorlar. Düğünde son moda bir gelinlik giyen Nermin Hanımın başı açık. Erbakan ise siyah smokinli ve papyonlu. Erbakan'ın, Milli Nizam Partisi'ni kurmasından sonra eşi Nermin Hanım tesettür ediyor. İngiltere'de komutanlar
Kraliçe'ye muhtıra verir mi? Aslında böyle birşey demokratik bir ülkede uygulanabilir miydi? Örneğin, Belfast'ta IRA örgütünün yarattığı anarşi olaylarına bakıp İngiltere Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının kraliçeye, Lordlar ve Avam kamaralarına birer muhtıra verip ‘partiler üstü bir hükümet’ istemesi düşünülebilir miydi? Milli Güvenlik Kurulu'nda ve çeşitli yerlerde muhtıracı komutanlar feryat ediyordu: ‘Altımızı tutamıyoruz, alt kademeyi tutamıyoruz!...’
Genelkurmay başkanlığından gelen Cumhurbaşkanı Sunay şöyle demek zorunda kaldı:
‘Kumandan odur ki, altına hakim olur!..’