Güncelleme Tarihi:
Nevsal (Elevli) arkadaşımın Londra’dan yaptığı haber ‘Erkeksiz bir dünyaya doğru’ diyordu. Erkeği erkek yapan o meşhur Y kromozomu giderek azalıyormuş da ondan.
Gerçi kadın gözüyle, Nevsal erkekleri tiye alıyordu:
“Erkeksiz bir dünya düşünebiliyor musunuz?” diye soruyordu, “Yani o meşhur Y kromozomuna sahip ve binlerce yıldır X kromozomlu dişiye küçümseyerek bakan ‘güçlü’ erkeklerin olmadığı bir dünya?”
Y kromozomunu da ancak bu kadar ‘bilimsel’ tarif edebilir insan: “Kadınla erkeğin en büyük farkına neden olan ve erkeklere hükmetme gücünü veren, kısacası erkeğin testisini, penisini, testosteronunu ve de (sıkı durun) kel kafalarını oluşturan Y’siz bir dünya...”
Oxford Üniversitesi’nden genetikbilimci Prof. Brian Sykes’e göre, büyük olasılıkla 125.000 yıl kadar sonra, erkekte Y kromozomu tükenecek ve karizma yer ile yeksan olacakmış. Ortalama bir nesli 25 sene kabul etsek, benim 5.000’inci göbek torunuma denk gelir ki, tomas bize komaz. Amma velâkin, erkek neslinin vuruşmadan çekilmesine de göz yumamayız.
Diyeceksiniz ki, erkek olmasa kadın olur mu?
Ona kadın denmese de, olur, niye olmasın. Artık kadınlar sümüklüböcek gibi hermafrodit olacakmış...
Nevsal yine kadınca yorumluyor bu durumu: “Lafı gevelemeden söyleyelim: erkekler, üremek için size ihtiyacımız kalmayacak. Musluk tamiri, ampul değiştirme, faturaları ödeme, çocuğu okuldan alma, alışveriş torbalarını taşıma görevleri hariç...”
Efendim bu ne idüğü belirsiz erkek düşmanı Prof. Sykes’in iddialarına göre (adı bile bir tuhafmış zaten bunun J) erkeklerin Y kromozomunun zayıflamasının sebebi çevre faktörleriymiş, eh çevreyi de en çok erkekler tükettiğine göre (nedense), tabiat böylece erkeklerden intikamını alıyormuş.
Hatta, hatta... “Erkeklerin genetik değişikliğe uğramış dişiler olduğunu da kabul etmemiz gerekiyormuş.” Ba, ba, ba, ba!
Sykes misin nesin, seni Harun Yahya’ya havale ediyorum. Ne demekmiş evrimden ve genetik değişiklikten bahsetmek, semavî dinlerin Yaratılış teorisini ikrar, görürsün sen...
Ne der üç büyük din?
İlk yaratılan insan Hz.Âdem’dir, bir erkektir. Hz.Havva, erkek yalnız kalmasın ve çoğalsın diye, Âdem’in kaburgasından yaratılmıştır!
Gerçi, Tevrat’ın Tekvin bölümü biraz kafa karıştırır. Der ki (1.bap, 27.ayet) : “Ve Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrı’nın suretinde yarattı; onları erkek ve dişi olarak yarattı.”
Ancak biraz ileride (2.bap, 22 ve 23.ayetler) bu kez Tanrı, Âdem’i uyutur ve bir kaburgası alarak Havva’yı yaratır.
Kimi ilahiyâtçılar, Tekvin’de Tanrı’nın iki kadın yarattığı yorumunu yaparlar, birincisi Âdem’le yaratılan ve erkeğin eşiti olma iddiasındaki Lilith (ki ağzını bozup iblise dönüşecektir) ve ‘yaratılışıyla Âdem’i erkek yapan’ Havva.
Eğer bu iddia doğruysa, günümüz erkek-düşmanı-feminist-kadınların Lilith’in, diğerlerinin ise Havva’nın torunları olduğu iddia edilebilir ki, yerler beni vallahi bu kadınlar...
*
Sabrınızı zorlamayalım ve aklınıza gelebilecek “Bu anlattıklarının Ertuğrul Özkök’ün yazısıyla ne ilgisi var” sualine cevap verelim.
Efendim, okuduysanız bilirsiniz, Sayın Genel Yayın Yönetmenim ‘Birinci sayfa güzeli’ başlıklı salı günkü yazısında şöyle diyordu:
“Dün yazı işleri toplantısında en çok konuştuğumuz iki konudan biri, erkek modasıydı.
Toplantıya oturup karşımızdaki dev ekranda dünya ajanslarından gelen fotoğraflara baktığımızda şunu gördük:
En fazla fotoğraf, Milano’da yapılan 2006 yılı erkek giysileri defilelerinden gelmişti.
Bu fotoğraflardan birini bugün Hürriyet’in birinci sayfasında görmüş olmalısınız.
Bir erkek giysisi olarak bazılarınıza ters, hatta çok ters gelebilir.
Böyle düşünüyorsanız, sizi ikinci bir şaşkınlık bekliyor demektir.
Çünkü bugün yayınladığımız fotoğraftaki giysi, önceki gün Milano’da yeni bir aşamasına giren, yeni erkek modasının en çılgın örneklerinden biri değil.
Hatta sıradanlarından biri bile diyebilirsiniz.
Eski bir sosyolog olarak önüme gelen fotoğraflardan çıkardığım sonuçlar şunlar: Modada, erkek ve kadın arasındaki geleneksel sınırlar, tamamen ortadan kalkmak üzere.
Hatta yüzde 90 kalktı bile diyebiliriz.
*
Gazetelerde ‘arka sayfa güzeli’ alışkanlığına kızanlara da kötü haberim var. Bu yeni eğilim medyada kadının cinsel obje olarak yüceltilmesine içerleyenleri de yakından ilgilendiriyor.
Milano’da belirginleşen devrim, erkek gövdesini de müthiş bir cinsel obje haline getirmeye hazırlanıyor.
Yani, erkek ve kadın gövdeleri cinsellik karşısında eşitleniyor. Tanıdığımız yaratıcıların hemen çoğu, erkek mankenleri, sadece elbiseyi taşıyan bir askı olmaktan çıkarıp cinsel cazibenin temel unsurlarından biri haline getiriyor.
Fotoğrafları okumaya devam ediyorum.
Kadının en temel aksesuvarlarından biri daha ayırıcı olma özelliğini kaybediyor.
Çanta, erkekler için evrakın taşındığı bir iş aracıydı. (...)
Fotoğrafların gösterdiği bir başka yeni eğilim de renk patlaması. (...)
Birinci ve arka sayfaların sağ üst köşeleri bugüne kadar sadece kadının güzelliğine açıktı.
Milano devrimi bize şunu söylüyor:
Bu köşeler de artık kadınların tekelinden kurtulacaktır.
Yani erkekler, hem giysileri hem gövdeleriyle artık arka sayfalarda da hak talep etmektedir. (...)
Kadın erkeğe, erkek de kadına doğru yaklaşıyor. (...)
... Böyle diyordu eski sosyolog sıfatıyla Ertuğrul Özkök!
Bendeniz de söz konusu yazı işleri toplantısında hazır bulundum. Her ne kadar bazı müdürlerim tarafından ‘Aman Serdaaar, sen de ne kadar klasiksin. Oktay Bey senden daha modern giyiniyor...’ dese de, ‘arka köşe erkeği’ denilen sefilliğe muhalefet şerhi koysam da (‘arka köşe güzeli’ne koydum da ne oldu, o başka) bu hazin, bu yıkıcı, hadi utanmadan söyleyelim, bu hain toplantıda ben de vardım.
Bundan sonra Hürriyet sayfalarının ‘bunlara’ açılması kararının alındığı bu ‘cinsel açıdan dönüm toplantısı’nda...
*
Ertuğrul Bey ‘Kadın erkeğe, erkek de kadına doğru yaklaşıyor’ diyor. Adı üstünde Sykes ‘125 bin seneyi bulmaz, erkek nesli ortadan kalkar’ diye ekliyor.
‘Vücudu cinsel cazibenin temel unsuru’ olarak Hürriyet’in ilk ‘Arka köşe erkeği’ seçilen mankene bakıyorum da (YUKARIDA), kadın erkeğe yaklaşıyor mu, bilmem, ama erkeğin kadına yaklaştığı belgeleriyle ortada...
Ve Milano defilesinde podyuma çıkan ‘erkeklere’ bakılırsa, neslin tükenmesi için öyle 125.000 seneye filan ihtiyaç yok, önümüzdeki 12-13 sene içinde bu iş tamamdır!