Güncelleme Tarihi:
Diyanet'te İnternet bağlantılı Araştırma Geliştirme ve Dokümantasyon Merkezi'ni yöneten Niyazi Kahveci
Adnan Kahveci. Trabzon -Sürmeneli. Kimisi için ‘‘Özal'ın harika çocuğu’’, kimisi için ‘‘ANAP'ın mucidi’’, kimisi için ise sadece ‘‘Abdülmucit’’ti. Aykırı bir siyasetçi, alışılmadık bir milletvekili, Tekel-2000'in ve Türk kivisinin babası, kıyak emekliliğin korkulu rüyasıydı. Semra Özal'ı kızdıracak kadar ‘‘Doğrucu Davut’’, Özal'ın vazgeçemeyeceği kadar zeki ve yapıcıydı. Ölümünün ardından ona ‘‘şövalyelik’’ yakıştırıldı.
Niyazi Kahveci. Trabzon-Sürmeneli ikinci Kahveci. Adnan Kahveci'nin yakını. Diyanet'in Araştırma -Geliştirme ve Dökümantasyon Merkezi (ARGED) sorumlusu. ABD Biyografi Enstitüsü'nün ‘‘son onbeş yılın beş bin adamı’’ arasında saydığı Türk. İslamı çağdaşlaştırmak, İslam'la laiklik arasındaki frekansı yakalamakla meşgul. Diyanet'in İnternet web sayfasının mimarı. Bir masasında el yazması eski kitaplar, bir masasında Karl Marks, Hobbes, Hegel'in kitapları. Amacı aralarındaki ortak noktayı bulmak. Bugüne değil, geleceğe aday. Kuran'ı İngilizce'ye tercüme eden Kahveci'yle ‘‘Çağdaş İslam'ı’’ konuştuk.
Niyazi Kahveci 1975'de Diyanet'te imam olarak göreve başladı. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden sonra, İstanbul Haseki Eğitim Merkezi'nde Arapça olarak İslami ilimler ihtisası yaptı. Erzurum Aşkale müftülüğünün ardından 1986-1991 arasında İngiltere'de İslam Hukuku alanında master ve doktora yaptı. Siyaset bilimi, hukuk felsefesi, ekonomi ve yöneticilik dersleri aldı. Türkiye'ye dönünce Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanlığına atandı ve bu kadro ile başkanlık müşavirliği yaptı. Halen Diyanet'te kendisinin kurduğu İnternet bağlantılı Araştırma Geliştirme ve Dökümantasyon Merkezi'ni (AR-GED) yönetiyor. ‘‘Demokrasi ve İslam’’,‘‘İnsan Hakları ve İslam’’, ‘‘Gümrük Birliği ve İslam’’, ‘‘İslam Siyaset Düşüncesi’’ gibi güncel konuları içeren İngilizce ve Türkçe çok sayıda makale ve kitapları var.
Hâlâ Taliban'ın kitaplarını okuyoruz
İmam hatiplerin orta kısımlarının kapanması biçim meselesi. Hangi yaşta olursa olsun, bir insan dindar olmak istediği zaman başvuracağı kitaplar İmam-Hatip'lerde okutulan kitaplardan farklı mıdır? Hayır. Kaç kitap vardır bunun için? Tek tip kitaplar. Onun için Afganistan'daki Taliban'ın İslam'ı öğrendiği kaynaklarla, bizdeki modern görünümlü Müslümanların dini öğrendiği kaynaklar hep aynıdır. Bin sene önceki kitaplar. Bu kitapları yenileyemedikten sonra bugünkü seviyeyle hangi yaşında olursa olsun dindar olmak isteyen o şekilde dindar olacak. Önce kafamızdaki çatışmayı yenmeliyiz.
KAPORTAYLA MEŞGULÜZ
Tespitlerimize göre halkın yüzde 65'i cuma namazına gidiyor. Ancak pazarda çürük domatesi de o dolduruyor. Allah hakkını ifa etmekle ihlal ettiği kul hakkını telafi ettiğini sanıyor. Halbuki dinimiz ‘İbadeti yapmadan önceki kötü hal, ibadeti yaptıktan sonra iyiye dönüşmezse o ibadet kabul olmaz’ diyor. Bu formalite ve şekil olur sadece. Biz dış görünümle, kaportayla meşgulüz. Onun için de bizim ilanlarda ‘94 görünümlü 74 model Şahin’ satılır. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir ilan göremezsiniz.
Sizi dünyanın beş bin adamı arasına sokan neydi?
- Bana gelen yazıda ‘‘Geçmişiniz, aldığınız eğitimler, çalışma performansınız ve dünya toplumuna yapmakta olduğunuz katkı’’ diyor. Ben imamlıktan gelen ilahiyat akademisyeniyim. Çağdaş düşünce, demokrasi, laiklik gibi ilkelerle İslam arasındaki frekans uyumunu bulmaya çalışıyorum. Geçmişte bizim din anlayışımızı temin eden İslam alimlerinin, bu işe kaynak olan Kuran'ı yorumlamada kullandıkları iki yol var: İslam felsefesi ve İslam hukuku. Bugün bin sene önceki alimlerin kendileri için ortaya koyduğu fetvalar alınıp, hazır çözüm olarak kullanılıyor. Hazırı satmayı seviyoruz. Ama sahip olduğumuz, yaşadığımız, düşündüğümüz felsefeyi eski malzemeyle satmak yerine, bugün kendi üreteceğimiz terim ve teorilerle insanlığa arzetmek gerekmez mi? İşte ben buna talibim. Türkiye'de bunu anlayan olmasa da, dünyada ‘birileri’ bunu anlamış.
Türkiye'de değerinizi bilmediler ama dünyada bilenler var diyorsunuz?
- Böyle demiyorum ama bir teşviktir bu. Boşuna uğraşıyor olmuyorsunuz. Zaten bu tür yeni ürünlerin alıcısı da yok. Kimse yeni teori, felsefe aramıyor. Antika arıyor, çünkü kısa yoldan para yapıyor.
Türkiye'de İslam-laik çatışması yaşanıyor. Siz ise çalışmalarınızda bunları bağdaştırıyorsunuz. Nasıl yakaladınız bu frekansı?
- Meşru bir şekilde yaşamak için laiklik ve demokrasiyi İslamla bağdaştırmak şart. Bir Müslüman için bu önemli. Tabii, bunun oluşabilmesi için benim ürettiğim terminolojinin benimsenmesi lazım. İslam'ın renormasyona ihtiyacı var.
Nedir renormasyon?
- Her düşünceyi ve sistemi iki boyutlu görüyorum. Bir normlar, değerler, kurallar, prensipler var, bir de bunların biçime dökülmesi, formlar var. İslam bana göre normlar bütünü. İlk insan ve ilk peygamber Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e kadar hep aynı şekilde gelmiş. Değerler hep aynı; ama uygulanışı hep farklı olmuş. İşte bu uygulanış ‘şeriat’ oluyor. Bana göre İslam norm, şeriat formdur. Böyle olunca normların yeniden yorumlanması, insanlığın bugün ulaştığı bilim seviyesiyle yeniden tanımlanması gerekiyor.
Kuran'da herşey yok
Laikliği nasıl tanımlıyorsunuz?
- Benim anladığım laiklik, kişinin muhatabına davranış biçimidir. İkinci kişiye davranışlarda dil, din, ırk, cinsiyet, ekonomik, sosyal tabaka, fiziki farklılık önemli olmamalı. Laiklik budur. Dinimiz de böyle diyor. İkisi de adaleti, hakkın hukukun dağıtılmasını istiyor. İslam bugünü kabullenir ama şeriat kabullenemez. Çünkü şeriat somuttur. Mesela boşanma şekli.. Boşanma bir normdur. Ama şekli bir formdur. Şeriatı ilgilendirir. O günkü şeriat ayrıydı, bugün ayrı. Buradan hareket edince gördüm ki ideoloji ve felsefe olan laiklik İslam'la çatışmaz. Ama şeriatla çatışıyor. Dolayısıyla ben Müslümanım ama şeriatçı değilim diyen insanı anlayabiliyorum o zaman. Ben Müslümanım, ama önceki çağlardaki biçim ve formlara karşıyım demek istiyor. Ancak, bugün İslam'la şeriat eşitlendirildiği için böyle kişilere ‘‘Sen İslam'ın dışına çıktın’’ deniyor. Sorun burada başlıyor. Biz 70 yıl önce laiklikle tanıştık. Ancak felsefesi hala türetilmedi. Laiklikle İslam'ı aynı ağıza sığdırmıyor millet. Ne olurmuş, dinden çıkılırmış. Sığdırabilirseniz sığar.
Nasıl sığdıracaklar? İslamla laikliği bağdaştıran kriterleriniz var mı?
- Laiklik bana göre yeni bir ürün. Kuran geldiği zaman yoktu. Dolayısıyla Kuran'da laikliğe meşruiyet aramaya kalkarsanız bulamayabilirsiniz. Kuran'da herşey var diye bir iddia yok. Peygamberimiz ‘Kuran’da yoksa neyle hükmedeceksiniz' diyor. Hadisle diyor. Hadisle de bulamazsan, aklınla diyor. Demek ki o zamanda dahi bunların yeterli olmadığı durumlar vardı. Bugün haydi haydi yeterli olmayacağı durumlar olur. Kuran'ı felsefe olarak ruh olarak aldığınız zaman bunları buluyorsunuz. Amaç nedir; kulların haklarının yenmemesi. İslam din için insan öldürmeyi yasaklıyor. Bugün de laiklik aynı şeyi savunuyor. Yani İslam'ın amacına hizmet ediyor.
Batı bizden Müslüman
Ya ‘‘Şeriat isteriz’’ diye yola çıkanlar...
- Geçmiş çağın yaşantı biçimlerini İslam olarak almışlar, onu istiyorlar. Sosyal bir değişime uğramadılar. Ama şunu bilmelidirler ki geçmiş dönemin şeriat biçimleri, geçmiş dönemin insanların kültürünü aksettirir. Bu kültür de özellikle Arabistan yarımadasının kültürüdür. Siz hem İslam'ın ‘cihan şümul’ yani global, küresel bir din olduğunu iddia edeceksiniz, hem de onu bir bölgenin kültürü, biçimleri ve adetleriyle sınırlandıracaksınız. Ondan sonra bütün dünya insanlarını o tür yemeğe içmeye, o tür yaşamaya, o tür giyinmeye, yani biçimlere yönlendireceksiniz. Bu, kültür emperyalizmi için İslam'ı kullanmak olmaz mı? Allah'ın amacı bu olur mu? Zaten Kuran'ın da böyle bir iddiası yok. Onlar bu yaptıklarını din zannediyorlar. Ama ne yapsınlar? Daha bu çıkışı bulabilmiş kaç tane İslam alimi var ki? Hala cübbe dini bir kıyafet mi, değil mi, o tartışılıyor. Halbuki insanın Allah katında yargılanacağı şeyleri giyim kuşamı değil, dünyada yaptığı eylemleridir.
Diyanet'in bir anlamda uluslararası ayağı gibisiniz. Yurtdışında konferanslar veriyorsunuz. Dini açıdan batı ile aramızdaki fark ne?
- Biz hep sonuçla meşgulüz. ‘Allah’ım bana şu arabayı ver, şu imtihanı geçirt' diyoruz. Batılı ise içinde bulunduğu anla meşgul. Bizim çağdaş batı insanıyla aramızdaki önemli fark bu. Bu toplumsal bir karakter olmuş. Ahirete yönlendiğimiz için hep orayı düşünerek iş yapıyoruz. Allahım bana arabayı ver değil de, Allahım bana arabayı alabilmek için benim yapmam gereken şeyleri yapmamda yardımcı ol dese.. Bunlar olmadan, kalkın bu insana laiklik, demokrasi anlatın; tutmaz. Çünkü yoğurduğunuz süt ayrı, koyduğunuz maya ayrı. Bunları aynı frekansa getirmek gerek. Bugün mikroçiple insan hücresini birleştiriyorlar. Bunu kalkıp da bir sene önceki bilgisayarınızla yapamazsınız. Dolayısıyla o günkü bilgisayarınızın ‘ram’ ile ‘byt’ını bugünkü seviyeye getirmeniz gerekiyor. Biz de insanların önce beyin byt ve ram'lerini yükseltmeliyiz. O zaman ‘ey halkım şunu yap’ dememize gerek kalmayacak. Adam korna çalıyor ama sinyal vermiyor. Biz ne zaman korna yerine sinyali hakim kılarız, o zaman Allah'ın bugünkü teknolojik toplumda, istediği Müslüman toplumun dindar olduğuna kanaat getirebiliriz. Onlar mümin olmasalar da bizden daha çok Müslümanlar.
En büyük eksik nerede?
- Herşey eğitime dayanıyor. Şu ülkede araştırma merkezleri yok. Kafanın önüne engeller koymuşuz. ‘‘Aman şunu düşünme çarpılırsın, bunu düşünme yanarsın gibi.’’ Onlar sınırsız akılla düşünmüşler, siz sınırlı akılla düşünüyorsunuz. Aklımızın sınırını onların sınırına çekmemiz gerekiyor. Ne düşünüyorlarsa düşüneceğiz. Ya da halk adına birileri düşünecek. Düşünmezse sizin dininizi onlar size öğretir. Bugün Avrupa mahkemelerinde Müslümanın hak araması ne demek? Çünkü o düşünmüş, bulmuş. Bulduğu da İslam'da olan ancak bizde olmayan şeyler. Biz niye o evrensel değerleri ortaya çıkaramadık? Çünkü biz müsait değildik ona. Yani malzeme bozuktu. İşte laiklik, bu malzemenin düzelmesi için İslam'a şeriat adı altında tarih boyunca yapılan oksidasyon ve girdilerden temizlenmesine katkıda bulunuyor. Ama bunu da yozlaştırmamamız lazım. Sen şimdi doğru dürüst insan olacaksın da sana laiklik mi mani olacak?