İhsan YILMAZ
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 24, 2002 01:54
İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth'in 50. yılı kutlamaları çerçevesinde eser sipariş edilen sanatçılar arasında bir de Türk müzisyen bulunuyor. 15 yıldır İngiltere'de yaşayan Emre Aracı'ya besteyi sipariş eden ise İskoçyalı bir aristokrat olan Lady Lucina MacKay.
Halen bu beste üzerinde çalışan Emre Aracı, eserini tamamladıktan sonra Buckingham Sarayı'na gönderecek. Lady Lucinda MacKay ve Inchcape Vakfı bursuyla daha önce de Edinburgh Üniversitesi lisans eğitiminden sonra doktora çalışması yapan Aracı, Ahmet Adnan Saygun-Hayatı ve Eserleri konulu bir tez hazırlamış ve bu çalışma Türkiye'de Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlanmıştı. Müzik araştırmalarını yurt dışında sürdüren Emre Aracı, Türkiye'deki çok sesli müziğin Osmanlı İmparatorluğu'ndan günümüze gelen serüvenini de ortaya çıkaran çalışmalar yapıyor. Bu çerçevede hazırladığı Osmanlı Sarayı'nda Avrupa Müziği adlı CD de bir süre önce Kalan Müzik tarafından piyasaya çıkartıldı. Aracı'nın bu çalışmaları çoksesli klasik müziğin Cumhuriyet'le birlikte gelmediğini, Osmanlı Sarayı'nda da bu tür çalışmaların çok ileride olduğunu gösteriyor. Bunun en iyi örneği Donizetti Paşa'nın padişah için yaptığı besteler.
Bir müzik arkeoloğu gibi çalışıyorsunuz. Nereden geliyor bu merak?
-Bundan şahsi olarak büyük zevk alıyorum. Yıllarca kazı yaparsınız bir şey bulamazsınız ama bir gün aradığınız çıkar karşınıza. Benim yapmaya çalıştığım açıkçası bu. Hayatta çocukluğumdan beri ilgimi çeken iki şey vardı. Biri klasik müzik diğeri de diplomasi.
Ama diplomat değil müzikolog oldunuz?
-En çok arzuladığım şey büyükelçilikti. Ama klasik müzik hayranlığım da o kadar büyüktü ki, mesela 13 yaşımda Filarmoni Derneği üyesiydim ve yaşadığımız yerde herkes o yılın son çıkan pop albümlerini dinlerken ben arkadaşlarımı toparlar operaya götürürdüm. Müzik çalışmalarımın başlangıcı büyükelçiliklerde oldu, konservatuarlardan çok büyükelçiliklerde konserler verdik.
200 SENE SONRA O BESTE
Müzikte yoğunlaşmanız nasıl gelişti?
-15 yıldır yurt dışındaydım. Kendi kültürümü insanlarla paylaşıyorum. Londra büyükelçilik rezidansında Özden Sanberk zamanında verdiğim iki konser bu çalışmaların gerçekten önemli boyutu olduğunu ortaya çıkardı. Gelenlerin çoğu büyükelçi ve diplomattı. Ve benim konserim, ilk Osmanlı sefiri için 1794 senesinde bestelenen bir marşla başladı. Notasını British Library'de bulmuştum. Düşünün böyle bir sefir geldiği zaman bir İngiliz marş yazıyor. Ve 200 sene sonra biri gelip bu besteyi ortaya çıkartıyor ve gene Türkiye'nin büyükelçilik konutunda seslendiriliyor.
Neden İngiltere'yi seçtiniz yaşamak için?
-İngiltere'de yaşıyor olmam, kendi ülkemi orada yaşatmaya çalışmam benim çalışmalarıma yön veriyor. Şu anda deniz kenarında eski bir tarihi otelde yaşıyorum. Pera Palas gibi bir yer ve benim kişiliğime çok uygun. Müziğinizi yazdıktan, icra ettikten sonra, gidip başka bir kimliğe bürünmek zor bir şey. Gerçek sanatta hepsi bir bütündür. Giydiğiniz kıyafetten, yaşadığınız mekana, okuduğunuz kitaptan, yaptığınız müziğe kadar.
Güncel olmayanın peşindesiniz. Yaptıklarımla kimse ilgilenmezse gibi endişeleriniz oldu mu hiç?
-Hayır olmadı. Çünkü güncel olmayan bir hayatta esasında hayal kırıklığı çok azdır. Siz zaten biliyorsunuz ki, yaptıklarınız önce sizi tatmin ediyor. Ben bunu yapmak zorundayım, bu benim için bir ihtiyaç. Tüketim medyasının bunu tüketmesi pek mümkün değil. Şu anda bir senfoni üzerinde çalışıyorum. Adı Kayıp Zamanın Peşinde Gitmek. Marcel Proust'un romanları da böyledir, Abdülhak Şinasi Hisar'ınkiler de.
Şu anda ne üzerinde çalışıyorsunuz?
-Şu anda Donizetti Paşa üzerine çalışıyorum. Adnan Saygun üzerine İskoçya'da çalışmaya başlamıştım. O zaman da çok şaşırmışlardı. Başka yer mi kalmadı diye. Fakat bana bir İskoç aristokrat hanım sponsor olmuştu. Onun desteğiyle Paris'e giderek araştırmalar yaptım. Gördüm ki burada, 19. yüzyılda, çok sesli müzik geleneği var ama sarayla kısıtlı kalmış. Cumhuriyet'le daha geniş kitlelere ulaştı. Onu araştırmam gerektiğine inandım. Eskiden sanatçılara arsitokrat kesim destek olurdu. Bu artık eskisi kadar yok. Donizetti Paşa çalışmamı Hasan Çolakoğlu'nun desteğiyle yaptım ve üç sene rahatça çalışabildim.
İngiltere'de yaşayıp bunları yapmak çok masraflı bir iş değil mi?
-Gerçekten masraflı. Ama dediğim gibi sponsorluk desteği ve verdiğim konserlerle minimum bir hayat standardında yaşıyorum. Ama beş sene sonrasında ne olacağınızı bilemiyorsunuz. Geleceğinizi düşünürseniz bu endişe verici bir durum. Ama bir sanatçı bu endişeyi duymadan yapabilmeli çalışmalarını.
Peki bizim bestecilerimizin eserlerini dünyaya tanıtmak için ne yapmamız gerekiyor?
-Tanıtım amaçlı faaliyet yerine genç insanları desteklemeliyiz. Biz her şeyin hemen olmasını istiyoruz. Yapalım edelim ve reklamı olsun diye düşünüyoruz. Bu yanlış. Biz kendi değerlerimizin ne yaptığını bilmiyoruz her şeyden önce. Edinburgh'daki leydinin yardımıyla Adnan Bey üzerine çalışmamı yaparken evinde bir defter buldum, o defterde Edinburgh'a geldiği yazıyordu. 1947'de üniversiteyi ziyaret etmiş. O ziyareti sırasında ünlü İngiliz bestecisi Sir Michael Tippett ile ahbaplığı olmuş. İngiltere'nin en önemli bestecisiydi Tippett. Ölümünden iki yıl önce evine gitmiştim ve bana Adnan Bey'le mektuplaşmalarını anlatmıştı. Tippett Adnan Bey'e Yunus Emre Oratoryosu'nu bir gün Londra'da seslendirmek istediğini söylüyor. Biz işte bu ilişkileri ortaya çıkarmalıyız ve onun üzerinden tanıtım yapmalıyız.
ÇOK SESLİ KAVGASI
Cumhuriyet rejiminin çok sesli müziğe önem verdiği ve tek sesli müziğe ilgi göstermediği biliniyor. Hatta Türk Sanat Müziği yasaklandı diye çok eleştirildi. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
- Tek sesli, çok sesli müzik kavgası uzun seneler sürdü ve halen de var. Bu elma portakaldan daha iyidir demek gibi bir şey. Maalesef olayın tartışma yönü çok yanlış. Fesi çıkarıp şapka ve ceket giydirerek kılık kıyafet devrimini yaptınız. Müzikte de bunu yapmak için ona çok sesliliği ilave etmek gerekiyordu. Belirli bir akım bunu son derece kötülüyor. Çok sesli politikanın müziğimize büyük zarar verdiği görüşündeler. Halbuki Türkiye'de farklı da olsa yeni bir müziğe sebep olundu. Bunun çok büyük bir önemi var.
Sizin çalışmalarınız Osmanlı döneminde de çok sesli müziğin olduğunu kanıtlamıyor mu?
- Bütün hadise o. Benim çalışmalarım sarayda bayramın İtalyan tarzı bir kasideyle kutlandığını gösteriyor. Yani Müslümanın halifesi, sarayında bayramını İtalyan tarzı, çok sesli bir kasideyle yapıyor. Cenaze marşı bile besteleyen var. Bunun notaları Paris'te duruyor. Bu ne demektir bilir misiniz? Halifeye bir Hıristiyan'ın cenaze marşı bestelemesi. Ben müziğin politikaya alet edilmesini hiç bir zaman istemedim ama var. Bizim bir İstiklal Marşı’mız var. Osmanlı'nın da bir marşı var ve o da çok sesli. Bunu da yazan Donizetti Paşa. Bir İtalyan. Bunun notasını ortaya çıkarttım ve Londra'daki büyükelçilikte bir soprano bunu seslendirdi. Sözleri de Türkçe.
Donizetti Paşa kitabı hazırlıyorsunuz. CD çalışmaları devam ediyor mu?
-İkinci CD Kırım Savaşı ile ilgili besteler. Kırım Savaşı'nda Osmanlılar İngilizler’le birlikte Rusya'ya karşı savaşmıştı. Bu savaş dolayısıyla İngilizler’in Türkiye'yle ilgili bestelediği marşlar var.
Albüm meraklısını buldu
Hazırladığınız albüm beklediğiniz ilgiyi gördü mü?
-Osmanlı Sarayı’ndan Avrupa Müziği CD'sinin müthiş bir tanıtımı yapılmadı. Ama o CD kendi çizgisini buldu ve belirli bir kitleye ulaştı. Mesela, Londra Üniversitesi'nde bir konferans veriyordum. Bir İngiliz geldi, ‘siz misiniz o CD'yi çıkartan’, dedi. Türkiye'de de ilginç bir şey yaşadım. Bir yazı çıkmıştı gazetelerden birinde CD'yle ilgili. İngiltere'de doktora yapmış bir Türk böyle bir CD hazırladı diye. Türkiye'ye geldiğimde Raksotek mağazasına gittim ve CD'yi sordum. Siz İngiliz doktorun çıkardığı CD'yi mi arıyorsunuz diye cevap verdi tezgahtaki bayan. O İngiliz doktor benim dediğimde, şaşırdı.
OSMANLI’DA BATI MÜZİĞİNİ ARAŞTIRIYOR
Ankara'da doğan Emre Aracı (34) 1987'den beri Londra'da yaşıyor. Müzik eğitimine küçük yaşta İstanbul'da başlayan Aracı, liseyi bitirdikten sonra Gülseren Sadak ile piyano, Okan Demiriş ile teori ve Ionescu-Galati ile orkestra şefliği üzerine çalıştı. Londra'da gördüğü üç senelik ön lisans eğitiminden sonra 1990'da kabul edildiği Edinburgh Üniversitesi Müzik Fakültesi'nden 1994'te mezun oldu. Lady Lucinda MacKay ve Inchcape Vakfı'ndan almış olduğu maddi destek sayesinde aynı kurumda doktora düzeyinde de araştırma yapan sanatçı, Ahmet Adnan Saygun-Hayatı ve Eserleri konulu bir tez yazdı. Üniversitede kurduğu ve beş yıl şefliğini yaptığı yaylı çalgılar orkestrası, Edinburgh University String Orchestra ile İskoçya'nın çeşitli şehirlerinin yanı sıra Paris'te de konserler verdi. Halen Cambridge'de yaşayan Aracı, Osmanlı İmparatorluğu'nda Batı Müziği konusunda araştırmalar yapıyor.