Düşünen çocuk ve Cahiliye devri

Güncelleme Tarihi:

Düşünen çocuk ve Cahiliye devri
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 23, 2009 00:00

Peygamber Efendimiz dünyaya gelmeden önce zulmün yaşandığı Cahiliye devrinde kız çocukları bile diri diri gömülüyordu...

Zalimler hükümrandı. Ve bir kurtarıcı bekleniyordu...

Eve misafir gelmişti. Küçük kız misafire “Hoş geldiniz” dedi. O kadar şirindi ki misafir çocuğu çok sevdi ve kendisine birkaç soru sordu.
“Söyle bakalım, elbiselerini kim aldı.”
Çocuk hemen yanıt verdi: “Annem aldı”
Ardından diğer sorular geldi. Şunu kim aldı, bunu kim aldı? Çocuk tüm soruları yanıtladı. Bu kez misafir farklı bir soru sordu:
“Peki, kulaklarını kim aldı?”
Çocuk şaşırdı, şöyle bir düşündü ve “Onları kimse almadı, doğduğumda takılıydılar” dedi. İslâmiyet’ten önce Araplar, kabileler halinde yaşıyorlardı. Her kabile, diğerlerinden ayrı bir devlet gibiydi. Hicaz ve Yemen bölgelerinde bazı şehirler kurulmuşsa da genellikle çöllerde çadır ve göçebe hayatı yaşıyorlardı. Üç önemli şehir, Mekke, Yesrib (Medine) ve Taif’ti.
Mekke’nin hakimi, Kabe ve civarındaki putların koruyucusu oldukları için Kureyş kabilesi, diğer bütün kabilelerden saygı görüyordu. Bu sebeple Kureyşliler, senenin her mevsiminde diledikleri yere seyahat edebiliyorlardı.
Arapların çoğunluğu putperestti. En önemli putlar, Hubel, Lat, Menat, Uzza, adlarını taşıyanlardı. Mekke’de Kabe ve civarına 360 kadar put yerleştirilmişti. Her kabilenin ayrı bir putu, her putun özel bir ziyaret günü vardı. Böylece yılın her gününde putlarını ziyarete gelenlerle dolup taşan Mekke, bir ticaret merkezi olduğu kadar, putperestliğin de merkezi haline gelmiş bulunuyordu.
“Kulaklarım doğarken takılıydı” diyen zeki kız o dönemde dünyaya gelmiş olsaydı, korkusundan asla konuşamayacak, ailesi, kız olduğu için kendisinden utanacaktı. Hatta diri diri gömülecekti.
Arabistan’da putperestlerden başka, Mûsevî, Hıristiyan, Mecusî (ateşe tapan) ve Sâbiî dinlerine mensup kimseler de vardı. Bunlardan başka, çok az sayıda, Hz. İbrahim’in tebliğinden o devre ulaşan dini esasları benimsemiş tek Tanrı inancında olan “Hanîf”ler vardı. Nevfel oğlu Varaka, Cahş oğlu Abdullah, Huveyris oğlu Osman ve Saide oğlu Kuss bunlardandı.
İslamiyetin doğuşundan önce sadece Arabistan değil, bütün dünyada zulüm vardı. İçki, kumar, kan dökme, fuhuş, cinayetler, zenginleri üstün tutup, fakirleri hor görme, kadınların hiçbir değer ifade etmediği bu dönemlerde insanlık alemi artık bir kurtarıcı, bir yol göstericiye şiddetle ihtiyaç duyuyordu?
Bu kurtarıcı kimdi, ne zaman gelecekti? Tek yaratıcının olduğuna inananlar bunu düşünüyordu. Öyle ya insanoğlu zulme battığında mutlaka bir kurtarıcı geldiğine göre, şimdi tam sırası değil miydi?
Yarın bu konuya devam edeceğiz...

Çocukların orucu

Ev ahalisi ile buluğa ermiş ağabey ve ablaları ramazanın sahur için manilerle uyandırıldığında hanenin küçükleri de uyanırdı. Büyüklerle birlikte sahur yapmak çocuklar için büyük bir zevkti. Ancak küçük bünyeleri için oruç farz olmadığından gün boyu oruç tutamazlardı. Oruç tutmak için çok ısrar eden küçükler için anneleri “tekne ya da tekke orucu” tuttururlardı. Büyük bir ciddiyetle öğlene kadar oruç tutan küçükler öğlen oruç açardı. Bu yarım günlük orucun adı “tekne orucu” idi. Akşama kadar aç durmayı başaranlar, patates-köfte kızartması gibi özel yemekler ve horoz şekeri, elma şekeri gibi iftariyeliklerle ödüllendirilirdi.
Bu geleneğe Konya da ise “Oruca direk vurma” denirdi.
(Kaynak: İstanbul Sohbetleri, İst. 1992, s. 16-19)

BİR MANİ

Akşamdan pilavı pişirdim
Gene karnımı şişirdim
Çok mani diyecektim ama
Defteri yolda düşürdüm

Hulfu’l Fudul Cemiyeti

SavaŞlar yüzünden Mekke’de de asayiş bozulmuştu. Kimsenin can ve mal güvenliği kalmamıştı. Özellikle dışardan mal getiren yabancıların malları yağmalanıyordu.Vail oğlu As, bir Yemenli tüccarın malını elinden almıştı. Tüccar Ebu Kubeys Dağı’na çıkarak uğradığı haksızlığa karşı bütün kabileleri yardıma çağırdı.Yemenlinin bu feryadı üzerine Peygamberimizin amcası Zübeyir, Kureyş’in ileri gelenlerini toplantıya çağırdı. Cü’an oğlu Abdullah’ın evinde toplandılar.
Amaçları Mekke’de zulmü önlemek, yabancılar dahil, hiç kimseye haksızlık yapılmamasını sağlamaktı. Yemenlinin malını As’tan alıp kendisine verdiler. Asayişi düzelttiler. Peygamber Efendimiz bu cemiyete üye olduğunda 20 yaşındaydı. Ve yemin edenler arasındaydı. Bu nedenle cemiyete de “Fadıllar Yemini” yani faziletliler yemini anlamına gelen Hulf’ul Fudul denmişti.

İman nedir?

İman, Muhammed (A.S)’nın Allah tarafından getirdiği emir ve yasaklara inanmak ve söylemek demektir. İman, Amentü’de bildirilen altı esasa inanmak ve Allah tarafından bildirilen emir ve yasakların tamamını kabul etmek ve beğenmektir. Yani, Allah’a, meleklerine, gönderdiği kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna, öldükten sonra dirilmeye inanıyorum. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed (A.S)’ın da onun peygamberi olduğuna şehadet ediyorum.

BİR HADİS

“Başkasının lafını alıp götüren (dedikoduculuk yapan) kimse, cennete giremez.” Buhari, Müslim

Kedi necis değildir

Dİn bilginlerinden Ebu Katade bir gün eve gelmişti. Abdest almak için kardeşinin kızından su istedi. O sırada bir kedi gelip, abdest suyundan içti. Kebşe şaşırmıştı. Ne yapacağını da bilemiyordu. Ebu Katade abdest suyunu kediye iyice yaklaştırdı ve daha rahat içmesini sağladı.
- Ey kardeşimin kızı, hayret mi ediyorsun? dedi. Kebşe “Evet” diye mırıldandı. Ve Ebu Katade Peygamber Efendimizden duyduğu hadisi söyledi:
(S.A.V.): “Kedi necis (pis) değildir, o sizin çevrenizde dolaşanlardandır” buyurdu.
(Kaynak: Ebu Davud)

BİR AYET

““Ey iman edenler! Allah’tan korkunuz ve O’na itaat ediniz ve herkes yarın için (kıyamet gününe ne amel işlediğine) baksın (yani sadaka verin ve Allah’ın emrine uygun ameller işleyin ki, kıyamet günü sevabını bulasınız) Allah’tan korkunuz, çünkü O, (iyilik olsun, kötülük olsun) yaptığınız her hareketten haberdardır.”

Y. SİNAN TANYILDIZ
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!