Oluşturulma Tarihi: Kasım 05, 2003 00:00
UZUN süredir ben, ‘‘düşük kur-yüksek faiz’’ politikası, ülke ekonomisini batırmıştır diye yazarken, sayfa komşum Ercan Kumcu, bunun sürdürülmesi gerektiğini vurgulayan makaleler yazıyordu. Ercan Bey geçen hafta, ardı ardına, bu politikayı savunan dört makale yazdı. Ancak dördüncü yazısının sonuç bölümünde ‘‘bu politikanın kalıcı olmaması gerekir’’ dedi. Böylece, yaklaşık 15 yıldır devam eden bu politika hakkında benim ileri sürdüğüm temel itirazı onaylamış oldu. Düşük kur-yüksek faiz politikası geçici bir süre, mesela bir kaç ay veya azami bir yıl uygulansaydı, ben de bu tedbiri onaylardım. Neyse, Ercan Bey fikrini etraflıca ortaya koyarak, bana da bu yaşamsal konuyu yeniden irdeleme fırsatı yarattı; sağolsun. Ben de görüşlerimi mümkün mertebe özetleyerek iki yazıya okurların bilgisine sunacağım.* * *Düşük kur-yüksek faiz politikası üzerine en bilimsel yazıları, ancak Türkiye ve benzeri ülke ekonomistleri yazabilir. Çünkü onlar 1/1 ölçeğinde deney yapılan bir laboratuvarda yaşamaktadır. Bu laboratuvarda bulunmayan yabancı iktisatçılar, istedikleri kadar yüksek ünvanlara sahip olsunlar, bizdekiler kadar bilimsel makale yazamazlar. Bu ülke iktisatçıları da onların Nobel ödülü aldığı ‘‘en yüksek getirili portföy oluşturma teknikleri’’ gibi konularında at koşturamaz. Gerek Ercan Bey'in gerek benim yazılarım, teliftir. Yabancı makaleden aktarma veya internetten indirme değildir.* * *1. Gelişmiş ülkelerde de yüksek veya düşük faiz konusu vardır. Ancak oralarda yüksek faiz denince ‘‘reel olarak’’ yüzde 7-8 kasdedilir. Düşük faiz ise yüzde 1-2'dir. Benim, ekonominin belasıdır dediğim yüksek faiz, yıllık reel yüzde 7'den yukarı olandır. Hele hele, son 15 yıldır zaman zaman oluşan yüzde 20 veya 30 gibi reel faizler, ekonomi için beladan da ötede, felakettir. Batılı iktisatçıların, yüksek faizlerle ekonomiyi soğutmak dedikleri süreç, yani enflasyonist gidişi frenleme önlemleri, uygulanan reel faizler yüzde 7-8 altında kaldığından benim ‘‘felaket’’ tanımımın kapsamı dışındadır.2. Faiz, fizik kapitalin (fabrikaların, otellerin, tarlaların, hanların, hamamların, barajların, köprülerin v.s.) getirisinin, ödünç finans kapitale aktarılmasıdır. Fizik kapitalin yıllık getirisinin doğal bir sınırı vardır. İstisnalar hariç bu getiri, reel olarak yüzde 7-8 dolayındadır. Eğer şartlar ödünç paraya, yüzde 8'den fazla bir faiz ödenmesini gerekiyorsa, bunu ödemek için fizik kapitalin yarattığı katma değerin tamamının alacaklılara verilmesi yetmez. Mutlaka, diğer üretim faktörlerinin yarattığı katma değerlerden bir aktarmaya ihtiyaç vardır.3. Yüzeysel olarak bakıldığında faizler, şirketler veya devlet tarafından ödeniyor gibi durur. Bu tamamen yanlıştır. Şirketler, üstlerine gelen faiz yükünü, maliyet ve/veya vade farkı olarak fiyatlarına yansıtır. Yani bunları tüketicilere ödetir. Yansıtamayan da batar. Batan şirketler, bankaları batırır. Batan bankalar, devletin sırtına biner. Devlet, böylece hem kamu borçlarını, hem de özel banka bataklarını faiziyle birlikte üstlenmiş olur. Kamu finansmanında devlet bir emme-basma tulumbadır. Parayı halktan emer, hortumcular dahil, kim bastırırsa, ak delik kara delik demeden pompalar durur. (Devamı var.) Son Söz: Bilimin kaynağı, deney ve gözlemdir.
button