Dünyanın bütün dışlanmışları, birleşin

Güncelleme Tarihi:

Dünyanın bütün dışlanmışları, birleşin
Oluşturulma Tarihi: Nisan 06, 2009 09:31

28’inci Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde öne çıkan filmlerden ikisini ilk gün izledim. Toplumda şu ya da bu nedenle dışlananlar açısından değerlendirildiğinde ortaya Karl Marx’ın ünlü sözünü çağrıştıran bu öneri çıkıyordu.

Haberin Devamı

İsmail Türkmen / citizenoff@gmail.com

Geçen yıl festivalin ilk günlerinde “Bakalım ne çıkacak bahtıma” diyerek biraz keşif biraz da serbest sörf mantığıyla seçmiştim filmleri. Ancak bu sene daha festival başlamadan izlediğim iki film ve festival kapsamında ilk gün gösterilecek iki film bana başka seçenek bırakmamıştı. “Dışlanmışlığı yazmalıyım” dedim kendi kendime. Geçen hafta basın gösterimleri yapılan iki filmde bu tema öne çıkıyordu: Mommo (Kız Kardeşim) ve All The Boys Love Mandy Lane (Vahşet Partisi). Atalay Taşdiken’in Mommo’su ayrıca festivalin ulusal yarışma bölümünde de bulunuyor ve 12 Nisan Pazar günü 13:30 seansında Emek’te görülebilir.  Cumartesi günü de Emek’te arka arkaya İsveç yapımı Lat Den Ratte Komma In (Gir Kanıma) ve Milk’i izledim.

Haberin Devamı

Kız Kardeşim ve Gir Kanıma’da dışlananlar çocuk, Vahşet Partisi’nde ergen, Milk’te ise yetişkinler. İlk iki film, birbirinden epeyce farklı toplumsal dinamiklerin bulunduğu Türkiye ve İsveç’te geçen hikayeleri aktarıyor beyazperdeye. Ancak dışlanma “küresel” bir vakıa. Dokuz yaşındaki Ali ile kardeşi Ayşe öksüz oldukları için, 12 yaşındaki Oskar ise “muhallebi çocuğu” olduğu için çete yaşamı süren ve racon kesen yaşıtları tarafından itilip kakılıyorlar. ABD’nin Texas eyaletinde geçen Vahşet Partisi’nde ise liseli “inek” Emmet ortam çocukları olan okul arkadaşları tarafından dışlanıyor ve “bakire kalmayı seçtiği için” sosyalleşemeyen “ateş parçası” Mandy ile birlikte takılıyorlar karşılıklı mecburiyetten. Milk’te ise ABD’de bir kamu kurumuna seçilen ilk “açık eşcinsel” olan San Francisco İdare Meclisi Üyesi Harvey Milk’in eşcinsel haklarının toplumca tanınması mücadelesi anlatılıyor.

Ali, Ayşe ve Oskar’ın, kendilerini hor görenlere karşı kesinlikle mücadele etmediklerini görüyoruz. İçinde bulundukları durumu kabullenmiş bir haldeler ve rüzgarın önündeki yaprak misali neredeyse tamamen edilgen bir tavırla sadece mucize bekliyorlar. Kız Kardeşim’in kahramanlarının ellerine, en büyük hasımlarına “Allah’ın verdiği küçük bir ceza” ile teselli bulmaktan öte pek bir şey geçmiyor. Bütün bu filmlerde hikayeleri anlatılan kahramanların tamamının “kıskanacağı” bir kişi varsa herhalde o da Oskar’dır. Vampir soslu bir süper kahraman filmi gibi duran Gir Kanıma’nın bu sevimli karakteri, belki bazı açılardan yine yalnız kalıyor ama kendisine okulu dar eden çocuklar “derslerini alıyor.” Ama tabii teslimiyetçi Oskar’dan değil, kurtarıcı vampirinden.

Haberin Devamı

Emmet ile Mandy ise dışlanmışlıklarıyla mücadele ediyorlar ama yoldan çıkarak. Bizde gazetelerin 3’üncü sayfalarında bolca okuduğumuz, “Bilmem hangi filme özendi, arkadaşlarını seksen parçaya ayırdı” türünden haberlere malzeme olacak bir intikam partisine imza atıyorlar.

KERİZ SİLKELEME

Bu filmler arasında dışlanmayla mücadelede anlamlı duran çaba ise Milk’te karşımıza çıkıyor: Örgütlenme ve dışlanmaya sonuna kadar karşı koyma. Gerçi Harvey Milk’in bazı sözleri icabında onun da hafiften “yoldan çıkabileceğine” işaret etmiyor değil (Milk, eşcinsel hakları konusunda toplumun gittikçe olumlu bir ortama yaklaşmasından rahatsız olanlara kelimesi kelimesine “Ya sev ya terk et” diye çıkışıyor. Öte yandan eşcinsel hakları için yapılacak referandumda oy kullanacak olanlara “Ya haklarımızı verirsiniz ya da iç savaş çıkar” uyarısında bulunuyor – özellikle ikinci tavrı çok da yoldan çıkma olarak algılamadığımı belirtmeliyim kişisel olarak). Ama en azından bize anlatılan hikayede dışlayanlar, Milk ve arkadaşlarının kararlı duruşları karşısında geri adım atıyorlar. Bunu sağlayan ise Milk’in ve arkadaşlarının ciddi biçimde örgütlenmeleri, kendilerini dışlayanlara da saygı duyarak onları ciddiye almaları, eşcinselliklerini açığa vurarak başarı olasılığı yüksek stratejiler izlemeleri ve bu yolda güçlü bir irade sergilemeleri. Yani öbür üç filmde olmayan şeyleri yapıyorlar. Harvey Milk’in kişisel tarihi açısından her ne kadar parlak olmasa da sonuç, haklarını savunduğu eşcinseller için önemli kazanımlara denk düşüyor.

Haberin Devamı

Milk’teki hikayeyi görünce şunu da düşünmeden edemedim. Liberalizmin ve piyasanın başat emirlerinden biri olan “bireycilik” galiba bir “keriz silkeleme” oyunundan ibaret bir şey. Madem liberal demokrasilerde ve piyasada bireyler haklarını “ancak ve sadece” örgütlenerek, hatta bunun da ötesinde belki sadece tehdit ederek alabiliyorlar o zaman bu felsefenin öncüleri neden “Birey de birey” diye tutturuyorlar. Öyle görünüyor ki bu kişiler bunu öğütlerken aslında sadece şu atasözünü hatırlatıyorlar bize: Ele verir talkını, kendi yutar salkımı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!