Güncelleme Tarihi:
Üsküdar Üniversitesi Dünyadaki 3’üncü Nöropsikofarmakoloji Araştırma Merkezi’nin kapılarını basına açtı.
Üsküdar Üniversitesi tarafından kurulan ve dünyadaki üç Nöropsikofarmakoloji Araştırma Merkezi’nden biri olan “Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde şizofreniye yönelik umut verici ve önemli bulgular elde edildi. Yeni bir beyin kimyasalı olan “agmatin” şizofreni tanı ve tedavisine bakışı tamamen değiştirebilir.
Pensilvanya ve Cambridge Üniversitelerinden sonra dünyanın üçüncü merkezi olarak hizmet veren Üsküdar Üniversitesi Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde (NPFUAM) beyin hastalıkları için ilaç araştırmaları yapılacak. Bu merkezden elde edilen ilk sonuçlar şizofreninin tanı ve tedavisinde dünya çapında ses getirecek nitelikte. Üsküdar Üniversitesi Nöropsikofarmakoloji Merkezi Müdürü Prof. Dr. Tayfun Uzbay yaptığı çalışmalar sonucu agmatin ile şizofreni arasındaki ilişkiyi ortaya koyan çok önemli veriler elde ettiklerini açıkladı. Journal of Psychiatric Research isimli uluslararası bilimsel dergide de yayınlanan bulgulara göre şizofreni hastalarının kanlarında sağlıklı bireylere göre oldukça yüksek agmatin düzeyleri gözlendi.
Beynin işlevleri ile ilgili bilgiler hala sınırlı düzeyde biliniyor. Beyine bağlı hastalıkların ve psikolojik problemlerin çözümü ise hala araştırılıyor. Şizofreni ve Alzheimer gibi ciddi hastalıklarda kökten bir tedavi şimdilik mümkün değil, ancak hastalıkların tedavisi için araştırmalar sürüyor ve her geçen gün yeni sonuçlar alınıyor. Üsküdar Üniversitesi’nde kurulan Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi gibi nitelikli merkezler ile dünyadaki beyin araştırmalarına destek ve yön verecek çalışmalar Türkiye’de de yapılabiliyor ve Türkiye ilgili alanda dünyadaki bilimsel rekabete katılıyor. Gelecekte beyin hastalıklarının tanı ve tedavisine yönelik yeni yöntem ve ilaçların keşfedilmesi amacıyla kurulan Üsküdar Üniversitesi Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde öncelikli olarak şizofreni ve madde bağımlılığına odaklanılacak.
Üsküdar Üniversitesi Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi Türkiye’de bilimsel araştırmalar yapmaya odaklı olarak kurulmuş ilk merkez olmakla birlikte Dünya’da da bu işleve sahip sayılı merkezlerden biri olma özelliğini taşıyor.
Agmatin oranı artık kanda ölçülebiliyor.
Günümüzde sinir bilimi alanında en çok yatırım yapılan alanlardan biri şizofreni tedavisine yönelik yeni ilaçların geliştirilmesi. Şizofreni çözüm bekleyen en önemli 20 dünya problemi arasında 11. sırada yer alıyor. Dünya’da 700 milyon, Türkiye’de ise yaklaşık 750 bin şizofreni hastası bulunuyor.
Beyin işlevleri ile ilgili bilgilerin hala sınırlı olduğuna dikkat çeken Üsküdar Üniversitesi Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Tayfun Uzbay, bilimin evrensel standartlarına uygun nitelikte araştırmaların yapılabilmesi amacıyla nöropsikofarmakoloji araştırmaları için yeni bir merkez kurduklarını belirterek, araştırma ve eğitimde nobel ödülüne aday çalışmalar hedeflediklerini söyledi. Prof. Uzbay “Yaptığımız çalışmalar sonucu kandaki Agmatin yüksekliği ile şizofreni hastalığı arasında ilişki tespit ettik. 2009 yılında elde ettiğimiz deneysel veriler agmatin ve şizofreni arasındaki önemli ilişkiye işaret ediyordu. Bugün açıkladığımız araştırmanın sonuçları ise hastalığın tanısı ve tedavisine önemli katkılar sağlayacak nitelikte. Agmatin metabolitlerinin şizofreniden ölen hastaların beyinlerinde ve şizofreni hastalarının kanlarında yüksek olduğu daha önce gösterilmişti. Biz deney hayvanlarında agmatinin belli bir doz aralığının üzerinde şizofreni benzeri etki oluşturduğu da göstermiş ve bulgularımızı 2010 yılında Journal of Psychopharmacology’de yayınlamıştık. Son bulgularımız bu verileri de desteklemektedir. Agmatin yakın gelecekte şizofreni ve benzeri hastalıklar için anahtar beyin kimyasalı konumuna gelebilir. Agmatin aynı zamanda güçlü ağrı kesici ve morfinin ağrı kesici etkilerini güçlendirici özelliğe de sahip. Şizofreni hastalarının ağrıya karşı duyarsız davranışlar sergilemesi de bununla ilişkili olabilir. Öte yandan agmatine NMDA alıcılarını bloke edici özelliğe sahip ve NMDA blokajı ile şizofreninin bazı belirtileri arasındaki ilişki de yıllardır biliniyor. Sonuç olarak, tüm veriler beyinde agmatin salgılanmasını düzenleyen ilaçların hastalığın kontrolü için yarar sağlayabileceğine işaret ediyor” dedi.
Nöropsikofarmakoloji yaşadığımız yüzyılın en önemli bilim disiplinlerinden biri olduğunun altını çizen Uzbay, hem Türkiye’ye hem de tüm dünyaya açık olarak, etik ilkeler doğrultusunda pozitif bilimsel rekabet içinde çalışmalarını geliştirerek sürdürmeye devam edeceklerini söyledi. Türkiye’nin 2023 hedefi doğrultusunda gelecekte önemli beyin hastalıklarının tanı ve tedavisine yönelik yeni yöntem ve ilaçları kullanıma sunmayı arzu ettiklerini de vurgulayan Prof. Dr. Uzbay, bunun için öncelikli hedeflerinin şizofreni ve madde bağımlılığı olduğunu, bu konularda dünya ile rekabet edebilecek yeterli bilimsel birikim ve donanıma da sahip olduklarını dile getirdi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Nevzat Tarhan; Dünya’da sayılı davranış bilimleri araştırma merkezlerinden biri olan Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi ile dünyaya bilim ihraç etmeyi hedeflediklerini belirtti. Prof. Tarhan bu merkezle birlikte, etik ilkeler doğrultusunda nitelikli bilimsel araştırmalar yapma ve bilimsel platformda en üst seviyede dünya ile rekabet etme becerisi kazanmış bilim insanları yetiştirmeyi, geleceğin nitelikli bilim insanlarının yetişmesinin yolunu açacak bir alt yapının oluşturulması ve Alzheimer, şizofreni, otizm, depresyon, Parkinson ve madde bağımlılığı gibi önemli beyin hastalıkları için yeni tedavi yöntemlerinin araştırılmasını amaçladıklarını kaydetti.
*Nöropsikofarmakoloji (yunanca: neuron + psyche + pharmacon + logos => sinir - ruh/akıl - ilaç - bilim)
Nöropsikofarmakoloji 20’inci yüzyılın ilk yarısında psikoloji ve psikiyatri bilimleri fenomenolojik, yani gözleme dayalı bilimlerdi. Hastalarda gözlenen davranışlar veya temalar, çocukluk deneyimleri, kalıtsal olarak geçen eğilimler veya beynin belirli kısımlarında oluşan zedelenmeler ile açıklanırdı. Zihnin fonksiyonlarını veya fonksiyon bozukluklarını açıklamanın yolu bu idi. Gerçekten de psikolojinin davranışsal dalı fonksiyon bozukluklarını bir “yazılım” hatası olarak görme eğiliminde idi. Nöropsikofarmakoloji 1950’lerin başlarında, Monoamin Oksidaz (MAO) inhibitörleri, trisiklik antidepresanlar, thorazin ve lityum gibi, depresyon ve şizofrenide işe yarayan ilaçların keşfi ile başlar. O güne kadar bu karmaşık hastalıkların herhangi bir ilacı yoktu. Beyin devrelerini ve kimyasallarını doğrudan etkilemek için lobotomi denen beyin ameliyatları veya beyne kuvvetli elektrik akımı vererek hastanın katılaşmasına yol açan yöntemler tedavi olarak kullanılırdı.
Nöropsikofarmakoloji’nin çıkış noktası şudur: Zihnin gerek normal, gerekse ilaç vasıtası ile değişikliğe uğramış tüm halleri, ve de zihinsel veya bilişsel fonksiyon bozuklukları, temelde nöro- kimyasal kaynaklıdır, daha detaylı bir bakışta ise merkezi sinir sisteminin devrelerini oluşturan yollardan kaynaklanır (nöron doktrini). Dolayısı ile nöronların veya sinir hücrelerinin çalışma şeklinin anlaşılması zihnin anlaşılması için ön şarttır. Bu bilimin nihai amaçlarından biri, farklı nöro-patolojik durumlar ve psikiyatrik bozukluklar için farklı reçeteler düzenlemek ve geliştirmektir.
Nöropsikofarmakolojik araştırmaların amacı nörotransmitter (iletileri bir nörondan diğerine taşıyan beyin kimyasalı) sistemin içinde belli seçilmiş ve spesifik reseptörlere (alıcı) etki eden ilaçlar tasarlamak ve geliştirmektir.