Güncelleme Tarihi:
Türkiye’nin AB üyeliğinin en büyük destekçilerinden, eski İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband, geçen hafta düzenlenen World Political Forum’a (Dünya Politik Forumu) katılmak üzere İstanbul’daydı. Bu günlerde dünyanın en büyük yardım kuruluşlarından IRC’nin (Uluslararası Kurtarma Komitesi) başına geçmeye hazırlanan Miliband’le Gezi Parkı sürecini ve Avrupa’daki yankılarını konuştuk.
İYİ EĞİTİMLİ EYLEMCİLER
Türkiye’de Gezi Parkı’yla başlayan ve yaklaşık bir aydır süren protesto gösterilerini nasıl görüyorsunuz?
- Bana göre protesto gösterileri demokratik, açık ve özgür bir toplumun göstergesidir. Benim ülkemde de hükümet karşıtı gösteriler oluyor. Bu gösteriler Türkiye’deki demokrasi ve özgürlük anlayışının bir parçası. Bu olaylarda beni en çok etkileyen ve şaşırtan şey şu oldu: Göstericilerin ne kadar vatansever bir dille konuştuklarını ve ne kadar eğitimli olduklarını gördüm. Bence Gezi Parkı eylemcilerinin kararlı söylemleri ve konuşmaları, Türkiye’deki eğitim sisteminin ne kadar iyi olduğunu gösterdi. Türkiye’nin böyle bir yüzü olduğunu gösterdiler.
Bütün bu olayların Türkiye’nin yurtdışındaki, özellikle de AB’deki imajını olumsuz yönde etkilediği söyleniyor. Sizce de öyle mi?
- Bence (Avrupa’da) iki temel yaklaşım var: Birincisi; “Türkiye’yle aramıza mesafe koymalıyız” diyenler. İkinci yaklaşım ise “Bütün bu olaylardan sonra Türkiye’yle daha da yakın olmalıyız” diyenler. Ben ikinci görüşü paylaşıyorum. Bence son bir aydır meydana gelen olaylar Türkiye’yle ilişkinin kesilmesini değil, ilişkilerin yeniden kurulmasını gerektiriyor. Ama ben tek bir kişiyim, tabii bu konudaki görüşler çok bölünmüş durumda.
Almanya Başbakanı Angela Merkel gösteriler sırasında polisin orantısız güç kullanmasını eleştirdi, aynı zamanda Türkiye’nin AB üyeliğine karşı söylemlerini de sertleştirdi.
AB’nin bu süreçte Türkiye’ye yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?
- Fikrim hep şöyle oldu: Türkiye her zaman Avrupa’nın geleceğinin büyük bir parçası olacak. Avrupa’nın da Türkiye’nin geleceğinin bir parçası olmasını istiyorum. Bu fikrim hiç değişmedi. Kültürel, siyasi ve stratejik olarak birbirimize katabileceğimiz çok şey var. Avrupa Türkiye için bir dayanak noktası olabilir, çünkü zor bir bölgedesiniz ve zor komşularınız var. Avrupa için de Türkiye, bölgedeki Müslüman ülkelerle ilişkilerde dinamizm ve yeni stratejik ortaklık kaynakları sunuyor. Şiddet hakkında iddialara gelince bununla ilgili görüntüleri seyretmedim, yorum yapamam. Ancak şurası bir gerçek: Dışarıda insanlar Türkiye’yi birçok şeyle özdeşleştirebilirler ama şiddetle olmamalı.
BBC’YLE GURUR DUYUYORUM
Başbakan Erdoğan bu süreçte Avrupa Parlamentosu’nun hükümetin Gezi protestoları sırasındaki tavrını eleştiren kararını tanımadığını söyledi.
- Avrupa Parlamentosu’nun kararı, Avrupa Parlamentosu’nun kararıdır. Seçilmiş parlamenterler tarafından alınmış bir karardır. Ama sadece AP’de değil, Türk hükümetinden de polisin aşırı güç kullanımını eleştirenler oldu. Yabancıların bir ülke için yorumda bulunması her zaman için zor bir durum. Ama bu durum Türkiye’nin dünyadaki yerine işaret ediyor, Türkiye önemli bir ülke ve insanlar da burada olup biteni önemsiyorlar.
Son olaylarda BBC ve yabancı medya kuruluşları da yalan haber yapmakla suçlandı…
- BBC’nin İngiliz hükümetinden hiçbir şekilde emir almayan bağımsız bir gazetecilik kuruluşu olduğunu biliyorum. BBC’deki gazeteciler ve yöneticiler son derece bağımsız hareket eder. Ama politikacılarla gazetecilerin ilişkisi her zaman zor olmuştur. Birbirimizi yeterince anlayacak kadar yakın olmamız gerekiyor ama çok da yakın olmamamız gerekiyor ki karşılıklı birbirimizi eleştirebilelim. Ben BBC’yle gurur duyuyorum, bence harika bir uluslararası medya kuruluşu.
BU YOLDAN GERİ DÖNÜŞ YOK
Türkiye’deki gösteriler başladıktan bir süre sonra Brezilya’da, daha sonra da Bulgaristan’da benzer şekilde kitlesel gösteriler oldu. Bunların ortak yanı nedir?
- Bakın burada büyük bir devrim oluyor. Bu da açık toplum devrimidir. Türkiye’de gördüğünüz eylemler aslında özgürlüklere dair çok daha büyük bir açık toplum trendinin bir parçası. Dünyada Türkiye ve İngiltere gibi demokratik ülkeler var, bir de Ortadoğu ülkeleri ve Çin gibi demokratik olmayan ülkeler var. Açık toplum şu demek: Bir bilginin anında dolaşıma girmesi, çekilen görüntülerin anında paylaşılması. Bu günlerde artık herkes gazeteci. Bu tek yönlü bir yol ve bu yoldan geri dönüş yok. Artık dünya daha az açık bir yer haline gelmeyecek. Teknoloji, entegrasyon, ekonomi, kültür, seyahat, bunların da etkisiyle artık her şey küreselleşti. Kendinizi artık böyle bir dünyaya kapatmanıza ve bu dünyadan soyutlamanıza imkân yok. Bu, suyu ters yönde akıtmaya çalışmak gibi bir şey. Bugün
artık hepimizin yüz yüze kaldığı bir gerçek var: Artık her hükümet kendi halkıyla koalisyon kurmuş durumda. Yeni dünya düzeni bu. Bu düzende tabii ki farklı insanların da farklı talepleri olacak.
Sosyal medya kapatmakla yok olmaz
Bu hareketlerde başı çeken gençler ne istiyor?
- Gençler iş, fırsat eşitliği, özgürlük istiyorlar. Bence aynı zamanda devletin davranışlarıyla ilgili kuralların olmasını istiyorlar, kendi davranışlarıyla ilgili de kuralların olmasından yanalar. Anarşi istemiyorlar. Açık ve sivil toplumlar için asıl büyük zorluk şu: Aynı anda hem özgürlüğü hem de düzeni nasıl sağlayacaklar? Bu, bazı şeyleri kapatarak olmayacak. Sosyal medyayı kapattığınız zaman sosyal medya yok olmayacak. Gençler artık kendilerini ekonomik, sosyal ve siyasi olarak ifade etmek istiyorlar. Mısır’dayken devrim sürecinde karşılaştığım en etkileyici olaylardan biri şuydu: Gençlerin oluşturduğu bir kongrede tamamen kapalı genç bir kadın kalktı ve şunu söyledi: “Ben kendi başörtüsü takma hakkımı savunmak için devrimin bir parçasıyım ama aynı zamanda benden farklı düşünen arkadaşlarımın başörtüsü takmama hakkını savunmak için de buradayım” demişti. İşte çoğulculuk budur. Ve tüm dünyada olan da bu.