21. yüzyılın ilk Dünya Felsefe Kongresi, Batı'nın birçok ‘durum’da ‘öteki ülke’ olarak gördüğü Türkiye'de yapılıyor. Bunda, yarım asır önce hayalleri için İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'nü seçen İoanna Kuçuradi'nin emeği var.Uluslararası Felsefe Kuruluşları Federasyonu ve Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı, başta Goethe Madalyası olmak üzere birçok uluslararası ödül sahibi Kuçuradi'nin bir özelliği de mütevazılığı. Kuçuradi, makam sahiplerinin eş ve çocuklarına, sekreterlere bile makam otomobili verilen Türkiye'de, otobüse, dolmuşa binen bir profesör. Kongre sürecinde işadamı bir öğrencisi Kuçuradi'ye bir araba tahsis etmiş.Devlete müteşekkirimDünya Felsefe Kongresi'ni devletten aldığımız destekle yapabiliyoruz. Devletin dışında iki hizmet sponsorumuz vardı. Son aylarda gazetelerde çıkan haberlerin ardından iki sponsor daha eklendi. Ama bu kongreyi yapabilmemizi en başta devletin sağladığı imkanlara borçluyuz. Dışişleri Bakanlığı Kültür İşleri Genel Müdürlüğü ile ideal bir şekilde çalışıyoruz. Terörü felsefeciler tanımlamalıBugün ‘dünya problemi’ dediğimiz birçok sorunun temelinde, hareket noktalarının temelindeki fikirlerin problemli olması yatar. Felsefenin bir işi de bu fikirleri kavramlaştırmak, kavramları açıklığa kavuşturmaktır. Hep tanımlar konusunda kavgalar oluyor, biliyorsunuz. Bugün hálá dünyamızda resmen kabul edilen ortak bir terör tanımı yok. Çünkü herkes kavramı bir tarafa çekiyor. Bu tür kavramların açıklığa kavuşturulması, tanımlar felsefenin işidir. Bilgiyle temellendirilen tanımlara, kavramlara ihtiyacımız var, ki ayaklarımızı onlara basarak yola çıkalım. Birisinin terörist eylem dediğine, sizin de terör eylemi demeniz için bilgisel bir terör tanımı gerekiyor. İnsanların felsefenin önemini görmesi için kendi hayatlarıyla bir bağ kurmaları şartTürkiye'de laik/anti-laik, asker/sivil gibi ikileşmeler yaşanıyor. Sizce 21. yüzyılda ‘ben ve öteki’ kavramı, Türkiye'de farklı zeminlerde yeniden mi yerleşiyor?-Bizdeki karşı karşıya gelmelerin, daha çok politik, ideolojik, dünya görüşü bağlamında olduğunu düşünüyorum. Ancak geçenlerde beni çok şaşırtan bir şey oldu. CNN Türk'te yaptığımız bir program sırasında öğrendim: Bu konuda yapılan bir ankete katılanların, oranı oldukça yüksek bir bölümü, komşusunun şu ya da bu dinden olmasını istemiyor. Bu beni şaşırttı, çünkü Türkiye'de bu tür bir ayrımcılığın az olduğunu düşünüyordum, daha çok siyasal ayrımcılık var. Tabii anket ne kadar sağlıklı yapıldı, bilemem.Felsefe, ülkemizde günlük yaşama ‘‘Bana felsefe yapma’’ gibi olumsuz bir yargı ile yerleşmiştir genelde. Türkiye'de düzenlenen Dünya Felsefe Kongresi'nin bu yönde de bir getirisi olacak mı?- Biz felsefeyi dört duvarın arasından çıkartmayı özellikle istedik ve yıllardır bunu yapmaya çalışıyoruz. Türkiye Felsefe Kurumu'nu kurmanın temel amaçlarından biridir bu. Ne kadar becerdik bilemem tabii.1970'lerde üniversite gençliği, tek boyutlu da olsa felsefe kitaplarına dokunan bir gençlikti. Bugünün gençliğinin felsefe ile ilişkisi ne?- Genel bir cevap vermek çok zor. Türkiye Felsefe Kurumu'nun çocuklar için felsefe birimi var. İstanbul'da, İzmir'de, Antalya'da, Urfa'da lise düzeyinde öğrencilerle çalışmalar yapılıyor. Bu ders dışı çalışmalara çok ilgi var. Dünya Felsefe Kongresi'nde de gençlik oturumlarımız var. Bu, kongrenin bir yeniliğidir. Kongremizde iki oturum lise, üç oturum da üniversite öğrencileri için. Son oturumlara gönderilen bildirilere ve gelen öğrenci sayısına bakarsanız, ilgi var. Ancak bunu söyleyebilirim. Felsefe sözcüğü ilk kez ilkokulda karşıma çıktı. Sanırım Köy Enstitüleri'nin yayınladığı çizgi romanlar vardı. Birisinde Platon, cahil bir kölenin bile yöntemi gösterilirse problem çözebileceğini anlatıyordu. Kongre dışında çocuklara, gençlere yönelik ne tür çalışmalarınız var?- Biz felsefe olimpiyatlarını da düzenliyoruz. Ulusal düzeyde Türkiye Felsefe Kurumu olarak, uluslararası düzeyde de federasyonun himayesi altında. Arjantin'de yapılan 2003 Uluslararası Felsefe Olimpiyatı’na 20 civarında ülke katıldı. Bu sayı gitgide artıyor. Bu gruptan gençler gelecek, Fransızca ve İngilizce iki oturum olacak.MİNİBÜSTEKİ FELSEFİ SORUNTürkiye'de günlük yaşamda giderek etkisini artıran kapkaç, tinerciler, belki de Marcuse'nın deyimiyle ‘dışarıdakilerin’ sokaklarda yarattığı şiddeti, bir felsefeci olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Ve günlük hayatta en çok ne sizi rahatsız ediyor?- İnsanlar bazı şeyleri yaparken ne yaptıklarının farkında değil. Olmayacak bazı şeyleri o kadar doğal yapıyorlar ki. Başkaları da bunları görüyor, ‘‘Herhalde bu normal bir şey’’ diye düşünüyor. Çok basit bir örnek vereyim. Bazı minibüslerden inerken kapıyı sizin tutmanız gerekiyor. Siz inerken, arkadan gelene çarpmasın diye kapıyı tutuyorsunuz. Ama bazıları iniyor ve kapıyı tutmuyor. Siz orada tutarak bekliyorsunuz. Bunu yapanlar, ne yaptıklarının farkında değiller. Olsalar, hiç kimse yapmaz. Birçok şeyde bu böyle.Yani daha çok eğitim-öğretim sorunu mu?- Evet eğitimle ilgili. Otomatik olarak siz çıkarken kapıyı tutarsanız, arkadan gelen de tutar, bu böyle gider. Bu, temeli saygı olan otomatik hale gelmiş bir davranıştır. Bazı şeyler ailede, okulda öğrenilir, gözlemle de öğrenilebiliyor. Eğitim çok önemli, ama nasıl bir eğitim?Türkiye'de eğitime, ilkokuldan üniversiteye kadar bir ‘‘derece yarışı’’ yerleşti. Bu da kalite sorununu etkiliyor. Kaliteli insan hatta nesil yetiştirmek, eğitime felsefi bir bakış açısını zorunlu kılıyor. Sizin, Felsefe Kurumu'nun öncülüğünde bir kampanya yapılamaz mı?- Çocukların da, büyüklerin de felsefenin önemini görebilmeleri için, kendi hayatlarıyla bir şekilde bağlantı kurmaları gerekir. Siz dinlediğiniz şeyi hayatınızla bağlantı içine sokmazsanız, önemini göremezsiniz. Bir kulaktan girer bir kulaktan çıkar. Bizim böyle bir kampanyamız yok. Milli Eğitim'in yaptığı bazı çalışmalara katılıyoruz, ama biri geliyor bir şey yapıyor, bir yere kadar götürüyor, sonra başkası geliyor işler değişiyor. Oysa bazı değerli amaçların gerçekleşebilmesi için, süreklilik gerekli.Elazığ’da bir lokantada Picasso’nun Guernica’sının tahtadan oyulmuş kopyasını görünce çok şaşırdımBizim insan hakları eğitimiyle ilgili Ulusal Komitemiz var. Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde insan hakları seminerleri düzenliyoruz. Bu vesileyle Türkiye'yi çok gezdik ve beni sevindiren bir şey gördüm. Çeşitli illerde kendi içlerinde kültürel etkinlikler geliştirme eğilimi var. Hiç unutamayacağım bir şey: Elazığ'da bir göl var, etrafında hiçbir şey yok, sadece bir küçük lokanta. O lokantaya yemeğe gitmiştik, birden şaşırıp kaldım: duvarda tahtadan oyulmuş kocaman bir Guernica tablosu. O lokantanın sahibi Picasso'nun bu tablosunu tahta üzerinde işlemiş. Korelilere etik borcum var, gelecek kongrede Kore’yi destekliyorumBundan sonraki Dünya Felsefe Kongresi'nin yapılacağı ülke için iki aday var: Kore ve Yunanistan. Ben birkaç nedenden dolayı, Kore'yi destekliyorum. Bir kere güveniyorum, yapabilirler. İkincisi de etik bir borcum var onlara. Kore'de 20-25 yıldır arkadaşım olan bir meslektaşım var. Bir gün ‘‘Kongreyi Kore'de düzenlemek için biz aday olmayı düşünüyoruz’’ dedi. Ben de, ‘‘Biz başladık bile. Sen ve ben rakip olamayız’’ dedim. O da ‘‘Tamam, aday olmuyoruz’’ dedi ve genel kurulda Kore'nin temsilcisi ‘‘Aday olmayı düşünüyorduk, ama Türkiye aday olduğu için aday olmuyoruz. Ama herhangi bir nedenden dolayı Türkiye kongreyi yapamazsa, biz yine adayız’’ dedi. Bu açıdan benim etik bir borcum var. Kişiler arası etik ilişkiler, karşılıklı saygıya dayanıyorsa, birçok şeyi etkileyebiliyor. Bu pek alışılmış bir yol değildir dünyamızda; yani hep hesaplar, hırslar ön plandadır, ama bu da olabiliyor işte.Felsefenin ardından dans21. Uluslararası Dünya Felsefe Kongresi'ne katılacak olan konukları bir de sürpriz bekliyor. Bir hafta boyunca felsefe oturumlarında yorulan felsefeciler, ‘‘Magic You / Ney’’ topluluğunun sunacağı dans gösterisiyle dinlenecekler. İki yıl önce Mydonose çatısı altında Dansın Sultanları'nı ortaya çıkaran ekipten Ali Erten ve Ömer Önder'in birlikte oluşturdukları topluluk konuklara 80 dakikalık bir şov sunacak. Bu müzik ve animasyon şöleninde Antik Çağ'dan günümüze dansın Anadolu'daki serüveni anlatılıyor.Yeni çağın bütün sorunları konuşulacak21. Dünya Felsefe Kongresi'nin ana konusu: Dünya Problemleri Karşısında Felsefe. Ana oturumlar şöyle:Felsefenin Rolü: Aydınlanma, postmodern düşünce ve diğer perspektifler.Bilim ve teknolojideki yeni gelişmelerde karşılaşılan etik ve felsefi sorunlar.Globalleşme ve kültürel kimlik.İnsan hakları, devlet ve uluslararası düzen.Sempozyumlar ise şöyle:Eşitsizlik, yoksulluk ve gelişme: Felsefe perspektifler.Şiddet, savaş ve barış.Demokrasi ve geleceği: Yurttaşlık ve sivil toplum.İnsan hakları: Kavramlar, problemler ve beklentiler.Türkiye'de felsefe.Ayrıca pekçok felsefeci bildiriler sunacak. Dil felsefesinden matematik felsefesine, Marx'tan Sartre'a, Ortaçağ felsefesinden Afrika felsefesine kadar sayısız konuda oturumlar düzenlenecek. Kongrenin bir özelliği de öğrenciler için ayrı oturumlar düzenlenmesi. Bu oturumlarda gençler postmodern çağda siyasal eylem, insan hakları, yabancı düşmanlığı ve öteki sorunu gibi konular tartışılacak.JURGEN HABERMAS68’lilerin ruhani lideriVirginia Üniversitesi'nden Richard Rorty'nin, ‘‘Modern zamanların en sistematik filozofu’’ dediği Habermas, 1929'da Almanya'da doğdu. Frankfurt Okulu'nun 2. kuşak üyelerinden. Max Horkheimer ve Theodor Adorno'nun öğrencisi oldu. Televizyona çıkma taleplerini geri çevirmesiyle tanınan Habermas, Alman gazetelerine yazdığı birkaç makale ile kamuoyu oluşturdu. Alman Sosyal Demokrat Parti lideri Peter Glotz'un ifadesiyle, ‘‘bu yazılar özellikle parti görevlileri ve gazeteciler üzerinde etkili oluyordu.’’ 1945'te Müttefikler Almanya'yı işgal ettiğinde Habermas 15 yaşındaydı ve Hitler Gençlik Kulübü üyesiydi. Nürnberg Mahkemeleri sırasında gösterilen
filmler, Habermas'ın politik uyanışının da baÅŸlangıcı oldu. Öyle ki, 68 olaylarında, ‘‘Teröristlerin ruhani lideri’’ olarak suçlanıp eleÅŸtirildi. Dostları ve öğrencileriyle Frankfurt'taki bir Yunan lokantasına gidip gecenin geç saatlerine kadar siyaset, felsefe konuÅŸmak en sevdiÄŸi ÅŸeylerden. Bu sohbetlere garsonlar ve lokantanın sahibi de katılıyor. Ãœstelik eÅŸi, ertesi gün dersi olduÄŸunu hatırlatmasa kalkmaya da niyetli görünmüyor. Habermas'ın Türkçe'ye çevrilen kitapları arasında Ä°deoloji Olarak Teknik ve Bilim (YKY), Ä°letiÅŸimsel Eylem Kuramı (Kabalcı), KüreselleÅŸme ve Milli Devletlerin Akibeti (Bakış) Öteki Olmak, Ötekiyle YaÅŸamak (YKY), Ä°nsan DoÄŸasının GeleceÄŸi (Everest), Kamusallığın Yapısal Dönüşümü (Ä°letiÅŸim) var.ÅžEYLA BENHABÄ°BÄ°stanbullu hemÅŸerimizÄ°stanbul'da doÄŸdu. Amerikan Kız Koleji'nde okudu. ABD'ye giderek Brandeis Ãœniversitesi'nde felsefe tahsil etti. Öğrenimini Yale Ãœniversitesi'nde sürdürdü. 1993'ten beri Harvard Ãœniversitesi'nde profesör. Bir ara New School AraÅŸtırma Merkezi'ni yönetti. Liberal demokrasilerde çokkültürlülük, vatandaÅŸlık kavramının deÄŸiÅŸimi gibi konularda çalıştı. Cambridge Ãœniversitesi'nde dersler verdi. Benhabib, feminist teoriye en önemli katkıları yapan isimlerden biri olarak kabul ediliyor. Feminist Mücadele: Felsefi DeÄŸiÅŸim kitabı, bu konuyu tartışıyor. 1995'ten bu yana Amerikan Sanatlar ve Bilimler Akademisi üyesi olan Benhabib, Marx, Hegel, Weber ve Habermas üzerine yaptığı çalışmalarla da tanınıyor.VICTORIA CAMPSEtik sorunlarının üstadı, milliyetsiz KatalanKendisini ‘‘milliyetsiz’’ olarak tanımlayan Camps aslında bir Katalan. Barcelona Ãœniversitesi'nde felsefe, Bağımsız Barcelona Ãœniversitesi'nde ise etik hocası. Ölü Tanrı'nın Ä°lahiyatçıları (1968), Analitik Felsefe ve Pragmatik Dil (1976), Etik Ä°mgelem (1983), Etik, Retorik, Siyaset (1988) Halk Erdemleri (1990), Gündelik Hayatın HuzursuzluÄŸu (1996), Kadın Yüzyılı (1998) gibi mühim kitapların altında imzası var. Barcelona'daki çeÅŸitli hastanelerin etik komitesinde yer aldığı gibi, çeÅŸitli alternatif kuruluÅŸların da baÅŸkanlığını veya yönetim kurulu üyeliÄŸini yürütüyor. Bir taraftan da, Isegoria Dergisi'nin yazı kurulu üyeliÄŸini ve Etik Tarihi isimli ortak bir kitabın koordinasyonunu yapıyor. ‘‘GeleceÄŸi geçmiÅŸten deÄŸil, bugünden baÅŸlayarak inÅŸa etmeliyiz’’ diyen Camps, Katalan milliyetçiliÄŸi kadar, Ä°spanyol milliyetçiliÄŸine de karşı çıkıyor.RENE GIRARDÅžeytanı gören filozof1923'ün Noel'inde Avignon'da doÄŸdu. 1943-47 yılları arasında Paris'teki Ecole des Chartres'de tarih ve arÅŸiv okudu. OrtaçaÄŸ tarihi konusunda uzmanlaÅŸtı. 1947'de bir yıllığına Indiana Ãœniversitesi'ne gitti. Burada çalışmalarını sürdürürken dile merak saldı. Duke Ãœniversitesi'nde bir süre görev yaptıktan sonra Johns Hopkins'te profesör oldu. 1981'de Stanford'da göreve baÅŸladı ve 1995'te emekli oldu. MeslektaÅŸları, Girard'ın tezlerini tartışmak üzere 1990 yılında ‘‘Şiddet ve Din’’ isimli bir platform oluÅŸturdu. Söz konusu platform, her yıl ABD'de veya muhtelif Avrupa ülkelerinde çalışmalarına devam ediyor. Ayrıca yine Girard'in fikirlerini tartışmak üzere kurulan Contagion Dergisi de 1994'ten beri yıllık olarak yayımlanıyor. Kitapları arasında, Feodor Dostoyevski: Yeraltının DoÄŸuÅŸu, Åžiddet ve Kutsal, Kıskançlığın Tiyatrosu: William Shakespeare, ÅžimÅŸek Gibi Düşerken Åžeytanı Gördüm sayılabilir. (YKY), Ä°nsan DoÄŸasının GeleceÄŸi (Everest), Kamusallığın Yapısal Dönüşümü (Ä°letiÅŸim) var.JELIO JELEVBulgaristan’ın ilk demokratik baÅŸkanıydıBulgar Jelio Jelev, bir felsefeci ve modern zamanlarda Balkanlar'a damgasını vuran önemli bir devlet adamı. 1935 Varna doÄŸumlu. Sofya Ãœniversitesi'nde felsefe okudu. Ãœniversitedeki toplantılarda dogmatik görüşlere karşı çıkmasıyla göze çarptı. Yönetimle başı sık sık derde girdi. Doktora tezinde Lenin'in ‘‘felsefi kategoriler’’e iliÅŸkin görüşünü eleÅŸtirdi. Önce bursu iptal edildi, ardından Sofya'ya ayak basması yasaklandı. Yedi yıl eÅŸinin köyü olan Grosden'de toprakla ve felsefeyle haşır neÅŸir oldu. Bu sırada kaleme aldığı ‘‘FaÅŸizm’’ adlı kitabı önce pek önemsenmedi. Ama bir müddet sonra eserdeki ‘‘totaliter devlet’’ olarak ortaya koyulan tezin esas olarak Bulgaristan'daki sisteme bir eleÅŸtiri olduÄŸu anlaşıldı. Eski sistemin 10 Kasım 1989'da devrilmesinden sonra politika sahnesine çıktı. 1990'da Bulgaristan devlet baÅŸkanı oldu. Yapılan ilk serbest seçimlerde tekrar devlet baÅŸkanı seçildi. 1997'de görevini bıraktığını ve yeniden felsefeye döneceÄŸini açıkladı. Öyle de yaptı.AGNES HELLERNazi kamplarından kurtulan felsefeci 1929'da BudapeÅŸte'de doÄŸdu. Aile fertlerinin pek çoÄŸunu kaybettiÄŸi Nazi kamplarından kurtulmayı baÅŸardı. 1947'de Georg Lukacs'ın öğrencisi ve asistanıydı, daha sonra da aynı kürsüde profesör oldu. SavaÅŸ sonrasında yayımlanan Macar Felsefe Dergisi'nin ilk editörü. Macar Devrimi'nden sonra Lukacs'la birlikte üniversiteden uzaklaÅŸtırıldı ve yazı yazması yasaklandı. 1968'de Sovyetler'in Çekoslovakya'yı iÅŸgalini protesto ettiÄŸi için yıllarca gözetim altında tutuldu. 1973'te Komünist Parti'nin aldığı özel bir kararla bütün akademik sıfatları elinden alındı. 1977'de Avustralya'ya iltica etti. 1989'da DoÄŸu Bloku'nun çökmesinden sonra ülkesine döndü ve Macar Bilimler Akademisi'ne seçildi. Eserlerinden bazıları: GüzelliÄŸin Konsepti, Bir Modernite Teorisi, KiÅŸisel Etik, Biyopolitika, Modernite YaÅŸayabilir mi? Yalta'dan Glasnost'a, Genel Etik, Postmodern Siyasal Durum, Batı Solu-DoÄŸu Solu (Özgürlük, Totalitarizm, Demokrasi), Utancın Gücü. Â
button