İhsan YILMAZ
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 13, 2002 01:36
İstanbullu sanatseverlerin gündeminde şu sıralar tüm hızıyla devam eden 9. Uluslararası İstanbul Caz Festivali var. Jan Garbarek, Charlie Haden, Pat Metheny, Marianne Faithfull gibi dünyaca ünlü sanatçılar İstanbul'da.
Bize bu fırsatı yaratan da 30 yıldır İstanbul'u sanatın başkenti haline getiren İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV). İKSV'de Temmuz itibarıyla görev değişikliği oldu ve Caz Festivali'nin direktörü Görgün Taner, İKSV Genel Müdürlüğü'ne getirildi. Bu değişiklik şimdiye kadar klasik müzik adamlarına verilen genel müdürlük ünvanını bir cazcıya geçirmiş oldu. Taner, aynı zamanda Avrupa Caz Festivalleri Birliği'nin de başkanı. Eylül ayında yapılacak seçimde de Dünya Caz Festivalleri Birliği'nin başkanlığına aday.
Ne oldu, sizin İKSV Genel Müdürü olmanızla birlikte klasikçilerin egemenliği ve kurum dışından atamalar geleneği sona mı erdi?
-Kurum içerisinden birisinin gelmesi konusundaki takdir, yönetim kurulunun. Ben burada 15 yıldır çalışıyorum. Demek ki çalışmalarım beğenilmiş.
15 yıldır ben başta olsam şunu yapardım, bunu yapardım şeklinde dediğiniz şeyler olmuş muydu?
-Olmaz mı, herkesin vardır tabii ki. İKSV mesela festivaller dışında bütün bir yıla yayılan etkinlikler yapmalı diye düşünüyorum. İKSV ile izleyicileri arasında sanki görünmez bir duvar vardı. İzleyicilerimizle çok daha yakın bir ilişki içine gireceğiz. Genç nüfusa yönelik etkinlikler gerçekleştirilecek bundan sonra.
İstanbul Dostları projesiyle üyelikler sattınız. İstediğiniz hedefe ulaşabildiniz mi?
-Evet. Bu konuda İstanbullu izleyiciler bizi yalnız bırakmadı. Şimdi iş bize düşüyor. Bu uygulama İstanbulluların bu yapılan etkinliklere, kendi festivallerine sahip çıkmasını sağladı ve bir iletişim platformu oluşturdu. Biz bunu havadan keşfetmedik, zaten bütün dünyada yapılan bir şeydi. Son derecede başarılı oldu.
Bu yıl Caz Festivali popüler türleri dışarıda bırakmış ve ağırlığı daha fazla caz müziğine vermiş gibi gözüküyor. Bu farklılığın nedeni nedir?
- Geçtiğimiz yıllarda hep caz mı pop mu tartışması olurdu; kebapçıya giderseniz kebap yersiniz, İtalyan yemeklerinin ne alakası var, denirdi. Biz de onlara hep füzyon mutfağı diye bir şey var derdik. Aynı şeye devam ediyoruz aslında, cazın biraz dışındaki gruplar da var. Ama bu sene caz dünyasının önde gelen isimleri de programda. Zannediyorum caz severleri bu çok mutlu etti. Bir de program daha değişik mekanları kullanmaya başladı. Kız Kulesi olsun, caz vapuru olsun çok büyük ilgi gördü.
Konser mekanı bu kadar etkiliyor mu insanları?
-Kesinlikle. Esbjörn Svensson Trio buraya daha önce geldiğinde Cemal Reşit Rey'deki konserine yaklaşık 60-65 kişi gitmişti. Bu sene aynı grubu Babylon'a koyduk. Biletler bir saat içinde bitti. Yani mekan böylesine önem kazanabiliyor. Bir de burası aslında bir yaz festivali. Daha açık mekanlar ve yenilik gerekiyor. Bu yılın yeni mekanları Kız Kulasi, Venue Maslak ve Caz Vapuru. Roxy'ye tekrar döndük bu yıl. Çünkü kulüpler cazın hayat bulduğu yerler ve kulüpte caz dinlemek tamamen ayrı bir atmosfer olayı. Önümüzdeki sene bir de salsa vapuru yapacağız ve ağırlıklı olarak Parkorman'ı kullanacağız ki New Orleans atmosferinde bir caz festivali gerçekleştirelim. Sabah başlasın, akşam devam etsin ve çoluk çocuk bütün aile gelsin.
Festival programını hazırlamaya ne kadar önceden başlıyorsunuz?
-Bütün festivaller için değişiktir bu. Müzik Festivali için üç dört sene önceden başlanır program üzerinde çalışmaya. Caz Festivali'nde bir sene önceden başladığımızı söyleriz ama program aslında mart ve nisan aylarında ortaya çıkar.
Festivale çağıracağınız sanatçıların seçimi için bütün festivalleri ve sanatçıların çaldıkları yerleri dolaşır mısınız?
- Mecburen dolaşıyoruz. New York, Londra, bu işin merkezleri. Akşama kadar bunu konuşup akşam da dört beş tane kulübe gidip müzisyenleri dinliyoruz. Zaman zaman sessiz bir gece geçirmeyi özlemiyor değilim. Dünyada belli başlı on caz festivali vardır ve biz de bunlardan biriyiz. Bütün caz festivallerinin programları da üç aşağı beş yukarı birbirinin aynıdır. Ama ağır toplar her programda vardır.
Türkiye'de yapılan caz müziğini nasıl değerlendiriyorsun?
- Türkiye'de cazın gelişmesi için caz kulüplerinin yaşaması lazım. Caz buralardan çıkıyor ve buralardan bir yerlere geliyor. Caz sanatçılarının çalmak için sadece festivalleri beklememeleri lazım.
BAŞARI SIRASI MÜZİKTE
Futboldaki büyük başarımızı, Ağustos ayındaki Dünya Basketbol Şampiyonası'ndaki başarımız takip edecek diye düşünüyorum. Sıra müzikte. Dünya müziği adı altında lanse edilen ülke müziklerine bir bakın. Hindistan'la etkileşim 70'lerdeydi. 80'lerde Afrika, 90'larda Latin dünyası ve Küba gündemdeydi. Artık sıra bize geldi. Türkiye ve Ortadoğu kaynaklı müzik bundan sonraki trend olacaktır. Kendimize güvenmemiz lazım. Kültürel renklilikten çekinmemek, tam tersi her fırsatta bunu yansıtmak lazım. Bu topraklar üzerindeki 3 bin senelik medeniyetlerden gelen birikim dünyanın başka hiçbir ülkesinde yok.
Taksitle bilet satıyoruz
Her festivalin değişik bir izleyici profili var ve fiyatlandırmalar da biraz buna göre yapılıyor. İstanbul Müzik Festivali'nde 175 milyon liraya bilet var ama 15 milyona da vardı. İstanbul Kültür Sanat Dostları programına üye olanlar yüzde 20 indirim aldıkları gibi bilet fiyatlarını taksitlendirebiliyorlar da. Taksitle bilet satışı dünyanın başka hiç bir yerinde yok mesela. Konserlerden hiç birinin maliyeti bilet satışlarıyla karşılanamıyor. Bir Londra Senfoni Orkestrası'nın maliyetinin 500-600 bin dolar civarında olduğunu düşünelim. Bunun bilet geliri ancak 50-60 bin dolardır. Yani bizim bu etkinliklerde sponsor ağırlıklı oluşumuzun nedenlerinden bir tanesi de bu. Tek gelirimiz sponsorlar ve bilet fiyatları. O yüzden maliyetin bir kısmını bilet fiyatlarına yansıtmak durumunda kalıyoruz.