Güncelleme Tarihi:
HUFFINGTON POST: Demokratik Türkiye Müslüman Kardeşler için model oluşturuyor
Oxford Üniversitesi İslam Çalışmaları’nda öğretim üyesi olan Tarık Ramazan, Huffington Post gazetesinde kaleme aldığı bir makalede, Türkiye’nin demokrasisiyle müslüman kardeşler için bir model oluşturduğuna dikkat çekti.
Tunus’ta başlayan büyük çaplı ayaklanmalara rağmen, kimse Zeynel Abidin Bin Ali hükümetinin bu kadar çabuk devrileceğini tahmin etmezdi. Kimse, Mısır’da bu kadar kısa sürece bu denli büyük bir protesto hareketinin başlayacağını da düşünemezdi. Bir engel yıkıldı. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ancak, diktatörlüğün sona ermesinin ardından, İslamcıların yeni modeli kim olacak?
Onlarca yıldan bu yana süre gelen İslami rejimler, Batı’yı Arap dünyasındaki en kötü diktatörleri kabul etmek zorunda bıraktı. Bu rejimler aynı zamanda Müslüman Kardeşler gibi İslamcı rakiplerini ortadan kaldırmaya yöneldi. 60 yıldan bu yana yasadışı olan ancak saygı gören Müslüman Kardeşler, demokratik seçimler, sendikaların, profesyonel derneklerin, belediyelerin ve parlamentonun oluşturulması için kitleleri birleştirmeyi başardı. Müslüman Kardeşler, Mısır’da yükselen bir güç olduğundan, böyle bir örgütten ilerde ne beklenebilir?
Mısır’da modernleşmenin temelini atan Cemal Abdülnası’ın 1952’deki devriminin ardından, Müslüman Kardeşler şiddetli bir baskı altında kaldı. Şiddet ve işkenceyle radikal düşüncelere yönelen örgüt, gerekirse şiddet kullanılarak hükümetin bir şekilde devrilmesi inancını kabul etti.
MÜSLÜMAN KARDEŞLER TÜRKİYE ÖRNEĞİNİ TEMSİL EDEMİYOR
Bugün ise örgüt geleceğe yönelik farklı görüşler temsil ediyor. Ancak, örgütün kurucu nesline ait lider kadrosu artık yaşlandı. Bu yüzden, Türkiye örneğinden etkilenen genç üyelerini temsil edemiyor. Örgütün hangi yöne gideceğini şu anda kimse kestiremiyor.
Ne ABD ne Avrupa ne de İsrail, Mısır halkının özlemini duyduğu demokrasi hayalinin gerçekleşmesini kolaylaştıracak. Stratejik ve jeopolitik değerlendirmeler göz önüne alındığında, reform hareketinin ABD öncülüğünde, Mısır ordusunun işbirliğiyle yapılacağı anlaşılıyor.
Ana muhalefetin ana figürü olarak beliren Muhammed El Baradey ile paralel bir çizgide hareket eden Müslüman Kardeşler, politik taleplerde bulunabileceğini göstererek Batı’yı korkuttu. Mısır’ın çok az demokratik olsa bir değişim geçirebilmesi, Müslüman Kardeşlerin değişim sürecinde kalıcı bir ortak olmasına bağlı.
Baskı ve şiddet örgütü yıldırmaya yetmedi. Sadece fikir alışverişiyle, işkence ve diktatörlükten uzak durarak, insanların saygı duyacağı bir çözüm bulunabilir. Türkiye örneği ise gözlemcilerde arzu uyandırabilir.
Batı, “İslami tehdide” karşı diktatörlüğe göz yumuyor ve destekliyor. Avrupa ise bekleyip görme duruşu sergiliyor. Kısaca, politik ve ekonomik çıkarlarının yanında, demokratik prensipler arka planda kalıyor.
Birçok eski diktatörlük gibi şimdi de Mısır’daki liderlik kadrosu çöküyor. Ortaya çıkan istikrarsızlık ortamı hem risk içeriyor, hem de gelecek için fırsat sunuyor. Arap dünyası umut için ayağa kalkıyor.
Dünyanın dört bir yanında, demokratik hareketi destekleyecek çok sayıda Müslüman var. Nihayetinde, demokrasiler şiddet içermeyen tüm politik güçleri kucaklayacak ve Ortadoğu’da barış ümidi doğacak.
Bu yazı, Oxford Üniversitesi İslam Çalışmaları’nda öğretim üyesi olan Tarık Ramazan’ın “Democratic Turkey Is the Template for Egypt's Muslim Brotherhood” başlıklı makalesinden derlenmiştir.
INDEPENDENT: Julian Assange davasını ‘gizli mesajlar’ çözecek
Wikileaks sitesinin kurucusu Julian Assange’ın, İsveç’e iade edilmesi kararının çıkabileceği davada, nihai kararı etkileyecek onlarca ‘gizli kısa mesaj’ olduğu ortaya çıktı.
Assange’ın İsveçli avukatı, soruşturmacıların, Wikileaks liderinin mahkemelik olmasına neden olan iki kadın arasındaki mesajlara ulaştığını belirtti.
Avukat Bjorn Hurtig, “Mesajlarda, Assange tarafından tecavüze uğradıklarını iddia eden kadınların kendilerine ödeme yapılmasını umduklarını, istedikleri olmayınca intikam almak istediklerini ve Assange’ın itibarını sarsmak için gazetelere başvuracaklarını ifade ettiklerini” söyledi.
Hurtig, davaya bakan Londra’daki Belmarsh Magistrates' Mahkemesi’ne, Stockholm’deki soruşturmacıların kısa mesaj yazışmalarının kopyasını kendisine vermediğini iletti. Böylece, adil bir dava sürecinin yapılamayacağının da altını çizdi.
Hurtig ayrıca, Assange aleyhindeki davanın arkasında bulunan Marianne Ny’in, “kendisinden kısa mesaj yazışmalarının içeriğini ifşa etmemesini istediğini, bunun hukuk kurallarını ihlal edebileceği uyarısı yaptığını” söyledi.
Asaange’ın avukatı, “Bana müvekkilimin aklanmasını sağlayacak deliller kısaca gösterildi. Ancak kısa mesajların kopyaları verilmedi… Kopyaları elde etmenin, adil bir davanın yürütülmesi için gerekli olduğuna inanıyorum” dedi.
Assange’a davan açana iki kadının çektiği kısa mesajlara yönelik iddialar, davanın ikinci gününde ortaya çıktı. Davanın yargıcı Howard Riddle, basının aşırı ilgisinden dolayı mahkemenin yerini değiştirmişti. Davadaki son duruşmanın, Cuma günü yerel saatle 10.30’da yapılması öngörülüyor.
Davanın bir önceki duruşmasına Ny katılmadı. Bu durum, Assange tarafında öfkeye neden olurken, bugünkü duruşmaya delil sunması için ikinci bir tanık olarak İsveçli savcı Sven Erik Alhem’i çağırdı.
Hurtig, bir savcının tecavüz davasında delil sunabilmesinin “rezillik” olduğunu ve yasalara karşı gelindiğini ifade etti. Assange’ın diğer avukatı Mark Stephens, mahkemeye daha fazla kanıt içeren 40’tan fazla belge sunacak. Hurteg ise tecavüz davasının Assange’ın bugüne kadar karşılaştığı en kolay davalardan biri olduğunu ancak “gizli bir amaç taşıyabileceğini” belirtti.
REUTERS: Kuzey ve Güney Kore insani konuları görüşmek için yeniden bir araya gelecek
Kuzey Kore, Çarşamba günü Güney Kore ile yapılan görüşmelerde, 1950–53 savaşının ayırdığı ailelerin tekrar bir araya gelmesi için yeniden görüşme teklif etti. Bu gelişme, Kore Yarımadası’nda iki komşu arasındaki gerilimin azaldığının işareti olarak kabul edildi.
Kuzey ve Güney Kore, Mart ayından itibaren yaşanan ve 50 Güney Korelinin ölmesine neden olan çatışmaların ardından Pazartesi günü ikili askeri görüşmeleri için bir araya gelmişti.
ABD ve Çin’in, aralarındaki gerginliği sona erdirmeleri adına baskısı altında kalan Kuzey ve Güney Kore, birbirlerine karşı savurdukları tehditkâr söylevleri bir kenara bırakarak, sınırlarında acil yardım hattı açtılar. Ayrıca, silahsızlanmaya yönelik görüşmelerinin devam etmesi için yardımların sürdürülmesi değerlendiriliyor.
Seul’da, iki taraf arasında yapılan görüşmelere yönelik bilgi veren bir yetkili, “Güney Kore, Kuzey’in insani konulardaki tekliflerini kabul ediyor ve ailelerin bir araya gelmesi konusunun görüşmesini onaylıyor” dedi.
Son 10 yıl içinde, 20 binden fazla Güney Koreli, savaş yüzünden ayrı kaldıkları yakınlarına kavuşma şansı yakaladı. Ancak ailelerine kavuşamayan 80 bin Güney Koreli için bu şans giderek azalıyor.
Bugün yapılması beklenen görüşmelerde ise her iki tarafın subayları sınır bölgesinde bir araya gelecek. Güney, Kuzey Kore’nin Mart ayında batırdığını öne sürdüğü Cheonan savaş gemisinin sorumluluğunu üstlenmesini istiyor. Ayrıca, bir daha Yeonpyeong Adası’na açtığı top ateşi gibi kışkırtmalardan uzak durmasını talep ediyor.
Karşılığında, Kuzey Kore, çatışmalara ait hususların daha üst düzey bir görüşmede ele alınmasını ve bu görüşmelerde sadece lojistik konuların değerlendirilmesini istiyor. İki ülke, Kore Savaşı’nı sonlandıran ateşkes, bir barış anlaşması statüsü taşımadığı için teknik olarak hala savaş halinde.
GUARDIAN: WikiLeaks: Suudi Arabistan’ın petrol rezervleri yatırımları artırmak için abartıldı
Wikileaks belgeleri, dünyanın en büyük ham petrol ihracatçısı Suudi Arabistan’ın yeterli rezerve sahip olmadığını ve küresel petrol fiyatlarındaki artışın önüne geçememe korkusu yaşadığını ortaya koydu. Riyad’daki ABD Büyükelçiliği’nden Washington’a gönderilen belgelerde, Washington’un bir Suudi hükümet yetkilisinin yaptığı uyarıyı ciddiye alması gerektiği belirtiliyor.
Belgelere göre, Suudi Arabistan’ın petrol rezervlerinin, gerçek orandan yüzde 40 daha fazla gösterildiği ifade ediliyor. Bu miktar, yaklaşık 300 milyar varile denk geliyor.
Wikileaks, söz konusu belgeyi küresel petrol fiyatlarının 100 doların üzerine çıktığı ve Ortadoğu’daki tansiyonun giderek arttığı günlerde açıkladı. Analistler, Suudilerin ve Petrol İhraç Eden Ülkeler Birliği’nin (OPEC), artan fiyatlar nedeniyle talebin düşmesi halinde daha fazla petrol üretimine geçeceğini düşünüyor.
Diğer yandan, Suudi Arabistan’ın petrol tekeli Aramco’nun eski petrol arama yetkilisi ve jeolog Sedad El Hüseyini, 2007 yılında Riyad’daki ABD Baş Konsolosluğu’na oldukça endişe verici bilgiler aktardı. Wikileaks’in sızdırdığı belgelere göre, Kasım 2007’de yapılan görüşmede, Hüseyini, Aramco’nun günlük 12.5 milyon varillik kapasitesinin petrol fiyatlarını sabit tutmaya yetemeyeceğini söyledi.
2007 ile 2009 yılları arasında Washington’a gönderilen belgelerde ayrıca, Suudi Arabistan’ın günlük 12 milyon varillik üretim hedefine 10 yıl içinde erişebileceği belirtiliyor.
Hüseyini’nin verdiği en önemli bilgi ise Suudi Arabistan’ın enerji altyapısının, doğrudan yabancı yatırımları artırmak amacıyla abartıldığı. Bir belgede geçen ifade ise şöyle: “Hüseyini’ye göre, Suudi Arabistan’ın petrol rezervleri, belirtildiği kadar zengin değil ve Aramco şirketinin üretim kapasiteleri için sunduğu zaman çizelgesi iyi bir denetimden geçmemiş”
“… Aramco’nun petrol aramalarından sorumlu Başkan Yardımcısı Abdullah El Saif’e göre, Aramco’nun toplam rezervi 716 milyar varil. Bu rezervin yüzde 51’i yeniden üretilebilir ve 20 içinde Aramco 900 milyar varil rezerve ulaşmayı hedefliyor.”
Belge şu ifadelerle devam ediyor: “Ancak El Hüseyini bu analizin yanlış olduğunu belirtiyor. Aramco’nun rezervlerinin en az 300 milyar varil fazla gösterildiğini ve tespit edilmiş rezervlerin yüzde 50’sine çoktan ulaşıldığını söylüyor… Ona göre üretimde başlayacak olan gerilemeyi sonradan düzeltmek çok zor. Böylece önümüzde 15 yıl içinde üretimin azalara sona ereceğini düşünüyor.”
Bu gelişmeler üzerine, ABD’li konsolos Washington’a eldeki bilgilerle Hüseyini’nin yaptığı analizin çatıştığına dair uyarıda bulundu. Yedi ay sonra, gönderilen iki yeni belgede, ABD’li yetkililer, “Suudi Arabistan’ın uzun dönemdeki üretim kapasitesinde şüphelerimiz var. Eğer fiyatlar artmaya başlarsa bunu aşağı çekebilirler mi, bundan emin değiliz” diye konuştu.
Ekim 2009’daki dördüncü bir belgede ise artan elektrik tüketiminin Suudi Arabistan’ın petrol ihracatını kısıtlamaya götürebileceği belirtildi. İngiliz enerji uzmanı Jeremy Leggett, “Şu an direksiyonun başında uyuyoruz. Küresel ekonomiyi tehdit edebilecek bir konuyu göz ardı etmek, borç krizinden bile daha kötü bir durum” dedi.
WASHINGTON POST: Mısır için özgür seçimler yapılması uzak bir ihtimal
Mısır, özgür ve adil seçimler konusunda büyük bir baskının altında kalırken, demokrasi savunucuları Eylül ayındaki seçimlerin istenildiği gibi geçmeyeceğinden endişe ediyor.
Mısır’daki muhalif gruplar, ülkede yaşanan kargaşanın dinmesinin ardından, özgür seçim ortamının oluşturulmasının aylar alacağını belirtiyor.
Bununla birlikte Obama yönetimi, Mısır’da en kısa zamanda seçimlere gitme çalışmalarının adil bir seçime yönelik riskleri artıracağını düşünüyor.
Mısır anayasasına göre, devlet başkanının görevini bırakmasının ardından 60 gün içinde başkanlık seçimlerinin yapılması gerekiyor. Eğer Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek görevini bırakır veya koltuğu devrilirse, sadece onun partisi tarafından seçilen adaylar başkanlık seçimine katılabilecek.
Birçokları, bu düşüncenin sağlıklı olmadığını ve en iyi seçeneğin geçici hükümet olduğunu belirtiyor. Böylece, bir yıl sürecek geçici hükümet yönetiminin ardından 2012’de özgür seçimlere gidilmesi fikri öne çıkıyor.
İnsan hakları savunucuları ise Mübarek’in seçimlere dek görevini sürdürmesini reddediyor ve bu şekilde özgür seçimlerin düzenlenmesinin olanaksız olduğunu öne sürüyor. İnsan hakları savunucusu Negad El Borai, Mübarek’in istifa etmesini, yerine bir yıl süreyle görev yapacak geçici hükümetinin gelmesini, 2012’de ise seçimlerin düzenlenmesini istiyor.
Mübarek’in, Kasım ayında yapılan seçimlerin adil olacağı sözü vermiş, seçimlerde oy sandıklarıyla oynanmış, rüşvet dağıtılmış, seçmenler eşkıyalar tarafından yönlendirilmiş ve uluslararası gözlemcilerin ülkeye girişleri yasaklanmıştı. Muhalefet partileri, yapılan hilelerin ardından mücadeleyi kesmiş ve başkanlık tekrar Mübarek’in elinde kalmıştı.
Democracy Review dergisinin editörü Hala Mustafa, “Yeni bir anayasaya ve politik sahnede her şeyin tümüyle değiştiğini görmeye ihtiyacımız var” dedi.