Güncelleme Tarihi:
FOREIGN POLICY: Türkler Ortadoğu’nun siyasi gücü olarak geri dönüyor
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Karar, kardeş Mısır ve Tunus halkına ait… Türkiye, bu ülkelerin umudunu ve üzüntüsünü paylaşıyor” sözleri,Ortadoğu’nun büyük bir bölümünde canlı yayınlandı. Analistler, Arap dünyasında yaşanan isyan ve devrimlere, Soğuk Savaş’ın son kalıntılarının yıkılması olarak gösterirken, yaşanan gelişmelerin uzun dönemdeki küresel yönelimi, şaşırtıcı olarak Türklere yakın duruyor.
Otoriter rejimlere karşı düzenlenen, eşi benzeri görülmemiş boyutta ve birbirine bağlanan protestolar, Ortadoğu’yu, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalandığı dönemi hatırlatan günlere getirdi. Diğer yandan, Arap milliyetçiliği tarihin hiç tanık olmadığı kadar yükselmeye başladı.
Yaşanan gelişmelerin ortasında, Arap dünyası genelindeki analistlerin yaptığı beyan ve alametler, köktenci hareketlere, protestolara dönüşen bastırılmış dargınlıklara ve internet üzerinde dönen tweet’lerden ABD Başkanı Barack Obama’nın yaptığı yorumlara kadar ABD’nin müdahale seviyesine odaklanmış durumda.
Diğer yandan, bölgesel dinamiklerin etkisi, yeni bir bölgesel gücün, Ortadoğu’daki büyük politik güç oyunlarına ve dikkat edilmesi önemli geleneksel oyuncuların kenara itilmesi oyununa girmesine tanık oluyor.
Türkler, Osmanlı İmparatorluğu günlerinden bu yana, diplomatik, ekonomik ve politik alanda bugün olduğu kadar Arap dünyasında yer almamıştı. İmparatorluk etikti Türk-Aral ilişkilerine gölge düşürüyor olsa da, günün şartların getirdiği uyum, geçmiş meselelerin üzerine çıkmış görünüyor. Lübnan’da Saad Hariri hükümetinin çökmesinin hemen ardından Türkiye ve Katar’ın arabuluculuk yapması, bu ülkelerin bölgesel istikrara verdiği önemi gösterdi.
Erdoğan’ın, “halkının isteğini yerine getirip iktidarı bırakması” çağrısı ise Türkiye’nin Ortadoğu’da kendisini siyasi güç olarak atadığının açık bir işareti.
Komşusu Mısır’da yaşanan olaylara neredeyse bir hafta sessiz kaldıktan sonra, Erdoğan Türkiye’yi Ortadoğu’da genelinde yaşanan rejim karşıtı hareketin safhasına yerleştirerek, kendisini eleştirenlere açık ve güçlü bir şekilde cevap verdi ve şunu beyan etti: “Türkiye, Ortadoğu’daki tüm taşların yerini ve tarihin seyrini değiştirebilecek bir rol oynuyor.”
Bölgeye bakıldığında, Türkiye’nin diplomatik ve ekonomik meselelere yaklaşımı şu ana kadar hoş karşılandı. Mezhepçi olmayan ve pragmatik odağı bulunan yaklaşım, bugün Ortadoğu’da şiddet karşıtı, politik ve sürdürebilir çözüm arayışına en iyi ekonomik teşvikleri sunuyor.
Ankara’nın elindeki fırsat, kısmen Arap liderlerin yönetim eksikliğinden geliyor. Önde gelen Arap devletleri Mısır ve Suudi Arabistan, bölgede yaşanan isyan hareketlerine ve Türkiye’nin özellikle İran, Irak, Lübnan, Filistin ve Arap dünyasındaki ilişkilerde yükselen rolüne tepkisiz kaldı.
Genel olarak bakıldığında, Türkler hem Arap sokaklarında hem de pragmatik, iş ağırlıklı Türk diplomasisine kucak açmış durumda. Avrupa ve ABD’ye açılan kapı olarak, Türkiye kendisini şimdiden Ortadoğu’da önemli bir oyuncu ve bölgenin diğer ülkeleri için güçlenen bir bölge haline getirdi.
Türkiye’nin izlediği dış politika, eskiden Ortadoğu’da kapladığı alanda tüm komşularıyla ilişkilerini geliştirmeyi amaçlayan bir görüş benimsedi. Lübnan, Ürdün, İran, Irak ve Suriye ile serbest ticaret bölgesi anlaşmaları, nihayetinde bir Ortadoğu Birliği değerlendirildi. Türkiye’nin Ortadoğu’da büyüyen ekonomik ve politik ilişkisi, şimdiden bölgedeki ülkelerle önemli ölçüde aynı hizaya gelmesini sağladı.
Türkiye, Ortadoğu’daki mevcut yönelimleri jeopolitik olarak kontrol altına alırken, bölgeye hareketlilik getirecek ekonomik güç olarak görev alırsa, bölge ülkelerinde arasında uyum sağlayabilir. Günümüz Ortadoğu’sunda, İran ve İsrail gibi ülkelerin söylemleri ve eylemleri saptırmacılığa yönelik şüphe, gerginlik ve korkuya neden olurken, başarılı bir sürdürebilir ekonomik ve politik model ortaya koyamıyor. Bu ülkelere kıyasla, girişimci serbest piyasa halindeki Türkiye, ikili ilişkiler ve bölgesel bütünleşmeyle ilişkileri güçlendirmeyi deniyor.
Bölgedeki en hızlı büyüyen ve en güçlü ekonomi olan Türkiye, Ortadoğu’da yeni oluşan hükümetlerin yanında alternatif modeller sunmak konusunda belirleyici role sahip. G-20’nin kurucu üyesi, Birleşmiş Milletler (BM)Güvenlik Konseyi’nde koltuk sahibi ve İsşam Konferansı Örgütü’nün başı olan Türkiye, kendisini uluslararası bir oyuncu haline çevirdi, bölgesinde kayda değer bir nüfuz oluşturacak noktaya geldi.
Türkiye, yenilmiş Osmanlı İmparatorluğu’nun ardından Atatürk’ün ordusunun başını çektiği güçlü piyasa-demokrasisine bir gecede dönüşmedi. Bu, neredeyse bir yüzyıl aldı. Mısır ve Arap dünyasının geride kalanı, Türkiye’nin sunduğu ders ve fırsatları fazlasıyla dikkate almalı. Türkiye, Ortadoğu’nun en önemli ve nüfuzlu siyasi gücü olarak dönecek gibi görünüyor.
Brandeis Üniversitesi öğretim üyesi ve Ortadoğu uzmanı Dr. Joshua W. Walker’ın “Return of the Turks as Middle East kingmaker” başlıklı yazısından derlenmiştir.
NEW YORK TIMES: Beyaz Saray ve Mısır, Mübarek’in çıkış planını çiziyor
Obama yönetiminin üst düzey yetkilileri ile Arap diplomatlar, ABD ve Mısırlı yetkililerin, Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in en kısa zamanda görevini bırakması için çalışmalar yaptıklarını belirtti. Yapılan görüşmelerde, Mübarek’in gücünü yardımcısı Ömer Süleyman’ın kontrolündeki geçici hükümete aktarması ve Mısır ordusunun hükümete destek vermesi amaçlanıyor.
Her ne kadar Mübarek şu ana kadar gücünü devretmeyi reddetmiş olsa da, görüşmelerde Mısır Genelkurmay Başkanı Korgeneral Sami Enan ve Savunma Bakanı Muhammed Tanravi tarafından anayasal reformları hemen başlatması düşünülüyor.
Oluşturulacak olan geçici hükümette, başta Müslüman Kardeşler olmak üzere muhalif gruplardan da geniş çaplı katılım sağlanması ve Eylül ayında özgür seçimler yapılmasını sağlamak için ülkenin seçim sisteminde reforma gidilmesi planlanıyor.
Obama yönetiminden yetkililer, değerlendirilmekte olan planın, Mısırlı yetkililere sunulan opsiyonlardan biri olduğunu ve Mübarek’in koltuğunu bırakması için ikna edilmeye çalışıldığını ifade etti.
Öte yandan, bazı yetkililere göre Süleyman veya diğer Mısır askeri yetkililerinden Mübarek’i koltuğundan indirmek için açık bir niyet göstermiyor. Üst düzey bir Mısırlı yetkili, “İstedikleri şey yapılamaz… Bu benim teknik olarak söyleyebileceğim şey… Politik cevabım ise herkesin kendi işine bakması” dedi.
Öte yandan, ABD istihbarat kurumlarının, Tunus’taki devrimin ardından Mısır’daki isyan hakkında Beyaz Saray’ı yeterince bilgilendirip bilgilendirmediği hakkında şüpheler var. Perşembe günü Senato’da üst düzey bir CIA yetkilisine baskı kuran Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti üyeleri, Başkan Barack Obama’nın Mısır’da yaşanan gelişmeler ve internetteki sosyal paylaşım ağlarındaki yansılamalardan ne kadar haberdar edilip edilmediğini sordu.
Demokrat Parti üyesi Dianne Feinstein, “istihbarat kurumlarının Mısır’da artan isyan hareketi hakkında hiçbir zaman parti komitelerine bilgi göndermediğini” ifade etti. CIA yetkilisi Stephanie O’Sullivan ise gelişmeleri bir süreden beri takip ettiklerini ve Mısır’daki hükümetin “savunulamaz” durumda olduğunu belirtti.
Obama yönetimi yetkilileri, Mısır’daki gerginlik nedeniyle, Mübarek’in istifasının ortamı sakinleştirmeyeceği konusunda hemfikir. Dış ilişkiler Konseyi’nden Leslie Gelb, ABC televizyonuna konuşan Mübarek’in haklı olarak endişe duyduğunu, “karşısında yasal bir varlıktan çok çete görünümü veren bir güce karşı gücünü bırakırsa, yarın kendisinden daha fazla talep isteneceği endişesi yaşadığını” söyledi.
Öte yandan, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Süleyman’a telefon ederek, “Mısır halkının isteklerine cevap veren geçici hükümetin oluşturulması için güvenilir, geniş kapsamlı müzakerelerin hemen başlamasını” istedi.
ABD’li yetkililer, Obama yönetimini Kahire’ye gönderdiği mesajın, “Belirli bir plan ve zaman çizelgesi olmadan seçimlere gidilmesi ve Mübarek’in yerine bir başka diktatörün gelmesi halinde, Mısır’a yapılacak askeri yardımın kesileceğini” ilettiğini vurguladı.
WALL STREET JOURNAL: Ortadoğu’daki karışıklık ABD’nin düşmanlarını cesaretlendirdi
İslami hareketin direniş bloğu olarak görülen, İran ve Suriye’nin öncülüğünü yaptığı ülkeler, Ortadoğu’daki karışıklık giderek artarken güçlerinin arttığını düşünüyor. İsrail ve ABD’ye karşı birleşmiş olan bu koalisyon, bölgedeki en büyük rakipleri, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah’ın giderek güçten düştüğümü görüyor.
Tahran ve Şam, geçtiğimiz ay destekledikleri ve silahlandırdıkları Hizbullah’ın ellerin Lübnan hükümetinin devrilmesiyle iyice su yüzüne çıktı. İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, “Yaşanan gerginlik gösteriyor ki, küresel güçlerin Ortadoğu’daki küstahlık dönemi ve kontrolü artık sona erdi” dedi.
Bölgesel analistler ise Ortadoğu’nun en baskıcı rejimleri arasında bulunan İran ve Suriye’nin, düzensizliğin devam etmesi halinde isyan hareketinin hedeflerine dönüşebileceğini düşünüyor. Öte yandan, ABD’nin Arap müttefiklerine yapılan saldırılar, direniş bloğunun bölgedeki nüfuzunu artırmasını sağlayacak bir alan oluşturuyor.
Suriye, bölgede değişen güç dengesini ölçecek çete başı gibi beliriyor. Şam, teknik olarak İsrail ile savaşına kaldığı yerden devam ediyor ve İran, Hizbullah ile Filistin’de nüfuzu olan Hamas’ı desteklemeye devam ediyor.
Batılı analistler, Suriye Devlet Başkanı Beşir Esad’ın rejimine karşı çıkacak bir isyanın, Ortadoğu’daki düzensizliğin arkasında ekonomik bunalım ve politik özgürlüğün kısıtlanması olduğunu destekleyeceğini belirtiyor. Ancak Esad, ülkesinin istikrar içinde olduğunu ve karmaşanın hedefi olan ülkelerin, Irak’ın işgalini ve Arap-İsrail barışını destekleyen ülkeler olduğunu belirtti.
Esad, Wall Street Journal’a birkaç gün önce verdiği röportajda, yeni yükselen güçlerin Türkiye, İran ve Suriye olacağını öne sürdü.
Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in iktidarını desteklemeyen İran, aynı zamanda ülkedeki en büyük muhalif örgüt Müslüman Kardeşleri desteklemişti. İran Dışişleri Bakanı Ramin Mehmanparast, “Bölgede yaşanan değişimlerin ardından daha İslami ve güçlü bir Ortadoğu görmek istediklerini” ifade etti.
Hamas ise 2007 yılında İsrail’in Gazze Şeridi’nde ekonomik ambargo uygulamasına yardımcı olan Mısır’daki gelişmelerin, kendisine daha fazla hareket alanı sağlayacağını düşünüyor. Bir Hamas yetkilisi Mısır ve Ürdün’de yaşanan gelişmeleri, “Olup bitenlerden memnunuz” diyerek özetledi.
Bu karmaşanın getirdiği değişimlerden güçlenerek çıkacak diğer iki ülke, Katar ve Türkiye olabilir. Pentagon’un Doha’daki merkezi komutanlığı olan Katar, Irak ve Afganistan savaşlarında ABD’ye lojistik destek sağladı. Diğer yandan, Katar Ortadoğu’daki politik değişim rüzgarını destekleyen El Cezire kanalını finanse ediyor. Dahası, Katar, Hizbullah ve Hamas’a diplomatik ve mali yardımını artırıyor.
Türkiye, dış politikadaki yönü son yıllarda değişen, ABD’nin geleneksel müttefiklerinden biri. Ankara, geçtiğimiz yılBirleşmiş Milletler (BM)Güvenlik Konseyi’nde İran yaptırımlarına ret oyu verince Washington’u öfkelendirmişti. Dahası, Ankara, Tel Aviv ile arasındaki mesafeyi giderek artırdı.
George Bush’un üst düzey politik danışmanlığı yapmış olan, Washington merkezli Delphi Küresel Analiz Grubu’ndan David Wurmser, “Eğer Türkiye Batı’nın çıkarlarına giderek daha düşmancı şekilde davranmaya devam ederse, ABD kendi safhasında önemli İslami desteğinden tamamen yoksun kalmış olacak” yorumunu yaptı.
Bu yazı, “Turmoil Heartens U.S. Foes” başlıklı makalede derlenmiştir.
TELEGRAPH: Wikileaks: ABD’nin geliştirdiği füze savunması nükleer silahlara karşı etkisiz
ABD’nin, Çek Cumhuriyeti topraklarında denediği yeni füze savunma sisteminin, sistemdeki radarın nükleer füzeleri tespit edemediği fark edilince çıkmaza girdiği ortaya çıktı.
Wikileaks belgelerine göre, ABD Füze Savunma Ajansı’nın başındaki isim General Patrick O’reilly, geliştirilen radar sisteminin uzun menzilli füzeleri ateşlenme safhasında tespit edemediğini, çünkü füzelerin yatay düzlemde görülemediğini, sadece düz bir çizgi halinde tespit edilebildiğini belirtti.
ABD’nin, Kuzey Kore ve İran gibi ülkelerin oluşturduğu tehdide karşı eski başkan George Bush döneminde uygulamaya koyduğu ve Çek Cumhuriyeti’ne konuşlandırılması düşünülen füze savunma sistemi, Washington ile Moskova arasında gergiliğe neden olmuştu.
Wikileaks belgeleri, General O’Reilly’nin Moskova ile görüşmeler yaptığını planlanan radar sistemi hakkında bilgi verdiğini belirtiyor.
Belgede, “O’Reilly, sistemin sadece düz bir çizgi içinde görebilen X bandı radar içerdiğini, açıları göremediğini ifade etti. Sistemin menzili yaklaşık iki bin kilometreydi. Radar ışın genişliği ise 0.155 dereceydi ve kendi kendine tarama ve hedef belirleme yapamıyordu” ifadesi yer aldı.
Radar, ateşlenecek olan füzelerin kat ettikleri ilk 245, 450 veya 850 kilometresini tespit edemeyebilirdi. Böylece, sistemin karşı koyması için planlanan füzeleri ateşleme anı ve sonrasında saptaması olasılık dışıydı.
O’Reilly, X Bandı radarın geliştirilmesi halinde bile, Rusların ICBM (kıtalararası balistik füzelerini) engelleyecek kapasiteye erişemeyeceğinin de altını çizdi.
Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condolezza Rice, Çek Cumhuriyeti ile söz konusu radar planı anlaşmasını 8 Temmuz 2008’de imzaladı. Anlaşma, Başkan Barack Obama tarafında Eylül 2009’da iptal edildi. Obama, İran’dan gelecek füze tehdidini kısa menzilli savunma sistemleriyle sağlanabileceğini belirterek böyle bir karar aldı.
BBC TÜRKÇE: Meksika Körfezi hızla 'eski canlılığına' dönüyor
Yetkili, ileride fona yapılacak tazminat başvurularının bu değerlendirme kapsamında ele alınacağının altını çizdi.
Petrol şirketi BP'nin Louisiana eyaleti açıklarında yer alan Deepwater Horizon platformunda meydana gelen patlama ardından milyonlarca varil petrol aylarca denize boşalmıştı.
BP, tazminat ödemeleri için oluşturduğu fondan şimdiye kadar 3 milyar doları aşkın ödeme yaptı.
Fakat istiridye avcıları başta gelmek üzere halen binlerce balıkçı kendilerine tek bir kuruş ödenmediğinden şikayetçi.
Balıkçılığın yanı sıra bölgede turizm sektörü de ciddi ekonomik kayba uğradı.
Tazminat fonunun yöneticisi Kenneth Feinberg, petrol sızıntısının ekosisteme etkilerinin tam olarak ne boyutta olduğunun belki daha yıllarca bilinemeyeceğini kabul ediyor. Fakat ekonomik planda, ''güçlü bir canlanmanın şimdiden yol kat ettiğini'' kaydetti.
BP şirketi, bugüne değin yaklaşık yarım milyon tazminat başvurusuna yanıt verdiğini söylüyor.
İstiridye balıkçılarına, bu sektörde iyileşme daha çok zaman alacağı için, ek ödeme yapılacağı belirtiliyor.