Güncelleme Tarihi:
WALL STREET JOURNAL: Trablus sokaklarında korku yayılıyor
Muammer Kaddafi’nin Libya’nın büyük bölümünü kaybetmesinin ardından, başkent Trablus’ta yaşayanları korku ve paranoya sarmaya başladı.
Kaddafi yanlısı güçler, geceleri ev baskınlarıyla çok sayıda kişiyi gözaltına alıyor. Hükümet karşıtı aktivistlerin aileleri, yetkililerden aldıkları tehditlerin ardından saklanmaya başladı. Doktorlar ise vücudunda kurşun yarası olan Libyalıların, sokak gösterilerine katılmış olabilecekleri gerekçesiyle, tutuklanarak hastanelerden çıkarıldıkları belirtildi.
Altı milyon nüfuslu Libya’da iki milyon kişiye ev sahipliği yapan Trablus’ta yaşayanlar, Kaddafi’nin başkentinde, iktidarına karşı gelenlerle yönelik misillemelerin arttığını gözler önüne serdi. Bir zamanlar sükunet içindeki mahallelerde belirsizlik hâkim olurken, insanlar komşularıyla konuşmaya korkar hale geldi.
Bir görgü tanığı, Kaddafi karşıtı gösterilerin ardından, uzun süreden bu yana komşusu olan dul bir kadının, ertesi gün işe giderken muhalifleri bastırmak için görev alan Libya özel kuvvetlerinin üniformasını giydiğini anlattı. Görgü tanığı, “İlk defa böyle bir şey giydiğine tanık oldum… Her zaman gözlerin üzerimizde olduğunu biliyorduk. Şimdi o gözlerin kim olduğunu gördük” dedi.
Bir diğer Trabluslu, “Hükümet yanlılarıyla muhalifleri birbirinden ayırt etmek mümkün değil. Buna yıllardan bu yana tanıdığınız insanlar da dahil” ifadesini kullandı.
Çarşamba günü konuşan Kaddafi, tavrını değiştirmemiş ve Trablus’taki muhaliflerin El Kaide destekçisi olduğunu söylemişti.
Libya’da ise doğu bölgelerinin büyük kısmı isyancıların elinde bulunuyor. Kaddafi’ye karşı savaşan isyancı güçler, sanayi kenti Brega’da Perşembe günü konumlarını güçlendirerek, Kaddafi güçlerini püskürttükleri günün ertesinde kente tank savar bataryalar yerleştirdiler.
NEW YORK TIMES: Libya’nın gizli serveti savaşın yeni hedefi olabilir
Libya’da Kaddafi güçleriyle isyancılar arasındaki çatışmalar devam ederken, asıl savaş başka bir cephede veriliyor. Uluslararası güçler, Kaddafi rejiminin 70 milyar dolarlık ulusal varlık fonunu kontrol etme mücadelesine başlıyor olabilir.
Nakit paranın yanı sıra, İngiliz yayım kuruluşu Pearson ve İtalyan Juventus futbol kulübü dahil Avrupa’nın seçkin şirketlerinde sahip olunan hisselerden oluşan fon, Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam’ın öne çıkmasını sağlayan bir kartvizit görevi gördü.
2006’da kurulan fon, Kaddafi’nin Libya’yı batıya açılmaya hazır bir ülke haline getirme çabaları için kullanıldı. Bu fon aynı zamanda, Libya liderinin Rothschild ailesi, İngiltere Prensi Andrew, Avrupa Komisyonu’nun ticaretten sorumlu eski üyesi Peter Mandelson, üst düzey İtalyan yöneticiler ve ABD’li özel girişim sermayelerinden Stephen Schwarzman ile ABD’li savunma şirketi Carlyle Group’tan David Rubenstein gibi önemli isimlere yakınlaşmasını sağladı.
Washington yönetimi, Libya Yatırım Ajansı’nın ABD’li şirketler tarafından yönetilen varlıklarını dondurmayı istediğini ifade ederken, şu ana kadar belirli bir banka ve kurum ismi açıklanmadı.
İngiltere ise yetkililer, fonun varlıkları satması ya da Libya’ya geri göndermesinin engelleneceğini belirtti. Bu varlıklar arasında Pearson şirketindeki hisseler ve Londra’daki ticari gayrimenkullere ait küçük portföyler bulunuyor.
FON ORTADOĞU’DAKİ BANKALARA DAĞITILDI
Ancak Seyfülislam Kaddafi’nin dolaylı olarak kontrol ettiği fonun içerdiği 50 milyar dolarlık nakit para ve diğer menkul kıymetlerin babası Muammer Kaddafi’ye aktarılıp aktarılamayacağı henüz bilinmiyor.
Tüm zenginliği petrole bağlı olan Libya, bir nakit para dağının üzerinde oturuyor olabilir. Ancak Seyfülislam’ın silah almak ve destekçilerine destek sağlamak için sahip olduğu fonu kullanması oldukça zor gibi görünüyor.
Fon ile yakından çalışmış olan kaynaklar, iç işlerin bürokratik eylemsizlik gibi fazlasıyla esrarengiz olduğunu ve yatırım uzmanlığı eksikliği bulunduğunu, bu yüzden fonun yeterince aktif olamadığını belirtti. Fon, yabancı yatırımlarına ilk olarak 2008’de başladı.
Yetkililer, fondaki paranın büyük kısmının Libya’da veya Kaddafi rejimine yaptırım uygulamayan Ortadoğu ülkelerindeki bankalarda olduğunu düşünüyor.
WASHINGTON POST: ABD yeni İslami rejimlerin dirilişine hazırlanıyor
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan isyan hareketlerinin, bölgedeki politikaları daha din temelli bir hale getireceğine inanan Obama yönetimi, ayaklanmaların yaşandığı ülkelerde İslami hükümetlerin kontrolü ele geçireceği düşünüyor.
Obama yönetimi, bölgede İslami hükümetleri destekleyen çeşitli hareketleri tespit etmeye başladı bile. Beyaz Saray tarafından başlatılması talimatı verilen değerlendirme, Müslüman Kardeşler ve El Kaide gibi örgütler arasında büyük ideolojik farklılıklar tespit etti. Yapılan iç değerlendirme, ABD’nin bölgede nasıl bir yol izleyeceğini konusunda belirleyici olacak.
Yürütülen değerlendirmenin içeriği hakkında bilgi vermek istemeyen, Obama yönetiminden üst düzey bir yetkili, “Bu ülkelerin politikalarında İslam’ın yer almasından korkmamalıyız… Değerlendirmelerimiz politik parti ve hükümetlerin İslam’la olan ilişkileri değil, davranışları” dedi.
İslami hükümetlerin barındırdığı ideoloji, Taliban’ın ilkel acımasızlığından, Türkiye’de laik politik sisteme öncülük eden İslam kökenli AK Parti’ye kadar çok geniş bir yelpazeye sahip.
OBAMA RİSKİ GÖRMÜYOR
Son haftalarda yaşanan devrimlerden hiçbiri açık bir şekilde İslam yanlısı değildi, ancak isyanların dini güçlerin yükselişine neden olabileceğinden endişe ediliyor. Örneğin, bu hafta içinde, Yemen’den güçlü bir dini lider, ABD’nin desteklediği Ali Abdullah Salih hükümetinin İslami düzenle yer değiştirmesi çağrısı yaptı.
Mısır’da ise nüfuzlu bir İslami bir düşünür, Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in devrilmesinin ardından anayasal değişikliklerin taslağının hazırlanmasında ön safta yer alıyor. Bir dizi İslamcı parti ise devrim sonrası reformlarda veya protesto hareketlerinden nasıl büyük bir rol oynayabileceklerinin tasarısını yapıyor.
ABD Başkanı Barack Obama, göreve geldiğinde “İslam’la yeni bir başlangıç” konusunu gündeme getirmişti. Obama, İslami inancı ve demokratik politikaların uyumsuz olmadığını öne sürmüştü. Ancak bu hareketiyle, dini yasalara dayanan hükümetlerin demokratik reformları engelleyeceği ve Batı’nın değerlerini yok edeceğinden korkan, bazı dış politika pragmatistlerini ve İsrail gibi müttefiklerini alarma geçirdi.
AP: Dört yıl önce kaybolan FBI ajanının izi bulundu
Dört yıl önce İran’da esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolan emekli FBI ajanı Robert Levinson’ın, hayatta olduğuna dair çok önemli deliller elde edildi. ABD’li yetkililer, Levinson’ın güney batı Asya’da bulunduğuna dair bilgiler alınması üzerine eski FBI ajanını ülkesine getirmek için çalışmalara başladı.
Levisnon, Mart 2007’de İran’ın Kiş kentinde ortadan kaybolmuş, ABD’li yetkililer o tarihten bu yana FBI ajanının hayatta olup olmadığına dair kesin bir bilgi edinememişti. Levinson’u kimin elinde ve nerede olduğu kesin olarak, bilinmiyor, ancak deliller eski FBI ajanının hayatta olduğunu gösteriyor.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Perşembe günü yaptığı kısa açıklamada, Klevinson’un güney batı Asya’da bulunduğuna dair bilgiler edindiklerini ve eski ajanın İran’dan yardım talep ettiğini belirtti.
İran ise daha önce defalarca Levinson’ın nereden olduğunu bilmediğini dile getirdi. Ancak ABD’li diplomatlar ve soruşturmacılar, uzun bir süre Levinson’ın İranlı ajanlar tarafından alıkonulduğunu düşündü.
ABD’li yetkililer, şekeri ve yüksek tansiyonu olan 62 yaşındaki Levinson’ın ölmüş olabileceğini tezini de gündeme getirdi. Ancak geçtiğimiz yıl, Levinson’ın ailesinin eline geçen delilleri inceleyen yetkililer, eski ajanın hayatta olduğuna karar verdi.
Associated Press, ABD’li yetkililerin elde ettiği bilgilerden haberdar olsa da Levinson’ın ülkesine geri getirilme çabalarının riske atmamak için bu bilgiyi kamuoyuna açıklamadı.
AFP: Fildişi Sahilleri’nde kadın gösterilere kurşun
Fildişi Sahilleri Devlet Başkanı Laurent Gbagdo’ya sadık olan askerler, Perşembe günü Gbagdo’nun görevini terk etmeyi reddetmesini protesto eden kadın göstericileri kurşuna dizdi. Kontrolsüz eylemler gösteren orduya karşı son direniş olarak kadınların yürüyüş yapmasının gelenek olduğu Fildişi Sahilleri’nde yaşanan bu olay, tüm ülkeyi şoke etti. Kana bulanan protestoda, en az altı kadın göstericinin öldüğü belirtildi.
Başkent Abidjan’ın kuzeyindeki, Kuttara’da düzenlenen protestonun kana bulanamaması, Birleşmiş Milletler’i (BM), Fildişi Sahilleri’nde yeni bir iç savaş başlayabileceği endişesine sürükledi.
Kasım ayında yapılan seçimlerin ardından, Fildişi Sahilleri’nde patlak veren gerilim, Şubat ayının ortalarında tekrar yükselmeye başlamıştı. Uluslararası kamuoyu, seçimlerden bu yana yaşanan gerginliğin bir iş savaşa neden olmasından endişe ediyor.
BM’DEN BÜYÜK TEPKİ
BM Güvenlik Konseyi, yaptığı açıklamada Gbagdo’ya bağlı güçler tarafından sivillere ve BM güçlerine yönelik “tehditleri, engellemeleri ve şiddet olaylarını kınadığını” belirtti. Açıklamada, “Siviller yeni bir iç savaşın baş göstermesinden duydukları endişeyi ifade ediyor ve tüm partileri en etkin biçimde iç savaş olasılığını engellemeye teşvik ediyorlar” denildi.
Konsey, bölgedeki BM yetkilileriyse “özellikle sivillerin korunması için gerekli olan tüm önlemleri alması” talimatını verdi. Güvenlik Konseyi, Perşembe günü Kattara’da kadın göstericilerin maruz kaldığı saldırının ardından toplanma kararı aldı.
ABD, Gbogdo’nun eylemlerini kınayarak, “ahlakın iflas etmesi” olarak nitelendirdi. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Philip Crowley, Twitter üzerinden gönderdiği mesajda, “Laurent Gbogdo’nun ahlakının iflas ettiği, kendisine bağlı güvenlik güçlerinin altı kadın protestocuyu öldürmesi ve ülkesinin kaynaklarının tükenmesiyle açıkça ortaya kondu” dedi.
Altı kadın protestocunun öldürülmesinden önce yaşanan şiddet olaylarında, son bir hafta içinde 50 kişi hayatını kaybetti. BM, 2010’un bitmesinden bu yana Fildişi Sahilleri’ndeki şiddet olaylarında ölenlerin sayısını 365 olarak verdi.