Güncelleme Tarihi:
WALL STREET JOURNAL: Libya’dan petrol piyasasını sevindirici haber
Libya’da, Pazar günü Trablus yakınlarındaki önemli petrol noktalardan biri olan Zaviye kentinin kontrolünü ele geçiren isyancılar, Kaddafi rejimine baskı yapmaya devam ediyor. Geçici hükümet kurduklarını ilan eden isyancılar, aynı zamanda kontrol altında tuttukları Libya’nın doğusunda petrol akışını başlattı.
Libya’nın isyancıların kontrolündeki doğu bölgesindeki en büyük ve tek petrol şirketi Arabian Gulf Oil’in yetkililerinden Hasan Bulifa, Pazar gecesi 700 bin varil petrol taşıyan bir tankerin Tobruk’daki limandan kalkıp, Çin’e doğru yol aldığını belirtti.
Arabian Gulf Oil şirketinin Çin’e gönderdiği tanker aynı zamanda, Libya’nın doğusundan Kaddafi hükümetinin kontrolü yitirmeye başladığı 19 Şubat’tan bu yana yapılan ilk petrol ihracatı olacak.
Küresel petrol üretiminin büyük bir kısmının gerçekleştiği Ortadoğu’da patlak veren kaos, petrol fiyatlarının son yılların rekor yüksekliklerine çıkmasına neden oldu. ABD ham petrolünün varil fiyatı 100 dolar sınırına yaklaşırken, geçtiğimiz haftalarda 120 dolar sınırına kadar çıkan Brent petrolün fiyatı şu anda 114 dolar seviyesinde işlem görüyor.
İsyancıların kontrolündeki bölgede üretilen petrolden elde edilen gelir, Trablus’ta bulunan ve hâlâ Kaddafi yönetiminin kontrolünde olan National Oil şirketine gidiyor. Yine de ihracat noktalarının azlığı ve stoklarının azalması korkusuyla petrol üretimini kesmek zorunda kalan şirketin tekrar ihracata başlaması olumlu bir gelişme olarak kabul ediliyor.
Libya’daki gelişmeler, petrol zengini Basra Körfezi kıyısında bulunan bir başka Ortadoğu ülkesi Umman’da da hükümet karşıtı gösterilerin baş gösterdiği bir zamanda gerçekleşti. Küçük bir körfez ülkesi olan Umman’da ilk kez gerçekleşen protesto gösterilerinde bir kişi hayatını kaybetti.
TIMES: İngiltere eski Başbakanı Tony Blair, Kaddafi ile görüştü
İngiltere’nin eski Başbakanı Tony Blair, Times gazetesine yaptığı açıklamada, Libya lideri Muammer Kaddafi ile görüştüğünü belirtti.
Blair, Kaddafi’ye koltuğunu bırakmasını teklif ettiğini ancak Kaddafi’nin bu öneriyi kabul etmediğini söyledi.
Blair, Times’a verdiği röportajda, Kaddafi ile Cuma günü iki defa konuştuklarını, Kaddafi’nin, yaptıkları konuşmada açık tehditlerine devam ettiğini, ülkesinde kalacağını ve burada öleceğini söylediğini belirtti.
Blair, Kaddafi ile temasa geçmeden önce ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile görüştüğünü ifade etti. İngiltere eski Başbakanı Blair, Libya’daki gelişmeler için “Yaşananlar herkesi şoke etmiş durumda. Şiddetin sona erdiğini görmek istiyoruz” dedi.
Blair, “Herkes için endişe oluşturduğu bir dönemde, Libya’nın politikalarını değiştirmeye eğilimli olmasının doğru olacağını düşündük… Değişim çağrısına yanıt vermek doğru bir hareket olacak” diye konuştu.
İngiltere eski Başbakanı Blair, 2009 yılında Lockerbie bombacısı Libyalı Abdül Baset El Megrahi’nin İskoçya hükümeti tarafından serbest bırakılmasının doğru olup olmadığı hakkında yorum yapmayı reddetti.
Blair, başbakanlık görevinden ayrılıp Ortadoğu Dörtlüsü’nün başkanlığına geldiği 2004 yılında tanıştığı Kaddafi ile temaslarını sürdürmeye devam ettiğini belirtti. Kaddafi ailesi, Blair’i arkadaş olarak kabul etse de, Blair bu ilişkiden hiçbir zaman fayda sağlamaya yanaşmadı.
Blair, Kaddafi’yle yaptıkları son konuşmada, “artık gitme vaktinin geldiğini” ve geçici hükümet kurulması için baskı yaptığını söyledi.
Diğer yandan, İngiltere’nin şimdiki başbakanı David Cameron Pazar günü Kaddafi’nin artık görevini bırakması gerektiğini ifade etti.
Times gazetesi, Kaddafi’nin Blair ile yaptığı görüşmeden, Libya’da yaşanan olaylardan dolayı El Kaide’yi sorumlu tuttuğu sonucuna vardıklarını açıkladı.
WASHINGTON POST: İngiltere ve Almanya gizli askeri operasyonlarla vatandaşlarını kurtardı
İngiltere ve Almanya’ya ait uçaklar, Libya çölüne askeri uçuşlar düzenleyerek yüzlerce petrol işçisi ve sivili kurtardı. Ancak binlerce insan kötü hava koşulları ve politik kriz nedeniyle başkent Trablus ve civarındaki bölgelerde mahsur kalmaya devam ediyor.
Libya’ya yapılan askeri uçuşlar, Batılı ülkelerin söz konusu vatandaşlarının güvenliği olduğu zaman, Libya’nın toprak bütünlüğünü göz ardı edebildiğini ortaya koydu.
Pazar günü, İngiltere Kraliyet Hava Kuvvetleri’ne ait üç uçak, Libya çölündeki farklı noktalardan 150 İngiliz’i alarak Malta’ya taşıdı. Savunma Bakanı Liam Cox, bir helikopterin açılan ateş sonucu hafif hasar aldığını belirtti.
Cumartesi günü İngiliz ordusuna bağlı özel birlikler, Libya çölünde düzenlenen özel operasyonda 150 petrol işçisini kurtarmıştı.
Diğer yandan Almanya, Hava Kuvvetlerine ait uçakların Cumartesi günü düzenlenen gizli operasyonda 132 kişiyi Libya çölünden kurtardığını açıkladı.
Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, Pazar günü iki askeri uçağın Wintershall AG şirketine ait özel bir piste indiğini, 22 Alman’ın yanı sıra 122 kişiyi kurtarıldığını belitti. Kurtarılan kişiler Yunanistan’ın Girit adasına götürüldü.
Aynı gün düzenlenen ayrı bir operasyonda ise çölde bulunan 18 Alman daha kurtarıldı. Westerwelle, hükümetin Libya’da kalan 100’e yakın Alman için kurtarma çalışmaları hazırlığında olduğunu ifade etti.
Westerwelle, deniz aşırı ülkelerde askeri uçuşlar düzenlenmesi için parlamentonun onayının gerektiğini, Cuma günü tüm parti liderleriyle konuşarak yapılacak operasyon hakkında bilgi verdiğini açıkladı.
FINANCIAL TIMES: Ortadoğu gafları Fransa Dışişleri Bakanını istifa ettirdi
Fransa’nın Dışişleri Bakanı Michèle Alliot-Marie, Ortadoğu’da yaşanan devrimler hakkında yaptığı gafların ardından Pazar günü istifa etti.
Marie’yi yaptığı açıklamalardan sorumlu gören Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, böylece 100 gün içinde ikinci kez kabine kurmak zorunda kalacak.
Sarkozy, diğer yandan bakanlarının Kuzey Afrika’nın devrik liderleriyle olan yakın bağları nedeniyle Fransa’nın uluslararası alanda yıpranan duruşunu onarmak niyetinde.
Marie, Tunus’un devrik lideri Zeynel Abidin Bin Ali ülkeyi terk etmeden birkaç gün önce, ülkedeki güvenlik sorunlarını çözmek adına Fransa’nın “maharetli elini” kullanabileceğini belirtti.
Eski Dışişleri Bakanı, protestoların arttığı dönemde Tunus’ta tatil yaptığının ve ailesinin Bin Ali rejimiyle yakın olduğunun ortaya çıkmasının ardından Fransa’da büyük baskı altında kalmıştı.
ELEŞTİRİLERİN HEDEFİ DIŞ POLİTİKA
Maryl olarak tanımlanan bir diplomat grubu, ülkenin etkin gazetelerinden Le Monde yaptıkları bir ziyarette, Marie’ye yönelik eleştirilerini genişletip, dış politikaya kaydırdı. Fransa’nın dış politikasını amatör, düşünmeden hareket eden ve medya takıntılı olarak tanımlayan grup, Cumhurbaşkanlığını, devrik otokratlara kucak açan bir dış politika belirlemekle suçladı.
Sarkozy ise hükümetinin karşı karşıya kaldığı eleştirilerin Fransa’nın G-20’deki başkanlığını olumsuz etkilediğini düşünüyor.
Marie’nin yerine, eski başbakanlardan ve şu an Savunma Bakanı olan Alain Juppé’nin gelmesi bekleniyor. Başbakan François Fillon, Mısır’ın devrik lideri Hüsnü Mübarek’in davetlisi olarak Mısır’da tatil yaptığı için eleştiriler maruz kalmasının ardından, Juppé’nin başbakanlık koltuğuna bile geçebileceği konuşuluyor.
RFE/RL: ABD, muhaliflere gösterilen baskı nedeniyle İran’ı kınadı
ABD, İran’ı muhaliflere karşı “organize korkutma kampanyası” yürütmekten dolayı kınadı. Beyaz Saray, İran’daki rejimin politik liderleri, aktivistleri, insan hakları savunucularını, öğrencileri, gazeteci ve blog sahiplerini gözaltında tuttuğunu belirtti.
Beyaz Saray ayrıca, Tahran’ı uydu iletişimini bozma ve internet sitelerini bloke etme yoluyla bilgiye erişimi kısıtlamakla suçladı.
Analistler, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı etkisi altına alan isyan hareketlerinin yaşandığı günlerde, Washington’un Tahran üzerindeki baskısını giderek artırdığına dikkat çekti.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, 23 Şubat tarihinde İranlı protestocuların “cesaretini” övmüş ve Tahran’ı muhaliflere karşı uyguladığı sistematik baskılardan ötürü eleştirmişti.
Beyaz Saray’ın kınaması, Bağımsız İnsan Hakları Kurulu’nun (IHRC), İran’daki ev hapsinde tutulan iki önemli muhalif lideri Mir Hüseyin Musevi ve Mehdi Kerrubi’nin evlerinden başka bir yere transfer edildiklerini açıklamasının ardından geldi.
IHRC, iki muhalif liderin eşleriyle beraber Tahran dışında “güvenli bir yere” götürüldüğünü açıkladı. Bu bilgiyi veren kaynak, Musevi ve Kerrubi’nin fiziksel olarak zarar görmediğini ve gönderildikleri yerin hapishane olmadığını belirtti.