Güncelleme Tarihi:
NEWSWEEK: Türkiye’de rakı sevenler gittikçe yalnız kalıyor
Modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, rakıyı o kadar çok seviyordu ki, karaciğer hastalığı yüzünden hayatını kaybetti. Ancak alkol, Türkiye’nin kültür savaşlarındaki son savaş alanı haline gelmeye başladı. İslami kökenli muhafazakar AK Parti tarafından buay sunulan düzenlemeler, elit kesimde tepkiye yol açtı.
Getirilen kısıtlamalar çok gaddarca değil: Alkolün spor alanında ve gençlere yönelik faaliyetlerde reklamının yapılmasının yasaklanması ve otoyollarda alkol satışının durdurulması. Türkiye’deki alkollü içki satışı iznini çizen kurallar ABD ve birçok Avrupa ülkesine göre daha gevşek. Buna rağmen, İstanbul’da yaşayan bar çalışanı İlker Gül, AK Parti’yi eleştirenlerin, yeni düzenlemeleri “toplumda alkolü yasaklamak için devlet koordineli kampanyanın” başlangıcı olarak gördüğünü belirtti.
Koordineli olsun olmasın, Türkiye’de alkol kullananların azaldığına dair delil var. Aralık ayında, Tunceli’de iki bin kadının oluşturduğu grup, birahanelerin camlarını kırarak buralarda kadınların çalıştırılmamasını istedi. Aydın da ise Ankara’daki yetkililerin daha sonra müdahale ettiği olayda, polis alkol sunan restoranlara baskın düzenledi.
Aynı zamanda, 2003-2008 yılları arasında hanelerdeki içki tüketimi yüzde 34 azaldı. Sonuç olarak, Türkler ortalama olarak İrlandalıların tükettiğinin 10’da biri kadar alkol tüketir hale geldi. Atatürk’le aynı rakı sevgisini paylaşan Türkler, kendilerini giderek daha kuru bir alanda buluyor.
EL CEZİRE: Filistin belgeleri: Filistin Doğu Kudüs’ün tamamını neredeyse hiçbir karşılık olmadan İsrail’e teklif etti
El Cezire, 10 yıldan beri süren İsrail-Filistin müzakerelerine ait elde ettiği 1,600’den fazla belgenin ilk kısmını dün açıkladı. Şu ana kadar açıklanan belgelerde en dikkat çekici detay, Filistin Yönetimi'nin müzakerelerde İsrail'e Doğu Kudüs'ün en önemli kısımlarını teklif etmesi, ancak Tel Aviv yönetiminin bunu reddetmesiyle ilgili.
El Cezire'nin elinde, 1999-2010 yıllarına ait e-mail, harita, özel görüşmelere ait detaylar, üst düzey takaslara ait bilgiler, stratejik notlar ve power point sunumlarına kadar binlerce sayfa belge bulunuyor. Belgelerin tamamının, 23 ile 26 Ocak tarihleri arasında açıklanacağı belirtildi. El Cezire, içerdikleri hassas bilgilerden dolayı, bu belgelere nasıl ulaştıklarını ve kaynaklarını açıklamayacaklarını ifade etti. Kurum belgeleri Guardian'la da paylaştı.
Elde edilen belgelerde öne çıkan en önemli bilgiler arasında, Filistin Yönetimi’nin Doğu Kudüs’teki yasadışı İsrail yerleşimlerini kabul etmesi, Haremüşşerif’in statüsü hakkında “yaratıcı” olunması ve mülteciler ile Filistinlilerin ana vatanlarına geri dönmesi hakkında Filistin Yönetimi’nin vermeye hazırlandığı tavizler yer alıyor.
DOĞU KUDÜS ŞOKU
Filistin Yönetimi’nin, Doğu Kudüs’teki İsrail yerleşimleri hakkında vermeyi teklif ettiği taviz Ortadoğu'da deprem yarattı.
Geçtiğimiz yıl ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın İsrail’i ziyareti esnasında, Tel Aviv 1,600 yeni konutun inşa edilmesi kararını onayladı. ABD, İsrail’in Ramat Şlomo bölgesinde yeni konut birimleri inşa etme kararına tepki gösterirken, Biden, barış görüşmelerinin yeniden başlaması için “ihtiyaç duyulan güvene büyük zarar verildiğini” ifade etti.
Ancak, El Cezire’nin ele geçirdiği Filistin belgeleri, İsrail’in Ramat Şlomo’daki inşaatı durdurmak için hiçbir nedene sahip olmadığını gösterdi. Belgelere göre, Filistin Yönetimi yetkilileri bu yerleşim dahil, Kudüs’teki yasadışı tüm inşaatların tümünü 2008’de kabul etti. Filistinli müzakereciler, neredeyse karşılığında hiçbir şey almadan, İsrail’in yasadışı yerleşimleri topraklarına katmasını onayladı.
Filistin Yönetimi’nin yaptığı, eşi benzeri daha önce görülmemiş teklif, 15 Temmuz tarihinde Tel Aviv’de yapılan üç taraflı görüşmede geldi. Görüşme, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condolezza Rice, o dönem İsrail’in Başbakanı olan Tzipi Livni, yine dönemin Filistin Yönetimi Dışişleri Bakanı Ahmed Kurei ve Filistin Yönetimi başmüzakerecisi Said Erekat arasında yapıldı.
KUREİ: TARİHTE BİR İLK
Görüşmenin detayları şöyle:
Kurei: “Bu son teklif, takas sürecinde yardımcı olabilir. İsrail’in Cebel Mukebir (Har Homa) dışında, Kudüs’teki tüm yerleşimleri topraklarına katacağını teklif ettik. Tarihte bu tür bir teklifi ilk defa yapıyoruz. Camp David’de böyle yapmayı reddetmiştik” ifadesini kullandı.
Ardından Erekat, Filistin Yönetimi’nin kabul etmeye istekli olduğu yerleşimleri teker teker saydı: Fransız Tepesi, Ramat Alon, Ramat Şlomo, Gilo, Talpiot ve Kudüs eski şehirdeki Yahudi bölgesi. Yaklaşık 120 bin kişinin yaşadığı bu bölgelerin dışında, Erekat Pisgat Ze’ev ve Neve Ya’akov gibi yerleşimlerden bahsetmedi. Ancak Kurei’nin sözleri buraların İsrail’in parçası olarak kalacağı imasını verdi.
Ekim 2009’da düzenlenen bir başka görüşmede, Erekat, Kudüs’ün Eski Şehir bölgesinde coğrafi bir bölümünü, Yahudi Bölgesi ve “Ermeni Bölgesi'nin bir kısmının” kontrolüyle beraber İsrail’e vermeyi teklif etti.
Doğu Kudüs’teki yerleşimler uluslararası yasalar altında yasadışı olsa da, İsrail bu bölgeleri belediye sınırları içinde kabul ediyor.
YERLEŞİMLER İSRAİLLİLERİ DE BÖLDÜ
İsrailliler, yerleşimler konusunda ciddi ayrılık yaşıyor. Geçtiğimiz yıl Yedioth Ahronoth ve Ha’aretz gazetelerinin düzenlediği anketlere göre, katılımcıların sırasıyla yüzde 46 ve yüzde 41’i, yerleşimlerdeki inşaatların durdurulmasını destekledi.
Diğer yandan, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Kudüs’te inşaat yapmanın “Tel Aviv’de inşaat yapmaktan farklı olmadığını” söylemiş, Erakat’ın bahsi geçen imtiyazları verdiği günlerde başbakan olan Tzipi Livni ise “Tel Aviv’i Filistinlilerle yapılacak hiçbir anlaşmada bölmeyeceklerini” belirtmişti.
Öte yandan, Filistinliler Batı Şeria’daki önemli yerleşimler konusunda daha prensipli bir duruş sergiledi. Doğu Kudüs hakkındaki görüşmenin gerçekleştiği aynı yerde, Kurei, Livni’ye “Ma’ale Adumim, Ariel, Giv’at Ze’ev, Ephrat ve Har Homa yerleşimlerinin İsrail topraklarına katılmasını kabul edemeyeceklerini” söyledi.
Har Homa dışında, tümü Batı Şeria içinde kalan bu yerleşimlerin İsrail topraklarına katılması gelecekteki Filistin devletinin sürdürülebilirliği açısından yıkıcı olabilir. Öte yandan, bu yerleşimleri parçalamak İsrail’e de avantaj sağlamayacak. Yaklaşık 18 bin kişinin yaşadığı Ariel, önemli bir sanayi bölgesi. Nüfusu 30 bine çıkan Ma’ale Adumim ise Doğu Kudüs’te hızla büyüyen bir yerleşim konumunda.
ÜÇÜNCÜ SEÇENEK
Filistin belgeleri, Ma’ale Adumim ve Ariel gibi yerleşimler konusunda girilen çıkmazı ortaya koydu. Ancak, Filistinli müzakerecilerin birçok görüşmede öne çıkardığı bir üçüncü bir seçenek mevcut: Bu Yahudi yerleşimlerinin gelecekteki Filistin devletinin bir parçası olarak kabul edilmesi. 2008 yılında bu teklifi birçok kez Livni’ye götüren Kurei arasında, Haziran ayında şu konuşma yaşanmış:
“Ma’ale Adumim muhtemelen Filistin egemenliği altında kalacak. Bu, işbirliği ve bir arada yaşamaya örnek olabilir.
Livni: Bu konu yerleşimcilere giriş izni sağlamıyor.
Livni, Mayıs 2008’de gerçekçi olmadığı gerekçesiyle Kurei’nin teklifini reddetti.
Ma’ale Adumim ve Ariel’in aralarında bulunduğu iki devletli çözüm, ABD eski başkanı George Bush’un yönetiminin de amacıydı. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Rice, Temmuz 2008’de Kurei’ye “İsrail’in Ma’ale Adumim’den vazgeçmeye niyetli olmadığını belirtmişti.
Bu görüşmenin ardından geçen iki buçuk yılda, İsrail-Filistin görüşmelerinde yaşanan çıkmazda bir gelişme olmadı.
"GOLAN'DAN VAZGEÇİYORUZ"
Jerusalem Post ise belgelere dayanarak Livni’nin Kurei’ye Suriye’yle barış görüşmelerinde “Golan’dan vazgeçiyoruz” dediğini bildirdi. 21 Mayıs 2008 tarihli bir belgeye göre Kurei Livni’yi Suriye’yle görüşmeler için tebrik etti. Livni ise “Resmi bir durum yok, görüşmeler Türkiye üzerinden ilerliyor” yanıtını verdi.
Aynı toplantıda Livni, “Golan’dan vazgeçiyoruz, dolayısıyla Beitar Illit’ten daha fazla toprak almamız gerekiyor” dedi. Kurei, “Bedeli bize ödetiyorsunuz” diye Livni’ye tepki gösterdi. Kurei Suriye’yle yapılan barış görüşmelerinin Filistinlilere yardımcı olacağını umduğunu belirterek, “İran bize karşı, Katar bize karşı” dedi.
BELGELERİN DEVAMI GELECEK
Guardian gazetesinin, gelecek günlerde yayımlayacağını açıkladığı Filistin belgelerinde şu bilgiler yer alacak:
- Aralarında, oldukça hassas bir konu olan Filistinli mültecilerin ülkelerine geri dönme hakkı da olmak üzere, Filistinli müzakereciler tarafından İsrail’e sunulan gizli imtiyazların boyutu,
- İsrailli liderlerin bazı Arap vatandaşlarının yeni Filistin devletine aktarılması için nasıl teklifte bulunduğu,
- İsrail güvenlik güçleriyle Filistin Yönetimi arasındaki gizli işbirliğinin yakınlık derecesi,
- Filistin bölgelerindeki Hamas güçlerini yok etmek çizilen gizli planda İngiltere istihbaratının oynadığı merkezi rol,
- Filistin Yönetimi liderlerine, İsrail’in 2008-2009’da düzenlediği Dökme Kurşun Operasyonu hakkında nasıl gizlice tüyo verildiği.
CNN: Portekiz Devlet Başkanı seçimlerden zaferle çıktı
Portekiz halkı, dün yapılan seçimlerde Anibal Cavaco Silva’ya beş yıl daha devlet başkanlığı görevi verdi. Başkanlık için kendisiyle yarışan altı rakibine üstünlük sağlayan Silva, resmi haber ajansları RTP ve LUSA’nın verdiği bilgiye göre, yüzde 53 oy aldı. Böylece, seçimlerde ikinci tura gidilmesine gerek kalmadı.
Silva’nın en yakın takipçisi Manuel Alegre, yüzde 20’nin altında oy alabildi. Güneybatı bölgelerinde soğuk hava şartlarının hakim olduğu Portekiz’de, sandık başına giden seçmen oranı yüzde 53’te kaldı.
Silva, 9 Mart 2006 tarihinde Devlet Başkanlığı görevine gelmişti. Bu seçimlerde geride bıraktığı dört adayın arasında, iki kez başbakan, bir kez de devlet başkanı olarak görev yapan Mario Soares de vardı. Silva’nın başbakanlığını, ilk kez 2005’te göreve gelen ve 2009’da dört yıllık bir dönem için tekrar seçilen Jose Socrates sürdürecek.
Silva’nın tekrar göreve seçilmesinin ardından odaklanacağı ilk konu, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden mali yardım talep etmek zorunda kalan Yunanistan ve İrlanda’nın ardından aynı duruma düşmemek için önlem almak olacak.
TELEGRAPH: Çin’in hayalet uçağı ABD teknolojisine sahip olabilir
Kosova Savaşı’nda Hırvatistan’ın Genelkurmay Başkanı olarak görev yapan Amiral Davor Domazet-Loso, Çin’in J-20 hayalet uçağının ABD teknolojisine sahip olabileceğini belirtti. Loso, Mart 1999’da Sırbistan üzerinde vurulan ABD’ye ait F-117 Nighthawk hayalet uçağının, Çinlilere J-20’yi üretmek için gerekli olan teknolojiyi sağlamış olabileceğini söyledi.
Loso, Çin’in Asya’daki komşuları arasında endişeye neden olması muhtemel şu ifadeleri kullandı: “Savaş esnasında, istihbarat kaynaklarımız bölgede sınır geçişleri yapan Çinli ajanlar hakkında bilgi verdi. Ajanların, F-117’nin düştüğü bölgedeki çiftçilerden uçağın sökülen parçalarını satın aldığı belirtildi… Çinliler bu parçalardan elde ettikleri bilgilerle hayalet uçak teknolojisinde ilerleme kaydetmiş olabilir” dedi.
Nighthawk, neredeyse hiçbir radara yakalanmayan ve savaş bölgesinde fark edilmeden uçabilen, zamanın en gelişmiş hayalet uçağıydı. ABD, Sırpların fırlattığı uçak savar füzesiyle uçaklarının düşmesini “tamamen şans eseri” olarak yorumlamıştı. Sırbistan, eski devlet başkanı Slobodan Milosevic’in liderliği altında ele geçirdiği NATO’ya ait malzemeleri düzenli olarak Çin ve Rusya ile ticarette kullanıyordu.
Çin, geçmişte savaş uçağı teknolojisi çalmakla suçlanmıştı. Geçtiğimiz yıl Rusya, Su-27ve Su-33 donanma savaş uçaklarının neredeyse ikizlerini üretmesi üzerine, Çin’i eleştirmişti. Su-27’den esinlenerek J-11 savaş uçağını üreten Çin, Su-33’den yola çıkarak J-15 uçağını tasarladı. Bu uçakların 2011 sonunda hizmete girmesi bekleniyor.
NEW YORK TIMES: Tunus’ta hükümet büyük bir televizyon kanalını kapattı
Tunus’taki geçici hükümet, ani bir kararla ülkenin en eski ve en başarılı özel televizyon kanalını Pazar gecesi kapattı. Otoriter devlet başkanı Zine El Abidine Ben Ali’nin devrilmesinden sonra göreve gelen hükümetin bu hamlesi, ifade özgürlüğü adına verdiği taahhütlerin üzerini çizdi.
Devlet haber ajansı, hükümetin Hannibal TV kanalının sahibini tutukladığını ve kanalın yayını “vatana büyük ihanetten” dolayı durdurduğunu belirtti. Kanal, “gençliğin devrimini engellemek, karmaşanın yayılmasına yardımcı olmak, anlaşmazlık doğurmak, anayasal boşluğa neden olacak yanlış bilgiler vermek ve eski devlet başkanının diktatör rejimini tekrar oluşturmak adına şiddetin hakim olacağı düzensizlik yaratmaya” çalışmakla suçlandı.
Hannibal TV kanalı adına konuşan Lütfi Sallemi, hükümetin kanalı hiçbir uyarı ve açıklama olmadan kapattığını belirtti. Sallemi, “Kanalın sahibi devrimin yanındaydı ve insanların sesini iletiyordu” dedi. Sallemi, hükümetin kararının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ve kanal sahibinin yargılanması için televizyonun kapatılmasına gerek olmadığını belirtti.
Tunusluların, devrik devlet başkanının eski kabinesinin ağırlıkta olduğu ve Ben Ali’nin sağ kolunun başbakanlık yaptığı hükümete karşı güveni, Hannibal TV’nin kapatılmasıyla ciddi şekilde sarsıldı. Devlet haber ajansı, televizyonun sahibinin Ben Ali’nin ikinci karısının akrabası olduğunu belirtti. Söz konusu kişi olan Leyla Trabelsi’nin ailesi, Trabelsi’nin yaptığı evliliğin ardından zenginliğe kavuşmasıyla biliniyor.
Beş yıl önce kurulan Hannibal TV, Ben Ali’nin iktidarı döneminde hükümeti eleştirmiş, futbol yayını hakkını devlet televizyonuna kaybetmişti. Kanal, geçici hükümetin içindeki Ben Ali kabinesi üyesi isimlerin çıkarılması gerektiğini savunuyordu.
GUARDIAN: Brüksel’de on binler Belçika’nın bütünlüğü için yürüdü
Brüksel’de bir araya gelen on binlerce gösterici, yedi aydan beri hükümet kurmakta başarılı olamayan politik partilere koalisyon hükümeti kurmaları talebinde bulundu ve ulusal birlik mesajı verdi.
Yürüyüşün organizatörleri, Belçika’nın Flaman ve Valon toplulukları arasındaki anlayışı desteklemek ve milliyetçiliği arka plana itmek istediklerini söyledi. Polisin verdiği rakamlara göre 20-30 bin kişinin bir araya geldiği yürüyüşte konuşan organizatörlerden Felix De Clerck, “Politik liderlere, onlardan hükümet kurmalarını istediğimize dair açık bir mesaj gönderiyoruz” dedi.
Diğer bir organizatör Thomas Decreus, “Gösterinin politikacıların başarısız olduğu yerde insanların devreye girdiğini gösterdiğini, dil sorunu üzerinde beraber hareket ettiklerini” söyledi.
Facebook’ta başlatılan “Utanç. Hükümetin olmadığı, büyük ülke” başlıklı kampanya sonucu düzenlenen gösteri, son üç yıl içinde düzenlenen ikinci büyük protesto oldu. 18 Kasım 2007 tarihinde, 161 günden beri hükümet kurulamamasını protesto eden 35 bin Belçikalı, Brüksel’de yürüyüş düzenlemişti.
Flamanya’da son üç yılda yaşanan politik değişimler, merkez sağ N-VA partisinin öne çıkmasına neden oldu. Partinin lideri Bart De Wever, sosyalist PS partisiyle hükümet kurulması çabası içinde görüşmeler yürütüyor.