Güncelleme Tarihi:
FOREIGN POLICY: Avrasya Grubu 2011 tahminlerini açıkladı: Gözünüzü Türkiye’den ayırmayın
Ortadoğu piyasalarında geçmişte ortaya konan patlama tahminleri çoğu zaman bekleneni veremedi. Ancak bu yılın farklı olacağına inanmak için elde birçok geçerli sebep var. Birçok ülkeden ve birçok sektörden çok açık olumlu işaretler geliyor. Makro düzeyde de bölge enerji fiyatlarındaki yükselişten ve gelişmekte olan piyasalara yönelik sermaye akışlarından büyük fayda sağlayacak.
Bölgedeki en dikkat çekici siyasi gelişmelerden bir tanesi Türkiye’nin önemli bir ekonomik ve diplomatik bölgesel güç olarak yükselişi olacak. Uzun yıllar boyunca İsrail’in müttefiki olan ve Ortadoğu’dan çok Avrupa’ya yönelen Ankara, çok önemli bir denge kurma çabasının tam ortasında. Türkiye’nin Ortadoğu’da daha aktif bir tavır sergilemesinin etkileri 2011’de daha net görülecek.
Ekonomik açıdan Türk şirketleri Kuzey Irak gibi Batılıların fazla riskli bulduğu bölgelere yatırımlarını artırma peşinde olacak. Siyasi açıdan ise Türkiye Batı ile İran arasında bir arabulucu olup, Tahran’ı dengeleyebilir.
Bölgesel trendlerden fayda sağlayacak olan sadece Türkiye değil elbette. Birleşik Arap Emirlikleri, Irak, Suudi Arabistan ve Mısır da bu ülkeler arasında.
Dubai’nin çöküşü ve hala tamamlanamamış toparlanma sürecine karşın BAE bölgenin en dinamik ekonomisi olmaya devam edecek.
Irak’ın petrol sektöründe ve altyapı inşaatlarında dev yatırımlar yapılacak. Özellikle yeni hükümetin 9 aydan sonra geniş katılımla kurulması, Irak’ın şiddet günlerine geri dönmeyeceğinin işaretini veriyor.
Suudi Arabistan’da altyapı ve enerji yatırımları büyümenin itici gücü olacak. Mısır ise Eylül 2011’den itibaren yaşanması olası siyasi belirsizliğe karşın enerji sektörü, turizm, işçi dövizleri ve Süveyş Kanalı’nda artan trafiğin getirdiği ekonomik büyümenin tadını çıkaracak. Ancak işsizlik en büyük sosyoekonomik sorun olarak öne çıkıyor.
THE NEW YORK TIMES: ABD’li şirketlerin “şer ekseni”yle ticaretine devlet onayı
New York Times’ın yaptığı bir inceleme, yaptırımlara ve ticaret ambargolarına karşın, geçtiğimiz onyılda, Amerikan şirketlerinin kara listeye alınmış İran gibi ülkelerle ticaret yapmasına ABD hükümetinin onay verdiğini ortaya koydu.
Kraft Food ve Pepsi gibi gıda devlerinden ABD’li bankalara kadar birçok şirkete, Hazine Bakanlığı’nın adı sanı duyulmamış bir dairesinden neredeyse 10 bin adet ticaret lisansı verildiği ortaya çıktı. Lisansların birçoğu 10 yıl önce kabul edilen ve tarımsal ve tıbbi insani yardımı yaptırım dışında tutan bir yasa kapsamında verildi.
Ancak o dönemde tarım lobilerinin ve diğer sanayi gruplarının baskısıyla hazırlanan yasanın kapsamı sigara, Wrigley’s cikletleri, Louisiana acı sosu, zayıflama hapları, kas geliştiriciler ve İran’ın Olimpik sporcularını eğiten bir enstitüye satılan spor rehabilitasyon ekipmanlarını bile insani yardım olarak gösterebilecek kadar geniş.
Yüzlerce diğer yasa da “Amerikan dış politikasının amaçlarına hizmet ettiği” gerekçesiyle verildi. Kuzey Kore’de kıtlıkla mücadele etmek ya da İran’da internet bağlantısını geliştirmek (ve demokrasiyi güçlendirmek) gibi amaçlarla yapılan anlaşmaların böyle bir etkisi olduğu söylenebilir ancak yapılan inceleme birçok durumda dış politika getirilerinin çok daha karanlık olduğunu gösterdi.
Örneğin bir lisans, bir ABD şirketinin İran’ın Avrupa’ya doğalgaz satışına yardımcı olabilecek bir boru hattı projesinin ihalesine girmesine izin veriyor. Ancak Washington resmi olarak böyle projelere karşı. Dahası birçok şirketin terörle ya da silah kaçakçılığıyla ilgisi olduğu bilinen yabancı şirketlerle iş yaptığı da ortaya çıktı.
Obama yönetiminin yaptırımlardan sorumlu yetkilisi Stuart Levey, daha önce verdiği bir röportajda, bu tür istisnalara takılmanın “büyük resmi görmeye engel olduğunu” söylemişti. Ancak Washington yönetiminin özellikle son dönemde İran yaptırımları konusundaki çabasını artırmasıyla birlikte istisnaların büyük resim üzerindeki etkisi arttı.
Clinton yönetiminin yaptırım politikasının başındaki isim Stuart Eizenstat, “Eğer bilinçli bir politika kararıyla ülkeleri harekete geçirmek için istisna yaratıyorsanız bunda bir sorun yok. Ancak yasalarda içinden kamyon geçecek kadar büyük boşluklar yaratıyorsanız, o zaman karşınızdaki ülkeler için bir hiçsiniz ve onlar size kahkahalarla gülüyor. Bence bu noktada da bazı kötüye kullanımlar yaşanmış olabilir” dedi.
REUTERS: Ahmedinejad: İstanbul görüşmeleri “tarihi bir fırsat olacak”
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, dün yaptığı açıklamalarda, önümüzdeki ay İstanbul’da İran ve P5+1 ülkeleri arasında yapılacak görüşmelerin, Batı çatışma politikasını terk ettiği takdirde, nükleer meselelerin çözümü için tarihi bir fırsat olabileceğini belirtti.
Aralık ayında Cenevre’de yapılan görüşmelerin devamı niteliğindeki toplantı konusunda Batılı güçlerin umutları pek güçlü değil. Ancak Ahmedinejad, “İstanbul görüşmelerinin kalıcı sonuçları olan iyi bir toplantı olmasını umut ediyoruz” dedi.
İran’ın nükleer yoldaki ilerlemesinin geri döndürülemez olduğunu ifade eden İra Cumhurbaşkanı, “ABD ve müttefikleri bizim hakkımızı ihlal etmeye çalıştılar. Ancak yaptırımların İran’ın karar alma süreçleri üzerinde hiç etkisi yok. Dahası yaptırımlar her zaman başarısız oldu. düşmanlarımız İran’a yaptırım uygulayarak çok güçlü ekonomimize zarar veremez” dedi.
İran görüşmelerin Türkiye’de yapılmasından dolayı bir rahatlık duyuyor. Ancak Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin talep gelmedikçe sadece ev sahibi konumunda olacağının altını çizdi. Davutoğlu, “Elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ancak rolümüz ortada. Biz ev sahibiyiz. Taraflar isterse, elbette her türlü yardımı vermeye hazırız” dedi.
YNETNEWS: ABD kriptoları İsrail’in Suriye reaktörünü bombaladığının kanıtı oldu
Wikileaks’in elinde bulunan ancak henüz kamuoyuyla paylaşılmayan bir belge İsrail’in Suriye’nin nükleer tesisleri üzerine düzenlediği saldırının ilk açık kanıtı oldu. Yedioth Ahronoth gazetesinin ele geçirdiği belge dönemin Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice tarafından dünyanın her yerindeki ABD misyonlarına gönderilmiş.
25 Nisan 2008 tarihli ve “confidential” etiketli belgeye göre dönemin Dışişleri Bakanı Rice, dünya genelindeki bakanlık temsilcilerine, “6 Eylül 2007 tarihinde İsrail, Suriye’nin belli ki Kuzey Kore’nin yardımıyla inşa ettiği gizli nükleer reaktörü yok etti” mesajını gönderdi.
Bu belgeyi, Wikileaks’in sitesinde yayınlanmasından önce Yedioth Ahronoth’tan Ronen Bergman’ın bugün ortaya çıkardı. Belgenin önemi saldırının ilk resmi ve detaylı teyidi olması açısından önem taşıyor.
Belgede operasyon öncesi istihbarat toplanması, İsrail ve ABD arasındaki işbirliği, her iki ülkenin de paylaştığı can sıkıcı ve zorlu sonuçlar, İsrail hükümetinin Suriyeyi bombalama kararı ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın karşılığında bir savaş açmasından duyulan korku gibi noktalara değiniliyor.
Belgede Rice, “Bugüne kadar bu bilgiyi sizden bir çatışma yaşanır korkusuyla ve böyle bir şeyi önlemek için sakladık” diyor.
Yazışmanın ilk ve en çarpıcı kısmı Rice’ın ağzından şöyle: “Sizleri, İsrail saldırısının Suriye’nin doğusunda El Kibar denen bir çöl arazideki gizli reaktörü yok etmeyi amaçladığı konusunda bilgilendirmek isterim. İsrail’in operasyonu başarılı oldu – reaktör tamiri mümkün olmayacak şekilde yok edildi. Suriye bölgeyi tamamen boşalttı, bölgede daha önce ne olduğuyla ilgili kanıtları ortadan kaldırdı ve araziye yeni bir inşaat yaptı. Kesin kanıtlara dayanarak, Kuzey Kore’nin Suriye’nin reaktörü inşa etmesine yardım ettiğine inanıyoruz. Dahası artık bu konuda size daha fazla bilgi vermenin zamanı geldiğine karar verdik.”
Belgede, ABD istihbarat birimlerinin İsrail’den kendilerine gönderilen bilgileri teyit etmek için aylarca çalıştığı ve reaktörün “barışçıl amaçlar için inşa edilmediği” yönünde ellerinde güvenilir kanıtlar olduğu da ifade ediliyor. Rice mektubu, “Suriye’nin saldırıdan aylar sonra sürdürdüğü esrarlı tavrı ve yalanları bize gizleyecek bir şeyleri olduğu yönünde açık kanıtlar sunuyor” şeklinde sona erdiriyor.
GUARDIAN: Assange: ABD beni suçlu bulursa kaderim Cameron’ın ellerinde olacak
Wikileaks kurucusu Julian Assange, Guardian’a verdiği röportajda, İngiltere’nin kendisini ABD’ye iade etmesinin “siyaseten imkansız” olduğunu ve eğer ajanlıkla suçlanırsa kaderi üzerindeki son söz hakkının İngiltere Başbakanı David Cameron’a ait olacağını söyledi.
İngiliz halkı kendisini desteklerse iadenin zorlaşacağını söyleyen Assange, “Bunlar hep siyasi işler. İngiltere’deki siyasetçilerin görüşlerini ve ahlaki bir aktör olarak duruşumuzu etkilemek için bir girişim olmasını bekleyebiliriz” dedi.
Assange şu an İsveç’e iade edilmemek için uğraşıyor. Ancak kendisine ve Wikileaks’e yönelik asıl tehdidin ABD’den geldiğine inanıyor.
ABD’nin kendisi hakkında bir dava açacağı yönünde henüz ortada kesin bir şey yok ancak Assange, Obama yönetiminin belgeleri Wikileaks’e servis ettiğine inanılan Bradley Manning’le bir anlaşma yapmaya çalıştığını ifade etti.
Assange Adalet Bakanı Eric Holder’ın kendisine komplonun suç ortağı olarak hüküm giydirmek istediğini ve “bilgisayar hack’leme ve teröre destek verme” yasalarını incelediğini söyledi.
ABD’nin İngiltere ya da İsveç’ten iadesini sağlaması durumunda bir ABD hapishanesinde kim vurduya gitme ihtimali olduğunu belirten Assange, hücre cezası alması durumunda ise “Bunun zor olduğunu biliyorum ancak bana yazışma şansı verilirse buna katlanabilirim. Elbette bu normal bir hayatım olmaması anlamına gelecektir” dedi.
Wikileaks’in mahkeme masraflarını ödemek için yeterli parası olmadığını da anlatan Assange, kendi masrafları da dahil toplam yaklaşık 500 bin sterlinlik bir ödemeleri olduğunu, Visa, MasterCard ve PayPal’ın ABD’nin baskısıyla hesapları kapatmasıyla 500 bin eurolarının da boşa gittiğini söyledi. Bu paranın Wikileaks’in masraflarını 6 ay karşılamaya yeteceğini ifade eden Assange, gruba en parlak zamanında günde 100 bin euro geldiğini belirtti.
BLOOMBERG: Bloomberg’den Avrupa Merkez Bankası’na Yunanistan davası
Bloomberg, Avrupa Merkez Bankası’na (ECB) bir dava açarak Yunanistan’ın vadeli işlemleri kullanarak bütçe açığını gizlediği ve euro bölgesinin borç krizine girmesine yol açtığı yönündeki belgeleri ifşa etmesini talep etti.
Davada, Avrupa Birliği’nin Lüksemburg’da bulunan Genel Mahkemesi’nden ECB’nin altı üyeli yürütme kuruluna sunduğu iki iç yazışmayı yayımlamama kararını geri döndürmesi isteniyor. Bloomberg’in 3 Mart’ta yayımladığı bir habere göre belgelerde Yunanistan’ın takas işlemlerini kullanarak borçlanmasını gizlediği ifade ediliyor.
ECB Başkanı Jean-Claude Trichet AB ve Uluslararası Para Fonu (IMF) Yunanistan’a 110 milyar euroluk bir yardım paketi sunduktan sonra belgeleri gizlemişti. Açılan davada belgelerin hükümetlerin vadeli işlemleri aynı şekilde kullanmalarını önlemek ve AB yetkililerinin takaslar konusunda ellerinde bulunan bilgilere rağmen nasıl hareket ettiklerini göstermek için kamuoyuyla paylaşılması gerektiği ifade edildi.
Davada AB’nin “üye ülkelerin borçlarıyla ilgili açık ve şeffaf bir yaklaşım geliştirmeleri”ne bağımlı olduğu ve Yunanistan’ın bu yaklaşımı geliştirmekte başarısız olduğu ve ilgili belgelerin açıklanmasının kamu çıkarı için gerekli olduğu ifade edildi.
ECB sözcüsü davayla ilgili açıklama yapmadı.