Güncelleme Tarihi:
MSNBC: Gölcük depremi bilim dünyasında yeni bulgulara ışık tutacak
Bilim insanları dev depremleri önceden tahmin edebilmek adına büyük bir atılım olarak kabul edilebilecek yeni bir keşfe imza attı. Yeni bulgunun, 1999’da yaşanan Gölcük depreminin hemen öncesinde ortaya çıkan büyük enerjilerin neden olduğu yer sarsıntıları olarak belirtildi.
Birçok büyük depremin öncesinde, öncü sarsıntılar yaşanıyor. Ancak bu sarsıntıları, küçük veya büyük bir depremin mi habercisi olarak ayırt etmenin herhangi bir yöntemi yok. Diğer yandan, birçok büyük deprem öncesinde de öncü sarsıntı yaşanmadığı da biliniyor.
1999 yılında İzmit’i sarsan 7.6 büyüklüğündeki deprem, bugün benzeri depremlerin nasıl gerçekleştiği üzerine ışık tutan bulgular sunuyor. Fransa’daki Joseph Fourier Üniversitesi öğretim üyesi sismolog Michel Bouchon, araştırmacıların depremin yaşandığı yerde önemli sismik kayıtlar elde ettiği için, Gölcük depremini tarihinin en iyi kayıtlara geçen sarsıntısı olarak tanımladı.
Bouchon ve meslektaşları Gölcük depremi öncesinde, olduğu sırada ve sonrasında ortaya çıkan verileri inceleyerek, deprem öncesinde sismik faaliyetlerin hızlandığını tespit etti. Sismik faaliyetlerin, depremin merkez üssüne yakın bir noktada hız kazandığına dikkat çekildi.
Teorik çalışmalar ve laboratuar deneyleri depremlerin, fay hattı boyunca yaşanan kaymanın ardından geldiğini savunuyor. Yapılan araştırmaya göre, Gölcük depreminin başlamasından önce, fay hattında aralıksız olarak 44 dakika boyunca düzensiz bir kayma yaşandı ve bu, bilim adamlarının bütün üzerine tartıştıkları enerji patlamasına neden oldu. Bu süreçte düşük frekanslı sismik bir sesin de ortaya çıktığına işaret edildi.
OurAmazingPlanet sitesine açıklama yapan Bouchon, “Elde ettiğimiz bulgular, bilim insanlarının depremlerin öncesinde benzer sinyallerin alınıp alınmadığı konusunda çalışmaya teşvik edecek… Gelecekte yapılacak araştırmalarda, büyük depremlerin verileri analiz edilerek benzer sinyaller bulunabilir” dedi.
Bouchon ve ekibinin yaptığı araştırma, Science dergisinde de yer alacak
XINHUA: Türkiye ve Ürdün nükleer anlaşmaya imza attı
Türkiye ve Ürdün, nükleer alandaki deneyimlerini paylaşmak ve nükleer enerjiyi barışçı amaçlar altında kullanmak adına yeni bir anlaşma imzaladı.
Perşembe günü imzalanan anlaşma uzmanlık paylaşımı, nükleer işlemlerde işbirliği, nükleer reaktörlerin yenilenmesi ve muhafaza edilmesini kapsıyor. Ürdün Enerji Bakanı Halid Toukan, “Bu anlaşmanın imzalanması Ürdün ve Türkiye arasındaki ilişkilerde bir dönüm noktası. Aynı zamanda Ürdün’ün nükleer programı için daha fazla uluslararası destek sağlayacak” dedi.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Zafer Alper ise Türkiye’nin tesislerinde Ürdünlü öğrenci ve uzmanlara eğitim vermeye hazır olduğunu belirtti.
İki ülke aynı zamanda bilimsel araştırma ve teknik uzmanlıkların paylaşımını içeren bir dizi projede de ortak bir çalışma grubu kurulması kararına vardı.
Elektrik üretimi için üç veya dört nükleer reaktör yapmayı planlayan Ürdün, Türkiye’yle yaptığı türden benzer anlaşmaları Fransa, Güney Kore, Çin, Kanada, Rusya, İngiltere, İspanya, Arjantin, Japonya, Romanya ve İtalya ile de imzaladı.
REUTERS: Türkiye’nin komplo davaları basın özgürlüğünü yargılıyor
Reuters’ın İstanbul muhabiri Daren Butler, Ergenekon ve Balyoz Davaları sürecinde basın özgürlüğünün giderek kısıtlandığını belirten bir yazı kaleme aldı.
İşte Butler’ın makalesi:
Türk basınını hükümeti devirmeyi amaçladığı öne sürülen planlara yönelik haberlerle kaynarken, gazeteciler bu planlar hakkında önyargılı davranmak ve hatta bu planların bir parçası olmaktan dolayı yaşanan dramın içine çekiliyor.
Ergenekon davası hakkında yazdıklarından ötürü binden fazla muhabir soruşturmaların hedefi haline geldi ve birçoğu dava edildi. Bu durum, Avrupa Birliği (AB) üyesi Türkiye’deki basın özgürlüğüne yönelik endişelerin artmasına neden oluyor.
200’den fazla subayın hükümeti devirmekle suçlandığı Balyoz davası, Türkiye’deki laik yapı ile İslam eğilimli olarak tanımlanan AK Parti arasındaki güvensizliği yansıtıyor.
WASHINGTON’UN İLGİSİ
Adımlarını AB’nin rehberliğine göre atan AK Parti, ordunun nüfuzunu azalttı ve muhafazakar bir yargı sistemi oluşturdu. Eleştirmenler bu reformları medyanın “yumuşatılması” olarak görüyor.
Türkiye, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde, 178 ülke arasında 138’inciliğe geriledi. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü tarafından hazırlanan endekste, Türkiye 201 yılında 101’inci sıradaydı. Türkiye’yi bu noktaya, davaların yayılması, tutuklanmaların artması ve gazetecilerin hedef haline gelmesi getirdi.
Salı günü ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone de Türkiye’de seçimler öncesinde yaşanan basın özgürlüğü tartışmasına katıldı. Ricciardone, davaların detayını bilmese de, “Ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz” dedi. Türkiye ise Ricciardone’ye ülkenin iç meselelerine karışılmaması uyarısında bulundu.
GAZETECİLER ÇARPRAZ ATEŞTE KALDI
Türkiye, insan hakları grupları tarafından, insan hakları geçmişi, basın özgürlüğünü kısıtlayan yasalar altında yargılanan Nobel Ödüllü yazar Orhan Pamuk ve Hrant Dink gazeteci ve yazarlar nedeniyle uzun süre eleştirildi.
Ancak endişeler şu an Ergenekon davasına odaklanmış durumda. Bazı Ergenekon şüphelileri, suçları belirtilmemesine rağmen üç yıldan fazla süredir hapis cezası çekiyor. Hükümet karşıtı planlara dahil olduğunu öne sürülen gazeteciler hakkındaki haberler manşet olurken, davaları haber yapan muhabirlerin yargılanması endişeleri giderek artırıyor.
Türkiye Gazeteciler Derneği’ne göre, yaklaşık dört bin gazeteci soruşturmacıların hedefi oldu. Aynı zamanda iki bin muhabire yönelik soruşturma başlatıldı. Şu an, 58 gazeteci yazdıkları yazılar nedeniyle hapiste bulunuyor.
WALL STREET JOURNAL: Birleşmiş Milletler’in İsrail oyu ABD’yi seçeneksiz bıraktı
Filistin Yönetimi, en geç Cuma gününe kadar Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne başvurarak İsrail yerleşimlerinin “yasadışı” kabul edilmesini talep edecek. Bu durum, Obama yönetiminin BM Güvenlik Konseyi’ndeki ilk vetosunu kullanmaya itebilir.
Aralık ayından bu yana Filistin Yönetimi Lideri Mahmud Abbas’ı kararından döndürmeye çalışan ABD’li diplomatlar, kararın Ortadoğu barış görüşmelerine zarar verebileceğini belirtti.
Filistin Yönetimi’nin girişimi, Washington’un elini kolunu başlamış durumda. Olası bir veto halinde, Arap ülkeleri, Obama yönetimini İsrail yerleşimlerini desteklemeye başlamakla suçlayabilir. Eğer ABD veto kullanmazsa, bu kez Beyaz Saray desteğini müttefikinden çektiği için İsrail’in tepkisine hedef olacak.
ABD, BM Güvenlik Konseyi başkanlığının bir açıklama yayımlayarak, “barış görüşmelerine ciddi bir engel oluşturan İsrail yerleşimlerinin inşaatının meşruiyetini kabul etmediğini” belirtmesini önerdi.
Obama yönetimi aynı zamanda, Rusya’nın teklifini destekleyerek, Güvenlik Konseyi’nin barış sürecini hızlandırması için bir ekip görevlendirmesine de sıcak bakıyor. Beyaz Saray ayrıca, Ortadoğu Dörtlüsü’nün (ABD, BM, Rusya ve AB), 1967 savaşından önceki sınırlara dayanan bir Filistin devleti için daha yapıcı bir müzakere yürütmesine destek vermeyi kabul etti.
İsrail, barış sürecinde BM’nin yer almasını uzun süre reddetti. Başbakan Benjamin Netanyahu’nun hükümeti, 1967 sınırlarının başlangıç noktası kabul edileceği müzakerelere olumlu bakmadı.