Oluşturulma Tarihi: Ekim 05, 2005 00:00
Lüksemburg Dün ve bugün dünya televizyonları ve basınına baktım. Tümünün manşeti aynıydı: Avrupa, Türkiye’ye kapılarını açtı -Tarihi glişme- Türkiye, Avrupa klübüne adımını attı- Türkiye kazandı. Yaşanan krizler, karşılıklı yapılan sert eliştilirler unutulup gitmiş bile. Bizim “kuşkucu kesim” ise, hala gerçekten ne olduğunun farkında değil. Hala gelişmeleri sorguluyor.Dün sabah kalktığımda kendimi garip hissettim.4 Ekim günüydü.“Peki ne oldu şimdi” diye kendi kendimi sorguladım. İnternet aracılıyla bütün Türk gazetelerinin başlıklarına baktım. Yorumlarını okudum.Türk toplumunun en mutlu ve en güzel günü olması gereken 4 Ekim medyası adeta karanlıklar dünyası gibiydi. İçim kapandı.Hayretler içinde kaldım.Sanki kazanan Türkiye değildi. Tam aksine ülke istila edilmiş ve İstiklal savaşı hazırlıklarına girilmişti (!) Sanki bu yorumları yapanların çocukları ve torunları yoktu... Sanki hem kendileri hem çocuk ve torunları daha müreffeh bir Türkiye’de yaşamayacaklardı... Adeta kara bahtına küsmüş, (kader utansın) diye dizlerini döven insanlar ülkesine dönüşmüştük.Kendimi fena hissettim.Bir defa daha, bu ruh haletinde insan yetiştiren eğitim sistemimize kızdım, hocalarımıza kırıldım. İnsanlarımıza neden bardağın dolu tarafını da görmeyi öğretmiyoruz? Neden bu kültürümüz yok?Ardından Avrupa’nın ve Amerika’nın belli başlı gazetelerine geçtim. Televizyonun karşısına oturdum. Saatlerce tüm Avrupa istasyonlarının haberlerini izledim. Yetmedi bazı Arap ve müslüman ülkelerdeki büyükelçiliklerimizi arayıp oralarda neler söylendiğini öğrendim.Birden bire dünyam değişti, içim açıldı. İşte o zaman ne kadar kendi küçük dünyamıza sıkışıp kaldığımızı, gelişmeleri ne kadar dar açıdan değerlendirdiğimizi bir defa daha anladım. Genel manşet ve izlenimleri birkaç başlık altında toplayabilirim. - Avrupa sonunda Türkiye’ye kapılarını açtı.- Türkiye 40 yıl sonra Avrupa’da.- Müslüman Türkiye Avrupa’ya giriyor.- Türklerin rüyası gerçekleşiyor- Avrupa’nın yeni sınırları Türkiye’yi içine alıyor.Tümünde, Türkiye’nin kazandığı, yepyeni tarihi bir dönemecin başladığı anlatılıyordu. Abdullah Gül ve Ali Babacan’ın 3 Ekim geceyarısı Lüksemburg’daki AB konsey binasına girerken karşılaştıkları sahnedeki gibi. Yüzlerce gazeteci, yüzlerce televizyon kamerası ardı ardına yanıp sönen flaşlar ve çekilen bir resim. İşte gerçek buydu. Bir manşet ve bir resim.Dünyada kimse ayrıntılarla uğraşmıyor. Büyük resme bakıyor. Dün ve bugünkü Uluslararası
haberler ve yorumlarda olduğu gibi. Yaşanan krizler, karşılıklı sert demeçler çoktan unutulup gitti bile. Sonuçta Avrupa kapısından içeri giren bir Türkiye’nin görüntüsü, verdiği sözü tutan bir Avrupa, müslüman bir Türkiye’yi kapı önündeki bekleme salonundan içeriye alan Hristiyanlar klübü...İşte algılanan bu, gerisi boş.Türkiye’mizde ise önemli bir bölümümüz bunun ne anlama geldiğini henüz göremiyor. Birşey üretmeden sadece eleştiri yapma alışkanlığı ve tembelliği gözümüzü karartmış. Ancak bu körlük uzun sürmeyecektir. Kısa bir süre sonra nasıl önemli bir adım atıldığını herkes anlayacaktır. Başta Erdoğan-Gül ikilisi olmak üzere, bu yolda emeği geçen tüm siyasilere, (Menderes-Zorlu ikilisinden Demirel-Çiller-Ecevit-Yılmaz ve Bahçeli dahil) bürokratlara, iş çevrelerine ve medya’nın “inanmışlarına” teşekkür etmeliyiz. Biz bunu bugün yapmazsak, ilerde tarih bu teşekkür borcumuzu yerine getirir ve bizim kuşağımız da utancından kıpkırmızı kesilir. Hayırlı olsun.* * *KARA MUSTAFA PAŞANIN YAPAMADIĞINI ERDOĞAN YAPTI ( ! )Tam 320 kadar yıl önce yapamadığımızı gerçekleştirdik !Tarih tekrarlandı ve bu defa biz kazandık.Herşeyi bir yana bırakın ve biraz geriye gidelim.Osmanlı Padişahı 4.Mehmet, sadrazamı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’yı görevlendirmişti: Viyanayı kuşat ve bize Avrupanın yollarını aç.O dönemde, Avrupanın kapılarını açmanın başka bir yolu yoktu. Ordular göderilecek ve Avrupaya girilecekti.Olmadı.Sadrazam Kara Mustafa Paşa başaramadı. Dönüş yolunda da kafasını kaybetti.Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa’ya yönelik 2 inci açılma girişimi, 1960’larda ortaya çıktı. Avrupa’nın isteği üzerine uzun vadede milyonlara ulaşan işçi yolladık. Bu insanların görevi, Osmanlı dönemindeki gibi askeri istila değildi. Onlar davetlilerdi, ancak hepimizin kafasında yatan, bu şekilde sesimizi ve varlığımızı Avrupada duyurmaktı.Amacımıza hem ulaştık, hem ulaşamadık.Avrupada varlığımızı gösterdik. İşler kurduk, Avrupanın yapılanmasına yardımcı olduk. Ancak bir bölümümüz, kendi kendimizi ayağımızdan vurmamıza neden oldu. Biri Kürt milliyetçiliği, diğeri köktendinci, bazıları da köşeyi dönme adına Türkiyenin en sevilmeyen imajını Avrupaya tanıttı. Sonunda 1974’te Avrupa ,bu defa vize koyarak Türk yürüyüşünü yine durdurttu.Bugün Türkiye, Avrupaya tarihi yürüyüşünü sürdürüyor.Bıkmadı, vazgeçmedi.Bugün, Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa paşa’nın intikamını, Tayyip Erdoğan aldı. Kara Mustafa Paşa,1 inci Leopold’ü yenememişti.Tayyip Erdoğan, Avusturya Başbakanı Wolfgang Schüssel’i pes ettirerek, bir yerde Kara Mustafa paşa’nın yapamadığını yapmış oldu.Tarihin böyle cilveleri vardır.Bu hikayeyi de böyle cilve olarak okuyun. Sakın ciddiye almayın...
button