Güncelleme Tarihi:
Üstelik okuldan ya da işten kaytarıp arşivde vakit geçirirken mesleğimle ilgili bir şey yaptığım için suçluluk da hissetmiyordum” diyor. Böyle başlayıp, zamanla kendi kategorisinin en kapsamlılarından birine dönüşen arşivi toplumumuzun dünden bugüne pek de değişmeyen zihniyet kalıplarına dair eğlenceli ipuçları sunuyor
Vampirleri de Cenab-ı Allah yarattı
2000’li yıllar Türk vampirliği açısından işlerin kesat olduğu zamanlardır. Bu dönemin en önemli vampirlik hadisesinin kahramanı yeraltı dünyasının ünlü ismi Sedat Peker’dir. Ekim 2004’te tutuklanmasının ardından televizyonlarda Peker’in evinden çıkan, birbirinden enteresan görüntüler yayımlanır. Kendisine Mangal Yürekli Adam adlı bir şarkı yaptırmış ve klip çektirmiştir. Beykoz ve Şile’deki evlerinin helikopterden çekilen görüntüleri ve şarkıyla aynı adlı nakaratında Peker’i mangal başında et pişirirken gösteren sahneler epey konuşulur. Görüntülerden birinde ise arkadaşlarıyla kollarını kesip birbirlerinin kanlarını yaladıkları sahneler vardır. Show TV’nin “Sedat Peker vampir mi?” diye döne döne verdiği bu görüntüler duruşmalardan birinde sorulunca Peker aynen şunları söyler: “Vampirleri de Cenab-ı Allah yarattı. İnsanların kana karşı eğilimleri olabilir. Gelişmeye ve yeni zevkler tatmaya açık bir insanım. Eğer bir gün canım kan içmek isterse, kan bankasından, hastaneden gider alırım, parası neyse de veririm. Böyle bir manyaklığım varsa, açık söyleyeyim, kimseye akıl sormam, alırım. Ama gider, evimde kimseyi rahatsız etmeden efendi gibi içerim. Hiç kimseyi “Kolunu ver, kesip kanını içeceğim” diye rahatsız etmeme gerek olmaz. Görüntülerde arkadaşlarla kan kardeşi olmaya çalışıyoruz, abartacak bir şey yok.”
Erbakan ve temelleri
Erbakan’ın Erzurum çıkarması Milli Gazete’de şöyle aktarılır: “Erzurum’un ilçelerinden Pasinler ve Dumlu’da elekronik sanayi tesisini, İspir’de ayakkabı fabrikasını, Tortum’da şayak fabrikasını, Baykara’da ise gübre ve amonyak fabrikalarının temelini attı. Yıllardan beri devlet elinin uzanmadığı, değil ilçelerin illerin bile güçlü bir sanayi kuruluşuna sahip olmadığı Doğu Anadolu’da temelleri atılan fabrikalar halk tarafından susuz toprağa düşen rahmet olarak nitelendiriliyordu”. Erbakan temel atmaya yetişemez haldedir. Atılan temel sayısı fazla olunca ister istemez işlerin karıştığı da olur. 17 Temmuz 1976’da Cumhuriyet, Erbakan’ın Urfa’da bir çiftçinin tapulu arsasına temel attığını yazar. Üstelik arsa sahibi çiftçinin konudan haberi bile yoktur. Milliyet ise söz konusu arsanın aynı zamanda heyelan bölgesinde olduğunu yazar. Aslında Erbakan’ın gelişine çok kısa bir süre kalana kadar fabrika arazisi bulunamamıştır, son dakikada bulunan arsaya temel 21.00’de fener ışıkları altında atılmıştır. Ama atılan temellerin arsalarıyla ilgili en tuhaf haber 14 Mart 1977 tarihlidir. Cumhuriyet’in “Erbakan’ın temelini attığı fabrikaya arsa aranıyor” başlıklı haberine göre Mersin Belediye Başkanı, 4. Gübre Kompleksi için arsa aradıklarını söylemektedir. Haber tuhaftır, zira temel 10 gün önce atılmıştır. Yani tarihte belki de ilk kez henüz yalandan bile olsa bir arsası bulunmayan bir fabrikanın temel atma töreni yapılmıştır.
Hippilerle ilgili haberlerde odak noktası kıyafetleri, uyuşturucu kullanmaları ama özellikle kadın-erkek ilişkileridir. Hafta Sonu gazetesindeki “Seks hayatı hippiler arasında had ve hudud tanımıyor” başlıklı haberde olduğu gibi, her erkekte bir an önce hippi olma arzusu uyandıran haberler de yapılır. Hatta 2 Eylül 1973 ve 29 Mayıs 1974 tarihli Günaydın’a bakılırsa ‘esrarı çekince’ Emniyet Müdürlüğü’nde bile sevişmektedirler. Bir süre sonra bu haberlerin gençleri hippi olmaya özendirdiği fark edilir ve aksi yönde haberlerle durum dengelenmeye çalışılır. Ürolog Doktor Mahmut Çetiner’in “Hippiler sanıldığının aksine hayvan sürüsünden farksızdır” açıklaması bütün gazetelerin birinci sayfasında haber olur. Doktora göre hippiler “Emir ve töre dışında yaşamaya başladıkları an uyuşturucu kullanmaktadır. Bundan sonra şehvet biter, gençler yalnızca kendini tatmin yoluna gidebilir.”
İsveçli kız aradığı Avrupai erkeği Sivas’ta buldu
Kasım 1968’de Günaydın gazetesinin çıkmasıyla birlikte, yabancı kadınların turizm sezonu açılınca koca bulmak için kitleler halinde Türkiye’ye göç ettiği hissi uyandıran, birbirinden acayip haberler ortaya çıkmaya başlar. Bunun bir örneği 17 Ağustos 1970 tarihinden.
“İsveçli kız aradığı Avrupai erkek tipini Sivas’ta buldu” başlıklı habere göre İsveçli Susan, “Bütün Avrupa’yı dolaştım, hayalimdeki Avrupai erkek tipine bir türlü rastlayamadım” demiş. Avrupa’da rastlanmayan erkek tipine neden Avrupai dendiği bir muamma olmakla birlikte, Susan’ın bu erkek tipini Sivas’tan önce gittiği İstanbul ve İzmir’deki tetkiklerinde bulamadığını da haberden öğreniyoruz.
Bir kitle iletişim aracı olarak belediye hoparlörü
Fethiyeliler 6 Şubat 1986’da Belediye Başkanı Muzaffer Dontlu’nun hoparlörden gelen sesiyle uyanırlar. Uzun uzun ilçeye yaptığı hizmetleri anlatan ama kıymetinin bilinmediğinden dert yanan ve sesinden biraz alkollü olduğu anlaşılan başkan, konuşmasını “Ben bu ilçe için büyük hizmetler veriyorum. Ama aranızdan bazı pezevenk ve deyyuslar kahve köşelerinde toplanıp belediye başkanı rüşvet yiyor diyorlarmış. Benim için rüşvet alıyor diyenlerin ta anasını avradını s....m” diye tamamlar. 9 Şubat tarihli Sabah gazetesine konuşan başkan Dontlu, “Küfür olayının ardından itibarım arttı. Vatandaşlar sokakta elime ayağıma kapandılar, beni omuzlarına alıp tebrik ettiler. Demek ki sövmek lazımmış” açıklamasını yapar. 23 Şubat tarihli Nokta dergisine ise önce kendini “Anasını avradını dedim ama gerisini getirmedim” diye savunur. Muhabirin binlerce şahit olduğunu söylemesi üzerine geri adım atan başkan “Ne yapalım, benim lisanım da böyle... Misal, lokantaya gittiğim zaman da koç yumurtası yiyeceğim demem, ‘Oğlum bana t...k getir’ derim. Hem küfür ettiğim zaman içimdeki bütün kurtlar dökülüyor, mikroplar ölüyor” diyecektir.
Hipodromlarımızda görmek istemediğimiz hareketler
31 Temmuz 1949’da Veliefendi Hipodromu’nda yaşananlar at yarışı tarihimizin en büyük olayları olarak kayıtlara geçecektir. On bin kişinin izlediği yarışların ikinci koşusunda favori iki atın da aralarında olduğu dört at, start hakemlerinin işaretine rağmen çıkamayıp yarış dışı kalır. Altı atın yarışması gereken koşuyu yarışseverlerin ‘eşek’ tabir ettiği türden iki sürpriz at birinci ve ikinci tamamlar. İkili bahis oynayanlar, at sahipleriyle hakemlerin şike yaptığını iddia edip yarışın tekrarını ister, hakemler kurulu bu talebi kabul etmez. Buna tepki gösteren seyirciler önce hakem kulesini, ardından at sahiplerinin tribününü, müdüriyet ve muhasebe binalarıyla bilet gişelerini ateşe verip jandarmayla çatışır. Yarış vezneleri ve büfeler yağmalanır. Yangına müdahale eden itfaiyenin hortumlarını da kesen kalabalık, ikili bahis oynayanların parasının iade edileceğinin açıklanmasına rağmen yatıştırılamaz. 1 Ağustos 1949 tarihli Akşam gazetesi “Halkla jandarma
arasında çıkan kavgalarda kafa göz yarılan olmuşsa da elhamdülillah bir ölüm vakasına tesadüf edilmemiştir” diye yazar. 4 Ağustos’ta nihayet devlet katından bir açıklama gelir. İçişleri Bakanı Emir Erişirgil ilk olarak olaylarla ilgili hâlâ aranan şahıslar olduğunu söyler. Hem olayların hem şike iddialarının araştırıldığını söyleyen bakan açıklamasını “Hile varsa bile olay mı çıkarmak lazım gelir? Bu, birinin ‘şu adam beni kızdırdı’ diye cinayet işlemesine benzer. Devletimiz at yarışlarıyla ilgili her türlü tedbiri alacaktır” diye bitirir.