Güncelleme Tarihi:
AKP Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, AKP Grubu’nun basına kapalı bölümünde parti yönetimini suçlayan sözleriyle dün bütün gazetelere haber oldu. Çömez sözlerinin arkasında olduğunu tekrarlamış ve partiden ihraç edilmesi durumunda ne yapacağını soran gazetecilere “Siz ne yapacaksınız? Ben Dreyfus olurum, ama sizin de her birinizin Emile Zola olması lazım” demiş. (Hürriyetim, 8 aralık)
Van’da tarikatların neler çevirdiği, rektörün kimlerin tekerine çomak soktuğu, AKP’nin ve
Bütün bu hadiseler henüz hafızalarda unutulmayacak kadar sıcak…
Türkiye’de bugün, potansiyel bir Dreyfus varsa, bu herhalde AKP’li Turhan Çömez değil, Van 100.Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın’dır.
Biz gazeteciler de, bir dava için Emile Zola kesileceksek, bu herhalde Rektör Aşkın Olayı’dır…
*
Nedir Dreyfus Olayı?
Fransa’da ‘Affaire’ yani ‘Olay’ dediniz mi, akla önce ‘Dreyfus Olayı’ gelir. Fransız kamuoyunu ve toplumsal şuuraltını o kadar etkilemiştir.
Eylül 1894’te bir kadın Fransız ajanı, temizlikçi olarak sızdığı Paris’teki Alman Büyükelçiliği’nde Fransız askerî (özellikle de topçu) sırlarını içeren bir belge ele geçirir.
Ordu içinde derhal bir köstebek avı (cadı avı mı desem?) başlatılır. Suçlu bulunamayınca yabancı düşmanlığı ve antisemist duyguların ordu içinde yüksek olduğu bu dönemde, suç Genelkurmay İstihbarat’ta görevli (Alsace’lı Yahudi) Yüzbaşı Dreyfus’ün üstüne yıkılır. Dreyfus bazı antisemit subayların iftirasına uğramıştır.
Suçluluğu için yeterli belge olmadığından, bazı subaylar sahte belgeler düzenlerler. Dandik bir grafolojik incelemeden sonra, ‘el yazılarındaki benzerlik’ üzerine, Dreyfus 15 Ekim’de tutuklanır. Olay 31 Ekim’de gazetelere yansır.
Dreyfus Paris’te Savaş Konseyi karşısına çıkarılır, Bakanlık ve istihbarat bilimleri, savunma
Abisinin masum olduğuna inanan kardeş Dreyfus, Bernard Lazare adlı bir gazeteciyi ‘konuyu araştırmaya’ ikna eder. Uzatmayayım (biraz uzatmak zorundayım ya…) 1897’de Geoges Picquart adlı bir istihbarat yarbayı, Alman Elçiliği’nde bulunan bir başka belgenin varlığını ve Esterhazy adlı bir binbaşıdan şüphelenildiğini ifşa eder. Gazeteci Lazare, Senato Başkan Yardımcısı Alsace’lı Auguste Scheurer-Kestner’in desteğiyle, Dreyfus’u suçlayan belgedeki elyazısının, Binbaşı Esterhazy’ninkine benzediğini ispat eder.
10 ocak 1898’de Savaş Konseyi, tek celsede Esterhazy’yi aklar, adını açıklayan Yarbay Picquart’ı ise tutuklar.
Kamuoyunda tartışmalar sürerken, Emile Zola, Clémenceau’nun gazetesi L’Aurore’da ‘SUÇLUYORUM’ başlıklı tarihi makalesini kaleme alır. Keşke yerim olsaydı da, size bu muhteşem yazıyı okutabilseydim. Cumhurbaşkanı Félix Faure’a açık mektup şeklindeki yazı Fransa’da bir bomba etkisi yaratır. (“...Gerçek yürüyor ve hiç bir şey durduramayacak onu. Gerçeği toprağa gömerseniz, yoğunlaşarak öyle bir patlayıcı güç haline gelir ki patladığı zaman taş üstünde taş kalmaz.”)
Suçlanan bir generalen şikayeti üstüne Zola yargılanır ve bir sene hapse mahkûm olur. Fakat Fransa’nın yaşayan en büyük edibinin davası ve mahkûmiyeti Olay’ı dünya kamuoyuna taşır.
Fransa’daki ‘Dreyfusçü’ cephenin eli güçlenir. (Fransa’nın tüm ilerici aydınları Dreyfus’ün yanında yer almışlardır. Karşı cephede genelde Yahudi düşmanları, kralcılar, orduyu savunan cumhuriyetçiler ve aşırı sağcılar vardır.)
7 temmuz’da yeni Savaş Bakanı Cavaignac, Meclis kürsüsünden ‘Dreyfus’un suçluluğunu tartışılmaz şekilde ispatlayan’ yeni bir belge sunar. Ancak gazeteler bunun sahte olduğunu ve Henry adlı bir yarbay tarafından düzenlendiğini ispat ederler. Tevkif edilen Henry ertesi gün intihar eder. (Bu olay üzerine ‘vatan için sahte belge’ diye bir kavram ortaya atılır ve Libre Parole adlı antisemit bir gazete Henry’nin dulu için bağış kampanyası başlatır. Her bağış, Dreyfus’a ve ‘pis Yahudiler’e karşı’ bir küfürle tamamlanır.)
Ancak, Olay artık Genelkurmay’ın ve Devlet’in aleyhine gelişmektedir.
1899’un ilk günlerinde davanın yeniden görülmesine muhalefet eden Cumhurbaşkanı Faure ölür. Yerine Emile Loubet seçilir. 3 haziranda, Dreyfus ikinci bir Savaş Konseyi’nin karşısına çıkar. (Bu sıralarda Fransa’da bir darbe girişimi atlatılır.) Mahkemede Dreyfus’un avukatlarından biri vurulur. 8 eylül günü Savaş Konseyi kararını açıklar: Dreyfus vatan hainidir ama ‘hafifletici sebepler’ vardır.
Cumhurbaşkanı, üçüncü bir davadan çekindiği için, Dreyfus’u affeder. (19 eylül 1899) Ama Dreyfus masumiyetini hâlâ ispat edememiştir.
Yargıtay’ın Yüzbaşı Alfred Dreyfus’ün mahkûmiyet kararını bozması ve masumiyetini ilan etmesi için 1906 senesini beklemek gerekecektir. Dreyfus’ün itibarı ancak 1920’de iade edilecektir.
Çok uzadı, iyi anlatamadım. Şöyle özetleyeyim:
Dreyfus bir günah keçisi olarak seçilmiş, (muhtemelen Alman genelkurmayının oyununa gelen) Fransız genelkurmayı ve Savaş Bakanlığı tarafından sahte belgelerle suçlanmış, Olay, Fransa’yı ikiye bölmüş, bir Yahudilik/antisemitizm davasına dönüşmüştür. Sonunda Fransız ordusu ve devleti Olay’dan büyük yara alarak çıkarken, mücadelenin Fransa’da hukukun üstünlüğü ve insan haklarının ilerlemesine katkısı olmuştur. Olay, Fransız iç politikasını ve kamuoyunu çok etkilemiş, bugün bile etkisi sürmektedir.