Güncelleme Tarihi:
Hollywood'un efsane ailelerinden Barrymore'ların sonuncusu Drew hiçbir zaman hanedana sırtını dayamadı. Dede John ve büyük amca Lionel önce Broadway'in süper yıldızlarıydı. Barrymore'lar daha sonra Hollywood'a giderek beyazperde de ünlerini pekiştirdiler. Damarlarında akan İrlanda kanı ile övünürken alkolle karaciğerlerini iflas ettirdiler. Drew'ün babası John J. de iflas eden bir alkolikti. Zaten kızını küçük yaşta bırakıp gitmişti. Anne Jaid ise küçük roller için vücudunu cömertçe sunan bir başka alkolikti. Sekiz yaşında Drew'ü alkole alıştıran da oydu. Drew ne annesini ne babasını sevdi. Dedesiyle de övünmedi. Büyük amcasının adını ağzına almadı. Yaşantısının ilk 15 yılı bir azaptı, bir cehennemdi. Paniğe kapılınca biyografisini yazdı. Geçmişini silmek istiyordu. Anılar bırakarak. Yaşadığı çirkinlikleri kendisi gibi olanlara anlatmayı amaçlamıştı. Bir de E.T. filminin kompleksinden kurtulmaya çalışıyordu. Tüm kötü alışkanlıklarından arınınca sinemaya ciddi bir şekilde döndü. Kazandığı paraları çar çur etmedi, bir yapım şirketi kurdu. Aynı zamanda yardımseverliğe soyundu. Drew Barrymore son olarak ‘‘Ever After’’da (Bir Sinderalla Öyküsü) başrolü oynadı. Ünlü yıldızla Floransa'da görüştük.
Sinema tarihinde yüzlerce Sindirella filmi çevrildi. Sonuncusu nasıl?
- Küçüklüğümde Sindirella filmlerini defalarca izlerdim. Sindirella üvey annnesi ve üvey kardeşlerince hırpalanan saf, zayıf bir karakterdir. Ama şimdi ‘‘Ever After’’da çok değişik bir Sindirella'yı oynuyorum. Öncelikle güçlü bir kişiliği var. Sanki yılmazlığın ikonu. Kesinlikle feminist değil ama kadınlara mesaj veriyor. Başkalarını kanatlarının altına alıyor. Sonuçta kendi kaderini çiziyor. Sevdiği adamı elde ediyor. Bu bir tür sosyalist Sindarella gibi... Senaryo iyi işlenmiş.
Dedeniz John Barrymore ile üvey anne rolünü üstlenen Anjelica Houston'un babası John Houston sık sık kavga eden iki arkadaştı.
- Ben bilmiyordum. Bunu bana sette Anjelica söyledi. O devirde kavga etseler bile arkadaşlık, dostluk ön plandaymış. Anjelica inanılmaz iyi bir insan, harika bir profesyonel. Sette büyük bir dayanışma içindeydik.
Masal prensleri, atlı prensler nasıl yansıyor kamera karşısında?
- Dowgray Scott nefis bir çocuk. Hani tüm genç kızların düşleyebileceği bir prens adayı gibi. Zaten tiyatrodan gelme. Galli bir yakışıklı. Film vizyona girince genç kızlar çok beğenecek.
Biraz sizden, geçmişinizden söz edelim. Şimdi mutlu musunuz?
- Hem de çok... Çocukluğum hakkında çok şey yazıldı, çizildi. Bir E.T. filminin altında kaldım. O ufaklık rolü beni aştı. Ailevi sorunlar yaşadım. Ama gün geldi ‘‘Tamam Drew kendine gel’’ dedim ve geçmişime sırt çevirdim.
Niçin hayatınızın ilk bölümünü kaleme aldınız?
- Belki bir tür kötü birikimi kusmak istedim. Sıkıntılarımı dışa vurarak birileri ile paylaşmaya, itiraflarda bulunarak rahatlamaya çalıştım denilebilir. Ya da günah çıkarmak.
SİNDİRELLA GİBİYİM
Şimdi kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
- Sindirella gibi. Mutluyum çünkü seviyorum. Luke Wilson ile inanılmaz bir aşk yaşıyorum. İşimin başındayım. Önceleri başkalarının buyruğu altında eziliyordum. Sonra karar verdim ekibimi yarattım. Para biriktirdim ve kendi şirketimi kurdum. Şimdi işverenim. Kendi filmimi kendim yapıyor, kendim pazarlıyorum. Kimseye ihtiyacım yok. Ama bu bir ekip işi. Dostlarını çok iyi seçeceksin.
Sizin bir de yardımsever yönünüz var.
- Evet kadın hakları, hayvan hakları için çalışıyorum. Ben eşitliğe inananlardanım. Kadınların ezilmesini istemiyorum. Güçlü kadınlar hoşuma gidiyor. Ama kadınların, büyük bir tutku ile erkeklerin işini almaya çalışmalarını da hazmedemiyorum. İkisinin arasında denge olmalı. AIDS Vakfı için çalışıyorum.
Son filminiz ile ilgili bilgi verir misiniz?
- ‘‘Never Been Kissed’’ adlı bir film, yapımcısı ve oyuncusu benim. Flower Films yani. İş ortağım dünya tatlısı Nancy Jujonen. ‘‘Fox 2000’’ şirketi ile bağımlıyız. Bu filmde kolejde araştırma yapan bir gazeteciyi canlandırıyorum. Yönetmen de Raja Gosnell.
En çok beğendiğiniz filminiz hangisi?
- ‘‘Every One Says I Love You.’’ Nedeni ise Woody Allen ile çalışmam. İnanılmaz bir kişilik sahibi. İnsanın ağzı açık kalıyor. Woody ile başka filmler çevirmek isterim.
Ya diğerleri?
- Olumlu mu, olumsuz mu? Olumluysa ‘‘Gun Crazy’’ ile Golden Globe'a aday gösterildim. ‘‘Bad Girls’’ var. ‘‘The Amy Fisher Story’’de Sindirella'nın yönetmeni Andy Tennat'la tanışmıştım. ‘‘Suddenly Love’’ tabii ‘‘2000 Malibu Road’’ televizyon dizisinde rol aldığım için pişmanım.
Geriye baktığınızda, o kötü günlerden bugüne taşıdığınız bir şey var mı?
- Evet... Hala saçlarımı emiyorum. Karşı koyamıyorum.
Kabus gibi çocukluk
Bir yaşında annesinden ilk ciddi dayağı yedi.
Üç yaşındayken eve giren bir sapığın tecavüzüne uğradı.
Altı yaşında dünya sinema tarihinin en önemli yapıtlarından E.T.'de rol aldı.
Yedi yaşında sigarayla tanıştı.
Sekiz yaşında alkol bağımlısı oldu.
Dokuzunda marihuana içti.
On yaşında kokaine başladı.
On birinde komşunun oğlu ile oynaşırken yakalandı.
On ikisinde ilk cinsel ilişkisini yaşadı.
On üçünde kürtaj oldu.
On dört yaşında okulu terketti.
On beşinde ailesinden kopup yaşantısının cehennem bölümünü kaleme aldı.
On altısında hayatının ikinci dönemi başladı.
Yirmi üçünde hala saçını emmeyi sürdürdüğünü farketti.
Büyülü ayakkabı
Külkedisi masalının sembolü olan ayakkabının filmde de ayrı bir öyküsü var. Drew Barrymoore'un filmde giydiği ayakkabı, Floransa'daki Salvatore Ferragamo Müzesi'nde bulunan 18. yüzdan kalma bir modele göre tasarlandı. Üzerine saten kaplanan ayakkabının ince süslemeleri kristal görünümü veren özel cam boncuklarla yapıldı. Simlerle işlenen ayakkabının yapımı 50 saat sürdü. 200 gümüş, 1000 ince cam boncuğun kullanıldığı ayakkabının bir benzeri özel sipariş üzerine tüm Salvatore Ferragamo mağazalarından temin edilebiliyor.