DRAMATİK ANLATIMDA 'KORKU'YU YARATAN ÖGELER VE MÜZİK (2) Görsel sanatlarda duygu ile ile ilgili kodlama araştırmaları yapılırken dramaturginin yararlandığı pekçok bilim ve bilim dalları vardır. Bunların başında da Psikoloji, Antropoloji, Sosyoloji ve Sosyal Psikoloji gelir. İşitsel sanatlarda bunlara bir de Müzik Sosyolojisi, Akustik ve Psikoakustik eklenir...Bu sayılan sahaların oluşturduğu tanımlarla korku duygusu işlenirken genel anlamdaki metaforları da hesaplanır. Tüm bu motifler temelde birer 'sembol' olarak karşımıza çıkar. Bu tanımlar yapılırken birinci bölümde belirtilen, bireyi en çok korkutan konulardan yola çıkılarak, bunların insan imgeleminde yaratacağı imgelemdışı semboller detaylandırılır. Buna örnek vermek gerekirse, çirkinlik, kan, pis ve iğrenç nitelendirilen salgılar, karanlık, bulanık olan, ani ve beklenmedik hareketler, düzensizlik, kısaca normaldışı herşey görsel anlamda korkunç olarak işlenebilir. İşitsel açıdan da düzensiz ritmler, tekrarlamalar, dinlemenin dışında yalnızca duymaya yönelik sesler, ani ve yeğinliği geniş sesler, normalin dışında efektler, kulağa uyumsuz gelebilecek düzensiz tüm ögeler değerlendirilebilir. Ancak bu iki sahanın birbiriyle desteklenmesi son derece önemlidir. Çünkü korku, neşe, üzüntü ve benzeri kavramları yaratacak tüm kodlamalar, çağa, kültüre, toplumların yaşam biçimlerine, geçmişlerine yönelik temel birikimler taşımalıdır ki karşılık bulsun. Hatta Ünsal Oskay'ın 'Aristo, Huizinga ve Adorno Açısından bir Ön Çalışma' adını verdiği kitabında belirttiği gibi müzik üreticilerinin, alıcılarıyla arasındaki etkileşim başat kültürün değerlerine göre değil, özgün yaşam kesimlerindeki yakın ilişkiler içindeki insanların değerlerine göre belirlenir. Oskay, müziğin yeniden üretilmesinde bölgelerin, hatta yüzyıllar boyu müzisyen kuşak yetiştiren ailelerin bile bu alanda kendilerine özgü ortak müzik gelenekleri oluşturduklarından (3) sözeder. Müzik konusuna daha detaylı bakmak gerekirse; kaba tanımıyla müzik: yaygın dinleme ve tüketim alışkanlıklarına yönelik olarak, üretim biçimlerine göre üç ana ögeden oluşur. 1. Ezgi2. Düzüm3. Uyum Kimi dönemlerde ve akımlarda bu ögeleri alışılmışın dışındaki bakış açıları ve yaklaşımlara göre yorumlanmış olarak birarada ve kimi kez biri ya da hiçbiri olmadan bulabiliriz. Uluslararası sanat müziği tarihinde çeşitli müzik yazılarıyla saptanmış yaratılara baktığımızda müzik yapmayı ve seslendirmeyi etkileyen değişik altyapı ve üstyapı kurumları, toplumsal, siyasal, ekonomik, dinsel olgular ve kimi dönemlerde bu olguları biçimlendiren veya belirleyen kişiler bu üç temel ögenin yapılarını belirleyici rol oynar. Öte yandan gelenek, görenek ve kimi işitsel alışkanlıkların belirleyici olmasından da sözedilmelidir. Rönesans dönemine dek müzik, dinin, dolayısıyla da kilisenin etkisinde ve hizmetindeyken, Hristiyanlığın günah, sevap, doğru, yanlış kavramlarıyla oluşmuş çerçevelerin içinde yapılagelir. Ezgiyi oluşturan seslerin belli bir anlayışa göre sıralanmasıyla oluşan diziler ve bu sesler arasındaki, aralık ilişkileri, din bağlamında doğru, yanlış, günah, sevap kavramlarıyla sanatsal ve estetik ve işitsel kimliğini kazanır. Sözgelimi 4'lü-5'li-8'li aralıkların oluşturduğu uyumsal gidişte 3'lü-6'lı-7'li-9'lu aralıkların kullanılması yasaktı. Artık 4'lü ya da eksik 5'li aralığı ise "şeytan aralığı" olarak adlandırılırdı ve günahtı. Aynı zamanda kilisenin, sarayların, dinsel ve devletsel kurumların dışında, halk arasında yapılan müzikteyse kimi dönemlerde bu anılan durumlardaki geçerlilik, geçersizlik kavramına muhalif 'gezici ozan müzisyenler' gibi ögeler de bulunmaktadır. Rönesans'tan günümüze değin, siyasal, toplumsal ve müziksel olgular kiliseyle birlikte ve kiliseye rağmen, ezgisel, uyumsal, düzümsel ve biçimsel yapıyı, topluluklar ve bireyler bağlamında biçimlendirir. I. Dünya Savaşı ve sonrasından günümüze dek belli bir akım ya da müziksel evre adı altında anılan yaratılar ve yaratıcılardan, bireysel çıkışlara doğru bir çizgi uzanmaktadır. Paradigmayı "müzik bir kültürdür" biçiminde ele aldığımızda, işitsel etkilenme, bireysel, topluluksal bir fenomen biçiminde kültürel bağlamda ortaya çıkar. Sözgelimi Batı'nın 12 perdeli (eşit aralıklı) yedirimli sisteminde küçük 2'li- büyük 2'li- artık 4'lü- eksik 5'li- küçük 7'li aralıkları 'sert' tınlar. Ancak Japon ya da Çin müziklerinde bundan söz edilemez. Hint Müziği tüm kuramı ve edimiyle dinsel temellere dayandığından seslendirilen 'raga'da sertlik, yumuşaklık, ürkütücülük gibi kavramlardan sözedilemez. Java kültürünün 'gamelan' geleneğinde kullanılan çalgılar, seslendirilen yaratılar, batılı kulaklarda "terör" etkisi yaratır. Ancak bu, Endonezya kültüründe yaşayagelen biri için anlamsız ve anlaşılmaz olur. Hemen Yeşilçam'a baktığımızda 'Saba' makamında doğaçlayan ney; mezarlık sahnelerinin vazgeçilmezidir. Bu bağlamda mezarlıkta inleyen Hülya Koçyiğit'le birarada belleklere yerleşen Saba Makamı ve ney, itici, üzücü, belki ürkütücü bir etki yaratabilir. Ancak Geleneksel Türk Sanat Musıkısi repertuarında Saba Makamında kıpır kıpır yaratılardan söz edilebilinir (Güle Sorma O Bilmez Aşkı Sevdayı, Bir Dalda İki Kiraz...vb.). Bu durumda Saba Makamında 'korku' ögeleri aramak yanlış olabilir. Ancak sunum biçimine dayalı olan genele bağlı ve mekansal destekli bir yaklaşımdır korku ögesini netleştiren. Musorsky'nin 'Çıplak Dağda Bir Gece'sinde olduğu gibi ürkütücü bir tablo betimlenirken kullanılan müziksel ögeler, betimlenen tablo bilindiği için dinleyicide ürkütücü bir etki yaratabilir. Burada belirtilmesi gereken en önemli nokta şudur; hiçbir görsel ya da öteki duyularla algılanan bir destekleyici olmaksızın, herhangi bir çalgının tınısı, insan seslerinden herhangi biri, herhangi bir müzik türü, herhangi bir ses aralığı, herhangi bir akor, herhangi bir kültürün ürünü olan herhangi bir insanda korkutucu, ürkütücü bir etki yaratamaz. Sözgelimi rock müziğin onlarca ticari alt dalından biri olan heavy-metal'in bir kolu 'death-metal' yalnızca tınısıyla değil, t-shirtleri, posterleri, aksesuarları, giyim tarzı hatta bu alt kültürdeki gençler arasındaki söylemleriyle birleştiğinde, Safiye Ayla ve Münr Nurettin Selçuk'la büyümüş bir babaanneyi kalp krizinden öldürebilir de. Ama bu babaannenin torunu, takım elbisesi, kravatı, boyalı ayakkabıları, jöleli saçları ve kolalı gömleğiyle bu müziği dinliyorken aynı müzik korkutucu falan değildir. 1981 yılı çıkışlı Metallica adlı topluluk, 1991 yılında çıkarttığı 'Metallica' adlı albümüyle inanılmaz bir satış grafiği elde etmiştir. Genç kesimin yoğun ilgisiyle karşılaşan topluluk halen müzik dünyasında önemli bir yer tutmaktadır. Albümde yer alan parçalardan ilki 'Enter Sandman' tıpkı diğerlerinde de olduğu gibi insanın iç dünyasına yönelik göndermelerde bulunur. İç dünyalarındaki korku, saplantı ve takıntıları ortaya sererek kışkırtmaktır amaç. Now I lay me down to sleepPray the lord my soul to keepIf I die before I wakePray the lord my soul to takeHush little baby, don't say a wordAnd never mind that noise you heardIt's just the beasts under your bedIn your closet, ın your head. Burada sözleri belirtilen şarkıdaki distortion tonlu gitarın kullanımı davulla birlikte sertlik içermektedir. Lead vocal ise genelde rock şarkıcılarının kullandığı gırtlağa baskılı biçimde, tavır olaraksa son derece keskin hatlıdır. Bununla birlikte bu parçanın vokalli bölümünde kullanılan çocuk sesi ajitasyona yönelik bir tamamlamadır. Ayrıca metal müziğin en çok kullandığı efektlerse korku efekt disclerindekine benzer gökgürültüleri, yağmur, geniş yeğinlikli pes davul ve özellikle de kilise orgu ve kilise korosu ezgileridir. Burada 'Alacakaranlık Kuşağı' adlı korku serisinin jeneriğini anımsayacak olursak kullanılan yüzsüz bebek motifleri, insanlardaki en temel korkulardan biri olan yokolma tehlikesine gönderme yapar. Yine 'Nightmare on Elm Street' serisinde de Freddie Kruger'le birlikte düş-gerçek arası gidip gelmelerle, bilinçyitimi ve varoluş korkuları kışkırtılmaktadır. Korku ögesi bilimkurgu sinemasıyla özellikle içiçe düşünülür. İlk korku kahramanlarından Frankenstein, Dracula, Mavi Sakal, Kurtadam... vb., en ünlü Hollywood simalarından olmuşlardır. Alfred Hitckok'un başarısının sırrını ise eleştirmenler, konu ve karakter bakımından, yaşamın içinden çıkmasına malederler. İçimizde kaç kişi vardır ki 'Kuşlar' filmini izledikten sonra, muhtemel bir kuş kolonisi saldırısına karşı az veya çok hazırlık yapmasın?.. Tabii 'Psyco' serisi de en bilinen korku kaşıyıcılarındandır. Anneye karşı duyulan özlemin boyutları, cinayet, çokkimliklilik... vb., bu seride de karanlık, gece, yağmur ve gökgürültüsü efektleriyle tamamlanır. Tabii örnekleri çoğaltmak olasıdır; 13.Cuma, Alien... Adı geçen tüm bu çalışmalarda müzik ve efektin kullanım biçimleri genel korku simgelerini içerir. Tabii ilk göze çarpan nokta tartım ile ilgilidir. İnsanların ritm farklılıkları üzerine gerginleşmeleri, korku ögesi kullanıcılarının en sık başvurdukları biçemlerdendir. Hatta genelde filmlerin pek çok korku ögesi barındıran sahnelerinde kulağın algıladığı ancak net olarak takip edilemeyen vuruş sesleri kullanılmakta, bu da izleyicinin gerilimini yükseltmektedir. Brecht sahne sanatları ve müzik arasındaki ilişkiye yönelik açıklamalarında; müziğin ruhsal gelişim eğrisini gösterme görevinde, olduğunu belirtir. "...Müzik çok çeşitli biçimlerde hızın sağlanmasında kullanılabilir.(...) Bir kovalamacaya genellikle hızlı bir müzik yazılır. Ancak belli düşüncelerle, müziğin hareketten çok engellemelerin yerini alması da mümkündür. Bir müzik saati, yalıtılmış onar saniye aralıkla (değişebilir de) dizilmiş ses çubukları hızın yükselmesine büyük katkıda bulunurlar. (...) O takdirde müzik hız duygusunu geliştirmek zorunda kalacaktır."(4) Klasik müziğin en bilinen korku teması işleyicileri de Schönberg ve Webern'dir. Müziklerinde kullandıkları uyumsuz yaklaşımlarla birlikte, yorumcularının tavırları itici bile bulunabilir. Doğadaki ya da sonradan üretilmiş sesleri, tınıları, müzik yaratılarını meslekî kaygılarla ve analitik bir yaklaşımla duyan ya da dinleyen eğitimli bir müzisyen ya da müzik adamı korku duygusuyla uzaktan yakından bir ilişki kurmaz. Müzikte korku ögeleri bu bağlamda psikiyatri, psikoloji, müzikoloji, sosyoloji disiplinlerinin ayrı ayrı ya da bir arada ele alıp inceleyeceği çok yönlü bir araştırma konusudur. (3) Ünsal OSKAY, MÜZİK VE YABANCILAŞMA(Aristo, Huızınga ve Adorno Açısından bir Ön Çalışma), Der
Yay., Ä°stanbul 1995, s:39. (4) Bertoltt BRECHT,
SÄ°NEMA YAZILARI, Çev:Bertan Onaran, Görsel Yay., Ä°stanbul 1977, s:109. Ayçe TÃœRE- 9 Åžubat 2001, Cuma Â
button